İş dünyası 'İstikrar yine kazanır' diyor
26 TEMMUZ 2014
Babamın mensup olduğu kuşak da, ondan öncekiler gibi borçtan nefret ederdi. Rahmetlinin 3 kuruş borcu olsa gözü uyku tutmazdı. Hiç unutmam. Eve gelirken bir şeyler almış. 25 kuruş borcu kalmış bakkala. 'Hemen yollarım!' demiş. Eve geldiğinde beni çağırdı. 'Şu parayı Suat beye götür' dedi. Suat bizim bakkal. Dükkânı o yıllar Feneryolu'nda istasyonun hemen girişinde. Gidiş geliş en az 40 dakika. 'Yarın okula giderken bıraksam...' diyecek oldum. Dönüm şöyle bir baktı. O kadar. Tabii biz yola koyulduk. Arkamdan 'Ölüm var kalım var. Sabaha
sağ çıkacağımız belli mi' diyen azarını işitiyordum.
Kapitalizmin ülkeye giriş hızı oranında, borçlanmadan gelişmenin, yatırım yapmanın, yaşam kalitesini artırmanın mümkün olmayacağını da ister istemez öğrendik. Bugün kredi kullanmayan küçük büyük şirket ve iş adamı, önce harca sonra öde sistemlerinden nasiplenmeyen birey kalmadı... Bu analizi yapan iş dünyasının profesyonel yöneticilerinden bir arkadaşımızın akıl yürütmesi şu gerçeklikle noktalanıyordu:
'Şirketi için kredi kullanmış ya da bireysel borçlanmış arkadaş 10 Ağustos'ta sandık başına gidecek. Gelecek yıllara yayılmış borçlarını düşünecek... Sizce sonra elin hangi adaya gidecek?'
Birden olaya hiç bu açıdan bakmadığımı fark ettim. Sürdürülebilirlik ve istikrara olan ihtiyaç ancak bu kadar somut anlatılabilirdi.
Bu arada bankaların CEO'ları ilk yarı yılın finansal sonuçlarını açıklıyorlar. Birkaç örneğe bakalım:
Yapı Kredi CEO'su Faik Açıkalın, yılın ilk yarısını 929 milyon lira net kârla tamamladıklarını söylemiş. Bu başarılı performansın 'Müşteri Odaklı Akıllı Büyüme Strateji'lerinin bir sonucu olduğunu da ifade etmiş.
Akbank Genel Müdürü Hakan Binbaşgil de yılın ilk yarısındaki konsolide net kârlarının 1 milyar 612 milyon lira olarak açıklamış. Aynı ve nakdi kredilerle ekonominin büyümesine sağladıkları desteği 157 milyarın üstüne çıkardıklarını eklemiş.
Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen de yılın ilk yarısında
net kârlarının 1 milyar 570 milyon 773 bin lira olarak açıklamış. Bankanın aktif büyüklüğünü 203 milyar 622 milyon 216 bin liraya ulaştırdıklarını söylemiş.
Türkiye ekonomisinin yıllık bazda yüzde 4,3 ile beklentilerin üzerinde büyüdüğü düşünüldüğünde bankalarımızın bu açıklamaları şaşırtıcı değil. Ekonomik büyüme ile banka kârlılıklarının elele gitmesi iktisatçıları genellikle pek şaşırtmaz.
Sonuç olarak, faiz tartışmaları sırasındaki gerginlikten eser kalmadığı anlaşılıyor.
Sadece banka CEO'larından da gelmiyor bu memnun mesut açıklamalar. Türk Telekom CEO'su Rami Aslan, ikinci çeyrek yıl sonuçlarını açıklarken mobilde 493 bin net abone kazanımıyla 15.8 milyon abone sayısına ulaştıklarını söylemiş. Turkcell Genel Müdürü Süreyya Ciliv de grup gelirlerindeki artmaya işaret ederek, Vergi-Faiz Öncesi Kâr'larının (VFÖK) bir önceki yıla göre yüzde 4 artışla 521 milyona ulaştığını söylemiş.
Bu rakamlar ve pekala 'neşeli' bir ses tonu algısı veren bu açıklamalar da geçen gün 'Vaat, iknaya ne zaman dönüşür?' başlıklı yazımda ifade ettiğim, iş dünyasında gözlemlediğimiz 'direksiyondakiler'e güven konusundaki 'ortak kanaat'in en somut işaretleridir.
Halkla iş dünyasının 'ekonomideki gidişatın iyiliği' rotasında mutabakat içinde olması da ayrıca ender karşılaştığımız bir durum değil midir?
Başbakan Erdoğan'ın CNN muhabirinin 'sizi uyutmayan nedir?' sorusuna verdiği yanıtta anlamını bulan Gazze'yle simgelenen acı ve sıkıntılar yaşanırken, ekonomide halk ve iş dünyası nezdinde onay gören stabilitenin kıymetinin ne kadar farkındayız acaba?
Yalancının mumu Eylül'e kadar yanar
Türkiye'nin bir başka ana muhalefet grubu da aslında bir meslekî çıkar grubu olarak konumlandırılması gereken, ancak ülkenin tüm siyasi meselelerinde de 'esas oğlan' olarak ortaya çıkan TMMOB'tur. Ülkede muhalefetin durumu o kadar yürekler acısıdır ki, itirazlarıyla hükümetin her icraatının karşısında duran bu grubun, demokrasi adına olayın tüm garabetine rağmen, bazı çevrelere elimizde hiç değilse bu var, dedirttiği kesin...
Duble yollar, köprüler, Mamaray, alt geçitler, üst geçitler, hava alanları herşeye, herşeye karşı bu arkadaşlar. Her seferinde mutlaka bir hukuk savaşı verirler... Genellikle de kaybederler. Kazandıkları da olur tabii... Ben yaptıkları gıcık muhalefeti sevmesem de beğendiğimi söylemeliyim... (Hayatta bu durumun tersiyle, yani beğenmeyip sevdiklerimizle daha sık karşılaşırız)...
TMMOB sanki bu sefer baltayı taşa vurmuş... Ya da İSKİ aynı duruma düşmek üzere. Çünkü biri, 'İstanbul'un suyu 2 ay sonra bitecek' diyor, diğeri 'Bu tespit tamamen yalandır' diyor... Bu sefer yoruma açık bir durum yok. 2 aya kalmaz takke düşecek ve kel görünecek.
İSKİ açıklaması özetle şöyle: '(TMMOB'a bağlı) Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi tarafından yapılan ve kamuoyuna birçok noktada yanlış bilgi veren açıklama sebebiyle Kurumumuzca basın açıklaması yapılması gereği hasıl olmuştur. Söz konusu açıklamada İstanbul'un 60 günlük suyu kaldığı söylenmekte, Eylül ayında yağışlar başlamaz ise İstanbul'un susuz kalacağı ve Melen Projesi'nin İstanbul'un su ihtiyacının üçte birini karşılayabilecek kapasitede olmadığı ifade edilmektedir.
11 Temmuz 2014 tarihinde kamuoyu ile paylaştığımız basın açıklamamızda ifade ettiğimiz üzere bu tarz hesaplamalarla verilen bilgiler tamamen yanlıştır. 23 Temmuz 2014 yani bugün itibariyle barajlarımızın doluluk oranı % 20.04, mevcut su miktarı ise 174 milyon 68 bin metreküptür. Buna ilaveten Melen – Yeşilçay – Sakarya ve Istranca Su Kaynakları'mızdan İstanbul'a sürekli su temin edilmektedir. Silivri ve Çatalca Bölgesi'nin tüm su ihtiyacı hizmete alınan ve günlük kapasitesi 70 bin metreküp olan kuyularla karşılanmaktadır. Ayrıca su kaynaklarımızda sıfır kotunun altında 'ölü hacim' dediğimiz alanda toplam 100 milyon metreküpe yakın kullanılabilir su bulunmaktadır. Dolayısıyla söz konusu açıklamada verilen tarih tamamen gerçek dışıdır.'
Şunun şurasında bir şey kalmadı. Kim yalancı ve 'kötü' niyetli hemen göreceğiz. Takipçisi olacağız. Bakalım yalanı çıkan taraf o zaman nasıl kıvıracak?..
sağ çıkacağımız belli mi' diyen azarını işitiyordum.
Kapitalizmin ülkeye giriş hızı oranında, borçlanmadan gelişmenin, yatırım yapmanın, yaşam kalitesini artırmanın mümkün olmayacağını da ister istemez öğrendik. Bugün kredi kullanmayan küçük büyük şirket ve iş adamı, önce harca sonra öde sistemlerinden nasiplenmeyen birey kalmadı... Bu analizi yapan iş dünyasının profesyonel yöneticilerinden bir arkadaşımızın akıl yürütmesi şu gerçeklikle noktalanıyordu:
'Şirketi için kredi kullanmış ya da bireysel borçlanmış arkadaş 10 Ağustos'ta sandık başına gidecek. Gelecek yıllara yayılmış borçlarını düşünecek... Sizce sonra elin hangi adaya gidecek?'
Birden olaya hiç bu açıdan bakmadığımı fark ettim. Sürdürülebilirlik ve istikrara olan ihtiyaç ancak bu kadar somut anlatılabilirdi.
Bu arada bankaların CEO'ları ilk yarı yılın finansal sonuçlarını açıklıyorlar. Birkaç örneğe bakalım:
Yapı Kredi CEO'su Faik Açıkalın, yılın ilk yarısını 929 milyon lira net kârla tamamladıklarını söylemiş. Bu başarılı performansın 'Müşteri Odaklı Akıllı Büyüme Strateji'lerinin bir sonucu olduğunu da ifade etmiş.
Akbank Genel Müdürü Hakan Binbaşgil de yılın ilk yarısındaki konsolide net kârlarının 1 milyar 612 milyon lira olarak açıklamış. Aynı ve nakdi kredilerle ekonominin büyümesine sağladıkları desteği 157 milyarın üstüne çıkardıklarını eklemiş.
Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen de yılın ilk yarısında
net kârlarının 1 milyar 570 milyon 773 bin lira olarak açıklamış. Bankanın aktif büyüklüğünü 203 milyar 622 milyon 216 bin liraya ulaştırdıklarını söylemiş.
Türkiye ekonomisinin yıllık bazda yüzde 4,3 ile beklentilerin üzerinde büyüdüğü düşünüldüğünde bankalarımızın bu açıklamaları şaşırtıcı değil. Ekonomik büyüme ile banka kârlılıklarının elele gitmesi iktisatçıları genellikle pek şaşırtmaz.
Sonuç olarak, faiz tartışmaları sırasındaki gerginlikten eser kalmadığı anlaşılıyor.
Sadece banka CEO'larından da gelmiyor bu memnun mesut açıklamalar. Türk Telekom CEO'su Rami Aslan, ikinci çeyrek yıl sonuçlarını açıklarken mobilde 493 bin net abone kazanımıyla 15.8 milyon abone sayısına ulaştıklarını söylemiş. Turkcell Genel Müdürü Süreyya Ciliv de grup gelirlerindeki artmaya işaret ederek, Vergi-Faiz Öncesi Kâr'larının (VFÖK) bir önceki yıla göre yüzde 4 artışla 521 milyona ulaştığını söylemiş.
Bu rakamlar ve pekala 'neşeli' bir ses tonu algısı veren bu açıklamalar da geçen gün 'Vaat, iknaya ne zaman dönüşür?' başlıklı yazımda ifade ettiğim, iş dünyasında gözlemlediğimiz 'direksiyondakiler'e güven konusundaki 'ortak kanaat'in en somut işaretleridir.
Halkla iş dünyasının 'ekonomideki gidişatın iyiliği' rotasında mutabakat içinde olması da ayrıca ender karşılaştığımız bir durum değil midir?
Başbakan Erdoğan'ın CNN muhabirinin 'sizi uyutmayan nedir?' sorusuna verdiği yanıtta anlamını bulan Gazze'yle simgelenen acı ve sıkıntılar yaşanırken, ekonomide halk ve iş dünyası nezdinde onay gören stabilitenin kıymetinin ne kadar farkındayız acaba?
Yalancının mumu Eylül'e kadar yanar
Türkiye'nin bir başka ana muhalefet grubu da aslında bir meslekî çıkar grubu olarak konumlandırılması gereken, ancak ülkenin tüm siyasi meselelerinde de 'esas oğlan' olarak ortaya çıkan TMMOB'tur. Ülkede muhalefetin durumu o kadar yürekler acısıdır ki, itirazlarıyla hükümetin her icraatının karşısında duran bu grubun, demokrasi adına olayın tüm garabetine rağmen, bazı çevrelere elimizde hiç değilse bu var, dedirttiği kesin...
Duble yollar, köprüler, Mamaray, alt geçitler, üst geçitler, hava alanları herşeye, herşeye karşı bu arkadaşlar. Her seferinde mutlaka bir hukuk savaşı verirler... Genellikle de kaybederler. Kazandıkları da olur tabii... Ben yaptıkları gıcık muhalefeti sevmesem de beğendiğimi söylemeliyim... (Hayatta bu durumun tersiyle, yani beğenmeyip sevdiklerimizle daha sık karşılaşırız)...
TMMOB sanki bu sefer baltayı taşa vurmuş... Ya da İSKİ aynı duruma düşmek üzere. Çünkü biri, 'İstanbul'un suyu 2 ay sonra bitecek' diyor, diğeri 'Bu tespit tamamen yalandır' diyor... Bu sefer yoruma açık bir durum yok. 2 aya kalmaz takke düşecek ve kel görünecek.
İSKİ açıklaması özetle şöyle: '(TMMOB'a bağlı) Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi tarafından yapılan ve kamuoyuna birçok noktada yanlış bilgi veren açıklama sebebiyle Kurumumuzca basın açıklaması yapılması gereği hasıl olmuştur. Söz konusu açıklamada İstanbul'un 60 günlük suyu kaldığı söylenmekte, Eylül ayında yağışlar başlamaz ise İstanbul'un susuz kalacağı ve Melen Projesi'nin İstanbul'un su ihtiyacının üçte birini karşılayabilecek kapasitede olmadığı ifade edilmektedir.
11 Temmuz 2014 tarihinde kamuoyu ile paylaştığımız basın açıklamamızda ifade ettiğimiz üzere bu tarz hesaplamalarla verilen bilgiler tamamen yanlıştır. 23 Temmuz 2014 yani bugün itibariyle barajlarımızın doluluk oranı % 20.04, mevcut su miktarı ise 174 milyon 68 bin metreküptür. Buna ilaveten Melen – Yeşilçay – Sakarya ve Istranca Su Kaynakları'mızdan İstanbul'a sürekli su temin edilmektedir. Silivri ve Çatalca Bölgesi'nin tüm su ihtiyacı hizmete alınan ve günlük kapasitesi 70 bin metreküp olan kuyularla karşılanmaktadır. Ayrıca su kaynaklarımızda sıfır kotunun altında 'ölü hacim' dediğimiz alanda toplam 100 milyon metreküpe yakın kullanılabilir su bulunmaktadır. Dolayısıyla söz konusu açıklamada verilen tarih tamamen gerçek dışıdır.'
Şunun şurasında bir şey kalmadı. Kim yalancı ve 'kötü' niyetli hemen göreceğiz. Takipçisi olacağız. Bakalım yalanı çıkan taraf o zaman nasıl kıvıracak?..