İnci Hoca'ya kulak verin
11 KASIM 2014
Her ne kadar insan hayatının söz konusu olduğu acılı günlerin hasarını hiçbir olumlu girişim sıfırlayamasa da Ermenek maden faciasının başladığı ilk günlerde iletişim adına özellikle de kriz iletişimi konusunda biraz umutlanmış ve şöyle demiştik:
'Özel şirketin sorumluları ilk saatten itibaren devreye girdiler. Gereken disiplin ve iletişim ilkeleri boyutunda olmasa da TV ve radyolarla canlı bağlantılara girerek kamuoyunu bilgilendirdiler. Susmak en kötü sonuçtan bile daha olumsuz bir algı yaratır.'
Tam biz böyle dedik, hay demez olaydık. İlk gün konuşan o yetkililer dahil Has Şekerler Madencilik Ltd. Şti yöneticileri anında sırra kadem basıverdiler. Sus pus oldular ve yine iş Çalışma Bakanı ile 'başarılı nöbetçi kriz yöneticisi' Enerji Bakanı Taner Yıldız'ın eline kaldı. Bir ara maden sahibi Saffet Uyar'ın kayıplara karıştığına, kaçtığına dair haberler çıktı. Dün de Savcılığa teslim olduğunu öğrendik. Arkadaş bir de demez mi ki:
'Esas mağdur benim.'
El insaf!
Bizce tam zamanıdır. Şu kriz yönetimi ve iletişimi meselesini öğrenmek için krize açık iş yapanların bilgilenmesi zamanı gelmiş ve geçmektedir. Ne yazık ki bu konuda hap niyetine bir çırpıda öğrenilebilecek fazla yayın yok. Olanlar da demode. Toplum değişmiş, pazar değişmiş, anlayış değişmiş. Hâlâ bize 40 yıl öncesinin kriz iletişim kuramları anlatılıyor.
Sadece Salim Kadıbeşegil kardeşimizin 'Kriz Geliyorum Der' adlı kitabını tematik benzerlerinden ayıranlar haksız değildir. Bir de olağanüstü bir makale geçti elime: Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi Sayı:38 – Bahar 2014 sayısında yayımlanmış. Başlığı şu:
Bir Kriz İletişimi Yönetimi Vaka Analizi: Kaybolan Malezya Havayolları MH370 Sefer Sayılı Uçağı.
Makalenin yazarı: Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden Doç. Dr. İnci Çınarlı.
Kriz iletişimiyle onca zamandır hem teorik hem pratik açıdan ilgileniriz. Biraz iddialı olacak ama bu kadar güncel ve kriz iletişimi konusunu bu kadar somut ve yalın ortaya koyan ne bizden bir metine rastladım, ne de dışarıdan. Makale Nassim Nicholas Taleb'in şu sözüyle başlıyor:
'Bugüne kadar gördüğünüz bütün kuğuların beyaz olması siyah kuğu olmadığı anlamına gelmez.'
Genellikle kriz patladıktan sonra olaya odaklananların bu makaleden öğrenecekleri çok şey var. Özellikle de kriz iletişimi yönetiminin üç evresi... Yani, 'Öncesi, sırası, sonrası...'
İnci Hanım, kendinden önce konuya değinmiş bilim adamlarına gönderme yaparak diyor ki:
'Kurumsal krizlerin bileşenleri, beklenmedik ve rutin olmayan olaylar olmaları, belirsizlik ortaya çıkarmaları, fırsat yaratmaları, ayrıca imajı, itibarı ve yüksek öncelikli hedefleri tehdit etmeleri olarak sıralanabilir.'
'Krizleri bir sınıflandırmaya tabi tutmak; hızlı, uygun ve etkili tepki stratejilerinin ve taktiklerinin belirlenmesine yardımcı olabilecek en önemli etkendir.'
İnci Hanım'ın altını çizdiği sözkonusu sınıflandırmalar şöyle:
'Kasti krizler, terörizm, sabotaj, işyerinde şiddet, etik olmayan liderlik vs. Kasti olmayan krizler, doğal felaketler, salgın hastalıklar vs.'
Bir üçlü sınıflandırma da şöyle:
'Kurban krizleri (İnsanın sorumlu olmadığı, maruz kaldığı krizler) kaza krizleri, önlenebilir krizler (İnsan kaynaklı hatalar.)'
En yüksek oranda sorumluluk, dolayısıyla kriz de bu üçüncü türde, (insan kaynaklı hatalarda) ortaya çıkıyormuş.
Kriz yönetimini, 'maruz kalınan fiili zararı azaltmak için tasarlanmış bir dizi unsur' olarak tanımlayan İnci Hoca sıkça ihmal edilen bir konuyu çok net dile getirmiş:
'Kriz iletişimi kriz yönetiminin yaşamsal bileşimidir. Kriz ya da kriz tehdidi enformasyona ihtiyaç gösterir.'
Burada 20 sayfalık makalenin tamamını anlatacak değiliz. Sadece hocadan bir cümle daha ekleyelim:
'İtibar bir kuruluşun finansal değerini, ürünlerinin ve hizmetinin fiyatını artıran, maddi olmayan varlığıdır.'
Şimdi bakın son krizlere... Son maden krizlerinde o krizlerin başrol oyuncuları olan firmaların hangisi kriz iletişiminin alfabesinin ilk üç harfinden haberdar bir şekilde davranabildi acaba?
Hem insan hayatına hem de o insanları kaybedenlerin hayatına zarar verdiler. Hem kendilerinin, hem firmalarının, hem de çalışanlarının geleceklerini kararttılar.
Bizce incicinarli@hotmail.com adresinden hocanın makalesini rica edin. Krizlere maruz kalacak durumda değilseniz dahi kaybolan ve bulunamamış 227 yolculu, 12 mürretabı olan uçağın başına gelenlerden sonra bile nelerin yapılabileceğine bir göz atın ve kriz iletişimi dünyasında küçük ama çok değerli bir ufuk turuna çıkın. Belki birinci evreye önem vermeyi öğrenir, ikinci ve üçüncü evrelerin hasarından böylelikle korunmuş oluruz.
Kalbin Yolu Bir
Her 10 Kasım'da bazı kurumlar hamaset, bazıları da habaset yarışına girerler. Bazıları da görmezden gelirler. Ben ise üçünü de görmezden gelirim.
Atatürk'ü anlamama yardımcı olan 3 kişiden söz edebilirim: Attilâ İlhan, Halit Refiğ ve Kemal Tahir...
Milli kültür ve ulusal kimlik meselesini anlamadan Cumhuriyet'i de anlamanın, bugünkü gelinen noktayı kavramanın mümkün olmadığını da onlardan öğrendim, diyebilirim. Attilâ İlhan, Atatürk'ten 'Gazi' diye söz ederdi. Halit Refiğ ise üç ayrı dönemin liderinden söz ederdi. Mustafa Kemal Paşa, Gazi Mustafa Kemal Paşa, Mustafa Kemal Atatürk. Hele bir 1935-1938 arasını 'kırılma noktası' olarak belirlediği bir analizi vardır. Bu analizi ilk kez kendisinden dinleyip, sonradan da makalesini okuduğumda, büyük bir olasılıkla ancak gelecek kuşakların Halit Bey'in ne demek istediğini daha iyi anlayacaklarını düşünmüştüm.
Bütün bu çerçevede dün 10 Kasım'daki medyaya şöyle bir göz attım. Temayüz ettiğini düşündüğüm tek bir ilandan söz edebilirim:
Koç Holding'in siyah beyaz, büyük liderin yüzünün hayal meyal belirdiği o tam sayfa ilanı... Bu ilanı ortaya çıkaran, diğerlerinden ayıran esas özelliği ne siyah beyaz olması, ne de Mustafa Kemal Atatürk'ün yüzünün ifadesidir. Farklılığı yaratan ilanın üzerindeki tespittir: 'Kalbin Yolu Bir'
Bu, Atatürk'ün ideolojiden duyguya geçen algı yolculuğunun zirve yaptığının ifadesidir ki; Gazi bunu çoktan hak etmiştir.
Brand Week İstanbul kapsamında gerçekleşen 2014 Felis ödülüne de layık görülen bu ilanı tasarlayanı da, ayrım gözetmeksizin bütün gazetelerin ikinci sayfalarına vermeyi düşüneni de kutlarız.
'Özel şirketin sorumluları ilk saatten itibaren devreye girdiler. Gereken disiplin ve iletişim ilkeleri boyutunda olmasa da TV ve radyolarla canlı bağlantılara girerek kamuoyunu bilgilendirdiler. Susmak en kötü sonuçtan bile daha olumsuz bir algı yaratır.'
Tam biz böyle dedik, hay demez olaydık. İlk gün konuşan o yetkililer dahil Has Şekerler Madencilik Ltd. Şti yöneticileri anında sırra kadem basıverdiler. Sus pus oldular ve yine iş Çalışma Bakanı ile 'başarılı nöbetçi kriz yöneticisi' Enerji Bakanı Taner Yıldız'ın eline kaldı. Bir ara maden sahibi Saffet Uyar'ın kayıplara karıştığına, kaçtığına dair haberler çıktı. Dün de Savcılığa teslim olduğunu öğrendik. Arkadaş bir de demez mi ki:
'Esas mağdur benim.'
El insaf!
Bizce tam zamanıdır. Şu kriz yönetimi ve iletişimi meselesini öğrenmek için krize açık iş yapanların bilgilenmesi zamanı gelmiş ve geçmektedir. Ne yazık ki bu konuda hap niyetine bir çırpıda öğrenilebilecek fazla yayın yok. Olanlar da demode. Toplum değişmiş, pazar değişmiş, anlayış değişmiş. Hâlâ bize 40 yıl öncesinin kriz iletişim kuramları anlatılıyor.
Sadece Salim Kadıbeşegil kardeşimizin 'Kriz Geliyorum Der' adlı kitabını tematik benzerlerinden ayıranlar haksız değildir. Bir de olağanüstü bir makale geçti elime: Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi Sayı:38 – Bahar 2014 sayısında yayımlanmış. Başlığı şu:
Bir Kriz İletişimi Yönetimi Vaka Analizi: Kaybolan Malezya Havayolları MH370 Sefer Sayılı Uçağı.
Makalenin yazarı: Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden Doç. Dr. İnci Çınarlı.
Kriz iletişimiyle onca zamandır hem teorik hem pratik açıdan ilgileniriz. Biraz iddialı olacak ama bu kadar güncel ve kriz iletişimi konusunu bu kadar somut ve yalın ortaya koyan ne bizden bir metine rastladım, ne de dışarıdan. Makale Nassim Nicholas Taleb'in şu sözüyle başlıyor:
'Bugüne kadar gördüğünüz bütün kuğuların beyaz olması siyah kuğu olmadığı anlamına gelmez.'
Genellikle kriz patladıktan sonra olaya odaklananların bu makaleden öğrenecekleri çok şey var. Özellikle de kriz iletişimi yönetiminin üç evresi... Yani, 'Öncesi, sırası, sonrası...'
İnci Hanım, kendinden önce konuya değinmiş bilim adamlarına gönderme yaparak diyor ki:
'Kurumsal krizlerin bileşenleri, beklenmedik ve rutin olmayan olaylar olmaları, belirsizlik ortaya çıkarmaları, fırsat yaratmaları, ayrıca imajı, itibarı ve yüksek öncelikli hedefleri tehdit etmeleri olarak sıralanabilir.'
'Krizleri bir sınıflandırmaya tabi tutmak; hızlı, uygun ve etkili tepki stratejilerinin ve taktiklerinin belirlenmesine yardımcı olabilecek en önemli etkendir.'
İnci Hanım'ın altını çizdiği sözkonusu sınıflandırmalar şöyle:
'Kasti krizler, terörizm, sabotaj, işyerinde şiddet, etik olmayan liderlik vs. Kasti olmayan krizler, doğal felaketler, salgın hastalıklar vs.'
Bir üçlü sınıflandırma da şöyle:
'Kurban krizleri (İnsanın sorumlu olmadığı, maruz kaldığı krizler) kaza krizleri, önlenebilir krizler (İnsan kaynaklı hatalar.)'
En yüksek oranda sorumluluk, dolayısıyla kriz de bu üçüncü türde, (insan kaynaklı hatalarda) ortaya çıkıyormuş.
Kriz yönetimini, 'maruz kalınan fiili zararı azaltmak için tasarlanmış bir dizi unsur' olarak tanımlayan İnci Hoca sıkça ihmal edilen bir konuyu çok net dile getirmiş:
'Kriz iletişimi kriz yönetiminin yaşamsal bileşimidir. Kriz ya da kriz tehdidi enformasyona ihtiyaç gösterir.'
Burada 20 sayfalık makalenin tamamını anlatacak değiliz. Sadece hocadan bir cümle daha ekleyelim:
'İtibar bir kuruluşun finansal değerini, ürünlerinin ve hizmetinin fiyatını artıran, maddi olmayan varlığıdır.'
Şimdi bakın son krizlere... Son maden krizlerinde o krizlerin başrol oyuncuları olan firmaların hangisi kriz iletişiminin alfabesinin ilk üç harfinden haberdar bir şekilde davranabildi acaba?
Hem insan hayatına hem de o insanları kaybedenlerin hayatına zarar verdiler. Hem kendilerinin, hem firmalarının, hem de çalışanlarının geleceklerini kararttılar.
Bizce incicinarli@hotmail.com adresinden hocanın makalesini rica edin. Krizlere maruz kalacak durumda değilseniz dahi kaybolan ve bulunamamış 227 yolculu, 12 mürretabı olan uçağın başına gelenlerden sonra bile nelerin yapılabileceğine bir göz atın ve kriz iletişimi dünyasında küçük ama çok değerli bir ufuk turuna çıkın. Belki birinci evreye önem vermeyi öğrenir, ikinci ve üçüncü evrelerin hasarından böylelikle korunmuş oluruz.
Kalbin Yolu Bir
Her 10 Kasım'da bazı kurumlar hamaset, bazıları da habaset yarışına girerler. Bazıları da görmezden gelirler. Ben ise üçünü de görmezden gelirim.
Atatürk'ü anlamama yardımcı olan 3 kişiden söz edebilirim: Attilâ İlhan, Halit Refiğ ve Kemal Tahir...
Milli kültür ve ulusal kimlik meselesini anlamadan Cumhuriyet'i de anlamanın, bugünkü gelinen noktayı kavramanın mümkün olmadığını da onlardan öğrendim, diyebilirim. Attilâ İlhan, Atatürk'ten 'Gazi' diye söz ederdi. Halit Refiğ ise üç ayrı dönemin liderinden söz ederdi. Mustafa Kemal Paşa, Gazi Mustafa Kemal Paşa, Mustafa Kemal Atatürk. Hele bir 1935-1938 arasını 'kırılma noktası' olarak belirlediği bir analizi vardır. Bu analizi ilk kez kendisinden dinleyip, sonradan da makalesini okuduğumda, büyük bir olasılıkla ancak gelecek kuşakların Halit Bey'in ne demek istediğini daha iyi anlayacaklarını düşünmüştüm.
Bütün bu çerçevede dün 10 Kasım'daki medyaya şöyle bir göz attım. Temayüz ettiğini düşündüğüm tek bir ilandan söz edebilirim:
Koç Holding'in siyah beyaz, büyük liderin yüzünün hayal meyal belirdiği o tam sayfa ilanı... Bu ilanı ortaya çıkaran, diğerlerinden ayıran esas özelliği ne siyah beyaz olması, ne de Mustafa Kemal Atatürk'ün yüzünün ifadesidir. Farklılığı yaratan ilanın üzerindeki tespittir: 'Kalbin Yolu Bir'
Bu, Atatürk'ün ideolojiden duyguya geçen algı yolculuğunun zirve yaptığının ifadesidir ki; Gazi bunu çoktan hak etmiştir.
Brand Week İstanbul kapsamında gerçekleşen 2014 Felis ödülüne de layık görülen bu ilanı tasarlayanı da, ayrım gözetmeksizin bütün gazetelerin ikinci sayfalarına vermeyi düşüneni de kutlarız.