İrfan dairesi içinde ilkesizler barınamaz
31 MAYIS 2014 YENİ ŞAFAK
Dünyanın neresinde görülmüştür acaba bir iktidar hem 'diktatörlük' sultası kurup özgürlüklerinizi teslim alacak ve hem de 'telekulak operasyonu'na maruz kalacak? 'Dinlemeler asla kabul edilemez!' demesi gerekenlerin 'kumpas senaryosu' diye topu göğüs stopuyla yumuşatıp orta sahada top çevirdikleri şu günlere bakarak Türkiye'de sapla samanın hiçbir dönemde olduğu kadar birbirine karıştırılmadığını söylemek mümkün.
'Amerika sonrası postmodern dünya'nın her alandaki ilkesizliğinin simgesi sayılabilecek 'NSA (ABD Milli Güvenlik Ajansı) dinlemeleri' başta olmak üzere bilgisayarlarımızın içinde ne var ne yoksa hepsinin izlenebilirliği gerçeğini, herhalde içimizde hiç kimse bir 'şeffaflık' belirtisi olarak algılamıyor. Tersine, geleceğe dair umut ve güven duygularını ciddi biçimde hasara uğratan bu tanıklık, müeyyidesiz kalan 'suçlar'la bir arada nefes alma sıkıntısını her birimize yaşatıyor.
Telekulak skandallarının ayyuka çıktığı, insanı ürperten haberlerin, iletişim kirliliği içinde davulcunun çıkardığı gaz misali araya gittiği, örneğin Merkel hanımefendinin birkaç kez Obama'ya aba altından biraz sopa gösterip sustuğu, aslında özetle insana, insanlığa ayıbın meşrulaştırıldığı sanki edepsizliğin insana kâr kaldığı yılların içinden geçiyoruz.
Dünyada insan hayatına karşı yapılan ihlallerin yanı sıra ard arda yaşanan akıl almaz tuhaflıkların dizim dizim sıralandığı (Sonuncusu Avrupa Parlamentosu seçim sonuçları) 2010'lu yılların konjonktürünü 'Kapitalizmin çöküşü' olarak yorumlayanları bir yana bırakarak şu tesbiti yapabiliriz:
Her türlü türbülansın içinden sadece ve sadece köklü dünya görüşlerine dayalı ilkeli tutumlarını ısrarla izleyenler geçebilecek ve sallansalar da ayakta kalabileceklerdir.
Türbülans dünyada var da bizde yok mu?
Hem de nasıl var! Bir yanda ekonomide boğayı boynuzlarından tutup yere oturtmaya çalışan AK Parti hükümeti, 'feodal, sanayi ve bilgi toplumları'nın (feodalizm, kapitalizm, liberalizm) özelliklerini aynı anda yaşamak durumunda kalan ülkemiz topraklarında, bu üç büyük ve 'tamamlanamamış' dönemin 'kabul edilemez' dalgalarının üstesinden gelmeye çalışıyor; öte yanda nefes borularının kesildiği hissine kapılan 'bürokratik oligarşi' bütün silahlarıyla fiilî iktidarı bırakmamak için can havliyle mücadelesini sürdürüyor...
Ancak liberal demokrasinin olanaklarıyla üstesinden gelinebilecek bu tsunami ortamında, üzerine şaibe düşürülmeye çalışılsa da yasallığını yitirmemiş bir seçim ortamında ipi göğüslemiş iktidarı 'diktatör' olarak değerlendirme talihsizliğinin farkında bile olamayan bir muhalefete rağmen...
Kendi içinde üçe beşe bölünmüş, dünyadan bîhaber, 'dikta'nın manasını bizzat yaşayarak bilen halkla alay edercesine 'muhalefet' (!) etmeye gayret gösteren bir muhalefet... Demokrasinin en sağlam ayaklarından biri olması gereken muhalif partilere de laf anlatmaya çalışan AK Parti hükümetinin çok güçlü iki kartı var:
Biri, dalgalı ortamlarda sağa sola savrulmadan sörf tahtasına sağlam basmaya çalışan tavizsiz, ilkeli stratejileri zorlanarak da olsa sürdürebilmeleri... Diğeri de, ortak ruhi şekillenmesine başka bir siyasi oluşumdan destek ve vaat bulamayan seçmenden aldığı destek...
'Çözüm Süreci' stratejilerinin hemen ardından gelen dış destekli dip dalgası, 17 ve 25 Aralık artçı depremleri sonrası sönümlendiyse, bu başarıda 'Çözüm Süreci'nin iki büyük mimarı olan AK Parti ve BDP'nin tavizsiz ve ilkeli duruşları ile kemik tabanlarından aldıkları vicdan ve güven desteği önemli rol oynamıştır.
Siyasi iletişimde 'ilkeli duruş'un uzun vadedeki büyük ve çok yararlı 'geri dönüş'lerinde vicdanın ve güvenin sesi ayakta kalmanın enerjisi olur. Bu nedenle, sağlıklı liberalizmin getirilerini Anadolu sermayesine de yansıtmaya çalışan iktidarın, tam bir 'feodal dönem artığı' koşullar nedeniyle yaşanabilecek muhtemel sorunların, örneğin tüm üretim hayatımızdaki iş kazalarının önünü kesmek sorumluluğu vardır.
İktidar, 'inkıtaya uğratılmış üç dönem'e dair sıkıntıları 'ilkeli' tutumunda ısrar ederek, ancak döngülerdeki 'tamamlanmaya' hizmet edecek yöntemlerle, ilim ve irfan yolunu hiç şaşırmadan çözmeye çalıştığında feodal dönemden bugünlere sarkmış 'yumuşak karnı' güçlendirecektir.
Dünyada da, ülkemizde de her türlü türbülansta, geleceğe dair ilkelerinden taviz vermeyen, omuriliği, iskeleti dolayısıyla 'duruşu' sağlam yönetim stratejileri, irfanı gelişmemiş, bu nedenle her daim 'tehdit etmek'ten vazgeçmeyenlerin oyunlarını bozar.
Kaos ortamlarında ittifaklar, 'irfan dairesi'nde sözkonusu olabilir. Bu dairenin dışında kalanlar, ilkesizliklerinin, yanar döner özelliklerinin, doğrulup tekrar yamulmanın, bukelamun renklerinin, tehditlerinin uzun vadede karşılıklarını elbette göreceklerdir.
Kim ki zikzaklar çizerek yoluna devam eder, vicdan ve güven duraklarından bir ayrılıp bir buluşacağı için, sadece bunun için yok hükmündedir.
Türk perakendesinin Moskova çıkarması
Sonbaharda Lütfi Kırdar'da binlerce kişinin katılımıyla düzenlediği Perakende Günleri ile tüm perakende sektörünün akıl - fikir merkezi haline gelen Soysal Danışmanlık, 8 yıldır sektörün patron ve üst düzey yöneticilerini biraraya getirdiği 9. Perakende Liderler Konferansı'nı Moskova'da 160 kişinin katılımıyla, iki günü kapsayan bir konferanslar dizisiyle hayata geçirdi...
Moskova Ritz Carlton Oteli'nde düzenlenen etkinlikte Ahmet Yanıkoğlu (Watsons), Jaklin Güner (Ziylan Grup) ve Özgür Yalta (Deloitte) mükemmel bir oturumda 'patron şirketi – kurumsallaşma' konusunu tartıştıştılar. Richard Simonin (Limoni Group) manken Natalia ile yürüttükleri kampanya örneğinde algıyı yönetmek için tutarlı ve ısrarlı olmanın gerekliliğini anlattı. Prof. Stephane Garelli keyifli, yalın bir o kadar da derin bir sunum yaptı. Aklımda inovasyon ve işini mükemmel yapmak konusunda verdiği şu örnek sağlam bir yer etti:
'Moskova dönüşü' dedi Garelli, 'Sizin pilotun kendi işini çok iyi yapmasını mı istersiniz, yoksa inovatif bir uçuş yapmasını mı?'...
Rusya'da 207 mağazası bulunan Colin's'in İcra Kurulu Başkanı Yavuz Eroğlu özetle Rusya'da iş yapmanın sırlarını anlattı ve 'Türkiye Rusyasız, Rusya Türkiye'siz olmaz...' dedi. İlk günün son oturumunda ise Atilla Gökhan (Moskova Ticaret eski Başmüşavirimiz), Önder Ön (Colin's Rusya Gn. Md.) ve Yeşim B. Aydınoğlu (Fiba Perakende Grubu Rusya Gn. Md.) Rusya'da iş yapma olanaklarını kendi tecrübelerinden yola çıkarak paylaştılar...
Son gün ise bu konferans için yaptığı 'Toplum ve Tüketicilerin Algı ve Beklentileri' adlı özel araştırmasının sonuçlarını sunan Konda Genel Müdürü Bekir Ağırdır vardı. Türkiye'yi adam gibi 'okumak' isteyenlerin mutlaka edinmesi gereken bir araştırma...
Soysal'ın bu etkinliği Türkiye dışındaki merkezlerde ve bu merkezlerin ticarî özelliklerini dikkate alarak düzenlemesini garipseyenler, son Moskova toplantısından sonra bu görüşlerini değiştirmişlerdir sanırım. Bu toplantı Türkiye'de bu kadar katılımcı ve ilgiyi toplayamazdı...
'Amerika sonrası postmodern dünya'nın her alandaki ilkesizliğinin simgesi sayılabilecek 'NSA (ABD Milli Güvenlik Ajansı) dinlemeleri' başta olmak üzere bilgisayarlarımızın içinde ne var ne yoksa hepsinin izlenebilirliği gerçeğini, herhalde içimizde hiç kimse bir 'şeffaflık' belirtisi olarak algılamıyor. Tersine, geleceğe dair umut ve güven duygularını ciddi biçimde hasara uğratan bu tanıklık, müeyyidesiz kalan 'suçlar'la bir arada nefes alma sıkıntısını her birimize yaşatıyor.
Telekulak skandallarının ayyuka çıktığı, insanı ürperten haberlerin, iletişim kirliliği içinde davulcunun çıkardığı gaz misali araya gittiği, örneğin Merkel hanımefendinin birkaç kez Obama'ya aba altından biraz sopa gösterip sustuğu, aslında özetle insana, insanlığa ayıbın meşrulaştırıldığı sanki edepsizliğin insana kâr kaldığı yılların içinden geçiyoruz.
Dünyada insan hayatına karşı yapılan ihlallerin yanı sıra ard arda yaşanan akıl almaz tuhaflıkların dizim dizim sıralandığı (Sonuncusu Avrupa Parlamentosu seçim sonuçları) 2010'lu yılların konjonktürünü 'Kapitalizmin çöküşü' olarak yorumlayanları bir yana bırakarak şu tesbiti yapabiliriz:
Her türlü türbülansın içinden sadece ve sadece köklü dünya görüşlerine dayalı ilkeli tutumlarını ısrarla izleyenler geçebilecek ve sallansalar da ayakta kalabileceklerdir.
Türbülans dünyada var da bizde yok mu?
Hem de nasıl var! Bir yanda ekonomide boğayı boynuzlarından tutup yere oturtmaya çalışan AK Parti hükümeti, 'feodal, sanayi ve bilgi toplumları'nın (feodalizm, kapitalizm, liberalizm) özelliklerini aynı anda yaşamak durumunda kalan ülkemiz topraklarında, bu üç büyük ve 'tamamlanamamış' dönemin 'kabul edilemez' dalgalarının üstesinden gelmeye çalışıyor; öte yanda nefes borularının kesildiği hissine kapılan 'bürokratik oligarşi' bütün silahlarıyla fiilî iktidarı bırakmamak için can havliyle mücadelesini sürdürüyor...
Ancak liberal demokrasinin olanaklarıyla üstesinden gelinebilecek bu tsunami ortamında, üzerine şaibe düşürülmeye çalışılsa da yasallığını yitirmemiş bir seçim ortamında ipi göğüslemiş iktidarı 'diktatör' olarak değerlendirme talihsizliğinin farkında bile olamayan bir muhalefete rağmen...
Kendi içinde üçe beşe bölünmüş, dünyadan bîhaber, 'dikta'nın manasını bizzat yaşayarak bilen halkla alay edercesine 'muhalefet' (!) etmeye gayret gösteren bir muhalefet... Demokrasinin en sağlam ayaklarından biri olması gereken muhalif partilere de laf anlatmaya çalışan AK Parti hükümetinin çok güçlü iki kartı var:
Biri, dalgalı ortamlarda sağa sola savrulmadan sörf tahtasına sağlam basmaya çalışan tavizsiz, ilkeli stratejileri zorlanarak da olsa sürdürebilmeleri... Diğeri de, ortak ruhi şekillenmesine başka bir siyasi oluşumdan destek ve vaat bulamayan seçmenden aldığı destek...
'Çözüm Süreci' stratejilerinin hemen ardından gelen dış destekli dip dalgası, 17 ve 25 Aralık artçı depremleri sonrası sönümlendiyse, bu başarıda 'Çözüm Süreci'nin iki büyük mimarı olan AK Parti ve BDP'nin tavizsiz ve ilkeli duruşları ile kemik tabanlarından aldıkları vicdan ve güven desteği önemli rol oynamıştır.
Siyasi iletişimde 'ilkeli duruş'un uzun vadedeki büyük ve çok yararlı 'geri dönüş'lerinde vicdanın ve güvenin sesi ayakta kalmanın enerjisi olur. Bu nedenle, sağlıklı liberalizmin getirilerini Anadolu sermayesine de yansıtmaya çalışan iktidarın, tam bir 'feodal dönem artığı' koşullar nedeniyle yaşanabilecek muhtemel sorunların, örneğin tüm üretim hayatımızdaki iş kazalarının önünü kesmek sorumluluğu vardır.
İktidar, 'inkıtaya uğratılmış üç dönem'e dair sıkıntıları 'ilkeli' tutumunda ısrar ederek, ancak döngülerdeki 'tamamlanmaya' hizmet edecek yöntemlerle, ilim ve irfan yolunu hiç şaşırmadan çözmeye çalıştığında feodal dönemden bugünlere sarkmış 'yumuşak karnı' güçlendirecektir.
Dünyada da, ülkemizde de her türlü türbülansta, geleceğe dair ilkelerinden taviz vermeyen, omuriliği, iskeleti dolayısıyla 'duruşu' sağlam yönetim stratejileri, irfanı gelişmemiş, bu nedenle her daim 'tehdit etmek'ten vazgeçmeyenlerin oyunlarını bozar.
Kaos ortamlarında ittifaklar, 'irfan dairesi'nde sözkonusu olabilir. Bu dairenin dışında kalanlar, ilkesizliklerinin, yanar döner özelliklerinin, doğrulup tekrar yamulmanın, bukelamun renklerinin, tehditlerinin uzun vadede karşılıklarını elbette göreceklerdir.
Kim ki zikzaklar çizerek yoluna devam eder, vicdan ve güven duraklarından bir ayrılıp bir buluşacağı için, sadece bunun için yok hükmündedir.
Türk perakendesinin Moskova çıkarması
Sonbaharda Lütfi Kırdar'da binlerce kişinin katılımıyla düzenlediği Perakende Günleri ile tüm perakende sektörünün akıl - fikir merkezi haline gelen Soysal Danışmanlık, 8 yıldır sektörün patron ve üst düzey yöneticilerini biraraya getirdiği 9. Perakende Liderler Konferansı'nı Moskova'da 160 kişinin katılımıyla, iki günü kapsayan bir konferanslar dizisiyle hayata geçirdi...
Moskova Ritz Carlton Oteli'nde düzenlenen etkinlikte Ahmet Yanıkoğlu (Watsons), Jaklin Güner (Ziylan Grup) ve Özgür Yalta (Deloitte) mükemmel bir oturumda 'patron şirketi – kurumsallaşma' konusunu tartıştıştılar. Richard Simonin (Limoni Group) manken Natalia ile yürüttükleri kampanya örneğinde algıyı yönetmek için tutarlı ve ısrarlı olmanın gerekliliğini anlattı. Prof. Stephane Garelli keyifli, yalın bir o kadar da derin bir sunum yaptı. Aklımda inovasyon ve işini mükemmel yapmak konusunda verdiği şu örnek sağlam bir yer etti:
'Moskova dönüşü' dedi Garelli, 'Sizin pilotun kendi işini çok iyi yapmasını mı istersiniz, yoksa inovatif bir uçuş yapmasını mı?'...
Rusya'da 207 mağazası bulunan Colin's'in İcra Kurulu Başkanı Yavuz Eroğlu özetle Rusya'da iş yapmanın sırlarını anlattı ve 'Türkiye Rusyasız, Rusya Türkiye'siz olmaz...' dedi. İlk günün son oturumunda ise Atilla Gökhan (Moskova Ticaret eski Başmüşavirimiz), Önder Ön (Colin's Rusya Gn. Md.) ve Yeşim B. Aydınoğlu (Fiba Perakende Grubu Rusya Gn. Md.) Rusya'da iş yapma olanaklarını kendi tecrübelerinden yola çıkarak paylaştılar...
Son gün ise bu konferans için yaptığı 'Toplum ve Tüketicilerin Algı ve Beklentileri' adlı özel araştırmasının sonuçlarını sunan Konda Genel Müdürü Bekir Ağırdır vardı. Türkiye'yi adam gibi 'okumak' isteyenlerin mutlaka edinmesi gereken bir araştırma...
Soysal'ın bu etkinliği Türkiye dışındaki merkezlerde ve bu merkezlerin ticarî özelliklerini dikkate alarak düzenlemesini garipseyenler, son Moskova toplantısından sonra bu görüşlerini değiştirmişlerdir sanırım. Bu toplantı Türkiye'de bu kadar katılımcı ve ilgiyi toplayamazdı...