Şimdi gözler Yaşar Paşa’da
02 AĞUSTOS 2006
Suni olarak yaratılmaya çalışılan bir kriz yine ortak akılla atlatıldı. Yaşar Büyükanıt Paşa’nın kararnamesinin çıkarılmasındaki hız, herkesi rahatlattı.
Şimdi bütün gözler yeni Genel Kurmay Başkanı’nda. Medya şimdiden, “Acaba görev devir teslimi sırasında nasıl bir konuşma yapacak?” diye soruyor. Türkiye’de ilişkileri germenin kimsenin işine yaramadığını öğrenmenin zamanı geldi de geçiyor bile..
Büyükanıt Paşa’nın önünde ciddi bir iletişim sorunu duruyor. Neyi, ne zaman, nasıl konuşacak..
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (STK) iletişim tecrübesi az buz değildir. Türkiye’de algılama yönetimini en iyi anlayan ve uygulayan kurumdur. Halkla İlişkiler Derneği, 1990’ların sonunda zamanın Genel Kurmay Başkanı’nı kapak yapmış ve içeride de geniş bir röportajına yer vermişti. Konu ‘kamu diplomasisi’ adı verilen kavramdı.
Şimdi tam da kamu diplomasisi zamanı. Yani halkın algılamasının yönlendirilmesinin. Herkes Paşa’nın ağzının içine bakacak. Bu kadar ağırlıklı bir iletişim gücüyle Türk kamuoyunu dolayısıyla toplumsal hayatı, dolayısıyla ekonomiyi ciddi oranda etkilemek mümkün.
STK bazen susmanın, konuşmak kadar etkili bir iletişim olacağını çok iyi bilir. Bakalım bu kritik dönemde nasıl bir iletişim stratejisi izleyecekler..
Bir araştırma 6 yorum
Önce haberi hatırlayalım:
Dünyanın önde gelen danışmanlık şirketlerinden Pricewaterhouse Coopers dünyada eğlence ve medya sektörü hacminin, 2010 yılında 1,8 trilyon doları bulacağını bildirdi. Türkiye'de ise sektör, geçen yıl 3 milyar 207 milyon dolarlık bir pazar haline gelmiş.
"Global Medya ve Eğlence'ye Bakış: 2006-2010 raporu"na göre Türkiye'de 2001 yılında 1 milyar 513 milyon dolarlık bir hacme sahip olan eğlence ve medya sektörü geçen yılı 3 milyar 207 milyon dolarla kapatmış. Bu da yüzde 112 oranında büyüme demek..
2006 yılında Türkiye'de eğlence ve medya sektörü pazarının 3 milyar 767 milyon dolara ulaşması beklenirken, bu rakamın 2008'de 4 milyar 788 milyon dolara, 2010 yılında da 5 milyar 718 milyon doları bulması öngörülüyor. Türkiye’de bu kadar hızlı büyüyen kaç sektör var acaba..
Şimdi, bu ne demek. Çeşitli yorumlar yapılabilir: 1. Türkiye’de vur patlasın çal oynasın bir durum var. 2. Türkiye zenginleşiyor. İnsanlar eğlenceye daha çok zaman ve para ayırıyorlar. 3. Türkiye’nin karanlık bir geleceğe doğru sürüklendiği ‘öcüsü’ palavra. 4. Kültürel erozyon hızla devam ediyor. Çünkü eğlence sektörüne ABD’nin kültür emperyalizmi hakim. 5. Popüler tüketim kültürüne giderek daha bağımlı hale geliyoruz. 6. Bu sektörde işler feodal bar dudularının eline bırakılmayacak kadar ciddidir. Sanayi burjuvazisinin eğlence sektörüne girme zamanı çoktan gelmiştir..
Siz hangi yorumu tercih ediyorsunuz?
Google Savaşı’nda Helin Avşar önde
Internet ortamında adınızın kaç kez geçtiği, sadece sağlamış olduğunuz bilinirliğin işaretidir. İş hayatının olmazsa olmazı, ‘itibar’ın değil.. Buna rağmen Google raitingleri bugünlerde sık sık gündeme geliyor. Hani “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” diye soran adama, “Bir dakika” dedikten sonra cepten evdeki kızını arayan ve sonra da adama dönüp “Pek kimse değilmişsiniz, Google’da adınız yok!” diye itirazda bulunan trafik polisi misali..
Bu durumu değerlendirmek isteyen Google, şirin bir siteyi devreye sokmuş: www.googlefight.com. Türkçesi Google Savaşı.. İki kişinin adını veriyorsunuz. Bir iki saniye içinde o iki kişinin ‘hit’ grafikleri çıkıyor karşınıza. Ben medyamızın bu yaz yoğunlukla işlediği dört isim arasında ‘hit’ savaşına baktım. Hepsi maşallah 50 binler civarında. Sıralama şöyle: 1. Helin Avşar, 2. Siren Ertan 3. Süreyya Yalçın 4. Eda Taşpınar... Niçin bu dört isme baktım? Çünkü bunlar iletişim fenomeni... İşleriyle değil sergiledikleri bireysel duruşlarıyla gündeme geliyorlar. Zor iş.. Hele Bodrum’un yakıcı sıcağında, ısısı 50 derecenin üstüne çıkan sokak parkelerinin üstünde halhalları gösterebilmek için çıplak ayakla yürümek her babayiğidin kârı değildir..
Avrupa’nın en güvendiği markalar
Türkiye’de Bütün Dünya adıyla yayınlanan Reader’s Digest’s dergisinin altıncı kez düzenlediği ‘Avrupa’nın Güvendiği Markalar’ anketinin sonuçları açıklandı. Anket bu yıl 14 Avrupa ülkesinden 25.434 denekle yapılmış. Sonuçta ilk sıralar şöyle paylaşılmış: 1. Nivea (Cilt Bakımı), 2. Nokia (Cep telefonu), 3. Visa (Kredi Kartı) 4. Canon (Fotoğraf makinesi) 5. Kellogg (Hububat Kahvaltılık) 6. Ariel (Deterjan) 7. Miele (Mutfak aleti) 8. HP (PC)
Ankette ayrıca tüketicilere “Bir markanın güvenilir olmasındaki en önemli kriter nedir?” diye sorulmuş. Bu kriterin altı ülkelere göre altı şöyle doldurulmuş: Avusturya, Finlandiya, Almanya, Hollanda, Polonya, İsviçre, İspanya, İngiltere: Yüksek kalite; Belçika, Fransa, Rusya: Makul Fiyatı; Macaristan: Kişisel Deneyim; Portekiz: Çevreye karşı sorumluluk; Çek Cumhuriyeti: Köklü geçmiş..
Araştırmada ortaya çıkan çok önemli bir nokta da güvenin yaşama süresiyle ilgili. Bütün göstergeler markalarda güven unsurunun çok zor yakalandığı fakat çok kolay kaybedilebileceğine işaret ediyor..
Hani itibar için “Telgraf tellerindeki kuş gibidir” derler, “Elini çırptın mı, uçar gider. Sonra onu getirip aynı yere koymak çok zordur”...
Şimdi bütün gözler yeni Genel Kurmay Başkanı’nda. Medya şimdiden, “Acaba görev devir teslimi sırasında nasıl bir konuşma yapacak?” diye soruyor. Türkiye’de ilişkileri germenin kimsenin işine yaramadığını öğrenmenin zamanı geldi de geçiyor bile..
Büyükanıt Paşa’nın önünde ciddi bir iletişim sorunu duruyor. Neyi, ne zaman, nasıl konuşacak..
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (STK) iletişim tecrübesi az buz değildir. Türkiye’de algılama yönetimini en iyi anlayan ve uygulayan kurumdur. Halkla İlişkiler Derneği, 1990’ların sonunda zamanın Genel Kurmay Başkanı’nı kapak yapmış ve içeride de geniş bir röportajına yer vermişti. Konu ‘kamu diplomasisi’ adı verilen kavramdı.
Şimdi tam da kamu diplomasisi zamanı. Yani halkın algılamasının yönlendirilmesinin. Herkes Paşa’nın ağzının içine bakacak. Bu kadar ağırlıklı bir iletişim gücüyle Türk kamuoyunu dolayısıyla toplumsal hayatı, dolayısıyla ekonomiyi ciddi oranda etkilemek mümkün.
STK bazen susmanın, konuşmak kadar etkili bir iletişim olacağını çok iyi bilir. Bakalım bu kritik dönemde nasıl bir iletişim stratejisi izleyecekler..
Bir araştırma 6 yorum
Önce haberi hatırlayalım:
Dünyanın önde gelen danışmanlık şirketlerinden Pricewaterhouse Coopers dünyada eğlence ve medya sektörü hacminin, 2010 yılında 1,8 trilyon doları bulacağını bildirdi. Türkiye'de ise sektör, geçen yıl 3 milyar 207 milyon dolarlık bir pazar haline gelmiş.
"Global Medya ve Eğlence'ye Bakış: 2006-2010 raporu"na göre Türkiye'de 2001 yılında 1 milyar 513 milyon dolarlık bir hacme sahip olan eğlence ve medya sektörü geçen yılı 3 milyar 207 milyon dolarla kapatmış. Bu da yüzde 112 oranında büyüme demek..
2006 yılında Türkiye'de eğlence ve medya sektörü pazarının 3 milyar 767 milyon dolara ulaşması beklenirken, bu rakamın 2008'de 4 milyar 788 milyon dolara, 2010 yılında da 5 milyar 718 milyon doları bulması öngörülüyor. Türkiye’de bu kadar hızlı büyüyen kaç sektör var acaba..
Şimdi, bu ne demek. Çeşitli yorumlar yapılabilir: 1. Türkiye’de vur patlasın çal oynasın bir durum var. 2. Türkiye zenginleşiyor. İnsanlar eğlenceye daha çok zaman ve para ayırıyorlar. 3. Türkiye’nin karanlık bir geleceğe doğru sürüklendiği ‘öcüsü’ palavra. 4. Kültürel erozyon hızla devam ediyor. Çünkü eğlence sektörüne ABD’nin kültür emperyalizmi hakim. 5. Popüler tüketim kültürüne giderek daha bağımlı hale geliyoruz. 6. Bu sektörde işler feodal bar dudularının eline bırakılmayacak kadar ciddidir. Sanayi burjuvazisinin eğlence sektörüne girme zamanı çoktan gelmiştir..
Siz hangi yorumu tercih ediyorsunuz?
Google Savaşı’nda Helin Avşar önde
Internet ortamında adınızın kaç kez geçtiği, sadece sağlamış olduğunuz bilinirliğin işaretidir. İş hayatının olmazsa olmazı, ‘itibar’ın değil.. Buna rağmen Google raitingleri bugünlerde sık sık gündeme geliyor. Hani “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” diye soran adama, “Bir dakika” dedikten sonra cepten evdeki kızını arayan ve sonra da adama dönüp “Pek kimse değilmişsiniz, Google’da adınız yok!” diye itirazda bulunan trafik polisi misali..
Bu durumu değerlendirmek isteyen Google, şirin bir siteyi devreye sokmuş: www.googlefight.com. Türkçesi Google Savaşı.. İki kişinin adını veriyorsunuz. Bir iki saniye içinde o iki kişinin ‘hit’ grafikleri çıkıyor karşınıza. Ben medyamızın bu yaz yoğunlukla işlediği dört isim arasında ‘hit’ savaşına baktım. Hepsi maşallah 50 binler civarında. Sıralama şöyle: 1. Helin Avşar, 2. Siren Ertan 3. Süreyya Yalçın 4. Eda Taşpınar... Niçin bu dört isme baktım? Çünkü bunlar iletişim fenomeni... İşleriyle değil sergiledikleri bireysel duruşlarıyla gündeme geliyorlar. Zor iş.. Hele Bodrum’un yakıcı sıcağında, ısısı 50 derecenin üstüne çıkan sokak parkelerinin üstünde halhalları gösterebilmek için çıplak ayakla yürümek her babayiğidin kârı değildir..
Avrupa’nın en güvendiği markalar
Türkiye’de Bütün Dünya adıyla yayınlanan Reader’s Digest’s dergisinin altıncı kez düzenlediği ‘Avrupa’nın Güvendiği Markalar’ anketinin sonuçları açıklandı. Anket bu yıl 14 Avrupa ülkesinden 25.434 denekle yapılmış. Sonuçta ilk sıralar şöyle paylaşılmış: 1. Nivea (Cilt Bakımı), 2. Nokia (Cep telefonu), 3. Visa (Kredi Kartı) 4. Canon (Fotoğraf makinesi) 5. Kellogg (Hububat Kahvaltılık) 6. Ariel (Deterjan) 7. Miele (Mutfak aleti) 8. HP (PC)
Ankette ayrıca tüketicilere “Bir markanın güvenilir olmasındaki en önemli kriter nedir?” diye sorulmuş. Bu kriterin altı ülkelere göre altı şöyle doldurulmuş: Avusturya, Finlandiya, Almanya, Hollanda, Polonya, İsviçre, İspanya, İngiltere: Yüksek kalite; Belçika, Fransa, Rusya: Makul Fiyatı; Macaristan: Kişisel Deneyim; Portekiz: Çevreye karşı sorumluluk; Çek Cumhuriyeti: Köklü geçmiş..
Araştırmada ortaya çıkan çok önemli bir nokta da güvenin yaşama süresiyle ilgili. Bütün göstergeler markalarda güven unsurunun çok zor yakalandığı fakat çok kolay kaybedilebileceğine işaret ediyor..
Hani itibar için “Telgraf tellerindeki kuş gibidir” derler, “Elini çırptın mı, uçar gider. Sonra onu getirip aynı yere koymak çok zordur”...