Şimdi ‘Viral Marketing’ işe yarayabilir
01 ARALIK 2008
Arama motorlarına ‘guerilla marketing’ yazdığınızda 741 bin sonuç geliyor. ‘Viral marketing’ yazınca daha fazla: 4,5 milyon…
Dünyanın en büyük çevrimiçi kütüphanesi Questia’da birincisi için 11 kitap, 5 bilimsel dergi yazısı, 2 popüler dergi makalesi, 13 gazete makalesine başvurabiliyorsunuz. İkincisinde ise seçenek daha fazla: 36 kitap, 11 bilimsel dergi, 20 popüler dergi makalesi, 64 gazete makalesi emrinizde…
Kavram ağza düşmeye 2000’lerin başında başlamış. Akademik boyutta ele alınması daha da eskilere gidiyor.
‘Referral Marketing’ de denen Viral Marketing, ‘electronic word-of-mouth’ olarak da anılıyor. Temeli insanları bir anda yakalamayı başaran mesajları içeren e-postaların internet ortamında arkadaş, eş, dost arasında hızla dolaşıma girmesine dayanıyor. ‘Hard sell’ (sert satıcı) ve ‘Shout’ (çığırtkan), paralı reklamların anti-tezi olarak kabul ediliyor…
Reklamcıların pek sevdikleri bir tür değil aslında. Para kazandırmıyor… Ya da en azından öyle sanılıyor.
Viral marketing’in en çok tartışılan ve çözümü kolay olmayan yanı, negatif iletişime daha açık olması. Yani rakibin ürün, hizmet ve fikrini kötülemek kendi ürün, hizmet ve fikrinizi adam gibi anlatmaktan daha kolay… Negatif söylem ve iddialar ağlarda daha çabuk ve etkili alıcı buluyor. Hele sistem gizliliğe, kimliksizliğe izin verdiği sürece bunu değiştirmenin zor olduğunu iddia edenlerin sayısı az değil.
Buna rağmen reklam ajanslarının Viral Marketing’i sadece halkla ilişkiler şirketlerine ve tasarım stüdyolarına bırakmamak için hâlâ bir şansları var.
Diyelim ki bir müşteriniz için öyle bir reklam hazırladınız ki, medyanın bu reklamı gösterme şansı yok… Ya RTÜK izin vermeyecektir, ya da basılı medyanın misyonuna, kültür ve değerlerine karşıdır… Medya sizin bu reklamı yayınlamayı reddeder. Siz de bunu internet ortamında, sosyal medyada açıklarsınız… Yayılma, izlenme hızının ne olacağını tahmin ediyorsunuzdur..
Bu anlattığım örnek hayal ürünü değil. Evren Sepin’in gönderdiği bir e-postadan aldım. Konusunda “Gazetelerin yayınlamadığı 10 Kasım ilanı” yazıyordu… Reklamda bir kâse sakız leblebisi (etrafa bir iki tanesi saçılmış) ve şu slogan yer alıyordu: “Bir avuç kaldık Atam!” Altta sağ köşede de bir rakı şişesi: Rakfe Rakı…
Büyük bir olasılıkla yok böyle bir rakı markası… Ya da yeni çıkacak… Olsun, hiç önemli değil. Meraklısı bir e-posta atıp sorar (evren@gerillaadworks.com)... İşin bizi ilgilendiren yanı reklam – viral marketing birlikteliğine iyi bir örnek teşkil etmesi… Ayrıca inovasyondan tam puan verilebilecek bir iş olması… Tabii bir de kriz ortamlarında müşterinin bu tür önerilere bayılacağı gerçeği…
Gerillacı arkadaşlar bir de kendi sitelerini adam gibi yapsalarmış…
Gençler kendi önlerini açıyorlar
Önce İlsu’dan bir e-posta geldi. Konu satırında diyor ki: Daha 18 yaşındayız...
“Çoğu kişi için 18 yaş bir dönüm noktasıdır. Yetişkinliğinizi ispat edersiniz ve bir anlamda özgür olursunuz. Biz, 18'ine daha yeni girmiş gençler olarak, sadece kendi içimizde bir şeyleri ispatlayacağımızı, etrafımızdakilere de pek çok şeyi kendi başımıza başarabileceğimizi göstermek istedik. Bunun üzerine de, büyük bir cesaretle kendi organizasyon şirketimizi kurduk... Kaliteden ödün vermeyen, genç fikirlerle oluşacak bu organizasyonlarımızı artık hayata geçiriyoruz! Detayları ekteki dosyadan takip etmenizi rica ederiz. Köşenizde bizden bahsederek, alanımızda emin adımlarla yürümemize yardımcı olmanızdan büyük mutluluk duyacağımızı belirtir, iyi çalışmalar dileriz. Sevgi ve saygılarımızla… İlsu Burçoğlu.”
Bana yazan, adresi, kimliği belli olan, yani e-şerefsizlik etmeyen herkese yaptığım gibi İlsu’ya da yanıt verdim. Yaptıklarını çok ilginç bulduğumu söyledim…
Bir de baktım bir başka e-posta. Bu kez Ali Alkan imzasını taşıyor:
“Sayın Saydam, Merhabalar.. Arkadaşım İlsu'nun bahsettiği oluşumun lideri benim... Daha 18 yaşıma gireli 1 ay bile olmamışken bu hayata çoktan atılmış durumdayım. İlginiz için çok teşekkür ederim. Desteklerinizle iyi yerlere gelmek bizi çok mutlu edecektir.
Sevgi ve saygılarımla.”
Şiddetle tavsiye ederim. Girin web sitelerine bir bakın. www.liveproduction.org Vaat çok iyi. Gerçekleşen de öyleyse bu çocukların sırtı yere gelmez… En azında o yaşta bu kadar ciddi, bir o kadar da eğlenceli bir işe soyunmuş olmaları dikkate değer. Enka Lisesi’ndeyken bu alana ilgi duymuşlar. Şimdilerde profesyonelce yollarına devam ediyorlarmış. En azından tavırları, değme profesyonele taş çıkartacak kadar ciddi…
Üç tavır dışında...
Bir: Ali kardeşimizin e-postası ‘çiğ bir rol çalma’ olarak anlaşılabilir. Daha işin başındayken ekip arkadaşlarının kalbini kırabilir. Çünkü üretimde patronluk, liderlik olmaz… İşin liderliğidir aslolan…
İki: Hazır olmadan web sitesi devreye sokulmaz. Şu ‘under construction’ (ya da hazırlık aşamasında) notu kurtarmaz. Tersine, olumsuz etki yapar. Çünkü artık herkes sitelerin nasıl yapıldığını ve ‘under construction’ın uzun sürmeyeceğini bilmektedir…
Üç: 18 yaşını fazla vurgulamamak gerekir. Biz, İstanbul’u 17 yaşındayken fethetmiş padişahların ahfadıyız. Gençlik belki ‘başımızda dumandır’; ancak iyi işler yapmamız için çok da erken bir yaş değildir. Askere alınma yaşının 18’e çekilmesi bile tartışılmaktadır…
Sizleri kutluyor ve başarılar diliyorum…
Dünya Halkla İlişkilerde nereye gidiyor?
Dünyada iletişim alanında ne oluyor ne bitiyor bilmek şart mıdır? Eğer kariyer yapacaksanız; ya da kendinize rekabetçi avantaj sağlamak istiyorsanız şarttır…
“Bugünü yaşayalım, gerisi Allah kerim” diye düşünüyorsanız ne olup bittiğini bilmenize pek gerek yoktur… Örneğin işler kötü gittiğinde sektör değiştirirsiniz olur biter. Bunu hangi sektörlerde kaç kere yapabilirsiniz? Yanıtı zor soru...
Bu nedenle Leipzig Üniversitesi ve Stockholm School of Economics tarafından gerçekleştirilen ve 22 ülkeden yaklaşık 1100 sektör profesyonelinin katıldığı “Avrupa İletişim Araştırması 2007”nin sonuçlarını edinip incelemekte hayli yarar var. Bu çap ve içerikte ilk kez gerçekleştirilen araştırmada diyelim ki sonuçlar, iletişim sektöründeki değişim ve gelişim konusunda esas olarak Avrupa odaklı bir çerçeve çiziyor. Bu bizi ilgilendirmez mi?
Akımların, iş yapış biçimlerinin bize hangi hızla geldiğine bir bakın. Türkiye’deki küresel şirketlerin bu akımları hangi hızla öğrendiklerini gözünüzün önüne getirin. Bizi ilgilendirip ilgilendirmediğine o zaman daha iyi karar verirsiniz…
Araştırmanın sonuçlarına göre; iletişim yönetiminin çerçevesi giderek değişiyormuş, tahmin edilebileceği üzere, çevrimiçi iletişim, sosyal medya ve mobil iletişim kanalları etkinliklerini artırmaya devam ediyormuş.
Araştırmaya, mesleki deneyimi en az 10 yıl ve yaş ortalaması 41 olan sektör profesyonelleri katılmış. Katılımcılar iletişim yönetimi ve halkla ilişkiler stratejilerinde gelecek 10 yılda öne çıkacak konu başlıklarını şöyle sıralamışlar:
1) Sosyal medya ve dijital gelişmelere ayak uydurabilmek (% 48.9),
2) İş stratejisi ve iletişim yönetimi arasında bağlantı kurabilmek (% 45.6),
3) Özgün iletişim stratejileri sayesinde güven oluşturmak ve bu güveni sürdürebilmek (% 43.4),
4) Aktif hedef kitlelerin “iletişimde şeffaflık” talebine cevap verebilmek (% 36.3),
5) İletişim yönetiminin kazandığı kıymeti değerlendirebilmek ve gösterebilmek için yeni yöntemler yaratabilmek (% 31.4).
Bir de ilginç tablo çıkmış ortaya. “İletişim yönetiminde bugünkü öncelikler ne; 2010’da ne değişecek?” sorusunun yanıtını araştırmışlar.
Dünyanın en büyük çevrimiçi kütüphanesi Questia’da birincisi için 11 kitap, 5 bilimsel dergi yazısı, 2 popüler dergi makalesi, 13 gazete makalesine başvurabiliyorsunuz. İkincisinde ise seçenek daha fazla: 36 kitap, 11 bilimsel dergi, 20 popüler dergi makalesi, 64 gazete makalesi emrinizde…
Kavram ağza düşmeye 2000’lerin başında başlamış. Akademik boyutta ele alınması daha da eskilere gidiyor.
‘Referral Marketing’ de denen Viral Marketing, ‘electronic word-of-mouth’ olarak da anılıyor. Temeli insanları bir anda yakalamayı başaran mesajları içeren e-postaların internet ortamında arkadaş, eş, dost arasında hızla dolaşıma girmesine dayanıyor. ‘Hard sell’ (sert satıcı) ve ‘Shout’ (çığırtkan), paralı reklamların anti-tezi olarak kabul ediliyor…
Reklamcıların pek sevdikleri bir tür değil aslında. Para kazandırmıyor… Ya da en azından öyle sanılıyor.
Viral marketing’in en çok tartışılan ve çözümü kolay olmayan yanı, negatif iletişime daha açık olması. Yani rakibin ürün, hizmet ve fikrini kötülemek kendi ürün, hizmet ve fikrinizi adam gibi anlatmaktan daha kolay… Negatif söylem ve iddialar ağlarda daha çabuk ve etkili alıcı buluyor. Hele sistem gizliliğe, kimliksizliğe izin verdiği sürece bunu değiştirmenin zor olduğunu iddia edenlerin sayısı az değil.
Buna rağmen reklam ajanslarının Viral Marketing’i sadece halkla ilişkiler şirketlerine ve tasarım stüdyolarına bırakmamak için hâlâ bir şansları var.
Diyelim ki bir müşteriniz için öyle bir reklam hazırladınız ki, medyanın bu reklamı gösterme şansı yok… Ya RTÜK izin vermeyecektir, ya da basılı medyanın misyonuna, kültür ve değerlerine karşıdır… Medya sizin bu reklamı yayınlamayı reddeder. Siz de bunu internet ortamında, sosyal medyada açıklarsınız… Yayılma, izlenme hızının ne olacağını tahmin ediyorsunuzdur..
Bu anlattığım örnek hayal ürünü değil. Evren Sepin’in gönderdiği bir e-postadan aldım. Konusunda “Gazetelerin yayınlamadığı 10 Kasım ilanı” yazıyordu… Reklamda bir kâse sakız leblebisi (etrafa bir iki tanesi saçılmış) ve şu slogan yer alıyordu: “Bir avuç kaldık Atam!” Altta sağ köşede de bir rakı şişesi: Rakfe Rakı…
Büyük bir olasılıkla yok böyle bir rakı markası… Ya da yeni çıkacak… Olsun, hiç önemli değil. Meraklısı bir e-posta atıp sorar (evren@gerillaadworks.com)... İşin bizi ilgilendiren yanı reklam – viral marketing birlikteliğine iyi bir örnek teşkil etmesi… Ayrıca inovasyondan tam puan verilebilecek bir iş olması… Tabii bir de kriz ortamlarında müşterinin bu tür önerilere bayılacağı gerçeği…
Gerillacı arkadaşlar bir de kendi sitelerini adam gibi yapsalarmış…
Gençler kendi önlerini açıyorlar
Önce İlsu’dan bir e-posta geldi. Konu satırında diyor ki: Daha 18 yaşındayız...
“Çoğu kişi için 18 yaş bir dönüm noktasıdır. Yetişkinliğinizi ispat edersiniz ve bir anlamda özgür olursunuz. Biz, 18'ine daha yeni girmiş gençler olarak, sadece kendi içimizde bir şeyleri ispatlayacağımızı, etrafımızdakilere de pek çok şeyi kendi başımıza başarabileceğimizi göstermek istedik. Bunun üzerine de, büyük bir cesaretle kendi organizasyon şirketimizi kurduk... Kaliteden ödün vermeyen, genç fikirlerle oluşacak bu organizasyonlarımızı artık hayata geçiriyoruz! Detayları ekteki dosyadan takip etmenizi rica ederiz. Köşenizde bizden bahsederek, alanımızda emin adımlarla yürümemize yardımcı olmanızdan büyük mutluluk duyacağımızı belirtir, iyi çalışmalar dileriz. Sevgi ve saygılarımızla… İlsu Burçoğlu.”
Bana yazan, adresi, kimliği belli olan, yani e-şerefsizlik etmeyen herkese yaptığım gibi İlsu’ya da yanıt verdim. Yaptıklarını çok ilginç bulduğumu söyledim…
Bir de baktım bir başka e-posta. Bu kez Ali Alkan imzasını taşıyor:
“Sayın Saydam, Merhabalar.. Arkadaşım İlsu'nun bahsettiği oluşumun lideri benim... Daha 18 yaşıma gireli 1 ay bile olmamışken bu hayata çoktan atılmış durumdayım. İlginiz için çok teşekkür ederim. Desteklerinizle iyi yerlere gelmek bizi çok mutlu edecektir.
Sevgi ve saygılarımla.”
Şiddetle tavsiye ederim. Girin web sitelerine bir bakın. www.liveproduction.org Vaat çok iyi. Gerçekleşen de öyleyse bu çocukların sırtı yere gelmez… En azında o yaşta bu kadar ciddi, bir o kadar da eğlenceli bir işe soyunmuş olmaları dikkate değer. Enka Lisesi’ndeyken bu alana ilgi duymuşlar. Şimdilerde profesyonelce yollarına devam ediyorlarmış. En azından tavırları, değme profesyonele taş çıkartacak kadar ciddi…
Üç tavır dışında...
Bir: Ali kardeşimizin e-postası ‘çiğ bir rol çalma’ olarak anlaşılabilir. Daha işin başındayken ekip arkadaşlarının kalbini kırabilir. Çünkü üretimde patronluk, liderlik olmaz… İşin liderliğidir aslolan…
İki: Hazır olmadan web sitesi devreye sokulmaz. Şu ‘under construction’ (ya da hazırlık aşamasında) notu kurtarmaz. Tersine, olumsuz etki yapar. Çünkü artık herkes sitelerin nasıl yapıldığını ve ‘under construction’ın uzun sürmeyeceğini bilmektedir…
Üç: 18 yaşını fazla vurgulamamak gerekir. Biz, İstanbul’u 17 yaşındayken fethetmiş padişahların ahfadıyız. Gençlik belki ‘başımızda dumandır’; ancak iyi işler yapmamız için çok da erken bir yaş değildir. Askere alınma yaşının 18’e çekilmesi bile tartışılmaktadır…
Sizleri kutluyor ve başarılar diliyorum…
Dünya Halkla İlişkilerde nereye gidiyor?
Dünyada iletişim alanında ne oluyor ne bitiyor bilmek şart mıdır? Eğer kariyer yapacaksanız; ya da kendinize rekabetçi avantaj sağlamak istiyorsanız şarttır…
“Bugünü yaşayalım, gerisi Allah kerim” diye düşünüyorsanız ne olup bittiğini bilmenize pek gerek yoktur… Örneğin işler kötü gittiğinde sektör değiştirirsiniz olur biter. Bunu hangi sektörlerde kaç kere yapabilirsiniz? Yanıtı zor soru...
Bu nedenle Leipzig Üniversitesi ve Stockholm School of Economics tarafından gerçekleştirilen ve 22 ülkeden yaklaşık 1100 sektör profesyonelinin katıldığı “Avrupa İletişim Araştırması 2007”nin sonuçlarını edinip incelemekte hayli yarar var. Bu çap ve içerikte ilk kez gerçekleştirilen araştırmada diyelim ki sonuçlar, iletişim sektöründeki değişim ve gelişim konusunda esas olarak Avrupa odaklı bir çerçeve çiziyor. Bu bizi ilgilendirmez mi?
Akımların, iş yapış biçimlerinin bize hangi hızla geldiğine bir bakın. Türkiye’deki küresel şirketlerin bu akımları hangi hızla öğrendiklerini gözünüzün önüne getirin. Bizi ilgilendirip ilgilendirmediğine o zaman daha iyi karar verirsiniz…
Araştırmanın sonuçlarına göre; iletişim yönetiminin çerçevesi giderek değişiyormuş, tahmin edilebileceği üzere, çevrimiçi iletişim, sosyal medya ve mobil iletişim kanalları etkinliklerini artırmaya devam ediyormuş.
Araştırmaya, mesleki deneyimi en az 10 yıl ve yaş ortalaması 41 olan sektör profesyonelleri katılmış. Katılımcılar iletişim yönetimi ve halkla ilişkiler stratejilerinde gelecek 10 yılda öne çıkacak konu başlıklarını şöyle sıralamışlar:
1) Sosyal medya ve dijital gelişmelere ayak uydurabilmek (% 48.9),
2) İş stratejisi ve iletişim yönetimi arasında bağlantı kurabilmek (% 45.6),
3) Özgün iletişim stratejileri sayesinde güven oluşturmak ve bu güveni sürdürebilmek (% 43.4),
4) Aktif hedef kitlelerin “iletişimde şeffaflık” talebine cevap verebilmek (% 36.3),
5) İletişim yönetiminin kazandığı kıymeti değerlendirebilmek ve gösterebilmek için yeni yöntemler yaratabilmek (% 31.4).
Bir de ilginç tablo çıkmış ortaya. “İletişim yönetiminde bugünkü öncelikler ne; 2010’da ne değişecek?” sorusunun yanıtını araştırmışlar.
Bir de ölçümle ve değerlendirmeyi sormuşlar; ABD ile de karşılaştırmışlar. Soru; “Aşağıdaki konuları ne derecede ciddiye alarak ölçüyorsunuz?” Deneklerden 7 puan üzerinden yanıt vermeleri istenmiş.
Halkla İlişkiler bütçeleri de sorgulanmış. Deneklere geçen yıla oranla 2008’de bütçelerin nasıl bir değişiklik gösterdiğini sormuşlar. Yanıtlar hayli çarpıcı.
Şimdi bu tablolara bakıp kimlerin neler söyleyebileceğini tahmin ediyorum… “Kardeşim orası Avrupa…”, “Bizde işler öyle olmaz…”, “Ben bilirim, ölçmeye ne gerek var…”
Kaynakların kısıldığı, özellikle kriz dönemlerinde kuruşun nereye harcandığı giderek daha da sıkı sorgulanacaktır. Hizmet alanın da verenin de bu duruma hazırlıklı olmasında yarar vardır…
Kaynakların kısıldığı, özellikle kriz dönemlerinde kuruşun nereye harcandığı giderek daha da sıkı sorgulanacaktır. Hizmet alanın da verenin de bu duruma hazırlıklı olmasında yarar vardır…