4. Sanayi Devrimi hangi ‘mukaddese’ hizmet eder acaba?..
21 ocak 2016 yeni şafak
Davos Ekonomik Forumu başladı… Bir iki notu bir araya getirince ilginç bir 'büyük resim' çıkıyor ortaya. Forumun teması“Dördüncü Sanayi Devrimi"…
Konuya geçen yıl 11 Nisan tarihli köşe yazısında bizim gazetede Kerem Alkin Hoca değinmiş. Belli ki TV'lerimizde bu başlık bir süre konuşulacak… Derin Ekonomi dergisi Genel Yayın YönetmeniSinem Köseoğlu Hanım'la Kerem Hoca bu konuyu Davos çerçevesinden de taşırarak TVNet'deki programlarında ele alsalar tadından yenmez…
Biz haddimizi aşmayı da göze alarak (çünkü esas uzmanlık alanımız iş-ilişki ve iletişim yönetimi ve her şeyi bilen meslektaşlarla boy ölçüşmemiz söz konusu değil) konuya bir özet bakış atfetmekte yarar gördük.
4. Sanayi Devrimi'nin bir diğer adı da Endüstri 40. İlk bilinen hali, Almanların imalata dayalı geleneksel sanayiyi bilgisayarlaşma yönünde teşvik etme ve yüksek teknolojiyle donatması projesiymiş.
1. Sanayi Devrimi su ve buhar gücü ile üretim sisteminin devreye girdiği dönem için kullanılıyormuş. 2. Sanayi Devrimi elektrik enerjisi ile devreye girmiş. Dijital devrimin gerçekleştirilerek elektronik kullanımının günlük hayatın her alanına girmesine ise 3. Sanayi Devrimi demişler. 4. Sanayi Devrimi ise geleneksel sanayiyi bilgisayarlaşma yönünde teşvik etme ve yüksek teknolojiyle birleştirme sürecine verilen ad olarak ortaya çıkmış.
Biraz Alvin ve Heidi Tofler çiftinin üç dalga teorisini çağrıştırıyor: Tarım Toplumu, Sanayi Toplumu, Bilgi Toplumu… Hani ülkemizde kültür ve değerleriyle üçü bir arada yaşanan üç dalga…
Endüstri 4.0 kavramı ilk kez 2011 yılında Hannover Fuarı'nda kullanılmış (elektrikport.com)… Ekim 2012 yılında ise Robert Bosch GmbH ve Kagermann çalışma grubu oluşturarak hazırladıkları dördüncü sanayi devrimi öneri dosyasını Alman Federal Hükümeti'nde sunmuşlar. 8 Nisan 2013 tarihinde Hannover Fuarı'nda ise çalışma grubu Endüstri 4.0 nihai raporunu ortaya koymuş.
Uzmanlara göre içinde teknolojik temeller, siber-fiziksel sistemler ve internet ağını barındıran 4. Sanayi Devrimi, 10 ile 20 yıl içinde entegrasyonunu tamamlayarak firmalar tarafından uygulanabilir hale gelecekmiş.
Amerika Birleşik Devletleri'nde, Akıllı Üretim Liderlik Koalisyonuolarak bir girişim de üretim geleceği üzerinde çalışıyormuş. Bu yapı, üreticiler, tedarikçiler ve teknoloji şirketlerinin kâr amacı gütmeyen bir teşkilatı olarak, üniversiteler, devlet kurumları ve laboratuvarları da içinde barındırmaktaymış.
Bazı firmalar şimdiden Endüstri 4.0 vizyonunu hayata geçirmeye başlamışlar.
Anlaşılan o ki, siber fiziksel sistemler, bulut uygulamaları gibi modern bilgi ve iletişim teknolojileri, imalat sektöründe verimliliği, kalite ve esnekliği artıracak, bunlar mevcut işleyebilen sistemlere entegre edilecek ve bu şekilde rekabeti fiyat kırma taktiklerinden çok başka yerlere taşıyacak…
Bu yol o kadar da kolay değil. Bir kere yeni sanayi devrimi için gerekli tecrübe ve bilgi eksikliği olduğu tespit ediliyor… Öte yandan 4. Sanayi Devrimi, kol gücüne dayalı istihdamın giderek azalması demek. Bu da siyaseten iktidarlar için ciddi bir sorun oluşturabilir. 3 Sanayi Devrimi'ne daha henüz ayak uydurmayı başarmış firmalarda 4. Sanayi Devrimi'ne karşı ciddi bir isteksizlik tavrı gelişebilmekte. (Değişimin yoldaşı değişime karşı dirençtir)…
Sonuçta Davos'ta şu soru sorulacak mı acaba? Vahşi kapitalizm her şeyin daha hızlı, daha ekonomik, daha kolay tüketilebilir, daha verimli, daha kârlı, daha rekabetçi (dayanamayanı yok etme üzerine kurulu) bir dünyayı hedeflerken ona bu yolda hizmet eden ilim, irfandan gittikçe uzaklaşıyor… Bu ise bu yolda ilerleyenlerin zamanla maneviyat ve mukaddeslerini kaybettiklerini gösteriyor bize. Eğer Cemil Meriç'in “İnsan olmak demek mukaddesi olmaktır" sözünün geçerliliğine inanıyorsak, 4. Sanayi Devrimi'nin neye hizmet ettiğini, insanlığı nereye götürdüğünü de sorgulamak gerekmez mi?
Bu yasalarla buraya kadar…
Allah âcil şifalar versin, İnşallah bir an önce sağlığına kavuşsun. Sayın Devlet Bahçeli'nin 3 lider çıkartmış muhalefete sırtını dönüp “MHP Kongresi 18 Mart 2018'de yapılacaktır" deme hakkını kendisine veren yasalarla, hakkında teröre destek verdiği gerekçesiyle soruşturma başlatılan Beyaz'ın Kanal D'deki programının başına gelenler arasında çok yakın benzerlikler vardır. İdare edildiğimiz yasaların adım başı karşımıza çıkarttığı tuhaf durumlardan son zamanlarda göze batan iki örnektir bu iki durum.
Hangi demokraside Kongre çağrısı yapmak için gerekli imzaları toplamış bir muhalefetin önüne eskimiş yasalara yapışarak ayakta kalmaya çalışan bir parti liderine rastlanabilir ki? Hangi demokraside bir eğlence programını, programın formatında yer almayan bir çıkışla memleket meseleleri tartışmaya davet eden bir vatandaşın yarattığı olay nedeniyle program sunucusu böylesine hoyratça sorgulanabilir ki?
Telefonla bağlanıp propaganda yapmakla maçta slogan yazılı pankart açmak arasında pek büyük bir fark yoktur ve yasalarda bu eylemin karşılığı da vardır. Ancak iş, kamu vicdanını zorlamaya başladığında ve benzer örnekler de çoğalmaya yüz tuttuğunda artık giysi bedene dar geliyor demektir.
Bahçeli'den beklenen, hodri meydan diyen muhalefetin sesine kulak verip iktidarını tazelemek hedefiyle en kısa zamanda kongreye gitmenin yollarını açmaktır.
Beyaz'dan beklenen ise, iletişimde 'fazla olan yanlıştır' ilkesini hatırlayarak iletişim kazasına uğramamak için her gördüğü sakallıyı dedesi sanmaması; özür dileme işini hem de yanlış iletişim kanalını kullanarak abartıp kendi ayağına sıkmamasıdır…
Tüm siyasi partilerden beklenen, ise Darbe Anayasası'nı ve anti demokratik siyasi partiler yasaları ile seçim yasalarını bir an önce değiştirmek üzere kolları sıvamalarıdır… Muhalefetten ise, bahane üretmeden, saldırıyı ve hakareti bir siyasi iletişim aracı olarak görmekten vazgeçmesi, ondan rant sağlanamadığını fark etmesi… Adı geçen yasaların en ileri düzeyde değişiminin en militan savunucuları olmaları…
Konuya geçen yıl 11 Nisan tarihli köşe yazısında bizim gazetede Kerem Alkin Hoca değinmiş. Belli ki TV'lerimizde bu başlık bir süre konuşulacak… Derin Ekonomi dergisi Genel Yayın YönetmeniSinem Köseoğlu Hanım'la Kerem Hoca bu konuyu Davos çerçevesinden de taşırarak TVNet'deki programlarında ele alsalar tadından yenmez…
Biz haddimizi aşmayı da göze alarak (çünkü esas uzmanlık alanımız iş-ilişki ve iletişim yönetimi ve her şeyi bilen meslektaşlarla boy ölçüşmemiz söz konusu değil) konuya bir özet bakış atfetmekte yarar gördük.
4. Sanayi Devrimi'nin bir diğer adı da Endüstri 40. İlk bilinen hali, Almanların imalata dayalı geleneksel sanayiyi bilgisayarlaşma yönünde teşvik etme ve yüksek teknolojiyle donatması projesiymiş.
1. Sanayi Devrimi su ve buhar gücü ile üretim sisteminin devreye girdiği dönem için kullanılıyormuş. 2. Sanayi Devrimi elektrik enerjisi ile devreye girmiş. Dijital devrimin gerçekleştirilerek elektronik kullanımının günlük hayatın her alanına girmesine ise 3. Sanayi Devrimi demişler. 4. Sanayi Devrimi ise geleneksel sanayiyi bilgisayarlaşma yönünde teşvik etme ve yüksek teknolojiyle birleştirme sürecine verilen ad olarak ortaya çıkmış.
Biraz Alvin ve Heidi Tofler çiftinin üç dalga teorisini çağrıştırıyor: Tarım Toplumu, Sanayi Toplumu, Bilgi Toplumu… Hani ülkemizde kültür ve değerleriyle üçü bir arada yaşanan üç dalga…
Endüstri 4.0 kavramı ilk kez 2011 yılında Hannover Fuarı'nda kullanılmış (elektrikport.com)… Ekim 2012 yılında ise Robert Bosch GmbH ve Kagermann çalışma grubu oluşturarak hazırladıkları dördüncü sanayi devrimi öneri dosyasını Alman Federal Hükümeti'nde sunmuşlar. 8 Nisan 2013 tarihinde Hannover Fuarı'nda ise çalışma grubu Endüstri 4.0 nihai raporunu ortaya koymuş.
Uzmanlara göre içinde teknolojik temeller, siber-fiziksel sistemler ve internet ağını barındıran 4. Sanayi Devrimi, 10 ile 20 yıl içinde entegrasyonunu tamamlayarak firmalar tarafından uygulanabilir hale gelecekmiş.
Amerika Birleşik Devletleri'nde, Akıllı Üretim Liderlik Koalisyonuolarak bir girişim de üretim geleceği üzerinde çalışıyormuş. Bu yapı, üreticiler, tedarikçiler ve teknoloji şirketlerinin kâr amacı gütmeyen bir teşkilatı olarak, üniversiteler, devlet kurumları ve laboratuvarları da içinde barındırmaktaymış.
Bazı firmalar şimdiden Endüstri 4.0 vizyonunu hayata geçirmeye başlamışlar.
Anlaşılan o ki, siber fiziksel sistemler, bulut uygulamaları gibi modern bilgi ve iletişim teknolojileri, imalat sektöründe verimliliği, kalite ve esnekliği artıracak, bunlar mevcut işleyebilen sistemlere entegre edilecek ve bu şekilde rekabeti fiyat kırma taktiklerinden çok başka yerlere taşıyacak…
Bu yol o kadar da kolay değil. Bir kere yeni sanayi devrimi için gerekli tecrübe ve bilgi eksikliği olduğu tespit ediliyor… Öte yandan 4. Sanayi Devrimi, kol gücüne dayalı istihdamın giderek azalması demek. Bu da siyaseten iktidarlar için ciddi bir sorun oluşturabilir. 3 Sanayi Devrimi'ne daha henüz ayak uydurmayı başarmış firmalarda 4. Sanayi Devrimi'ne karşı ciddi bir isteksizlik tavrı gelişebilmekte. (Değişimin yoldaşı değişime karşı dirençtir)…
Sonuçta Davos'ta şu soru sorulacak mı acaba? Vahşi kapitalizm her şeyin daha hızlı, daha ekonomik, daha kolay tüketilebilir, daha verimli, daha kârlı, daha rekabetçi (dayanamayanı yok etme üzerine kurulu) bir dünyayı hedeflerken ona bu yolda hizmet eden ilim, irfandan gittikçe uzaklaşıyor… Bu ise bu yolda ilerleyenlerin zamanla maneviyat ve mukaddeslerini kaybettiklerini gösteriyor bize. Eğer Cemil Meriç'in “İnsan olmak demek mukaddesi olmaktır" sözünün geçerliliğine inanıyorsak, 4. Sanayi Devrimi'nin neye hizmet ettiğini, insanlığı nereye götürdüğünü de sorgulamak gerekmez mi?
Bu yasalarla buraya kadar…
Allah âcil şifalar versin, İnşallah bir an önce sağlığına kavuşsun. Sayın Devlet Bahçeli'nin 3 lider çıkartmış muhalefete sırtını dönüp “MHP Kongresi 18 Mart 2018'de yapılacaktır" deme hakkını kendisine veren yasalarla, hakkında teröre destek verdiği gerekçesiyle soruşturma başlatılan Beyaz'ın Kanal D'deki programının başına gelenler arasında çok yakın benzerlikler vardır. İdare edildiğimiz yasaların adım başı karşımıza çıkarttığı tuhaf durumlardan son zamanlarda göze batan iki örnektir bu iki durum.
Hangi demokraside Kongre çağrısı yapmak için gerekli imzaları toplamış bir muhalefetin önüne eskimiş yasalara yapışarak ayakta kalmaya çalışan bir parti liderine rastlanabilir ki? Hangi demokraside bir eğlence programını, programın formatında yer almayan bir çıkışla memleket meseleleri tartışmaya davet eden bir vatandaşın yarattığı olay nedeniyle program sunucusu böylesine hoyratça sorgulanabilir ki?
Telefonla bağlanıp propaganda yapmakla maçta slogan yazılı pankart açmak arasında pek büyük bir fark yoktur ve yasalarda bu eylemin karşılığı da vardır. Ancak iş, kamu vicdanını zorlamaya başladığında ve benzer örnekler de çoğalmaya yüz tuttuğunda artık giysi bedene dar geliyor demektir.
Bahçeli'den beklenen, hodri meydan diyen muhalefetin sesine kulak verip iktidarını tazelemek hedefiyle en kısa zamanda kongreye gitmenin yollarını açmaktır.
Beyaz'dan beklenen ise, iletişimde 'fazla olan yanlıştır' ilkesini hatırlayarak iletişim kazasına uğramamak için her gördüğü sakallıyı dedesi sanmaması; özür dileme işini hem de yanlış iletişim kanalını kullanarak abartıp kendi ayağına sıkmamasıdır…
Tüm siyasi partilerden beklenen, ise Darbe Anayasası'nı ve anti demokratik siyasi partiler yasaları ile seçim yasalarını bir an önce değiştirmek üzere kolları sıvamalarıdır… Muhalefetten ise, bahane üretmeden, saldırıyı ve hakareti bir siyasi iletişim aracı olarak görmekten vazgeçmesi, ondan rant sağlanamadığını fark etmesi… Adı geçen yasaların en ileri düzeyde değişiminin en militan savunucuları olmaları…