Ah Arda ah!..
05 Eylül 2009 Akşam Gazetesi
Bir de bana 'Türkiye'de bireysel marka yönetimi becerilmez' diyorum diye kızarlar. Oysa çok basit... Bireysel markanın olduğunu söyleyenlere şunları sorsanız yeter:
1. Finans işlerinizi yöneten biri var mı?
2. Finans durumunuzu devlet dışında denetlettiğiniz bir kurum var mı?
3. Hukuk işlerinizi yönetmek için görevlendirilmiş biri
var mı?
4. Her türlü görsel performansınızla ilgili üretimi yöneten bir profesyonel kadro mevcut mu?
5. Bütün bu işleri koordine edecek ve yönetecek bir şirketiniz var mı?
6. Bu şirketin bir yöneticisi var mı?
7. Bu şirketin sizin bireysel ilişki ve iletişiminizi yönetecek bir 'kurumsal iletişim direktörü' var mı?
Şimdi, bunlardan bir tanesi veya daha fazlası eksik olursa ne olur? Arda Turan'ın başına gelen olur. Bizim gazetedeki başlık şuydu: 'Pasaportum farklı olsaydı, takımım da farklı olurdu.'
Bizim ülkemizde böyle bir açıklamanın kamu vicdanında affı olmaz. Aklıma Fransa'dan İstanbul'a gelmek üzere uçağa binerken, dostlarıyla 'Sılaya gidiyorum arkadaşlar' diye vedalaşan entelektüel arkadaşımızla, 'Hay Allah, keşke İstanbul yerine 300 km. Batı'da dünyaya gelseymişim' diye hayıflanan dostumuz geldi...
Bir farkla, son ikisi beyanlarını kamuoyu önünde yapmamışlardı.
Şimdi Arda'ya akıl veren çok olacaktır. 'Çık de ki: Yanlış anlaşıldım, amacını aşan şeyler söyledim, ben aslında çok milliyetçi bir insanım, iyi futbolcu olmanın milli nedenleri yoktur, tersi söz konusu olsaydı Afrika'dan futbolcu çıkmaması gerekirdi vb...'
Arda'ya bu tip şeyler söyleyecekler, söyletmek isteyecekler. Çok geç. Kristal vazo bir kere kırıldı. Yapıştırılırsa kırılıp da yapıştırılmış kristal vazo olur artık.
Her konuşma bir iletişim etkinliğidir ve her iletişim etkinliğinin ciddi bir marka yönetimi söz konusu ise öncesinin, sırasının ve sonrasının 'usulü veçhile amel' edilmesi gerekir.
Bundan böyle size 'Türkiye'de bireysel markasını adam gibi yöneten kimse var mıdır?' diye soranlara yukarıdaki yedi maddelik kıstası incelemelerini önerin.
'Peki, bireysel markayı yönetmek önemli midir?' diye soranlara ise bireysel markalarını adam gibi yöneten Beckham, Casillas, Beckenbauer, Pele'yi örnek gösterin. Aktif futbol yaşamlarında transfer ücretlerini markalarını doğru yöneterek nasıl artırdıklarını, aktif futbol yaşamları bittikten sonra ise yine doğru marka yönetimi ile nasıl para kazanmayı sürdürdüklerini anlatın.
Belki meseleyi kavrarlar.
Reklam duygulara seslenmeli
BazI reklamlar vardır bakmaya doyamazsınız. Sadece ticari anlamda, iş hedeflerine ulaşması boyutlarıyla değil, insanın yüreğini ısıtan, estetik yönleriyle de sizi kavrarlar.
Louis Vuitton'un take-off yaptığı, markaya yepyeni bir ruh kazandırdığı kampanya işte böyle bir lezzetle hazırlanmıştı. Geldikleri noktada nasıl devam edeceklerini bekliyordum. Öyle ya Catherine Deneuve, Sean Connery, Madonna vb.den sonra kimi kullanacaklardı? İşi o dizide sürdürmek sıkabilirdi.
Dün o reklamı görünce dedim ki işte inovasyon (yenileşimcilik) bu!.. Metni aynen okuyorum: 'Bazı yolculuklar insanlık tarihini sonsuza dek değiştirir.'
Bu satırın altında fotoğraftaki eski püskü kamyonetin üstüne oturmuş, yanlarında bir Louis Vuitton çantası, gökyüzündeki dolunaya ve yıldızlara bakan üç olgun ünlünün adları sıralanmış: Sally Ride, uzaydaki ilk Amerikalı kadın. Buzz Aldrin, Apollo 11, 1969'da aya ilk ayak basan kişi. Jim Lovell, Apollo 13 (hani kaza geçirip Ay'a uçuşu yarıda keserek dünyaya dönen ve öyküsü Tom Hanks'in başrolde oynadığı filmde anlatılan uzay gemisinin) kaptanı.
Kesin bu resmi, odanıza, işyerinize çekinmeden asın. O kadar güzel, o kadar etkileyici. Louis Vuitton'u da, reklamı hazırlayanları da, medyada bu kadar etkili kullananları da kutlamak gerekir.
Bir de bana 'Türkiye'de bireysel marka yönetimi becerilmez' diyorum diye kızarlar. Oysa çok basit... Bireysel markanın olduğunu söyleyenlere şunları sorsanız yeter:
1. Finans işlerinizi yöneten biri var mı?
2. Finans durumunuzu devlet dışında denetlettiğiniz bir kurum var mı?
3. Hukuk işlerinizi yönetmek için görevlendirilmiş biri
var mı?
4. Her türlü görsel performansınızla ilgili üretimi yöneten bir profesyonel kadro mevcut mu?
5. Bütün bu işleri koordine edecek ve yönetecek bir şirketiniz var mı?
6. Bu şirketin bir yöneticisi var mı?
7. Bu şirketin sizin bireysel ilişki ve iletişiminizi yönetecek bir 'kurumsal iletişim direktörü' var mı?
Şimdi, bunlardan bir tanesi veya daha fazlası eksik olursa ne olur? Arda Turan'ın başına gelen olur. Bizim gazetedeki başlık şuydu: 'Pasaportum farklı olsaydı, takımım da farklı olurdu.'
Bizim ülkemizde böyle bir açıklamanın kamu vicdanında affı olmaz. Aklıma Fransa'dan İstanbul'a gelmek üzere uçağa binerken, dostlarıyla 'Sılaya gidiyorum arkadaşlar' diye vedalaşan entelektüel arkadaşımızla, 'Hay Allah, keşke İstanbul yerine 300 km. Batı'da dünyaya gelseymişim' diye hayıflanan dostumuz geldi...
Bir farkla, son ikisi beyanlarını kamuoyu önünde yapmamışlardı.
Şimdi Arda'ya akıl veren çok olacaktır. 'Çık de ki: Yanlış anlaşıldım, amacını aşan şeyler söyledim, ben aslında çok milliyetçi bir insanım, iyi futbolcu olmanın milli nedenleri yoktur, tersi söz konusu olsaydı Afrika'dan futbolcu çıkmaması gerekirdi vb...'
Arda'ya bu tip şeyler söyleyecekler, söyletmek isteyecekler. Çok geç. Kristal vazo bir kere kırıldı. Yapıştırılırsa kırılıp da yapıştırılmış kristal vazo olur artık.
Her konuşma bir iletişim etkinliğidir ve her iletişim etkinliğinin ciddi bir marka yönetimi söz konusu ise öncesinin, sırasının ve sonrasının 'usulü veçhile amel' edilmesi gerekir.
Bundan böyle size 'Türkiye'de bireysel markasını adam gibi yöneten kimse var mıdır?' diye soranlara yukarıdaki yedi maddelik kıstası incelemelerini önerin.
'Peki, bireysel markayı yönetmek önemli midir?' diye soranlara ise bireysel markalarını adam gibi yöneten Beckham, Casillas, Beckenbauer, Pele'yi örnek gösterin. Aktif futbol yaşamlarında transfer ücretlerini markalarını doğru yöneterek nasıl artırdıklarını, aktif futbol yaşamları bittikten sonra ise yine doğru marka yönetimi ile nasıl para kazanmayı sürdürdüklerini anlatın.
Belki meseleyi kavrarlar.
Reklam duygulara seslenmeli
BazI reklamlar vardır bakmaya doyamazsınız. Sadece ticari anlamda, iş hedeflerine ulaşması boyutlarıyla değil, insanın yüreğini ısıtan, estetik yönleriyle de sizi kavrarlar.
Louis Vuitton'un take-off yaptığı, markaya yepyeni bir ruh kazandırdığı kampanya işte böyle bir lezzetle hazırlanmıştı. Geldikleri noktada nasıl devam edeceklerini bekliyordum. Öyle ya Catherine Deneuve, Sean Connery, Madonna vb.den sonra kimi kullanacaklardı? İşi o dizide sürdürmek sıkabilirdi.
Dün o reklamı görünce dedim ki işte inovasyon (yenileşimcilik) bu!.. Metni aynen okuyorum: 'Bazı yolculuklar insanlık tarihini sonsuza dek değiştirir.'
Bu satırın altında fotoğraftaki eski püskü kamyonetin üstüne oturmuş, yanlarında bir Louis Vuitton çantası, gökyüzündeki dolunaya ve yıldızlara bakan üç olgun ünlünün adları sıralanmış: Sally Ride, uzaydaki ilk Amerikalı kadın. Buzz Aldrin, Apollo 11, 1969'da aya ilk ayak basan kişi. Jim Lovell, Apollo 13 (hani kaza geçirip Ay'a uçuşu yarıda keserek dünyaya dönen ve öyküsü Tom Hanks'in başrolde oynadığı filmde anlatılan uzay gemisinin) kaptanı.
Kesin bu resmi, odanıza, işyerinize çekinmeden asın. O kadar güzel, o kadar etkileyici. Louis Vuitton'u da, reklamı hazırlayanları da, medyada bu kadar etkili kullananları da kutlamak gerekir.