AK Parti değil Türkiye hasar görüyor
23.01.2014 - Yeni Şafak Gazetesi
13 yıl Suriye ordusunda askeri polis olarak çalışan birinin çektiği işkence fotoğraflarına dünyanın büyük bir tepki göstererek Baas rejimini lanetleyeceğini, protesto gösterilerinin başlayacağını kimse beklemiyordu herhalde. Halepçe'de ya da Bosna'daki soykırımı da susarak karşılayan 'dünya büyükleri'nin iş 'acı üzerinden pazarlık' yapmaya geldiğinde konuşmaya başlayacaklarından emin olabilirsiniz.
Bazı anlar vardır ki, 'Ruhun Doğusu, aklın Batısı' gibi bir zamanlar ortaya atılıp da hepimize çok doğru görünen tespitler de, AA mahreciyle dünyaya yayılan fotoğraf koleksiyonundaki(!) hakikat tarafından yerle bir oluverir. Doğusu, Batısı, Modernizmi, Post modernizmi, Emperyalizmi aynı fotoğrafın hakikatinde aynı renkler olarak karşımıza çıkıverir. Utancımız da, dualarımız da, hayallerimiz de yetmez olur. Akıl da ruh da donakalır. İşin garip yanı, insanlık bu utançlardan dersini de almaz ve dizboyu akılsızlıklarla birlikte, dünya büyüklerinin ekonomik ve siyasi hesap kitaplarının gereği olan aksiyonlar sonrasında işkencenin fotoğrafı da suratlara çarpıverir.
Bu arada dağın arkasını görecek göze, başına gelecekleri bilecek akla sahip olmayanlar da bu işkencecilerle aynı fotoğraf karesinde görünmüş olmanın ayıbıyla yapayalnız kalıverirler.
Uzunca bir süredir devrede olmalarına rağmen birdenbire yolları kesilmeye başlanan MİT TIR'ları üzerinden siyaset yapıp devleti 'silah kaçakçısı' durumuna düşürmek isteyenlerin de bu fotoğraflarla ofsayta düştüğünü görmek kimseyi memnun etmez.
İşin ilginç yanı ABD bile Esed konusunda bizim ana muhalefet lideri kadar net bir tutum takınmayı tercih etmiyor. Çünkü Amerika açısından bakıldığında Vietnam, Afganistan ve Irak deneyimlerinden sonra en azından kendi halklarına aynı yollardan yürümenin maddi, manevi maliyetini izah etmekte zorlanacaklarını biliyorlar. Uzun yıllar boyunca 'Sert Güç'ün (Hard Power) yıldırdığı Amerikan halkı, büyük ekonomik krizlerle birlikte 'Yumuşak Güç' (Soft Power) limanında dinlendirilmek zorunda.
Türkiye'nin kendine özgü çelişkisi haline gelen son dönem 'Hükümet-Cemaat' yarılmasının muhtemel olumsuz sonuçlarından ülkeyi korumakla sorumlu olanlarımız, üzerine bastığımız zemin açısından, dünya tahterevallisindeki itiş kakışları da yakından takip etmek durumundalar. Asya'da şekillenen Çin merkezli dünya ile hâlâ 'merkez' olarak konumlanmayı arzulayan ABD ve Avrupa'nın arasındaki büyük satranç hamlelerinin bizlere nasıl yansıdığını ve gelecekteki muhtemel etkilerini de göz önünde bulundurmalıyız.
Olayın dış politika kısmını bizim gazetenin son derece değerli dış politika yazarları büyük bir titizlikle takip ediyorlar. Burada da zaman zaman alıntıladığım gibi onların analizlerinden çok şey öğreniyorum. Bizim uzmanlığımız iletişim. Olayın iletişim boyutunda ise kamu diplomasisi yani Türkiye'nin kendini dünyaya anlatması meselesi var. Bu konuda şu sıra sadece Başbakan ve Dışişleri Bakanı görev üstlenmiş gibi duruyor. Oysa sivil toplum örgütlerine ve tabii ki muhalefetimize konu Türkiye olduğu için çok ciddi iletişim görevleri düşmekte. Bu görevlerin üstesinden gelemezsek AK Parti değil tüm Türkiye zarar görür. Şu sıra olan da budur zaten.
THY reklamını başarıya taşıyan 3 neden
Lionel Messi ile Kobe Bryant'ın oynadığı THY reklamı, yıl sonuna doğru gösterime girmesine rağmen, 2013'ün izlenme şampiyonu olmuş. iMedia Connection adlı sitenin Visible Measures araştırma şirketi ile yaptığı çalışmaya göre THY reklamı 138.3 milyon kez izlenmiş ve 80 milyon ile Google'ı, 57 milyon izleme ile Samsung'u geride bırakmış. Bu analizde belirtilen başarının şu 3 nedeni, sonucu çok iyi açıklıyor:
Bir: Doğru ünlülerin kullanılması. İki: Her ülkeye hitap edecek bir hikâyenin anlatılması. Üç: 2013'e damgasını vuran 'Selfie' (Cep telefonu ile kendi fotoğrafını çekmek) sözcüğünün kullanılarak zamanın ruhunun yakalanması. (Bu sözcük Oxford Sözlüğü'ne de girmiş.)
Bu üç ayaklı analizin, reklam başarısını 'ilginçlik'le sınırlı tutup da 'business' (iş) yanını ihmal edenler için son derece tatminkâr olacağını sanıyoruz.
Bildiğimiz kadarıyla THY hedeflediği iş sonuçlarına fazlasıyla ulaşmış. Pek çok faktörün rol oynadığını biliyoruz ancak THY markasının dünya çapında algılanma boyutunun ve niteliğinin bu başarıda çok büyük bir rol oynadığını da biliyoruz. Messi ve Kobe'li reklam İstiklal Marşlı kampanya kadar 'güzel' olmayabilir. Ancak ondan kat be kat 'doğru' olduğu kesindir. Bu nedenle artık sorumuzu 'Reklamı beğendiniz mi?' boyutundan 'Reklamı doğru buluyor musunuz?'a taşımanın herhalde zamanı gelmiştir.
13 yıl Suriye ordusunda askeri polis olarak çalışan birinin çektiği işkence fotoğraflarına dünyanın büyük bir tepki göstererek Baas rejimini lanetleyeceğini, protesto gösterilerinin başlayacağını kimse beklemiyordu herhalde. Halepçe'de ya da Bosna'daki soykırımı da susarak karşılayan 'dünya büyükleri'nin iş 'acı üzerinden pazarlık' yapmaya geldiğinde konuşmaya başlayacaklarından emin olabilirsiniz.
Bazı anlar vardır ki, 'Ruhun Doğusu, aklın Batısı' gibi bir zamanlar ortaya atılıp da hepimize çok doğru görünen tespitler de, AA mahreciyle dünyaya yayılan fotoğraf koleksiyonundaki(!) hakikat tarafından yerle bir oluverir. Doğusu, Batısı, Modernizmi, Post modernizmi, Emperyalizmi aynı fotoğrafın hakikatinde aynı renkler olarak karşımıza çıkıverir. Utancımız da, dualarımız da, hayallerimiz de yetmez olur. Akıl da ruh da donakalır. İşin garip yanı, insanlık bu utançlardan dersini de almaz ve dizboyu akılsızlıklarla birlikte, dünya büyüklerinin ekonomik ve siyasi hesap kitaplarının gereği olan aksiyonlar sonrasında işkencenin fotoğrafı da suratlara çarpıverir.
Bu arada dağın arkasını görecek göze, başına gelecekleri bilecek akla sahip olmayanlar da bu işkencecilerle aynı fotoğraf karesinde görünmüş olmanın ayıbıyla yapayalnız kalıverirler.
Uzunca bir süredir devrede olmalarına rağmen birdenbire yolları kesilmeye başlanan MİT TIR'ları üzerinden siyaset yapıp devleti 'silah kaçakçısı' durumuna düşürmek isteyenlerin de bu fotoğraflarla ofsayta düştüğünü görmek kimseyi memnun etmez.
İşin ilginç yanı ABD bile Esed konusunda bizim ana muhalefet lideri kadar net bir tutum takınmayı tercih etmiyor. Çünkü Amerika açısından bakıldığında Vietnam, Afganistan ve Irak deneyimlerinden sonra en azından kendi halklarına aynı yollardan yürümenin maddi, manevi maliyetini izah etmekte zorlanacaklarını biliyorlar. Uzun yıllar boyunca 'Sert Güç'ün (Hard Power) yıldırdığı Amerikan halkı, büyük ekonomik krizlerle birlikte 'Yumuşak Güç' (Soft Power) limanında dinlendirilmek zorunda.
Türkiye'nin kendine özgü çelişkisi haline gelen son dönem 'Hükümet-Cemaat' yarılmasının muhtemel olumsuz sonuçlarından ülkeyi korumakla sorumlu olanlarımız, üzerine bastığımız zemin açısından, dünya tahterevallisindeki itiş kakışları da yakından takip etmek durumundalar. Asya'da şekillenen Çin merkezli dünya ile hâlâ 'merkez' olarak konumlanmayı arzulayan ABD ve Avrupa'nın arasındaki büyük satranç hamlelerinin bizlere nasıl yansıdığını ve gelecekteki muhtemel etkilerini de göz önünde bulundurmalıyız.
Olayın dış politika kısmını bizim gazetenin son derece değerli dış politika yazarları büyük bir titizlikle takip ediyorlar. Burada da zaman zaman alıntıladığım gibi onların analizlerinden çok şey öğreniyorum. Bizim uzmanlığımız iletişim. Olayın iletişim boyutunda ise kamu diplomasisi yani Türkiye'nin kendini dünyaya anlatması meselesi var. Bu konuda şu sıra sadece Başbakan ve Dışişleri Bakanı görev üstlenmiş gibi duruyor. Oysa sivil toplum örgütlerine ve tabii ki muhalefetimize konu Türkiye olduğu için çok ciddi iletişim görevleri düşmekte. Bu görevlerin üstesinden gelemezsek AK Parti değil tüm Türkiye zarar görür. Şu sıra olan da budur zaten.
THY reklamını başarıya taşıyan 3 neden
Lionel Messi ile Kobe Bryant'ın oynadığı THY reklamı, yıl sonuna doğru gösterime girmesine rağmen, 2013'ün izlenme şampiyonu olmuş. iMedia Connection adlı sitenin Visible Measures araştırma şirketi ile yaptığı çalışmaya göre THY reklamı 138.3 milyon kez izlenmiş ve 80 milyon ile Google'ı, 57 milyon izleme ile Samsung'u geride bırakmış. Bu analizde belirtilen başarının şu 3 nedeni, sonucu çok iyi açıklıyor:
Bir: Doğru ünlülerin kullanılması. İki: Her ülkeye hitap edecek bir hikâyenin anlatılması. Üç: 2013'e damgasını vuran 'Selfie' (Cep telefonu ile kendi fotoğrafını çekmek) sözcüğünün kullanılarak zamanın ruhunun yakalanması. (Bu sözcük Oxford Sözlüğü'ne de girmiş.)
Bu üç ayaklı analizin, reklam başarısını 'ilginçlik'le sınırlı tutup da 'business' (iş) yanını ihmal edenler için son derece tatminkâr olacağını sanıyoruz.
Bildiğimiz kadarıyla THY hedeflediği iş sonuçlarına fazlasıyla ulaşmış. Pek çok faktörün rol oynadığını biliyoruz ancak THY markasının dünya çapında algılanma boyutunun ve niteliğinin bu başarıda çok büyük bir rol oynadığını da biliyoruz. Messi ve Kobe'li reklam İstiklal Marşlı kampanya kadar 'güzel' olmayabilir. Ancak ondan kat be kat 'doğru' olduğu kesindir. Bu nedenle artık sorumuzu 'Reklamı beğendiniz mi?' boyutundan 'Reklamı doğru buluyor musunuz?'a taşımanın herhalde zamanı gelmiştir.