AK Parti Kongresi’nden beklentiler...
22 EYLÜL 2012
AK Parti Kongresi’nden ne bekliyorsunuz? Aslında bu soruyu 6 ay kadar önce sorsalardı şöyle yanıtlardım: “Açıkçası pek bir şey beklemiyorum.”
Neden? Çünkü, doğru dürüst rakip yok. Alternatifsiz gibi duruyor. İrili ufaklı sorunlar var, ama iktidarı tehdit edecek bir durum söz konusu değil. Dünyanın her yerinde tüm iktidar partileri geçen zaman içinde yıpranırken bizdeki iktidar, her seçimde oylarını artırdığı gibi dördüncüsüne de güçlenerek gidiyor. Ana muhalefet partisi ile arada puan farkı rekor düzeyde…
“Tüm araştırma şirketleri yalan söylüyor. Hepsi satılmış ve ahlaksız” diye düşünmüyorsanız, bu “açık ara önde” durumunu tespit etmeniz kaçınılmaz…
O halde bu parti, kendini yenilemek, değiştirmek, farklı bir yol izlemek için neden debelensin? Tam tersine risk bile alabilir…
Peki ya şimdi? Hâlâ mı bir beklentim yok?
Hayır! Şimdilerde beklentim oluştu. Bu beklentiyi ben yaratmadım. AK Partililer ile Başbakan ve AK Parti Genel Başkanı Sayın Tayyip Erdoğan’ın bizzat kendisi yarattı.
Muhalefet tarafından sıkıştırılmasalar da, “Büyük fikir, Büyük lider, Büyük teşkilat” (3B) fikrini ve uygulamasını, tazeliğini koruyarak sürdürmek ve eskimeden yenilenmek zorunda olduklarını görmüş olmalılar ki, 30 Eylül’de özellikle ‘İnsan Kıymetleri’ konusunda çıtayı yukarıya çekmeye kararlı olduklarının vurgusunu yapmaya başladılar.
Bu 3B meselesini defalarca dile getirdiğimiz için bir kez daha açmak istemiyorum. Ancak 2002’den bu yana toplumsal dönüşümün alt yapı meselelerini hızla çözmeyi başarmış, bu yolda çok önemli adımlar atmış olan Parti’nin gelecek dönemde, yani ustalık döneminde ‘üst yapı’ meselelerine el atması gerektiği âşikâr…
Kendi adıma, uluslar arası iletişim ve siyaset terminolojisinde ‘Hard Issue’lar (sert konular), ‘Soft Issue’lar (yumuşak konular) diye adlandırılan alanlardan ikincisinde, hele de ‘Devletin temeli düşünce ve kültürdür’ düsturuna biraz olsun değer ve anlam veriyorsak, bu dönemde planlı programlı çözümler üretilmesini bekliyorum… Rahmetli Cemil Meriç’i hatırlayarak söyleyecek olursak; Batı’daki ‘kültür’ün bizdeki karşılığı ‘irfan’ın siyasi bir hükümetten talep edilmesini yadırgayanlar çıkacaktır. Ben talep edilebilir, diyenlerdenim. ‘Sert konular’daki her türlü kalkınma çabasını, (köprü, otoban vs...) gereğince yapan ve yöneten AK Parti geçmişte ne gol yediyse zaten sadece bu ‘yumuşak konular’dan’ yemedi mi? Yoksa AK Parti’nin hiç gol yemediğini, ‘hatasız’ olduğunu mu düşünmeliyiz?..
Başbakan ve Genel Başkan Erdoğan’ın öyle düşünmediği kesin…
Leonard Cohen’de kimler buluşur?..
Adam 78 yaşında… Benden genç, benden ince ve dinamik duruyor sahnede. Nasıl gıpta ettim, nasıl imrendim... Sanatına değil. Enerjisine, disiplinine, ciddiyetine, profesyonelliğine…
3 Saat, kısa bir ara dışında durmadan dinlenmeden söyledi. Leonard Cohen’e hayranlığım, onunla aynı kültür ve değerler manzumesinden geldiğimizden değil. Onunla aynı duygu dünyasından geldiğimizden…
Bu dediğimizi algılamak, daha doğrusu ‘hissetmek’ için belki, “Ekonominin tekâmülü adına dünyayı olduğu gibi kabul edip nasıl daha fazla tüketirim?” anlayışından bir nebze olsun sıyrılıp, “Ruhun tekâmülü adına kendimi ve dünyayı nasıl zenginleştiririm?” anlayışına doğru o derinlikli yolculuğa çıkmayı, ve ‘usta’nın deyişiyle ‘talip’ olmayı, en azından ‘düşlemek’ gerekebilir…
Leonard Cohen müzisyenden öte bir şair… Sesinin tonu kulaklarda tasavvuf musıkisitadında izler bırakıyor. Zaten epeydir ‘Doğu Mistisizmine merak sardığını biliyoruz. İzleyemediyseniz dahi ‘fizy.com’dan dinleyin. Özellikle de söz düzeniyle ‘yakın temas’ kurmaya çalışarak…
O gece pek çok tanıdık simanın bulunduğu salondaki binlerce insana bir baktım. Yaş ortalaması çok yüksekti. Ortak yanları ne diye düşündüm. Galiba buldum. Ortak yanları ön yargılarını paranteze alma kapasitelerinin yüksek oluşu mudur acaba?
Nokia’dan ders
Belki gözünüzden kaçmıştır. Geçenlerde analog ve e-medyada yer aldı. Haber şu: “Yeni reklamındaki video kaydının başka bir donanımla hazırlandığı ortaya çıkınca, Nokia özür diledi.”
Ne iş yaparsak yapalım hepimizin ders çıkarabileceği bir durum bu. Olay şöyle gelişmiş:
Nokia reklamında, bisiklete binen ikiliden biri, kız arkadaşının video görüntüsünü çekiyor. Ekranın bir bölümünde çekilen bu kareler akarken, diğer bölümünde bu görüntülerin, Nokia ürününün OIS ile nasıl daha kaliteli ve titreşimsiz elde edileceği gösteriliyor. Verilen izlenim, video kaydının, yeni Nokia ürünü Lumia 920 ile kaydedildiği yönünde.
Çok geçmeden teknoloji haber sitesi The Verge’de, reklamdaki görüntülerin yeni piyasaya sürülen akıllı telefon ile çekilmediği ortaya konmuş. Bunun üzerine Nokia ne yapmış peki? “The Verge’den hemen reklamları kesin, bunları dava edin!” falan dememiş. Reklamda bunun belirtilmemiş olmasının bir hata olduğunu kabullenmiş ve "oluşturduğu kafa karışıklığı için" özür dilemiş.
Nokia daha sonra, yeni ürünle çekilmiş filmi yayınlamaya başlamış.
Tabii ki keşke olmasaymış. Ancak Nokia’nın yaklaşımı, krizin büyümesini engellememiş ve gösterdiği duyarlılık takdir bile görmüş.
Kıssadan hisse: Hata yapmak insana mahsustur. Hatayı bilerek tekrarlamak ise şeytana… Özür dilemek büyüklüktür ve yerinde, zamanında yapılırsa, ticari başarı olarak geriye dönebilir. Kafayı kuma gömmek (ducking) ise her zaman zarar verir…
Neden? Çünkü, doğru dürüst rakip yok. Alternatifsiz gibi duruyor. İrili ufaklı sorunlar var, ama iktidarı tehdit edecek bir durum söz konusu değil. Dünyanın her yerinde tüm iktidar partileri geçen zaman içinde yıpranırken bizdeki iktidar, her seçimde oylarını artırdığı gibi dördüncüsüne de güçlenerek gidiyor. Ana muhalefet partisi ile arada puan farkı rekor düzeyde…
“Tüm araştırma şirketleri yalan söylüyor. Hepsi satılmış ve ahlaksız” diye düşünmüyorsanız, bu “açık ara önde” durumunu tespit etmeniz kaçınılmaz…
O halde bu parti, kendini yenilemek, değiştirmek, farklı bir yol izlemek için neden debelensin? Tam tersine risk bile alabilir…
Peki ya şimdi? Hâlâ mı bir beklentim yok?
Hayır! Şimdilerde beklentim oluştu. Bu beklentiyi ben yaratmadım. AK Partililer ile Başbakan ve AK Parti Genel Başkanı Sayın Tayyip Erdoğan’ın bizzat kendisi yarattı.
Muhalefet tarafından sıkıştırılmasalar da, “Büyük fikir, Büyük lider, Büyük teşkilat” (3B) fikrini ve uygulamasını, tazeliğini koruyarak sürdürmek ve eskimeden yenilenmek zorunda olduklarını görmüş olmalılar ki, 30 Eylül’de özellikle ‘İnsan Kıymetleri’ konusunda çıtayı yukarıya çekmeye kararlı olduklarının vurgusunu yapmaya başladılar.
Bu 3B meselesini defalarca dile getirdiğimiz için bir kez daha açmak istemiyorum. Ancak 2002’den bu yana toplumsal dönüşümün alt yapı meselelerini hızla çözmeyi başarmış, bu yolda çok önemli adımlar atmış olan Parti’nin gelecek dönemde, yani ustalık döneminde ‘üst yapı’ meselelerine el atması gerektiği âşikâr…
Kendi adıma, uluslar arası iletişim ve siyaset terminolojisinde ‘Hard Issue’lar (sert konular), ‘Soft Issue’lar (yumuşak konular) diye adlandırılan alanlardan ikincisinde, hele de ‘Devletin temeli düşünce ve kültürdür’ düsturuna biraz olsun değer ve anlam veriyorsak, bu dönemde planlı programlı çözümler üretilmesini bekliyorum… Rahmetli Cemil Meriç’i hatırlayarak söyleyecek olursak; Batı’daki ‘kültür’ün bizdeki karşılığı ‘irfan’ın siyasi bir hükümetten talep edilmesini yadırgayanlar çıkacaktır. Ben talep edilebilir, diyenlerdenim. ‘Sert konular’daki her türlü kalkınma çabasını, (köprü, otoban vs...) gereğince yapan ve yöneten AK Parti geçmişte ne gol yediyse zaten sadece bu ‘yumuşak konular’dan’ yemedi mi? Yoksa AK Parti’nin hiç gol yemediğini, ‘hatasız’ olduğunu mu düşünmeliyiz?..
Başbakan ve Genel Başkan Erdoğan’ın öyle düşünmediği kesin…
Leonard Cohen’de kimler buluşur?..
Adam 78 yaşında… Benden genç, benden ince ve dinamik duruyor sahnede. Nasıl gıpta ettim, nasıl imrendim... Sanatına değil. Enerjisine, disiplinine, ciddiyetine, profesyonelliğine…
3 Saat, kısa bir ara dışında durmadan dinlenmeden söyledi. Leonard Cohen’e hayranlığım, onunla aynı kültür ve değerler manzumesinden geldiğimizden değil. Onunla aynı duygu dünyasından geldiğimizden…
Bu dediğimizi algılamak, daha doğrusu ‘hissetmek’ için belki, “Ekonominin tekâmülü adına dünyayı olduğu gibi kabul edip nasıl daha fazla tüketirim?” anlayışından bir nebze olsun sıyrılıp, “Ruhun tekâmülü adına kendimi ve dünyayı nasıl zenginleştiririm?” anlayışına doğru o derinlikli yolculuğa çıkmayı, ve ‘usta’nın deyişiyle ‘talip’ olmayı, en azından ‘düşlemek’ gerekebilir…
Leonard Cohen müzisyenden öte bir şair… Sesinin tonu kulaklarda tasavvuf musıkisitadında izler bırakıyor. Zaten epeydir ‘Doğu Mistisizmine merak sardığını biliyoruz. İzleyemediyseniz dahi ‘fizy.com’dan dinleyin. Özellikle de söz düzeniyle ‘yakın temas’ kurmaya çalışarak…
O gece pek çok tanıdık simanın bulunduğu salondaki binlerce insana bir baktım. Yaş ortalaması çok yüksekti. Ortak yanları ne diye düşündüm. Galiba buldum. Ortak yanları ön yargılarını paranteze alma kapasitelerinin yüksek oluşu mudur acaba?
Nokia’dan ders
Belki gözünüzden kaçmıştır. Geçenlerde analog ve e-medyada yer aldı. Haber şu: “Yeni reklamındaki video kaydının başka bir donanımla hazırlandığı ortaya çıkınca, Nokia özür diledi.”
Ne iş yaparsak yapalım hepimizin ders çıkarabileceği bir durum bu. Olay şöyle gelişmiş:
Nokia reklamında, bisiklete binen ikiliden biri, kız arkadaşının video görüntüsünü çekiyor. Ekranın bir bölümünde çekilen bu kareler akarken, diğer bölümünde bu görüntülerin, Nokia ürününün OIS ile nasıl daha kaliteli ve titreşimsiz elde edileceği gösteriliyor. Verilen izlenim, video kaydının, yeni Nokia ürünü Lumia 920 ile kaydedildiği yönünde.
Çok geçmeden teknoloji haber sitesi The Verge’de, reklamdaki görüntülerin yeni piyasaya sürülen akıllı telefon ile çekilmediği ortaya konmuş. Bunun üzerine Nokia ne yapmış peki? “The Verge’den hemen reklamları kesin, bunları dava edin!” falan dememiş. Reklamda bunun belirtilmemiş olmasının bir hata olduğunu kabullenmiş ve "oluşturduğu kafa karışıklığı için" özür dilemiş.
Nokia daha sonra, yeni ürünle çekilmiş filmi yayınlamaya başlamış.
Tabii ki keşke olmasaymış. Ancak Nokia’nın yaklaşımı, krizin büyümesini engellememiş ve gösterdiği duyarlılık takdir bile görmüş.
Kıssadan hisse: Hata yapmak insana mahsustur. Hatayı bilerek tekrarlamak ise şeytana… Özür dilemek büyüklüktür ve yerinde, zamanında yapılırsa, ticari başarı olarak geriye dönebilir. Kafayı kuma gömmek (ducking) ise her zaman zarar verir…