Algılama Yönetimi’ni öğrenirler inşallah
03 Ocak 2015 Yeni Şafak
İçinde seçim gündemini de barındıran bu yeni yılda neler olabileceğini öngörmek durumunda olan iktidarın ve muhalefetin birbirleriyle yarışır güç potansiyeline sahip olmalarını en çok isteyenlerdeniz. Çünkü bir kez daha tekrarlayalım ki, muhalefeti bu kadar zayıf olan bir ülkeninin demokrasisinin gelişmesi, iktidar ne kadar istese de o kadar kolay olmuyor. Dehşet verici ölçeklerdeki değişim ve dönüşümlerin yaşandığı günümüz dünyasında ‘sağlıklı iletişim’, özellikle karar alma ve ikna süreçlerinde ihtiyaç duyulan enerji ve oksijenin kaynağına ulaşmak anlamına geliyor. Ve aynı zamanda ‘sağlıklı iletişim kurma becerisi’, kişiler, siyasiler, partiler, kamu ve özel sektör kurumları, medya, iş ve üretim dünyası için de günümüzde ‘olmazsa olmaz’ hasletlerin başındaBu nedenle dünyada pek çok kurum iletişim danışmanlığı hizmeti alarak hem olası krizlere karşı önlemlerini almaya, hem itibar yönetiminden konu ve liderlik iletişimine, medya ilişkilerinden etkinliklerine kadar pek çok alanda süreçlerini pazardaki büyük rekabet ve değişimlere karşı koruma altına almaya çalışıyor.
Siyasi iletişim açısından duruma baktığınızda hükümet de, muhalefet de hedefe ulaşabilmeleri için (birinin iktidarda kalmak, diğerinin iktidara gelmek) disiplinle uygulanacak bir ikna çalışması yapmak durumundadırlar ve bu çalışmanın adı da ‘Algılama Yönetimi’dir. 2015’de de Batı basınının Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile uğraşmaya devam edeceği, sultanlıktan diktatörlüğe uzanan kelimeler yelpazesi üzerinde gezinerek herzamanki aleyhte ‘Algılama Yönetimi’ çalışmasına devam edeceğinden kimsenin kuşkusu olmasın.
Siyasette ‘savunurken’ aynı zamanda müdafaa adına başka bir olayı, kavramı, ya da kişiyi ‘reddetmeniz’ lazımdır ya; işte tam da bu çerçeve içinde ‘Algılama Yönetimi’ni, ‘Algılama Operasyonu’ gibi yanlış bir kavramla karıştırarak, kendinizin başucu aracı olması gereken iletişimi ‘tukaka’ etmenin akla hizmet eden bir manası var mıdır?
Bir ürün, fikir ya da hizmeti tamamen ‘gerçekler üzerinden’ anlatarak hedef kitle nezdinde güven ve itibar oluşturma ve ikna eyleminin adı olan ‘Algılama Yönetimi’, (İletişim disiplininde meselenin özü tam da burasıdır) işin içine istihbarat güçleri dahil edildiğinde postmodern bir iletişim çorbasına döndürülerek, tamamen savunmasız (Türkiye’nin istenilen düzeye ulaşmamış Kamu Diplomasisi hizmetleri nedeniyle) bir alanda at koşturup pekâlâ kara propaganda olarak algılatılabilmektedir. Karşılığında da biz çok büyük bir iletişim olanağı olan ‘Algılama Yönetimi’ni uygulamayı bir yana bırakarak, işin sahtesi olan ‘Algı Operasyonu’ deyimini uydurarak, meşrulaştırarak kendi ayağımıza kurşun sıkıyor, neredeyse bu alandaki tüm iletişim hizmetlerinden kendimizi mahrum bırakarak, kendi kendimizi cezalandırıyoruz.
Muhalefet açısından da durum farklı değildir. Onlar açısından da her türlü ‘Algılama Yönetimi’ çalışması, bir ‘PR köpürtmesi’dir ve PR’da zaten adı ‘Halkla İlişkiler’in İngilizce kısaltması olsa da, başta sosyal demokrat muhalifler olmak üzere iktidar için yarışan partilerin tümü, ‘Biz zaten işimiz olan Halkla İlişkiler’i, PR’cılardan öğrenecek değiliz’ mantığıyla kendi ayaklarına kurşun sıkmaya devam etmektedirler.
Biz de bu köşede anlatıp dururuz:
Algılama Yönetimi, yaptıklarınızla (hakikatle), algılanan (gerçeklik) arasındaki uçurumu kapatmayı hedefler. Hedef kitlenizle saygı ve güven bağınız da böyle oluşur. Gerçekleriniz aynı zamanda sizin itibarınızdır. ‘Köpürtme’ dediğiniz, olmayanı gerçekmiş gibi gösterme sanatı sandığınız şey, ‘Spin Doctor’lık bizim deyimimizle ‘Fırdöndü PR’cılıktan başka bir şey değildir. ‘PR ve reklam’ ya da ‘Algılama Yönetimi’ sizin gerçeklerinizden yola çıkar. Yalanla, hileyle işi olanların ve olmayanı gerçek gibi allayıp pullayıp satmaya çalışanların siyaset arenasında şapkalarının düşüp, kellerinin görüneceği ayan beyan ortada değil midir?
Örneğin CHP’nin, hedef kitle nezdinde ‘Beceriksizlik’, ‘Projesizlik’ olarak algılanmış bir eksileri, ya da kusurları varsa, bu zaafiyetli alanın ortaya çıkmasında, öncelikle mevcut faaliyetlerinin yeterince iletişiminin yapılmadığını kendilerinin görmesi gerekmektedir. Bu gerçeği onlara biz anlatamayız. 2015’e dair en büyük dileklerimden biri de siyasette ‘Algılama Yönetimi’nin öğrenilmesi ve dolayısıyla, uygulanmamasından doğan hasarların, çuvallamaların bir an önce farkına varılmasıdır.
2015 geçen yıldan iyi olacak
Yılbaşı gecesi ve sonrasında televizyonlarda almanak formatında hazırlanmış programlara gözümüz takıldı durdu. 2014 yılında olan bitenlerin özet görüntülerinin biraraya toplandığı ‘hap’ programlar... İnsanlık olarak yaşadıklarımızın kısaltılmış bir versiyonu... Ağır geliyor tabii, çarpıyor hatta. Diğer yanıyla bir ölçüde görsel şölen niteliği taşıyan özet görüntüler aslında beş ana eksen etrafında kümelendirilebilir:
1) Şiddet olayları, 2) Teknoloji dünyasındaki yenilikler, 3) İstihbarat servislerinin bütün hünerlerini sergilediği gelişmeler, 4) Afet ve kazalar, 5) Çevre ve doğa... Canlılığın tehdidi ve insanlığın başka gezegenlerde hayat araması..
Ne biçim bir dünyada yaşamışız, dedirten haberler toplamına bakınca “2015 ancak 2014’den daha iyi olabilir” diyor insan ister istemez. Ünlü Bektaşi fıkrasında anlatıldığı gibi...
Fıkra bu ya, Bektaşi’nin önüne iki şişe şarap koymuşlar. Demişler ki:
-“Erenler, bir zahmet şunların tadına bir bak. Hangisi daha iyiymiş, bir söyleyiver.”
Bizimki almış şişenin birini, bir dikişte lıkır lıkır bitirmiş. Sonra dönmüş demiş ki:
-“Öteki şişe daha iyi.”
Dururlar mı, sormuşlar tabii ki kendisine:
-“Nereden bildin? Diğerinin tadına bakmadın ki daha.”
-“Gerek yok.” diye cevap vermiş bizim arkadaş; “Bu içtiğimden daha kötüsü olamaz!”
Bu nedenle biz 2015’in her anlamda 2014’den daha iyi olacağına inanıyoruz. ABD bütün dünyaya kulağını dayayıp, tele-kulak skandallarından başını kaldıramasa da, Almanya da son 18 yıldır yaptığı gibi bizi dinlemekten bıkıp usanmasa da, (Türkiye’de de yeni yeni ciddiye alınmaya ve ortaya çıkarılmaya başlanan böcek davaları devam etse de) 2015, geçen yıldan daha iyi olacak.
Geçmiş yılbaşınızı ve mübarek kandilinizi kutluyor, hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Siyasi iletişim açısından duruma baktığınızda hükümet de, muhalefet de hedefe ulaşabilmeleri için (birinin iktidarda kalmak, diğerinin iktidara gelmek) disiplinle uygulanacak bir ikna çalışması yapmak durumundadırlar ve bu çalışmanın adı da ‘Algılama Yönetimi’dir. 2015’de de Batı basınının Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile uğraşmaya devam edeceği, sultanlıktan diktatörlüğe uzanan kelimeler yelpazesi üzerinde gezinerek herzamanki aleyhte ‘Algılama Yönetimi’ çalışmasına devam edeceğinden kimsenin kuşkusu olmasın.
Siyasette ‘savunurken’ aynı zamanda müdafaa adına başka bir olayı, kavramı, ya da kişiyi ‘reddetmeniz’ lazımdır ya; işte tam da bu çerçeve içinde ‘Algılama Yönetimi’ni, ‘Algılama Operasyonu’ gibi yanlış bir kavramla karıştırarak, kendinizin başucu aracı olması gereken iletişimi ‘tukaka’ etmenin akla hizmet eden bir manası var mıdır?
Bir ürün, fikir ya da hizmeti tamamen ‘gerçekler üzerinden’ anlatarak hedef kitle nezdinde güven ve itibar oluşturma ve ikna eyleminin adı olan ‘Algılama Yönetimi’, (İletişim disiplininde meselenin özü tam da burasıdır) işin içine istihbarat güçleri dahil edildiğinde postmodern bir iletişim çorbasına döndürülerek, tamamen savunmasız (Türkiye’nin istenilen düzeye ulaşmamış Kamu Diplomasisi hizmetleri nedeniyle) bir alanda at koşturup pekâlâ kara propaganda olarak algılatılabilmektedir. Karşılığında da biz çok büyük bir iletişim olanağı olan ‘Algılama Yönetimi’ni uygulamayı bir yana bırakarak, işin sahtesi olan ‘Algı Operasyonu’ deyimini uydurarak, meşrulaştırarak kendi ayağımıza kurşun sıkıyor, neredeyse bu alandaki tüm iletişim hizmetlerinden kendimizi mahrum bırakarak, kendi kendimizi cezalandırıyoruz.
Muhalefet açısından da durum farklı değildir. Onlar açısından da her türlü ‘Algılama Yönetimi’ çalışması, bir ‘PR köpürtmesi’dir ve PR’da zaten adı ‘Halkla İlişkiler’in İngilizce kısaltması olsa da, başta sosyal demokrat muhalifler olmak üzere iktidar için yarışan partilerin tümü, ‘Biz zaten işimiz olan Halkla İlişkiler’i, PR’cılardan öğrenecek değiliz’ mantığıyla kendi ayaklarına kurşun sıkmaya devam etmektedirler.
Biz de bu köşede anlatıp dururuz:
Algılama Yönetimi, yaptıklarınızla (hakikatle), algılanan (gerçeklik) arasındaki uçurumu kapatmayı hedefler. Hedef kitlenizle saygı ve güven bağınız da böyle oluşur. Gerçekleriniz aynı zamanda sizin itibarınızdır. ‘Köpürtme’ dediğiniz, olmayanı gerçekmiş gibi gösterme sanatı sandığınız şey, ‘Spin Doctor’lık bizim deyimimizle ‘Fırdöndü PR’cılıktan başka bir şey değildir. ‘PR ve reklam’ ya da ‘Algılama Yönetimi’ sizin gerçeklerinizden yola çıkar. Yalanla, hileyle işi olanların ve olmayanı gerçek gibi allayıp pullayıp satmaya çalışanların siyaset arenasında şapkalarının düşüp, kellerinin görüneceği ayan beyan ortada değil midir?
Örneğin CHP’nin, hedef kitle nezdinde ‘Beceriksizlik’, ‘Projesizlik’ olarak algılanmış bir eksileri, ya da kusurları varsa, bu zaafiyetli alanın ortaya çıkmasında, öncelikle mevcut faaliyetlerinin yeterince iletişiminin yapılmadığını kendilerinin görmesi gerekmektedir. Bu gerçeği onlara biz anlatamayız. 2015’e dair en büyük dileklerimden biri de siyasette ‘Algılama Yönetimi’nin öğrenilmesi ve dolayısıyla, uygulanmamasından doğan hasarların, çuvallamaların bir an önce farkına varılmasıdır.
2015 geçen yıldan iyi olacak
Yılbaşı gecesi ve sonrasında televizyonlarda almanak formatında hazırlanmış programlara gözümüz takıldı durdu. 2014 yılında olan bitenlerin özet görüntülerinin biraraya toplandığı ‘hap’ programlar... İnsanlık olarak yaşadıklarımızın kısaltılmış bir versiyonu... Ağır geliyor tabii, çarpıyor hatta. Diğer yanıyla bir ölçüde görsel şölen niteliği taşıyan özet görüntüler aslında beş ana eksen etrafında kümelendirilebilir:
1) Şiddet olayları, 2) Teknoloji dünyasındaki yenilikler, 3) İstihbarat servislerinin bütün hünerlerini sergilediği gelişmeler, 4) Afet ve kazalar, 5) Çevre ve doğa... Canlılığın tehdidi ve insanlığın başka gezegenlerde hayat araması..
Ne biçim bir dünyada yaşamışız, dedirten haberler toplamına bakınca “2015 ancak 2014’den daha iyi olabilir” diyor insan ister istemez. Ünlü Bektaşi fıkrasında anlatıldığı gibi...
Fıkra bu ya, Bektaşi’nin önüne iki şişe şarap koymuşlar. Demişler ki:
-“Erenler, bir zahmet şunların tadına bir bak. Hangisi daha iyiymiş, bir söyleyiver.”
Bizimki almış şişenin birini, bir dikişte lıkır lıkır bitirmiş. Sonra dönmüş demiş ki:
-“Öteki şişe daha iyi.”
Dururlar mı, sormuşlar tabii ki kendisine:
-“Nereden bildin? Diğerinin tadına bakmadın ki daha.”
-“Gerek yok.” diye cevap vermiş bizim arkadaş; “Bu içtiğimden daha kötüsü olamaz!”
Bu nedenle biz 2015’in her anlamda 2014’den daha iyi olacağına inanıyoruz. ABD bütün dünyaya kulağını dayayıp, tele-kulak skandallarından başını kaldıramasa da, Almanya da son 18 yıldır yaptığı gibi bizi dinlemekten bıkıp usanmasa da, (Türkiye’de de yeni yeni ciddiye alınmaya ve ortaya çıkarılmaya başlanan böcek davaları devam etse de) 2015, geçen yıldan daha iyi olacak.
Geçmiş yılbaşınızı ve mübarek kandilinizi kutluyor, hayırlara vesile olmasını diliyorum.