Anlaşamadıklarında anlaşmışlar
07 Şubat 2015 Yeni Şafak
Komşuda Çipras seçimleri kazanınca, hele de üst düzey devlet yöneticilerinin lüks arabalarını satıp ucuz ve basit arabalarla değiştirince, hele de “Ege denizi balıklarındır” gibi naif açıklamalar yapınca, kravatı atıp bütün kapitalist dünyaya kafa tutunca, en romantiğinden en realistine ülkedeki bütün sosyal demokratların yüreklerinin hopladığı günlerde demişiz ki...
İki yazımızın başlığını şöyle bir hatırlayalım:
“Çipras’ın işi zor” (27 Ocak)
“Çipras, kapitalizmin duvarına toslar” (29 Ocak)
Ezcümle Batı’nın Çipras’a önünde sonunda diz çöktüreceğini ve bu yakışıklı karizmatik delikanlının da uzlaşma makamında bir nakarat tutturacağını ifade etmeye çalışmışız. Bakın dün gazeteler ne yazdılar:
“Aleksis Çipras ve Maliye Bakanı Yanis Varufakis borçlarını sildirmek için umutla çıktıkları Avrupa Birliği, Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve IMF görüşmelerinden kayıpla dönerken, son şans olarak denedikleri Almanya’da da ‘duvar’a çarptılar. ECB, Yunan hükümetinin kurtarma planına bağlılığından şüphe duyarak Atina’nın doğrudan likiditeye erişmesini kısıtlamıştı. Dün ise Alman Maliye Bakanı Walfgang Schauble ile görüşen Varufakis de istediğini alamadı. Schauble, Yunanistan’ın tüm taleplerini reddetti ve ‘Anlaşamadığımızda anlaştık’ dedi.”
Açıkçası, tahminlerimizin bu kadar kısa zamanda gerçekleşmeye başlayacağını aklımızdan geçirmemiştik. Tabii ki müneccim değiliz. Uzmanlık alanımız da dış politika, ekonomi, uluslararası ilişkiler değil. Tek özelliğimiz varsa o da biraz meraklı olmamız ve de olayları ‘seyretmekten’ çok, ‘okumaya’ çalışmamızdır. Bu haslete sahip olanlar zaten Çipras’ın yaşayacağı zorlukları öngörmüştür.
Yamalı bohça solun amipler gibi bölünme refleksine dayalı bir iktidar, güçlü kapitalist cepheler karşısında ancak bu kadar hava basabilirdi.
Krizler, ancak gerçeklerle çözülür
Kriz iletişimini en iyi yönetebilen kuruluşlardan biri hiç şüphesiz Coca Cola’dır. Örneğin Belçika’da, faturasının 100 milyon dolar olduğu şirket tarafından açıklanan çok sayıda çocuğun zehirlenip hastaneye kaldırılmasıyla başlayan, ancak 3 hafta gibi bir sürede bütün ürünleri piyasadan çekerek imha etmeleriyle krizi nasıl soğuttukları ve iz bırakmadan hallettikleri, sadece meraklıların hâlâ hafızalardadır. Türkiye’de örneğin bu krizi pek az insan bilir.
19 Ocak’ta marketingmagazine.co.uk’de Ben Bold imzasıyla yayımlanan haberde bu kez daha da büyük bir krizin adeta fırsata çevrilerek yansıtılması başarılmış. Haber şu:
“Coca Cola’nın satışları düşüyor. 1800 kişi işini kaybetti. 2015’de yeni CMO (Chief Marketing Officier) yani Global Pazarlama Direktörü Marcos de Quinto’nun başa geçmesiyle işlerin düzeltilmesi planlanıyor.”
Haber şöyle devam ediyor:
“Coca Cola da, giderek daha çok içlerindeki şeker, tuz ve yağ oranlarıyla gündeme gelen yiyecek içecek markaları gibi fırtınalı sularda mücadele ediyor. İçecek konusundaki dünya devi satışlarının % 14 oranında
düşerek Temmuz – Eylül ayları arasında 2.1 milyar dolar olarak gerçekleştiğini açıkladı.”
Şirket yeni CMO’dan çok şey bekliyor. Twitter’da 25 bin takipçisi, 5.400 tweet’i varmış. Bunu da gençlerle diyalog kurma becerisinin göstergesi olarak görüyorlar.
Türkiye’de bu konuların tartışılmaması ve kamuoyuna yansımaması bizce Coca Cola’nın ayrı bir iletişim başarısı. Şirket adına olumlu sayılması gereken bu sonuç da, büyük olasılıkla burada halka açık olmadığındandır. Ancak bu haberi, Batı’da negatif bir gelişmenin pozitif bir algıyla nötrleştirilmesinin en iyi örneklerden biri olarak ele almakta yarar vardır. Hem de gerçekleri hiç gizlemeden olduğu gibi ifade ederek, kabullenerek, fakat çözüm yollarıyla anlatarak...
Ayrıca haberde İspanyol asıllı CMO Marcos de Quinto, içinde CEO Muhtar Kent’in de adının geçtiği haberde öyle bir pozitif algıyla donatılarak anlatılıyor ki, insanın aklında ne Coca Cola’nın satış kaybına uğradığı kalıyor, ne de boğuştuğu dalgalı denizler...
Ufacık göllerdeki çırpıntılarda ya da bir bardak suda kopan fırtınalarda, bir küçücük krizle boğulmayı başaran şirketlerimizin dikkatine sunulur.
İki yazımızın başlığını şöyle bir hatırlayalım:
“Çipras’ın işi zor” (27 Ocak)
“Çipras, kapitalizmin duvarına toslar” (29 Ocak)
Ezcümle Batı’nın Çipras’a önünde sonunda diz çöktüreceğini ve bu yakışıklı karizmatik delikanlının da uzlaşma makamında bir nakarat tutturacağını ifade etmeye çalışmışız. Bakın dün gazeteler ne yazdılar:
“Aleksis Çipras ve Maliye Bakanı Yanis Varufakis borçlarını sildirmek için umutla çıktıkları Avrupa Birliği, Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve IMF görüşmelerinden kayıpla dönerken, son şans olarak denedikleri Almanya’da da ‘duvar’a çarptılar. ECB, Yunan hükümetinin kurtarma planına bağlılığından şüphe duyarak Atina’nın doğrudan likiditeye erişmesini kısıtlamıştı. Dün ise Alman Maliye Bakanı Walfgang Schauble ile görüşen Varufakis de istediğini alamadı. Schauble, Yunanistan’ın tüm taleplerini reddetti ve ‘Anlaşamadığımızda anlaştık’ dedi.”
Açıkçası, tahminlerimizin bu kadar kısa zamanda gerçekleşmeye başlayacağını aklımızdan geçirmemiştik. Tabii ki müneccim değiliz. Uzmanlık alanımız da dış politika, ekonomi, uluslararası ilişkiler değil. Tek özelliğimiz varsa o da biraz meraklı olmamız ve de olayları ‘seyretmekten’ çok, ‘okumaya’ çalışmamızdır. Bu haslete sahip olanlar zaten Çipras’ın yaşayacağı zorlukları öngörmüştür.
Yamalı bohça solun amipler gibi bölünme refleksine dayalı bir iktidar, güçlü kapitalist cepheler karşısında ancak bu kadar hava basabilirdi.
Krizler, ancak gerçeklerle çözülür
Kriz iletişimini en iyi yönetebilen kuruluşlardan biri hiç şüphesiz Coca Cola’dır. Örneğin Belçika’da, faturasının 100 milyon dolar olduğu şirket tarafından açıklanan çok sayıda çocuğun zehirlenip hastaneye kaldırılmasıyla başlayan, ancak 3 hafta gibi bir sürede bütün ürünleri piyasadan çekerek imha etmeleriyle krizi nasıl soğuttukları ve iz bırakmadan hallettikleri, sadece meraklıların hâlâ hafızalardadır. Türkiye’de örneğin bu krizi pek az insan bilir.
19 Ocak’ta marketingmagazine.co.uk’de Ben Bold imzasıyla yayımlanan haberde bu kez daha da büyük bir krizin adeta fırsata çevrilerek yansıtılması başarılmış. Haber şu:
“Coca Cola’nın satışları düşüyor. 1800 kişi işini kaybetti. 2015’de yeni CMO (Chief Marketing Officier) yani Global Pazarlama Direktörü Marcos de Quinto’nun başa geçmesiyle işlerin düzeltilmesi planlanıyor.”
Haber şöyle devam ediyor:
“Coca Cola da, giderek daha çok içlerindeki şeker, tuz ve yağ oranlarıyla gündeme gelen yiyecek içecek markaları gibi fırtınalı sularda mücadele ediyor. İçecek konusundaki dünya devi satışlarının % 14 oranında
düşerek Temmuz – Eylül ayları arasında 2.1 milyar dolar olarak gerçekleştiğini açıkladı.”
Şirket yeni CMO’dan çok şey bekliyor. Twitter’da 25 bin takipçisi, 5.400 tweet’i varmış. Bunu da gençlerle diyalog kurma becerisinin göstergesi olarak görüyorlar.
Türkiye’de bu konuların tartışılmaması ve kamuoyuna yansımaması bizce Coca Cola’nın ayrı bir iletişim başarısı. Şirket adına olumlu sayılması gereken bu sonuç da, büyük olasılıkla burada halka açık olmadığındandır. Ancak bu haberi, Batı’da negatif bir gelişmenin pozitif bir algıyla nötrleştirilmesinin en iyi örneklerden biri olarak ele almakta yarar vardır. Hem de gerçekleri hiç gizlemeden olduğu gibi ifade ederek, kabullenerek, fakat çözüm yollarıyla anlatarak...
Ayrıca haberde İspanyol asıllı CMO Marcos de Quinto, içinde CEO Muhtar Kent’in de adının geçtiği haberde öyle bir pozitif algıyla donatılarak anlatılıyor ki, insanın aklında ne Coca Cola’nın satış kaybına uğradığı kalıyor, ne de boğuştuğu dalgalı denizler...
Ufacık göllerdeki çırpıntılarda ya da bir bardak suda kopan fırtınalarda, bir küçücük krizle boğulmayı başaran şirketlerimizin dikkatine sunulur.