Anlama terziliği ve Çetin Altan
24 ekim 2015
Ben o sırada İsviçre'den yeni gelmişim. Marksizm'le ve sol örgütlerle ilişkim 1972'de kesilmişti… Çünkü bireyin diyalektiği; özellikle bireysel zaaflar konusunda takılıp kalmışım. Engels, “Das soziale Sein bestimmt das Bewsstsein” (İnsanın sosyal varlığı bilincini belirler) demiş, geçmiş... Ancak aklıyla, fikriyle proletaryada takılıp kaldığını ve onlar için çalıştığını söyleyenlerin de, varlığını işçilere adayanların da bireysel zaaflar konusunda ne kadar yolun başında olduğunu –kendim dahil– pekala görebiliyordum. İleriki yıllarda irfanın hayattaki anlamını doğru dürüst kavramama yardımcı olabilecek düşünce adamlarıyla henüz tanışmamıştım.
Komünist olunca, ihtiraslar, korkular, kompleksler, kıskançlıklar gibi tüm bireye tasallut olan dünyevi ve şeytani duygulardan 'nasıl kurtulunur'un yanıtını verecek adresi bulamamışım Marksizmde.Freud'a yönlendiren arkadaşlarım olmuş; o da uzun vadede fos çıkmış… Alfred Adler biraz yakın gelmiş… Bir insanda 'Toplumsallık duygusu'nun gelişmiş olup olmamasının hayati derecedeki önemini hayatımızın içinde birebir tanık olduğumuz nice olayda içimizden sessizce Adler'i yâd etmişiz. Hani resmi psikolojinin yüzüne bakmadığı Adler…
Ancak ondan da umduğum medet, sorularımın karşılığını vermeye yeterli gelmemiş.
1974'de Türkiye'ye gelmişim ve yapayalnızım. Bir tek İstanbul Erkek Lisesi'nden arkadaşlarım var ve de sadece iki kadim dostum: Üstün Barışta ve rahmetli Ali Tara…
Halit Refiğ üstadım ve Attilâ İlhan gibi diğer 'kilometre taşlarım'la daha sonraları karşılaşacağım…
1978'de eşimle de boşanmışız. Otelde kalıyorum… Rahmetli Mengü Ertel'in vasıtasıyla Milliyet Hey dergisinde tercümanlık işi bulmuşum. Masam yok. Daktilom yok. O gün kim işe çıkıyorsa onun masasını, daktilosunu kullanıyorum…
Anlayacağınız feci yalnızım…
O sırada Çetin Altan Milliyet'te o nefis yazılarına başlamış… İnsan düşüncesini evrensel bir nitelik düzlemine taşıdığı doyumsuz yazılar… Herkes saldırıyor ona da. Beni sola ihanetle suçladıkları gibi onu da suçluyorlar…
Hissediyorum… O da yalnız…
Odasına gidip kendisini büyük bir takdirle okuduğumu, yalnız olmadığını söyleyeceğim… Bir türlü cesaret edemiyorum.
Hey dergisi 4. katta. Onun odası 2.'de… Merdivenlerden birkaç kez inmeye teşebbüs edip geri dönüyorum… Cesaretimi toplayıp son anda geri kaçarken odasından çıkıyordu ve beni gördü.
O davudi sesiyle arkamdan bağırdı: “Gel bakayım buraya!”
Kös kös gittim.
Otur, dedi… Oturdum… Ne var, dedi… Ne istedin… Ben de ezile büzüle bütün hikayemi döktüm ortaya. Çenem açılmıştı bir kere…
Sonra o da bana dedi ki: “Bak sana bir hikâye anlatayım. Aynı şey benim de başıma geldi. Ben de İsmet Paşa'nın etrafından dolanıp durmuştum. O da beni çağırıp demişti ki: Birine hayranlık duyuyorsan bunu açıkça söyle. Eleştirini söylediğin rahatlıkta söyle. Korkma…”
Ben de o gün kendisine, dünya görüşündeki büyük değişimine, düşünce evrenindeki zenginliğine ne kadar hayran kaldığımı söylemiştim…
Sonra aralı olarak muhabbetimiz sürdü… Benim yönettiğim dergilere, en ufak bir sorgulama yapmadan yazdı… (Kütüphaneden Sanat Olayı dergisi ciltlerinden birini elime alıp 'Romanın R'si' başlığıyla verdiği röportajdan şu cümleleri okuyorum: «Modern roman, Balzaclar, Flaubertler, Dickenslar gibi elli-kırk değişik kumaş topundan yüz-yüzelli giysi biçip dikmiyor. Topları açıp açıp bırakıyor. Bir anlamda terziliği okuyucuya bırakıyor.» 1984 Ağustos)
Anlama terziliği… Benim dünya görüşüm yıllar içinde ondan çok farklı bir yöne evrildi. Ancak onunla belki içerik değil ama öz itibariyle hep mutabık kaldık…
O çerçevede hayranlığım hiç bitmedi…
Nur içinde yatsın. Allah gani gani rahmet eylesin…
Develi'nin sorumluluğu ortadan kalkmaz
Ataşehir'deki Develi restoranda çocuk oyun bölümünde 3,5 yaşındaki çocuğun yüzüne asit atan kişi, ailenin akrabası çıkınca ortadaki sır çözüldü çözülmesine, ama, bu sonuç, Develi'nin sorumluluğunu ne yazık ki ortadan kaldırmaya yetmiyor. Kameraların çalışmamasından başlayarak bir dolu 'olması gerekenler' listesi çıkartılabilir. Oysa ki önceki gün avukatları aracılığıyla, “Aileyle birlikte şirketimiz de mağdur konumda, biz de şikayetçiyiz!” diyerek şöyle bir açıklama yaptılar:
“Basında da, sosyal medyada da bu konuyla ilgili birtakım beyanlar yer alıyor. Olayın olmasına hepimiz üzüntü duymaktayız. Ailenin üzüntüsünü de aynı doğrultuda paylaşıyoruz. Develi Restaurantları olarak elimizden gelen tüm şekilde kendilerine destek olmaya çalışıyoruz. Burada aileyle birlikte restoranlarımız, şirketimiz de mağdur konumda, şikâyetçidir. Bu konuda elimizden gelen tüm bilgileri paylaşmak istiyoruz. Bu konuda Emniyet'ten bilgi alıyoruz, biz de elimizden geldiğince araştırma yapıyoruz.” Hedef kitle sorumluluktan kaçma çabalarını hemen anlar. Dünya artık sorumlulukları milimetrik ölçülerde görüp dünya aleme ayrıntılarıyla gösteren iletişim araçlarıyla, mesaj bombardımanı halinde ufacık bir olayı milyonlara yansıtıveriyor.
Dünkü haber: Avrupa Komisyonu, Hollanda ve Lüksemburg'da ABD'li kahve devi Starbucks'a sağlanan vergi kolaylıklarının yasa dışı olduğuna karar vermiş. Starbucks Hollanda hükümetine 30 milyon Euro'yu geri ödeyecek. Starbucks ile birlikte aynı ülkelerden aldığı vergi kolaylıkları yasa dışı bulunan bir diğer şirket de İtalyan Fiat Chryslerşirketi. Sırada Amazon ile Apple varmış.
Japon otomotiv devi Toyota da, pencere kontrol düğmelerindeki sorunu gidermek için 6,5 milyon aracı servislere geri çağırmaya hazırlanıyor.
Bu yazıda adı geçen şirketler, “Mağduruz” diye bir açıklama yapabilirler mi?
Komünist olunca, ihtiraslar, korkular, kompleksler, kıskançlıklar gibi tüm bireye tasallut olan dünyevi ve şeytani duygulardan 'nasıl kurtulunur'un yanıtını verecek adresi bulamamışım Marksizmde.Freud'a yönlendiren arkadaşlarım olmuş; o da uzun vadede fos çıkmış… Alfred Adler biraz yakın gelmiş… Bir insanda 'Toplumsallık duygusu'nun gelişmiş olup olmamasının hayati derecedeki önemini hayatımızın içinde birebir tanık olduğumuz nice olayda içimizden sessizce Adler'i yâd etmişiz. Hani resmi psikolojinin yüzüne bakmadığı Adler…
Ancak ondan da umduğum medet, sorularımın karşılığını vermeye yeterli gelmemiş.
1974'de Türkiye'ye gelmişim ve yapayalnızım. Bir tek İstanbul Erkek Lisesi'nden arkadaşlarım var ve de sadece iki kadim dostum: Üstün Barışta ve rahmetli Ali Tara…
Halit Refiğ üstadım ve Attilâ İlhan gibi diğer 'kilometre taşlarım'la daha sonraları karşılaşacağım…
1978'de eşimle de boşanmışız. Otelde kalıyorum… Rahmetli Mengü Ertel'in vasıtasıyla Milliyet Hey dergisinde tercümanlık işi bulmuşum. Masam yok. Daktilom yok. O gün kim işe çıkıyorsa onun masasını, daktilosunu kullanıyorum…
Anlayacağınız feci yalnızım…
O sırada Çetin Altan Milliyet'te o nefis yazılarına başlamış… İnsan düşüncesini evrensel bir nitelik düzlemine taşıdığı doyumsuz yazılar… Herkes saldırıyor ona da. Beni sola ihanetle suçladıkları gibi onu da suçluyorlar…
Hissediyorum… O da yalnız…
Odasına gidip kendisini büyük bir takdirle okuduğumu, yalnız olmadığını söyleyeceğim… Bir türlü cesaret edemiyorum.
Hey dergisi 4. katta. Onun odası 2.'de… Merdivenlerden birkaç kez inmeye teşebbüs edip geri dönüyorum… Cesaretimi toplayıp son anda geri kaçarken odasından çıkıyordu ve beni gördü.
O davudi sesiyle arkamdan bağırdı: “Gel bakayım buraya!”
Kös kös gittim.
Otur, dedi… Oturdum… Ne var, dedi… Ne istedin… Ben de ezile büzüle bütün hikayemi döktüm ortaya. Çenem açılmıştı bir kere…
Sonra o da bana dedi ki: “Bak sana bir hikâye anlatayım. Aynı şey benim de başıma geldi. Ben de İsmet Paşa'nın etrafından dolanıp durmuştum. O da beni çağırıp demişti ki: Birine hayranlık duyuyorsan bunu açıkça söyle. Eleştirini söylediğin rahatlıkta söyle. Korkma…”
Ben de o gün kendisine, dünya görüşündeki büyük değişimine, düşünce evrenindeki zenginliğine ne kadar hayran kaldığımı söylemiştim…
Sonra aralı olarak muhabbetimiz sürdü… Benim yönettiğim dergilere, en ufak bir sorgulama yapmadan yazdı… (Kütüphaneden Sanat Olayı dergisi ciltlerinden birini elime alıp 'Romanın R'si' başlığıyla verdiği röportajdan şu cümleleri okuyorum: «Modern roman, Balzaclar, Flaubertler, Dickenslar gibi elli-kırk değişik kumaş topundan yüz-yüzelli giysi biçip dikmiyor. Topları açıp açıp bırakıyor. Bir anlamda terziliği okuyucuya bırakıyor.» 1984 Ağustos)
Anlama terziliği… Benim dünya görüşüm yıllar içinde ondan çok farklı bir yöne evrildi. Ancak onunla belki içerik değil ama öz itibariyle hep mutabık kaldık…
O çerçevede hayranlığım hiç bitmedi…
Nur içinde yatsın. Allah gani gani rahmet eylesin…
Develi'nin sorumluluğu ortadan kalkmaz
Ataşehir'deki Develi restoranda çocuk oyun bölümünde 3,5 yaşındaki çocuğun yüzüne asit atan kişi, ailenin akrabası çıkınca ortadaki sır çözüldü çözülmesine, ama, bu sonuç, Develi'nin sorumluluğunu ne yazık ki ortadan kaldırmaya yetmiyor. Kameraların çalışmamasından başlayarak bir dolu 'olması gerekenler' listesi çıkartılabilir. Oysa ki önceki gün avukatları aracılığıyla, “Aileyle birlikte şirketimiz de mağdur konumda, biz de şikayetçiyiz!” diyerek şöyle bir açıklama yaptılar:
“Basında da, sosyal medyada da bu konuyla ilgili birtakım beyanlar yer alıyor. Olayın olmasına hepimiz üzüntü duymaktayız. Ailenin üzüntüsünü de aynı doğrultuda paylaşıyoruz. Develi Restaurantları olarak elimizden gelen tüm şekilde kendilerine destek olmaya çalışıyoruz. Burada aileyle birlikte restoranlarımız, şirketimiz de mağdur konumda, şikâyetçidir. Bu konuda elimizden gelen tüm bilgileri paylaşmak istiyoruz. Bu konuda Emniyet'ten bilgi alıyoruz, biz de elimizden geldiğince araştırma yapıyoruz.” Hedef kitle sorumluluktan kaçma çabalarını hemen anlar. Dünya artık sorumlulukları milimetrik ölçülerde görüp dünya aleme ayrıntılarıyla gösteren iletişim araçlarıyla, mesaj bombardımanı halinde ufacık bir olayı milyonlara yansıtıveriyor.
Dünkü haber: Avrupa Komisyonu, Hollanda ve Lüksemburg'da ABD'li kahve devi Starbucks'a sağlanan vergi kolaylıklarının yasa dışı olduğuna karar vermiş. Starbucks Hollanda hükümetine 30 milyon Euro'yu geri ödeyecek. Starbucks ile birlikte aynı ülkelerden aldığı vergi kolaylıkları yasa dışı bulunan bir diğer şirket de İtalyan Fiat Chryslerşirketi. Sırada Amazon ile Apple varmış.
Japon otomotiv devi Toyota da, pencere kontrol düğmelerindeki sorunu gidermek için 6,5 milyon aracı servislere geri çağırmaya hazırlanıyor.
Bu yazıda adı geçen şirketler, “Mağduruz” diye bir açıklama yapabilirler mi?