Başbakan Almış Başını Giderken...
08 TEMMUZ 2014 YENİ ŞAFAK
Sayın Başbakan, Ekmel Bey'i kastederek 'Bunlar monşer' demiş.
Ekmel Bey'i ilk defa muhatap alıyor... Cuma sabahı TVNET'te Ali Değermenci'nin programında uzun boylu anlatmaya çalışmıştım: Lider, aynı kulvardaki diğer takipçileriyle arasında çok büyük farklar varsa, onları görmezden gelir. Mesafe farkı daha azsa elbette takipçisini muhatap alır; ancak bu kez de aradaki açıklığın altını çizer. Hatta bükülemeyecek bileğin öpüleceğine gönderme yapan bir söylemle...
Kulvardaki diğer takipçiler için ise durum tam tersinedir. Liderle aralarındaki fark ne kadar fazlaysa agresiflik dozunun o kadar belirgin olması gerekir. Yani Ekmel Bey'in müsekkin etkisi yapan Orta Doğu'nun krallar ve prensler dünyasından mülhem enformatif (bilgiden çok malumata dayalı) analiz kabiliyetini sergilediği yaklaşımı bir tür taktik yanlıştır. (Bkz: Ayşe Böhürler'in Cumartesi günkü yazısı)...
Liderlerin 'yapmaması gereken'ler bahsinde bir diğer ilkeden daha söz edebiliriz: Lider kendisini savunmaz. Savunma durumuna düşürülmesine izin vermez her şeyden önce...
'Muhafazakâr bir aileden geliyorum ama Kemalist'im. Fen eğitimi gördüm ama dindarım. Dindarım ama ulusalcıyım. Ulusalcıyım ama milliyetçim. Milliyetçiyim ama çözüm sürecinden yanayım...'
Anlıyoruz Ekmel Bey'i... İki cami arasında bînamaz bir durum... Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık. CHP'nin ve MHP'nin kırmızı çizgileri birbirine karıştığında ortaya 'yanar döner' bir şeyler çıkıyor. 'Denize gireyim ama ıslanmayayım.' tadında....
Bir küçük savunma da hiç ihtiyacı yokken Sayın Başbakan'dan geldi. Kadıköy Anadolu İmam Hatipliler'in iftar yemeğinde yaptığı konuşmada dedi ki:
'Ben mimar değilim ama estetik bir zevkim var. Mimarlar çiziyorlar getiriyorlar. Biz de beğeniyoruz.'
Bu izahata neden gerek görmüş olabilir ki? Üst yapı meseleleri ile ilgili AK Parti'ye, parti sempatizanları, Sayın Başbakan'a gönülden bağlı entelektüeller tarafından da dile getirilen eleştiriler malum. Buna karşı savunma değil strateji ortaya koymak lazım. Örneğin Belediye Başkanlığı seçimlerinden önce açıklanmış 5 maddelik stratejik konsept benzeri bir 'üst yapı aksiyonlar yaklaşımı' son derece yerinde olabilir. Mesele zaten estetikte değil Büyük Estetik'de. Biçimden çok ruhun kendisini başlıbaşına bir dünya gibi gösterebildiği farklı tür bir yaşama sanatına hizmet eden bir zenginlik.
Ezcümle Başbakan almış başını gidiyor. Tayyip Bey'i kendisinden başka kimse engelleyemez.
Araştırma sonuçlarının eğlenceli yanı
Her seçim öncesi araştırma şirketlerinin ortaya koyduğu rakamları bir kenara yazıyorum. Seçim sonrasında da bunları yan yana getirip bildiğiniz gibi açıklıyorum. Bu kez de öyle yapacağız.
Ara sonuçlardan bazılarına bakalım:
GENAR demiş ki:
Ankete katılanların yüzde 93.6'sı Cumhurbaşkanını halkın seçmesinin doğru olduğuna inandığını dile getirirken, 'Cumhurbaşkanı seçiminde aday olmaları durumunda hangisine oy verirsiniz?' yönündeki soruya 'Erdoğan' diyenlerin oranı % 55.2, 'İhsanoğlu' diyenlerin oranı % 35.8, 'Demirtaş' diyenlerin oranıysa % 9 olmuş.
Metropoll de şöyle demiş:
Erdoğan: %42, İhsanoğlu: %33, Demirtaş: %6.7, Hiçbiri: %12, Cevapsız: %6
Leadership Research Center (LRC):
Erdoğan:%47.9, İhsanoğlu: %43.4, Demirtaş: %4.9, Hiçbiri: %3.8
Gezici Araştırma'nın çıktıları da şöyle:
Erdoğan: %47.2, İhsanoğlu: 45.5, Demirtaş: %7.3
Bu araştırma şirketleri içinde en eğlencelisi tabii ki sonuncusu... Cumhuriyet gazetesinin de sık sık alıntıladığı Gezici Araştırma şirketi yerel seçimlere bir hafta kala şu açıklamayı yapmıştı:
AK Parti: %37,5 ve CHP: %31,5
CHP Milletvekili Umut Oran da bu çıktılardan heyecanlanıp, 'Şu anda iktidar partisi yüzde 30'a doğru iniyor, CHP yüzde 40'a doğru gidiyor'' demişti. (8 Mart 2014)
Şu sıra Konda, ANAR ve Denge sonuçlarını bekliyorum. Aralarına diğerlerini de alıp bir ortalama çıkardım mı iddiaya hazırım demektir. Böyle yaptığımda girdiğim her iddiayı kazandım. Dolmakalem koleksiyonum giderek genişliyor. Bu sefer de görüşlerimi bu köşede şöyle özetlemiştim:
'Başbakan hesap adamıdır. İlk turda kazanamayacağı seçime girmez, aday olmaz; eğer aday olursa da mutlaka ilk turda kazanır.'
Dolmakalem koleksiyonumuza katkıda bulunmak isteyenlere kapımız açıktır. Bekleriz...
İlk söylendiğinde kulağa iyi geliyorsa...
Bizim gazetede okuduk haberi... 'Bir bardak suda fırtına'lık tartışmalara neden olan Nuh'un Gemisi filminde gördüğümüz o muhteşem gemi, Cudi Dağı'na getirilecek ve bölge Milli Park ilan edilecekmiş. İlk düşünen kimse aklına sağlık!
Yürütülen proje tamamlandığında bölgede turizm patlamasının yaşanacağı bekleniyormuş.
Şırnak Kültür, Turizm ve Kalkınma Derneği'nin girişimleriyle yürütülen bu projeye göre geminin yerleştirileceği alana bölge şartlarının göz önünde bulundurulacağı bir hayvanat bahçesi de yapılacakmış. Açılış törenine de elbette filmin başrol oyuncusu Russel Crowe davet edilecekmiş.
Örneğin Bilbao gibi küçük sayılabilecek bir kente Frank Gehry gibi olağanüstü bir mimarı getirip Guggenheim Modern Sanatlar Müzesi yaptırıyorsun ve sonrasında beklenen akın başlıyor. Aynı Gehry'yi alıyor bu sefer şarap bölgesi Rioja'da küçücük bir köyde bir otel yaptırıyorsun (Hotel Marqués de Riscal, Elciego) ... Sadece o mimari eseri görmek için o bölge turistle dolup taşıyor. Otel sürekli dolu...
Ya da ve yine örneğin uluslar arası bir ustanın adını yıllardır başarıyla taşıyan The Walt Disney Company'nin Los Angeles'ın ardından Orlando, Paris ve Tokyo'ya 'Eğlence Parkı' götürmesi gibi inovatif fikirlerin turizme dair ağlarda etkileşim ve yayılma payı hayli yüksektir. Disney Otelleri'ne varıncaya kadar mitoz bölünme halinde pıtrak gibi şirketleşerek çoğalmadılar mı?
Başka örnekleri sıralamak mümkün... İlk söylendiğinde 'tartışmasız' kulağa iyi geliyorsa o fikirde her zaman iş vardır. 'Kent – Bölge – Ülke Markası'nı kendinize mesele edinmedikçe, 'bacasız sanayiden' pay almanız çok zor...
Ekmel Bey'i ilk defa muhatap alıyor... Cuma sabahı TVNET'te Ali Değermenci'nin programında uzun boylu anlatmaya çalışmıştım: Lider, aynı kulvardaki diğer takipçileriyle arasında çok büyük farklar varsa, onları görmezden gelir. Mesafe farkı daha azsa elbette takipçisini muhatap alır; ancak bu kez de aradaki açıklığın altını çizer. Hatta bükülemeyecek bileğin öpüleceğine gönderme yapan bir söylemle...
Kulvardaki diğer takipçiler için ise durum tam tersinedir. Liderle aralarındaki fark ne kadar fazlaysa agresiflik dozunun o kadar belirgin olması gerekir. Yani Ekmel Bey'in müsekkin etkisi yapan Orta Doğu'nun krallar ve prensler dünyasından mülhem enformatif (bilgiden çok malumata dayalı) analiz kabiliyetini sergilediği yaklaşımı bir tür taktik yanlıştır. (Bkz: Ayşe Böhürler'in Cumartesi günkü yazısı)...
Liderlerin 'yapmaması gereken'ler bahsinde bir diğer ilkeden daha söz edebiliriz: Lider kendisini savunmaz. Savunma durumuna düşürülmesine izin vermez her şeyden önce...
'Muhafazakâr bir aileden geliyorum ama Kemalist'im. Fen eğitimi gördüm ama dindarım. Dindarım ama ulusalcıyım. Ulusalcıyım ama milliyetçim. Milliyetçiyim ama çözüm sürecinden yanayım...'
Anlıyoruz Ekmel Bey'i... İki cami arasında bînamaz bir durum... Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık. CHP'nin ve MHP'nin kırmızı çizgileri birbirine karıştığında ortaya 'yanar döner' bir şeyler çıkıyor. 'Denize gireyim ama ıslanmayayım.' tadında....
Bir küçük savunma da hiç ihtiyacı yokken Sayın Başbakan'dan geldi. Kadıköy Anadolu İmam Hatipliler'in iftar yemeğinde yaptığı konuşmada dedi ki:
'Ben mimar değilim ama estetik bir zevkim var. Mimarlar çiziyorlar getiriyorlar. Biz de beğeniyoruz.'
Bu izahata neden gerek görmüş olabilir ki? Üst yapı meseleleri ile ilgili AK Parti'ye, parti sempatizanları, Sayın Başbakan'a gönülden bağlı entelektüeller tarafından da dile getirilen eleştiriler malum. Buna karşı savunma değil strateji ortaya koymak lazım. Örneğin Belediye Başkanlığı seçimlerinden önce açıklanmış 5 maddelik stratejik konsept benzeri bir 'üst yapı aksiyonlar yaklaşımı' son derece yerinde olabilir. Mesele zaten estetikte değil Büyük Estetik'de. Biçimden çok ruhun kendisini başlıbaşına bir dünya gibi gösterebildiği farklı tür bir yaşama sanatına hizmet eden bir zenginlik.
Ezcümle Başbakan almış başını gidiyor. Tayyip Bey'i kendisinden başka kimse engelleyemez.
Araştırma sonuçlarının eğlenceli yanı
Her seçim öncesi araştırma şirketlerinin ortaya koyduğu rakamları bir kenara yazıyorum. Seçim sonrasında da bunları yan yana getirip bildiğiniz gibi açıklıyorum. Bu kez de öyle yapacağız.
Ara sonuçlardan bazılarına bakalım:
GENAR demiş ki:
Ankete katılanların yüzde 93.6'sı Cumhurbaşkanını halkın seçmesinin doğru olduğuna inandığını dile getirirken, 'Cumhurbaşkanı seçiminde aday olmaları durumunda hangisine oy verirsiniz?' yönündeki soruya 'Erdoğan' diyenlerin oranı % 55.2, 'İhsanoğlu' diyenlerin oranı % 35.8, 'Demirtaş' diyenlerin oranıysa % 9 olmuş.
Metropoll de şöyle demiş:
Erdoğan: %42, İhsanoğlu: %33, Demirtaş: %6.7, Hiçbiri: %12, Cevapsız: %6
Leadership Research Center (LRC):
Erdoğan:%47.9, İhsanoğlu: %43.4, Demirtaş: %4.9, Hiçbiri: %3.8
Gezici Araştırma'nın çıktıları da şöyle:
Erdoğan: %47.2, İhsanoğlu: 45.5, Demirtaş: %7.3
Bu araştırma şirketleri içinde en eğlencelisi tabii ki sonuncusu... Cumhuriyet gazetesinin de sık sık alıntıladığı Gezici Araştırma şirketi yerel seçimlere bir hafta kala şu açıklamayı yapmıştı:
AK Parti: %37,5 ve CHP: %31,5
CHP Milletvekili Umut Oran da bu çıktılardan heyecanlanıp, 'Şu anda iktidar partisi yüzde 30'a doğru iniyor, CHP yüzde 40'a doğru gidiyor'' demişti. (8 Mart 2014)
Şu sıra Konda, ANAR ve Denge sonuçlarını bekliyorum. Aralarına diğerlerini de alıp bir ortalama çıkardım mı iddiaya hazırım demektir. Böyle yaptığımda girdiğim her iddiayı kazandım. Dolmakalem koleksiyonum giderek genişliyor. Bu sefer de görüşlerimi bu köşede şöyle özetlemiştim:
'Başbakan hesap adamıdır. İlk turda kazanamayacağı seçime girmez, aday olmaz; eğer aday olursa da mutlaka ilk turda kazanır.'
Dolmakalem koleksiyonumuza katkıda bulunmak isteyenlere kapımız açıktır. Bekleriz...
İlk söylendiğinde kulağa iyi geliyorsa...
Bizim gazetede okuduk haberi... 'Bir bardak suda fırtına'lık tartışmalara neden olan Nuh'un Gemisi filminde gördüğümüz o muhteşem gemi, Cudi Dağı'na getirilecek ve bölge Milli Park ilan edilecekmiş. İlk düşünen kimse aklına sağlık!
Yürütülen proje tamamlandığında bölgede turizm patlamasının yaşanacağı bekleniyormuş.
Şırnak Kültür, Turizm ve Kalkınma Derneği'nin girişimleriyle yürütülen bu projeye göre geminin yerleştirileceği alana bölge şartlarının göz önünde bulundurulacağı bir hayvanat bahçesi de yapılacakmış. Açılış törenine de elbette filmin başrol oyuncusu Russel Crowe davet edilecekmiş.
Örneğin Bilbao gibi küçük sayılabilecek bir kente Frank Gehry gibi olağanüstü bir mimarı getirip Guggenheim Modern Sanatlar Müzesi yaptırıyorsun ve sonrasında beklenen akın başlıyor. Aynı Gehry'yi alıyor bu sefer şarap bölgesi Rioja'da küçücük bir köyde bir otel yaptırıyorsun (Hotel Marqués de Riscal, Elciego) ... Sadece o mimari eseri görmek için o bölge turistle dolup taşıyor. Otel sürekli dolu...
Ya da ve yine örneğin uluslar arası bir ustanın adını yıllardır başarıyla taşıyan The Walt Disney Company'nin Los Angeles'ın ardından Orlando, Paris ve Tokyo'ya 'Eğlence Parkı' götürmesi gibi inovatif fikirlerin turizme dair ağlarda etkileşim ve yayılma payı hayli yüksektir. Disney Otelleri'ne varıncaya kadar mitoz bölünme halinde pıtrak gibi şirketleşerek çoğalmadılar mı?
Başka örnekleri sıralamak mümkün... İlk söylendiğinde 'tartışmasız' kulağa iyi geliyorsa o fikirde her zaman iş vardır. 'Kent – Bölge – Ülke Markası'nı kendinize mesele edinmedikçe, 'bacasız sanayiden' pay almanız çok zor...