Bazen önce ateş etmek gerekebilir…
15 eylül 2016 yeni şafak
Geç kalındığı kesin olan, ancak işin hukukî, vicdanî, sosyal, kamu düzeni ve iletişim boyutu bir anda tartışmaların odağına gelen, bazı belediyelere kayyum atanması konusuna, dün bizim gazetedeKemal Öztürk kardeşimiz de değinmiş. (Bu arada bir önceki günkü Sakarya'nın Taraklı'sı ile ilgili yazısı yaşama kültürü açısından tadından yenmezdi.)
Diğer yazarlar da değiniyorlar aynı konuya. Ancak Öztürk işin iletişimboyutuna dokununca bizim de uzun bir süredir kafa patlattığımız meselenin özüne ilişkin bir gönderme yapıvermiş. O zaman kelam etmezsek ayıp olur, diye düşündük…
Kemal Bey özetle demiş ki: “Uzun zamandır yazageldiğim, iletişim planlaması konusunu da buraya not etmek gerekir. Türkiye'nin kamu diplomasisi kurumu hâlâ yok maalesef. (Var da yok, demek istedi sanırım). Dünyada aleyhimize yapılan büyük kampanyaya aynı güçte cevap verecek bir sistem kurmadığımız gibi, bunun için uğraşan küçük bir ekibi de dağıttık. Şaşırmamak mümkün değil.
Bırakın global iletişim politikaları yürütmeyi, ulusal düzeyde terörle mücadele için bir iletişim stratejisi de oluşturulmadı…
Kabul edelim ki, FETÖ ve PKK terör örgütleri yüzünden Türkiye kayyum sistemiyle yeni tanıştı. İnsanların şirketlerine, mallarına, halkın seçtiği belediyelere devlet el koyuyor. Neresinden bakarsanız bakın, bu netameli bir konudur. O zaman bunun gerekçelerini, hukuki altyapısını, zamanlamasını, iletişim stratejisini, medya planlamasını, halkla ilişkilerini, diplomasi boyutunu çok iyi kurgulamak, çok iyi yönetmek lazım.
Yoksa ellerini bağlayıp, havalı poz veren genç bir Mülkiyeli çıkar, tüm politikanızı, bir tek kare fotoğrafla perişan etmeye kalkar. Bu kadar kırılgan olmamalı sistem.”
Ben şöyle anlıyorum Öztürk'ün tartışmaya açtığı tezini:
“Devlet (ya da hükümet) netameli bir konuda (CHP anlayışında bunun yerine “Halka karşı halk için!” gibi absürt bir tanım kullanılırdı) kritik bir karar almadan önce bunun 'Algılama Yönetimi' boyutunda ön alınması adına profesyonel bir iletişim stratejisi ve planlaması çerçevesinde gerekli kabulü, benimsemeyi sağlayacak ikna zemininoluşturulması şarttır.
Bu, bizce de haklı bir tezdir. Ancak hangi objektif koşullar içinde geçerliliği vardır, bir bakmak lazım...
Daha kolay anlaşılmak için ekstrem bir örnek verelim:
Mustafa Kemal Paşa (O zaman daha Gazi ve Atatürk değildi), Kurtuluş Savaşı'nın ateşini yakmaya hazırlandığı günlerde hangi iletişim stratejisi ile zemin hazırlamıştır?..
Yoksa stratejisi ve uygulaması, 3İ'ye, yani İstişare, İkna ve İttifak'a mı dayalıdır?.. (AK Parti'nin fabrika ayarlarındaki temel ilişki yönetimi yaklaşımı)
Tabii ki, ikincisi…
Bir de tersten örnek verelim:
ABD'nin Irak operasyonunu başlatmadan önce ABD içinde iletişim stratejileri sayesinde hazırladığı zemin sonucunda, ABD halkı %80'ler düzeyinde bir oranla ABD'nin Irak'a özgürlük, barış ve demokrasigötüreceğine inanmış ve o kirli savaşı desteklemişti.
İletişim iki yanı keskin bir bıçaktır…
Dünya görüşüne ve iletişim refleksine itimat ettiğim bir dostumla konuşuyoruz. Dedim ki, “Hükümet şu yaz saati kış saati kararını vermeden önce keşke meseleyi çeşitli sosyal paydaşların tartışmasını sağlasa ve gerekli zemini hazırlasaydı… Türkiye'nin yılda 2,5 milyar tasarruf edeceği, romantik muhabbet unsurları dışında hiçbir zararı olmayacağı bu karar, bu kadar oraya buraya çekiştirilemezdi.”
Bana dedi ki: “Soy ve evrensel doğrular bazen geçerli olmaz. Senin dediğin yapılsaydı, Türkiye için inanılmaz faydalar sağlayacak bu karar, hiçbir zaman alınamayabilirdi!”
Öyle kalmışım… Haklıydı çünkü…
Aynı şeyin kayyum uygulaması için de geçerli olduğunu kabul etmeliyiz. Birer terör yuvası haline gelmiş belediyeler halkın vicdanında çoktan mahkûm olmuşlardı. Ancak o adım bir türlü atılamamıştı…
Kabul. Gerekli yön düzeltmelere kesinlikle ihtiyaç vardı (Course Correction)… O olmadan olmazdı. Ancak bu konuda bu koşullarda 'önce iletişim stratejisi sonra uygulama' düsturu geçerli olamazdı…
Aynen asimetrik savaşa karşı, evrensel adalet ve hukuk devletinin yasal sistemleri gereği simetrik metotlarla mücadele verilmesi gerektiği iddiası ve dilemması gibi… Burada da aynı dilemma mevcuttur. Bunu ancak kamu vicdanı ve dirayeti çözebilir. Evrensel iletişim kuralları değil…
Bazen önce ateş edilir hayatta, Sevgili Kemal kardeşim, sonra nişan alınır… Risklidir, ancak gereklidir…
Nişan alma zamanı gelmiş midir? Evet gelmiştir. İşte o konuda sana tamamen katılırım….
Diğer yazarlar da değiniyorlar aynı konuya. Ancak Öztürk işin iletişimboyutuna dokununca bizim de uzun bir süredir kafa patlattığımız meselenin özüne ilişkin bir gönderme yapıvermiş. O zaman kelam etmezsek ayıp olur, diye düşündük…
Kemal Bey özetle demiş ki: “Uzun zamandır yazageldiğim, iletişim planlaması konusunu da buraya not etmek gerekir. Türkiye'nin kamu diplomasisi kurumu hâlâ yok maalesef. (Var da yok, demek istedi sanırım). Dünyada aleyhimize yapılan büyük kampanyaya aynı güçte cevap verecek bir sistem kurmadığımız gibi, bunun için uğraşan küçük bir ekibi de dağıttık. Şaşırmamak mümkün değil.
Bırakın global iletişim politikaları yürütmeyi, ulusal düzeyde terörle mücadele için bir iletişim stratejisi de oluşturulmadı…
Kabul edelim ki, FETÖ ve PKK terör örgütleri yüzünden Türkiye kayyum sistemiyle yeni tanıştı. İnsanların şirketlerine, mallarına, halkın seçtiği belediyelere devlet el koyuyor. Neresinden bakarsanız bakın, bu netameli bir konudur. O zaman bunun gerekçelerini, hukuki altyapısını, zamanlamasını, iletişim stratejisini, medya planlamasını, halkla ilişkilerini, diplomasi boyutunu çok iyi kurgulamak, çok iyi yönetmek lazım.
Yoksa ellerini bağlayıp, havalı poz veren genç bir Mülkiyeli çıkar, tüm politikanızı, bir tek kare fotoğrafla perişan etmeye kalkar. Bu kadar kırılgan olmamalı sistem.”
Ben şöyle anlıyorum Öztürk'ün tartışmaya açtığı tezini:
“Devlet (ya da hükümet) netameli bir konuda (CHP anlayışında bunun yerine “Halka karşı halk için!” gibi absürt bir tanım kullanılırdı) kritik bir karar almadan önce bunun 'Algılama Yönetimi' boyutunda ön alınması adına profesyonel bir iletişim stratejisi ve planlaması çerçevesinde gerekli kabulü, benimsemeyi sağlayacak ikna zemininoluşturulması şarttır.
Bu, bizce de haklı bir tezdir. Ancak hangi objektif koşullar içinde geçerliliği vardır, bir bakmak lazım...
Daha kolay anlaşılmak için ekstrem bir örnek verelim:
Mustafa Kemal Paşa (O zaman daha Gazi ve Atatürk değildi), Kurtuluş Savaşı'nın ateşini yakmaya hazırlandığı günlerde hangi iletişim stratejisi ile zemin hazırlamıştır?..
Yoksa stratejisi ve uygulaması, 3İ'ye, yani İstişare, İkna ve İttifak'a mı dayalıdır?.. (AK Parti'nin fabrika ayarlarındaki temel ilişki yönetimi yaklaşımı)
Tabii ki, ikincisi…
Bir de tersten örnek verelim:
ABD'nin Irak operasyonunu başlatmadan önce ABD içinde iletişim stratejileri sayesinde hazırladığı zemin sonucunda, ABD halkı %80'ler düzeyinde bir oranla ABD'nin Irak'a özgürlük, barış ve demokrasigötüreceğine inanmış ve o kirli savaşı desteklemişti.
İletişim iki yanı keskin bir bıçaktır…
Dünya görüşüne ve iletişim refleksine itimat ettiğim bir dostumla konuşuyoruz. Dedim ki, “Hükümet şu yaz saati kış saati kararını vermeden önce keşke meseleyi çeşitli sosyal paydaşların tartışmasını sağlasa ve gerekli zemini hazırlasaydı… Türkiye'nin yılda 2,5 milyar tasarruf edeceği, romantik muhabbet unsurları dışında hiçbir zararı olmayacağı bu karar, bu kadar oraya buraya çekiştirilemezdi.”
Bana dedi ki: “Soy ve evrensel doğrular bazen geçerli olmaz. Senin dediğin yapılsaydı, Türkiye için inanılmaz faydalar sağlayacak bu karar, hiçbir zaman alınamayabilirdi!”
Öyle kalmışım… Haklıydı çünkü…
Aynı şeyin kayyum uygulaması için de geçerli olduğunu kabul etmeliyiz. Birer terör yuvası haline gelmiş belediyeler halkın vicdanında çoktan mahkûm olmuşlardı. Ancak o adım bir türlü atılamamıştı…
Kabul. Gerekli yön düzeltmelere kesinlikle ihtiyaç vardı (Course Correction)… O olmadan olmazdı. Ancak bu konuda bu koşullarda 'önce iletişim stratejisi sonra uygulama' düsturu geçerli olamazdı…
Aynen asimetrik savaşa karşı, evrensel adalet ve hukuk devletinin yasal sistemleri gereği simetrik metotlarla mücadele verilmesi gerektiği iddiası ve dilemması gibi… Burada da aynı dilemma mevcuttur. Bunu ancak kamu vicdanı ve dirayeti çözebilir. Evrensel iletişim kuralları değil…
Bazen önce ateş edilir hayatta, Sevgili Kemal kardeşim, sonra nişan alınır… Risklidir, ancak gereklidir…
Nişan alma zamanı gelmiş midir? Evet gelmiştir. İşte o konuda sana tamamen katılırım….