Belediye seçimleri reçetesi (!)...
26.11.2013 - Yeni Şafak Gazetesi
Belediye seçimlerine bir şey kalmadı... Başkan aday adaylarına söylenecek fazla bir söz yok. Kimin aday olacağı parti üst yönetiminin büyükşehirlere ve diğer illere bakıldığında da sadece parti başkanlarının iki dudağının arasında. Ancak siyasi iletişim savaşı adaylık belirlendikten sonra başlayacak. Ve hedefte, Başbakan'ın son TV konuşmasında da vurguladığı gibi, belediye başkan adayları için iki tane 'kritik başarı faktörü' var:
1. Tabii ki başkanlığı almak...
2. Başkanlığı alsa da almasa da o kentte kendisinin, eğer daha önce seçim yarışına girmişse 2009'da, partisinin ise 2011 seçimlerinde aldığı sonuçlardan daha ileride bir oranla yarışı tamamlamak.
Peki bunun için nelere dikkat edilmeli:
1. Mevcut belediye başkanları geçmişte yaptıkları hizmetler ile seçmen tercihini garanti edeceklerini düşünürlerse, yanılırlar. Ünlü deyişle: 'İnsanlar geçmişi satar, geleceği satın alırlar!'...
Bunun en güzel iki örneği Bedrettin Dalan ve Ali Müfit Gürtuna beylerdir... Her ikisi de halkın kahir çoğunluğunun arkalarında olduğunu sandılar. Araştırmalar da öyle gösteriyordu...
Oysa halk alt yapı, belediye hizmetleri söz konusu olduğu zaman eninde sonunda 'Ne olmuş yani, tabii ki yapacak. İşi bu!' havasına girebiliyor...
2. Adını tarihe yazdırmış bütün liderler, 'alt yapı'daki (madde) başarılarından (hard power – sert güç) değil, duygu ve düşünce âlemine yönelik (mana) elde ettikleri kalıcı etkiyle (soft power – yumuşak güç); ve bu ikisinin bileşkesinden oluşan dünya görüşüyle (smart power – akıllı güç) temayüz etmişlerdir.
Burada AK Parti'nin iktidara geliş öyküsünü dikkatle izlemekte yarar vardır. AK Parti, duble yol, elektrik çevrim santralleri, kanal projesi, üçüncü köprü, Marmaray, İzmir yolu vaatleri ile sağlamlaştırmamıştır oy tabanını. Onlardan çok daha fazla 'soyut' konulardaki vaatleri ve bu vaatlerin gerçekleştirilebileceğine kitleleri ikna etme başarısını göstermiş lideriyle toplamıştır oyları... Dürüstlük, demokrasi, istikrar ve de huzurdur AK Parti'yi iktidar yapan. Yani 'üst yapı meseleleri'dir...
Bu seçimde de tüm partiler için 'madde dünyasına' yönelik proje ve vaatler kadar ve belki de onlardan da fazla 'mana dünyasına' ilişkin verilecek sözler ve ikna kabiliyeti, siyasi iletişim adına iş yapacaktır...
3. Belediye başkan adaylarının ait oldukları parti başkanına ne kadar yakın durdukları kadar, bazı partilerde ondan da öte, hangi bireysel ve kurumsal markalarla yanyana geldikleri, aynı kare içinde oldukları büyük rol oynayacaktır. Yanlarına alacakları kadrolar kadar sosyal paydaşlarıyla verecekleri fotoğraf, tercihleri etkileyecektir...
4. STK'larla ilişkinin önemi her seçim biraz daha artmaktadır. Burada liderin kültür ve değerlerine, partisinin dünya duruşuna uygun bir yaklaşımla, hangi alandaki STK'larla çalışılacağına ilişkin verilecek karar belirgin rol oynayabilir.
5. Sosyal medya kullanımı, hal hatır sorup, 'Günaydın!!!' tweet'leri atmanın ötesine geçmeli. Genç oyların bu alanda ciddi bir etkileşim içinde olduğu gerçeği gözardı edilmemelidir. Unutmamak gerekir ki, sosyal medya taktik bir 'oyun aracı' değil, 'stratejik bir yaklaşım' unsurudur.
Peki, bunlar yapılınca seçim kazanılır mı?
Hayır, tabii ki!...
Peki, başka ne gerekir?
Her zaman altını çizdiğimiz üç şey... Güçlü lider, büyük fikir, sağlam teşkilat...
Telekom tozlarını silkeliyor...
Yılardır Türk Telekom'un basketbol takımını bir pazarlama iletişimi alanında kullanmamasını eleştirip durduk...
Muhteşem bir reklam filmiyle iletişim sahalarına dönmüşler...
Hulusi Derici ve ajansı Marka'nın imzasını taşıyan çalışma, akıllara sadece son derece başarılı kurgu ve görüntüleriyle kazınmıyor, aynı zamanda Türk Rock'unun babalarından Erkin Koray'ın unutulmaz klasiği 'Estarabim' adlı parçasından takla attırılarak hazırlanmış harika cıngılıyla da (Bastır hadi!) markanın üzerine bir süredir yerleşmiş olan tozları fırlatıp bir kenara atıyor...
Tebrikler Türk Telekom... Eline sağlık Hulusi Derici...
Mirkelam'ın şarkısı...
'İçimde kırık gitarlarla / Bisiklete binerdik seninle' diyen sözleriyle Mirkelam'ın şarkısını dinleyip klibini izlediniz mi? Çekimleri, kapısına 'İstikbal-i Hatıra' tabelasını astıkları Nuruosmaniye Kütüphanesi'nde yapmışlar. Cağaloğlu'ndaki o muhteşem kütüphaneden tarihin ışığı sızmış klibe... Tarihi ve geleceği buluşturan, biraz aşk, biraz bilim kurgu ve Sil Baştan (Eternal Sunshine) filmindeki ana temayı ters köşeden hatırlatırcasına hoş bir çalışma olmuş. (Sil Baştan'da zihinlerdeki anılar silinirken bu çalışmada yükleniyor.)
Mirkelam'ın yaşı takvim anlamında Y kuşağıyla denk düşmese de, duygusuyla buluşabilmiş bu kuşakla. Gitar çalan, bisiklete binen, sevdiğinin anne babalarıyla tanışan, birlikte şarkı söyleyen, dünyanın tüm zamanlarının içinden geçmeye arzulu, meraklı bu kuşağa ülkenin siyasetçisi de, reklamcısı da, öğretmeni de, akademisyeni de, ürün veya hizmet sunan tüm kurumların yöneticileri de dikkat etmek durumunda.
İnternet ve çok kanallı televizyon ekranlarıyla büyümeleri, eleştirel yaklaşımları, kolay tatmin olmamaları, çabuk etki altında kalmamaları, astlık üstlük ilişkisinden hoşlanmama gibi özellikleriyle bu kuşağın duygu dünyasını anlamadan özellikle iş ve siyaset dünyasında geleceği tasarlamak mümkün olmayacak. Oysa ki onlar hem geleceğe hem geçmişe meraklı...
Terör olmasaydı...
Numan Kurtulmuş, 'Terör olmasaydı, Türkiye'nin her yıl ortalama 0,50 puan daha fazla kalkınması mümkündü' demiş. Bu ifadenin rakamsal karşılığı da 2 trilyon 345 milyar liraymış. Numan Bey'in, 'Terörün Ülke Ekonomisine Tahmini Maliyeti' başlığıyla açıkladığı ve 4 aydır üzerinde çalıştıkları rapordaki tespitler çok çarpıcı:
Terör olmasaydı, Türkiye, 38 adet GAP projesi büyüklüğündeki projeyi daha gerçekleştirebilecekmiş.
Terör olmasaydı, Türkiye, General Electric büyüklüğünde 4 adet markaya sahip olabilirmiş.
Bir başka çarpıcı tespit de şöyle:
Kürt sorununda silahsız (iletişim yolunda) bir çözüm yoluna gidilmesi halinde bugün her ailenin evi ve arabası olabilecekmiş. Sayın Kurtulmuş, 'Türkiye yüzde 0,25 oranında daha fazla büyümüş olsaydı bugün Türkiye'nin kişi başına düşen milli geliri 11 bin 150 dolar seviyesinde olacaktı. 28 yıllık süre içinde eğer Türkiye böyle bir şeyle karşılaşsaydı, Türkiye'de her aileye ev, her aileye araba almak mümkün olurdu' demiş.
Sonuçları itibarıyla çok etkili olduğu tartışmasız ortada olan bu araştırmanın, kamu spotu olarak televizyon ekranlarına yansıması ne kadar iyi olurdu. Terörün tümüyle ortadan kalkmasının hayatlarımıza somut olarak neler getireceğini görmeye hepimizin ihtiyacı var.
Belediye seçimlerine bir şey kalmadı... Başkan aday adaylarına söylenecek fazla bir söz yok. Kimin aday olacağı parti üst yönetiminin büyükşehirlere ve diğer illere bakıldığında da sadece parti başkanlarının iki dudağının arasında. Ancak siyasi iletişim savaşı adaylık belirlendikten sonra başlayacak. Ve hedefte, Başbakan'ın son TV konuşmasında da vurguladığı gibi, belediye başkan adayları için iki tane 'kritik başarı faktörü' var:
1. Tabii ki başkanlığı almak...
2. Başkanlığı alsa da almasa da o kentte kendisinin, eğer daha önce seçim yarışına girmişse 2009'da, partisinin ise 2011 seçimlerinde aldığı sonuçlardan daha ileride bir oranla yarışı tamamlamak.
Peki bunun için nelere dikkat edilmeli:
1. Mevcut belediye başkanları geçmişte yaptıkları hizmetler ile seçmen tercihini garanti edeceklerini düşünürlerse, yanılırlar. Ünlü deyişle: 'İnsanlar geçmişi satar, geleceği satın alırlar!'...
Bunun en güzel iki örneği Bedrettin Dalan ve Ali Müfit Gürtuna beylerdir... Her ikisi de halkın kahir çoğunluğunun arkalarında olduğunu sandılar. Araştırmalar da öyle gösteriyordu...
Oysa halk alt yapı, belediye hizmetleri söz konusu olduğu zaman eninde sonunda 'Ne olmuş yani, tabii ki yapacak. İşi bu!' havasına girebiliyor...
2. Adını tarihe yazdırmış bütün liderler, 'alt yapı'daki (madde) başarılarından (hard power – sert güç) değil, duygu ve düşünce âlemine yönelik (mana) elde ettikleri kalıcı etkiyle (soft power – yumuşak güç); ve bu ikisinin bileşkesinden oluşan dünya görüşüyle (smart power – akıllı güç) temayüz etmişlerdir.
Burada AK Parti'nin iktidara geliş öyküsünü dikkatle izlemekte yarar vardır. AK Parti, duble yol, elektrik çevrim santralleri, kanal projesi, üçüncü köprü, Marmaray, İzmir yolu vaatleri ile sağlamlaştırmamıştır oy tabanını. Onlardan çok daha fazla 'soyut' konulardaki vaatleri ve bu vaatlerin gerçekleştirilebileceğine kitleleri ikna etme başarısını göstermiş lideriyle toplamıştır oyları... Dürüstlük, demokrasi, istikrar ve de huzurdur AK Parti'yi iktidar yapan. Yani 'üst yapı meseleleri'dir...
Bu seçimde de tüm partiler için 'madde dünyasına' yönelik proje ve vaatler kadar ve belki de onlardan da fazla 'mana dünyasına' ilişkin verilecek sözler ve ikna kabiliyeti, siyasi iletişim adına iş yapacaktır...
3. Belediye başkan adaylarının ait oldukları parti başkanına ne kadar yakın durdukları kadar, bazı partilerde ondan da öte, hangi bireysel ve kurumsal markalarla yanyana geldikleri, aynı kare içinde oldukları büyük rol oynayacaktır. Yanlarına alacakları kadrolar kadar sosyal paydaşlarıyla verecekleri fotoğraf, tercihleri etkileyecektir...
4. STK'larla ilişkinin önemi her seçim biraz daha artmaktadır. Burada liderin kültür ve değerlerine, partisinin dünya duruşuna uygun bir yaklaşımla, hangi alandaki STK'larla çalışılacağına ilişkin verilecek karar belirgin rol oynayabilir.
5. Sosyal medya kullanımı, hal hatır sorup, 'Günaydın!!!' tweet'leri atmanın ötesine geçmeli. Genç oyların bu alanda ciddi bir etkileşim içinde olduğu gerçeği gözardı edilmemelidir. Unutmamak gerekir ki, sosyal medya taktik bir 'oyun aracı' değil, 'stratejik bir yaklaşım' unsurudur.
Peki, bunlar yapılınca seçim kazanılır mı?
Hayır, tabii ki!...
Peki, başka ne gerekir?
Her zaman altını çizdiğimiz üç şey... Güçlü lider, büyük fikir, sağlam teşkilat...
Telekom tozlarını silkeliyor...
Yılardır Türk Telekom'un basketbol takımını bir pazarlama iletişimi alanında kullanmamasını eleştirip durduk...
Muhteşem bir reklam filmiyle iletişim sahalarına dönmüşler...
Hulusi Derici ve ajansı Marka'nın imzasını taşıyan çalışma, akıllara sadece son derece başarılı kurgu ve görüntüleriyle kazınmıyor, aynı zamanda Türk Rock'unun babalarından Erkin Koray'ın unutulmaz klasiği 'Estarabim' adlı parçasından takla attırılarak hazırlanmış harika cıngılıyla da (Bastır hadi!) markanın üzerine bir süredir yerleşmiş olan tozları fırlatıp bir kenara atıyor...
Tebrikler Türk Telekom... Eline sağlık Hulusi Derici...
Mirkelam'ın şarkısı...
'İçimde kırık gitarlarla / Bisiklete binerdik seninle' diyen sözleriyle Mirkelam'ın şarkısını dinleyip klibini izlediniz mi? Çekimleri, kapısına 'İstikbal-i Hatıra' tabelasını astıkları Nuruosmaniye Kütüphanesi'nde yapmışlar. Cağaloğlu'ndaki o muhteşem kütüphaneden tarihin ışığı sızmış klibe... Tarihi ve geleceği buluşturan, biraz aşk, biraz bilim kurgu ve Sil Baştan (Eternal Sunshine) filmindeki ana temayı ters köşeden hatırlatırcasına hoş bir çalışma olmuş. (Sil Baştan'da zihinlerdeki anılar silinirken bu çalışmada yükleniyor.)
Mirkelam'ın yaşı takvim anlamında Y kuşağıyla denk düşmese de, duygusuyla buluşabilmiş bu kuşakla. Gitar çalan, bisiklete binen, sevdiğinin anne babalarıyla tanışan, birlikte şarkı söyleyen, dünyanın tüm zamanlarının içinden geçmeye arzulu, meraklı bu kuşağa ülkenin siyasetçisi de, reklamcısı da, öğretmeni de, akademisyeni de, ürün veya hizmet sunan tüm kurumların yöneticileri de dikkat etmek durumunda.
İnternet ve çok kanallı televizyon ekranlarıyla büyümeleri, eleştirel yaklaşımları, kolay tatmin olmamaları, çabuk etki altında kalmamaları, astlık üstlük ilişkisinden hoşlanmama gibi özellikleriyle bu kuşağın duygu dünyasını anlamadan özellikle iş ve siyaset dünyasında geleceği tasarlamak mümkün olmayacak. Oysa ki onlar hem geleceğe hem geçmişe meraklı...
Terör olmasaydı...
Numan Kurtulmuş, 'Terör olmasaydı, Türkiye'nin her yıl ortalama 0,50 puan daha fazla kalkınması mümkündü' demiş. Bu ifadenin rakamsal karşılığı da 2 trilyon 345 milyar liraymış. Numan Bey'in, 'Terörün Ülke Ekonomisine Tahmini Maliyeti' başlığıyla açıkladığı ve 4 aydır üzerinde çalıştıkları rapordaki tespitler çok çarpıcı:
Terör olmasaydı, Türkiye, 38 adet GAP projesi büyüklüğündeki projeyi daha gerçekleştirebilecekmiş.
Terör olmasaydı, Türkiye, General Electric büyüklüğünde 4 adet markaya sahip olabilirmiş.
Bir başka çarpıcı tespit de şöyle:
Kürt sorununda silahsız (iletişim yolunda) bir çözüm yoluna gidilmesi halinde bugün her ailenin evi ve arabası olabilecekmiş. Sayın Kurtulmuş, 'Türkiye yüzde 0,25 oranında daha fazla büyümüş olsaydı bugün Türkiye'nin kişi başına düşen milli geliri 11 bin 150 dolar seviyesinde olacaktı. 28 yıllık süre içinde eğer Türkiye böyle bir şeyle karşılaşsaydı, Türkiye'de her aileye ev, her aileye araba almak mümkün olurdu' demiş.
Sonuçları itibarıyla çok etkili olduğu tartışmasız ortada olan bu araştırmanın, kamu spotu olarak televizyon ekranlarına yansıması ne kadar iyi olurdu. Terörün tümüyle ortadan kalkmasının hayatlarımıza somut olarak neler getireceğini görmeye hepimizin ihtiyacı var.