Bilge Kral'ın evini restore eden aklı kutlamak lazım
22.10.2013- Yeni Şafak Gazetesi
Bosna Hersek'in ilk Cumhurbaşkanı merhum Aliya İzzetbegoviç'in, Bosanski Şamac şehrindeki doğduğu ev, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) tarafından restore edilmiş. Helal olsun. Çok doğru bir iş yapılmış... Bilge Kral'a ait özel eşyaların sergileneceği bir müzeyi de barındıracak olan bu hatıra evi, aynı zamanda kültürel etkinliklere de ev sahipliği yapacakmış. Ne güzel.
Hatıra evinin duyguları devreye sokacak ve hafızaları harekete geçirecek hikâyesi de müthiş... Her ev başlıbaşına bir hikayedir zaten ama sözkonusu olan ev, anılarla birlikte eskimişse ve de bir bilgenin çocukluğundan izler taşıyorsa içinde dolaşacak olan her bakışın anlamı daha bir değerlenmez mi? Aliya İzzetbegoviç'in ailesi 1868 yılında ülkenin kuzeybatısındaki Bosanski Şamac kentine yerleşmiş... İki katlı yerel mimariye uygun bir ev... Merhum İzzetbegoviç'in dedesi ve ardından babası, 1928 yılında Saraybosna'ya göç edene kadar yaklaşık 60 yıl bu evde yaşamışlar.
Bu evde 1925 yılında dünyaya gelen Aliya İzzetbegoviç, Üsküdar doğumlu babaannesi Sıdıka Hanım ve ailesinin diğer fertleriyle birlikte çocukluğunun ilk yıllarını geçirmiş.
Hikaye de, ev de tarihle dopdolu. Artık yıkılmaya yüz tutan evin restorasyonuna geçen yıl Nisan ayında başlanmış. Merhum Aliya İzzetbegoviç'in oğlu ve Bosna Hersek Üçlü Devlet Başkanlığı Konseyi'nin Boşnak üyesi Bakir İzzetbegoviç tarafından da desteklenen projede mimari tasarım danışmanlığını Prof. Dr. Şahziya Dreca, estetik ve konsept danışmanlığını ise Prof. Dr. Kazım Hacımeyliç üstlenmiş ve ekibin çalışmaları kısa süre önce tamamlanmış.
Özel sektör cephesinden bakıldığında bu restorasyon projesinde yer alamamak bir kayıp elbette. Ciddi bir kayıp. Zıddıyla birlikte düşünme alışkanlığını edinen başarılı özel sektörümüzün itibar yönetimini iyi bilen üst düzey yöneticileri için bence bu konuda hâlâ atılabilecek pek çok adım var.
NSA'in film gibi işleri...
Bu bir Hollywood casusluk film değil. Harrison Ford, Robert Redford, ya da Brad Pitt, Leonardo DiCaprio filmi değil. Gerçeğin bizatihi kendisi. Olaya Der Spiegel dergisinin son sayısında geniş yer ayrılmış. Müthiş bir Hollywood senaryosu gibi okuyorsunuz...
ABD'nin gizli servisi Milli Güvenlik Ajansı NSA'in (hangi işlere CIA bakar hangilerine bunlar, anlamak kolay değildir) çeşitli ülkelerde etkili politikacı ve liderleri dinlediği kanıtlanmıştı. Spiegel'in haberine göre National Security Agency, bu kez de Meksika Başkanı Pena Nieto'nun sadece cep telefonu dinlemek kalmamış aynı zamanda bilgisayar ağına bağlanıp Başkanlık makamının tüm e-postalarını izlemiş...
NSA'de bu işi yürüten birimin adı şu imiş: 'Tailored Access Operations' (Yaklaşık, 'Özel Hazırlanmış Erişim Operasyonu')... Duruma, ülkeye, koşullara göre 'yaratıcı çalışma' yapılması anlamını taşıyormuş... 2010'da başlamış ve NSA'ye göre uyuşturucu işini kontrol altına alma hedefine yönelik olan operasyon, habere göre doğrudan Başkan Obama tarafından onaylanmış... Bilindiği gibi benzer operasyonlar başta Brezilya, 'ABD için stratejik olan' pek çok ülkede devreye sokulmuştu. Artık Hıristiyan Batı'nın iki yüzlülüğüne somut örnekler göstermek için uzun araştırmalar yapmaya da gerek kalmadı. Günlük gazeteler, haftalık veya aylık dergiler, tıpkı eski film afişlerinde yazıldığı gibi '72 kısım tekmili birden' havasıyla sunuyor istihbarat servislerinin marifetlerini...
Denebilir ki, 'Büyük devlet, güvenliği için istihbarat birimlerini kullanır'... Evet olabilir... O zaman bizim istihbarat teşkilatını itip kakmalarına ne anlam vermeli?.. Lübnan'da kaçırılan iki pilotumuzun sağsalim ailelerine teslim edilebilmesi yolundaki gergin ve kaygılı süreçle ilgili olarak 'Nasıl'la başlayan ve içinde bir dolu ithamı saklayan soru cümleleriyle eleştiri yapmaya kalkışanları okuyunca ya da dinleyince çifte standartın bizim ülkemiz için de bir numaralı sorunlardan biri olduğunu düşünmeden edemiyorsunuz. Kendi babalarını kaçırsalar ne yapacaklar acaba? Yürüyerek Boğaz'ı geçenlere, 'Yüzme bilmiyor alıklar' diye eleştirmektan farkı yok ki
Merkel'e ne oldu?
Sormadan edemiyor insan: Aradan geçen zamanda dünya ve bizler açısından değişen ne oldu da Almanya Başbakanı Merkel intibaha geldi ve geri adım atarak tutumunu neden yumuşattı acaba?
Türkiye'nin AB müzakerelerinde yeni başlık açılmasına bu kez itirazı olmamış Merkel'in ve Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle ile 'Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu' başlıklı 22. faslın açılması konusunda uzlaşmış. 'Türkiye asla AB üyesi olamaz' diyen Bayan Merkel, 'Size engel değilim' dercesine bu yeşil ışığı neden yaktı acaba? Belki de Haziran ayında kendisine bir mektup yazarak, önce hükümetini şikayet eden, sonra da 'Türkiye'nin Birliğe üye olamayacağı yönünde bir tutum içine girilmesi haksız, yersiz ve yanlıştır' diyen Sayın Kılıçdaroğlu'nu hatırlamıştır.
Şaka değil, ihtiyaç duyduğu kendi sosyal demokratlarına elbette Sayın Kılıçdaroğlu üzerinden değil, 'çokkültürlülük' zemininde göz kırpıyor olabilir. Westerwelle'nin hilafına hazırlanması mümkün olmayan Dışişleri Bakanlığı görüşünde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan son demokratikleşme paketinin de 'doğru yönde atılmış bir adım' olduğu ifade edilmiş. Bu durum Türkiye için önemli bir 'kamu diplomasisi' fırsatı yaratmıştır. Türkiye'ye yakılmış yeşil ışığın iletişimini bir an önce projelendirmek gerekir. Bakalım bizimkiler (ve tabii ki, sorumlu medyamız) nasıl bir iletişim mühendisliği sergileyecekler, göreceğiz.
Bosna Hersek'in ilk Cumhurbaşkanı merhum Aliya İzzetbegoviç'in, Bosanski Şamac şehrindeki doğduğu ev, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) tarafından restore edilmiş. Helal olsun. Çok doğru bir iş yapılmış... Bilge Kral'a ait özel eşyaların sergileneceği bir müzeyi de barındıracak olan bu hatıra evi, aynı zamanda kültürel etkinliklere de ev sahipliği yapacakmış. Ne güzel.
Hatıra evinin duyguları devreye sokacak ve hafızaları harekete geçirecek hikâyesi de müthiş... Her ev başlıbaşına bir hikayedir zaten ama sözkonusu olan ev, anılarla birlikte eskimişse ve de bir bilgenin çocukluğundan izler taşıyorsa içinde dolaşacak olan her bakışın anlamı daha bir değerlenmez mi? Aliya İzzetbegoviç'in ailesi 1868 yılında ülkenin kuzeybatısındaki Bosanski Şamac kentine yerleşmiş... İki katlı yerel mimariye uygun bir ev... Merhum İzzetbegoviç'in dedesi ve ardından babası, 1928 yılında Saraybosna'ya göç edene kadar yaklaşık 60 yıl bu evde yaşamışlar.
Bu evde 1925 yılında dünyaya gelen Aliya İzzetbegoviç, Üsküdar doğumlu babaannesi Sıdıka Hanım ve ailesinin diğer fertleriyle birlikte çocukluğunun ilk yıllarını geçirmiş.
Hikaye de, ev de tarihle dopdolu. Artık yıkılmaya yüz tutan evin restorasyonuna geçen yıl Nisan ayında başlanmış. Merhum Aliya İzzetbegoviç'in oğlu ve Bosna Hersek Üçlü Devlet Başkanlığı Konseyi'nin Boşnak üyesi Bakir İzzetbegoviç tarafından da desteklenen projede mimari tasarım danışmanlığını Prof. Dr. Şahziya Dreca, estetik ve konsept danışmanlığını ise Prof. Dr. Kazım Hacımeyliç üstlenmiş ve ekibin çalışmaları kısa süre önce tamamlanmış.
Özel sektör cephesinden bakıldığında bu restorasyon projesinde yer alamamak bir kayıp elbette. Ciddi bir kayıp. Zıddıyla birlikte düşünme alışkanlığını edinen başarılı özel sektörümüzün itibar yönetimini iyi bilen üst düzey yöneticileri için bence bu konuda hâlâ atılabilecek pek çok adım var.
NSA'in film gibi işleri...
Bu bir Hollywood casusluk film değil. Harrison Ford, Robert Redford, ya da Brad Pitt, Leonardo DiCaprio filmi değil. Gerçeğin bizatihi kendisi. Olaya Der Spiegel dergisinin son sayısında geniş yer ayrılmış. Müthiş bir Hollywood senaryosu gibi okuyorsunuz...
ABD'nin gizli servisi Milli Güvenlik Ajansı NSA'in (hangi işlere CIA bakar hangilerine bunlar, anlamak kolay değildir) çeşitli ülkelerde etkili politikacı ve liderleri dinlediği kanıtlanmıştı. Spiegel'in haberine göre National Security Agency, bu kez de Meksika Başkanı Pena Nieto'nun sadece cep telefonu dinlemek kalmamış aynı zamanda bilgisayar ağına bağlanıp Başkanlık makamının tüm e-postalarını izlemiş...
NSA'de bu işi yürüten birimin adı şu imiş: 'Tailored Access Operations' (Yaklaşık, 'Özel Hazırlanmış Erişim Operasyonu')... Duruma, ülkeye, koşullara göre 'yaratıcı çalışma' yapılması anlamını taşıyormuş... 2010'da başlamış ve NSA'ye göre uyuşturucu işini kontrol altına alma hedefine yönelik olan operasyon, habere göre doğrudan Başkan Obama tarafından onaylanmış... Bilindiği gibi benzer operasyonlar başta Brezilya, 'ABD için stratejik olan' pek çok ülkede devreye sokulmuştu. Artık Hıristiyan Batı'nın iki yüzlülüğüne somut örnekler göstermek için uzun araştırmalar yapmaya da gerek kalmadı. Günlük gazeteler, haftalık veya aylık dergiler, tıpkı eski film afişlerinde yazıldığı gibi '72 kısım tekmili birden' havasıyla sunuyor istihbarat servislerinin marifetlerini...
Denebilir ki, 'Büyük devlet, güvenliği için istihbarat birimlerini kullanır'... Evet olabilir... O zaman bizim istihbarat teşkilatını itip kakmalarına ne anlam vermeli?.. Lübnan'da kaçırılan iki pilotumuzun sağsalim ailelerine teslim edilebilmesi yolundaki gergin ve kaygılı süreçle ilgili olarak 'Nasıl'la başlayan ve içinde bir dolu ithamı saklayan soru cümleleriyle eleştiri yapmaya kalkışanları okuyunca ya da dinleyince çifte standartın bizim ülkemiz için de bir numaralı sorunlardan biri olduğunu düşünmeden edemiyorsunuz. Kendi babalarını kaçırsalar ne yapacaklar acaba? Yürüyerek Boğaz'ı geçenlere, 'Yüzme bilmiyor alıklar' diye eleştirmektan farkı yok ki
Merkel'e ne oldu?
Sormadan edemiyor insan: Aradan geçen zamanda dünya ve bizler açısından değişen ne oldu da Almanya Başbakanı Merkel intibaha geldi ve geri adım atarak tutumunu neden yumuşattı acaba?
Türkiye'nin AB müzakerelerinde yeni başlık açılmasına bu kez itirazı olmamış Merkel'in ve Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle ile 'Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu' başlıklı 22. faslın açılması konusunda uzlaşmış. 'Türkiye asla AB üyesi olamaz' diyen Bayan Merkel, 'Size engel değilim' dercesine bu yeşil ışığı neden yaktı acaba? Belki de Haziran ayında kendisine bir mektup yazarak, önce hükümetini şikayet eden, sonra da 'Türkiye'nin Birliğe üye olamayacağı yönünde bir tutum içine girilmesi haksız, yersiz ve yanlıştır' diyen Sayın Kılıçdaroğlu'nu hatırlamıştır.
Şaka değil, ihtiyaç duyduğu kendi sosyal demokratlarına elbette Sayın Kılıçdaroğlu üzerinden değil, 'çokkültürlülük' zemininde göz kırpıyor olabilir. Westerwelle'nin hilafına hazırlanması mümkün olmayan Dışişleri Bakanlığı görüşünde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan son demokratikleşme paketinin de 'doğru yönde atılmış bir adım' olduğu ifade edilmiş. Bu durum Türkiye için önemli bir 'kamu diplomasisi' fırsatı yaratmıştır. Türkiye'ye yakılmış yeşil ışığın iletişimini bir an önce projelendirmek gerekir. Bakalım bizimkiler (ve tabii ki, sorumlu medyamız) nasıl bir iletişim mühendisliği sergileyecekler, göreceğiz.