Bir de şu çelişki yumağını çözebilsem
24 mart 2016 - yeni Şafak
Dün her biri oturup incelemeye hatta üzerine bilimsel makaleler yazmaya değer pek çok konu vardı yine gündemde. Üçü özellikle dikkatimi çekti:
1. DAEŞ bünyesinde çok sayıda gayr-ı Müslim olduğunu biliyorduk tabii ama Japon IŞİD'liyi ilk kez duyduk. Jandarma Gaziantep'te yakalamış, bu Şinto dinine bağlıyken, irşat olup (!) DAEŞ'e biatı tercih etmiş olan Japon Müslümanı...
Haber şöyleydi: “Gaziantep'te terör örgütü IŞİD üyesi Japonya uyruklu bir kişinin yakalandığı bildirildi. Edinilen bilgilere göre, terör örgütü IŞİD'in Türkiye'ye yönelik faaliyetleri ve olası terör eylemlerinin önlenmesi amacıyla İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri Nizip-Karkamış yolunda araç ve yayalar üzerinde arama gerçekleştirdi.
Aramalarda, IŞİD'e katılmak üzere Japonya'dan Türkiye'ye geldiği değerlendirilen Japonya uyruklu M.M. (24) isimli şahıs yakalandı.”
Gözaltına alınan bu Japon'un incelenen cep telefonundan ilk belirlemelere göre sosyal medya üzerinden IŞİD üyeleri ile irtibat kurduğu, sonra Türkiye'ye geldiği ve Gaziantep'in Karkamış ilçesi üzerinden de Suriye'ye geçmeyi planladığı anlaşılmış.
Burada sıklıkla ifade ettiğimiz gibi, Peygamber Efendimiz'in, Allah'a en çok, “Yarabbim, bana eşyayı (şeyleri) olduğu gibi göster” diye yakardığı rivayet edilir. Çünkü pek çoğumuzun da tespit ettiği üzere, neredeyse hiçbir şey hakikatiyle veya 'olduğu gibi' görünmez bu dünyada…
Bu çerçevede zihinsel bir sıçramayla Mao Zedung'un şu lafını da “Masal bu ya” diyerek sık sık hatırlayıp, hatırlattığım da olmuştur:
“Kuyunun dibinde oturan kurbağa, yukarıya bakıp 'Gökyüzü ne kadar da küçükmüş' diye düşünebilir. Oysa, 'Gökyüzünün benim gördüğüm kadarı ne kadar küçükmüş' demesi gerekir”…
Bu Japon DAEŞ'li, Mezopotamya ve Avrasya'da olup bitenlere nasıl bakılabileceği konusunda işlerin ne kadar karmaşık olabileceğini düşündürttü bana… İbrahim Karagül'ün bir süredir sütununda yazdığı, olayları yalın bir şekilde ortaya koymaya çalışan bakış açısı, bölgeyi kavramaya çalışanlara ışık tutuyor olsa da sonuçta çelişkiler yumağındaki ip uçları bir hayli karışık gibi görünüyor gözümüze…
İkinci haber şuydu: “İstanbul'daki Hollanda Başkonsolosluğu 'terör tehdidi' nedeniyle kapatıldı. Reuters'ın haberine göre Hollanda Dışişleri Bakanı konsolosluk binasının boşaltıldığını ve geçici bir süre için kapatıldığını belirtti.”
Hollanda, bakalım Brüksel ve Paris'teki sefaretlerini de kapatacak mı? Eğer kapatmazsa kafamızdaki soru işaretleri daha da karmaşık bir hal alacak…
Üçüncü haber ise Başbakanımız Ahmet Davutoğlu'ndan… Olduğu gibi alıntılayalım Başbakan'ın dünkü sözlerini:
“Vicdanlı Batılı aydınlara teşekkür ediyorum… Independentgazetesinde birçok yazar, vicdanının sesini dinleyerek şu soruyu sordu Avrupalılara: 'Brüksel saldırısından sonra bütün Avrupa'da yas ilan edilmesi, Avrupa borsalarının Belçika bayrağıyla dalgalandırılması, bütün Avrupa'da bir dayanışma halinin yaşanıyor olması takdir edilir ama aynı dayanışmayı Ankara'daki saldırı dolayısıyla Türk halkıyla niye yapmadık?' Bu soruyu soran vicdanlı Batılı aydınlara, gazetecilere teşekkür ediyorum. Bugünlerde bu soruyu daha çok sormaya devam etmeliyiz. Ama maalesef Türkiye'de aynı soruyu soramayanlar hâlâ var.”
Çok önemli bir tespit ve sorgulama… Ancak bu durum hemen aklıma Perşembe günü burada yazdığım sorunsalı da beraberinde getiriyor: İslamofobi dünyada hızla yayılırken, bu yayılmayı da DAEŞ elinden geldiğince pompalarken, tüm Hristiyan Batı basını İslam = Terör algısına vurgu yaparken; bu furyada nüfusunun kahir çoğunluğu Müslüman olan Türkiye de nasibini ciddî şekilde alırken; içerde ve dışarda bu algının yandaşlarıyla mücadele edip doğru resimlerin yayılmasını sağlayacak 'üst yapı', 'akıllı güç' unsurları nerededir?
İçeride ve dışarıda anlatılması için, millî kültürümüzün bağrında yatan payandalar ve ısı kalkanımızı oluşturması beklenen sinemadan edebiyata sanatın her dalındaki (hem popüler ve hem de klasik) eserlerimizin sahnelenmesine, sinemalaştırılmasına, kısaca kullanımına tanık oluyor muyuz?
Büyük emeklerle oluşturulmuş, marka vaadi geliştirilmiş, Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımızın onay ve himayesi alınmışTurkey Discover The Potential'ın içi nasıl dolduruluyor ve bütün bunları içeride ve dışarıda yönetmesi, organize etmesi gereken Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü ne iş yapıyor? Ne kadarlık bir bütçe ve stratejik vizyonla donatılmıştır?…
“Allah'ım sen bize eşyayı olduğu gibi göster!”..
1. DAEŞ bünyesinde çok sayıda gayr-ı Müslim olduğunu biliyorduk tabii ama Japon IŞİD'liyi ilk kez duyduk. Jandarma Gaziantep'te yakalamış, bu Şinto dinine bağlıyken, irşat olup (!) DAEŞ'e biatı tercih etmiş olan Japon Müslümanı...
Haber şöyleydi: “Gaziantep'te terör örgütü IŞİD üyesi Japonya uyruklu bir kişinin yakalandığı bildirildi. Edinilen bilgilere göre, terör örgütü IŞİD'in Türkiye'ye yönelik faaliyetleri ve olası terör eylemlerinin önlenmesi amacıyla İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri Nizip-Karkamış yolunda araç ve yayalar üzerinde arama gerçekleştirdi.
Aramalarda, IŞİD'e katılmak üzere Japonya'dan Türkiye'ye geldiği değerlendirilen Japonya uyruklu M.M. (24) isimli şahıs yakalandı.”
Gözaltına alınan bu Japon'un incelenen cep telefonundan ilk belirlemelere göre sosyal medya üzerinden IŞİD üyeleri ile irtibat kurduğu, sonra Türkiye'ye geldiği ve Gaziantep'in Karkamış ilçesi üzerinden de Suriye'ye geçmeyi planladığı anlaşılmış.
Burada sıklıkla ifade ettiğimiz gibi, Peygamber Efendimiz'in, Allah'a en çok, “Yarabbim, bana eşyayı (şeyleri) olduğu gibi göster” diye yakardığı rivayet edilir. Çünkü pek çoğumuzun da tespit ettiği üzere, neredeyse hiçbir şey hakikatiyle veya 'olduğu gibi' görünmez bu dünyada…
Bu çerçevede zihinsel bir sıçramayla Mao Zedung'un şu lafını da “Masal bu ya” diyerek sık sık hatırlayıp, hatırlattığım da olmuştur:
“Kuyunun dibinde oturan kurbağa, yukarıya bakıp 'Gökyüzü ne kadar da küçükmüş' diye düşünebilir. Oysa, 'Gökyüzünün benim gördüğüm kadarı ne kadar küçükmüş' demesi gerekir”…
Bu Japon DAEŞ'li, Mezopotamya ve Avrasya'da olup bitenlere nasıl bakılabileceği konusunda işlerin ne kadar karmaşık olabileceğini düşündürttü bana… İbrahim Karagül'ün bir süredir sütununda yazdığı, olayları yalın bir şekilde ortaya koymaya çalışan bakış açısı, bölgeyi kavramaya çalışanlara ışık tutuyor olsa da sonuçta çelişkiler yumağındaki ip uçları bir hayli karışık gibi görünüyor gözümüze…
İkinci haber şuydu: “İstanbul'daki Hollanda Başkonsolosluğu 'terör tehdidi' nedeniyle kapatıldı. Reuters'ın haberine göre Hollanda Dışişleri Bakanı konsolosluk binasının boşaltıldığını ve geçici bir süre için kapatıldığını belirtti.”
Hollanda, bakalım Brüksel ve Paris'teki sefaretlerini de kapatacak mı? Eğer kapatmazsa kafamızdaki soru işaretleri daha da karmaşık bir hal alacak…
Üçüncü haber ise Başbakanımız Ahmet Davutoğlu'ndan… Olduğu gibi alıntılayalım Başbakan'ın dünkü sözlerini:
“Vicdanlı Batılı aydınlara teşekkür ediyorum… Independentgazetesinde birçok yazar, vicdanının sesini dinleyerek şu soruyu sordu Avrupalılara: 'Brüksel saldırısından sonra bütün Avrupa'da yas ilan edilmesi, Avrupa borsalarının Belçika bayrağıyla dalgalandırılması, bütün Avrupa'da bir dayanışma halinin yaşanıyor olması takdir edilir ama aynı dayanışmayı Ankara'daki saldırı dolayısıyla Türk halkıyla niye yapmadık?' Bu soruyu soran vicdanlı Batılı aydınlara, gazetecilere teşekkür ediyorum. Bugünlerde bu soruyu daha çok sormaya devam etmeliyiz. Ama maalesef Türkiye'de aynı soruyu soramayanlar hâlâ var.”
Çok önemli bir tespit ve sorgulama… Ancak bu durum hemen aklıma Perşembe günü burada yazdığım sorunsalı da beraberinde getiriyor: İslamofobi dünyada hızla yayılırken, bu yayılmayı da DAEŞ elinden geldiğince pompalarken, tüm Hristiyan Batı basını İslam = Terör algısına vurgu yaparken; bu furyada nüfusunun kahir çoğunluğu Müslüman olan Türkiye de nasibini ciddî şekilde alırken; içerde ve dışarda bu algının yandaşlarıyla mücadele edip doğru resimlerin yayılmasını sağlayacak 'üst yapı', 'akıllı güç' unsurları nerededir?
İçeride ve dışarıda anlatılması için, millî kültürümüzün bağrında yatan payandalar ve ısı kalkanımızı oluşturması beklenen sinemadan edebiyata sanatın her dalındaki (hem popüler ve hem de klasik) eserlerimizin sahnelenmesine, sinemalaştırılmasına, kısaca kullanımına tanık oluyor muyuz?
Büyük emeklerle oluşturulmuş, marka vaadi geliştirilmiş, Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımızın onay ve himayesi alınmışTurkey Discover The Potential'ın içi nasıl dolduruluyor ve bütün bunları içeride ve dışarıda yönetmesi, organize etmesi gereken Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü ne iş yapıyor? Ne kadarlık bir bütçe ve stratejik vizyonla donatılmıştır?…
“Allah'ım sen bize eşyayı olduğu gibi göster!”..