Bir filme(The Cut) dair ve 'Hüzün Yüzyılı' için Ali Saydam'ın dedikleri
ahmet Aksay, 02 ağustos 2014
'İletişim yönetimi' denilince ilk akla gelen isimlerden biri Ali Saydam. Onun profesyonel (meslekî) yönden başarılı bir kişi olarak bilinmesinin yanı sıra düşünce, kültür, sanat alanlarında da söyleyecek sözü olanlardan biri olduğu yazılarından anlaşılıyor. Kendisi Yeni Şafak'ta yazıyor şimdilerde. 'The Cut' filmine dair ve 'Hüzün Yüzyılı'nda olacaklar için düşüncelerini açıkladığı üç yazısı çıktı. İlki 10/06/2014, ikincisi 29/07/2014 tarihli, üçüncüsü de bugünkü (02/08/2014) Yeni Şafak'ta çıkan bu yazılarda Ali Saydam bu ülkede aydın bilinen-tanınan insanların hepsinin ortak düşünceleri sayılmayacak fikirler ileri sürüyor. Onun için önemli ve üzerinde durmaya değer görüşler bunlar.
Önce ilk yazısından (Yeni Şafak, 10/06/2014) bazı cümleler: "Bildiğiniz gibi sinema sadece sinema değildir, 'yönetmenin hayatı okuma' yöntemidir. Ve elbette 'okutma yöntemi'dir de aynı zamanda. Yönetmenin yaptığı 'terzilikte' çıkan iş'in ruhunu(Öz) besleyen üçlü'ye göz atarak Fatih Akın'ın bize neyi 'okutmak' istediğini çözümlemek elbette mümkün: (...) Ancak izlediğimizde bu üçlü'nün katmadeğeriyle, Fatih Akın'ın ne kadar 'tarihi gerçekliğe ve vicdana' uygun bir kıyafet tasarlayıp sunduğunu hep birlikte göreceğiz. Fenomen ve biçiminden, estetik ve stilinden yana hiç kuşkumuz yok; mesele içerik'te, kumaşın kayganlığında, sıcaklığında ve elbette kıyafetin bedene yansıyan ruhunda, özündedir. Campion'un 'Bu yıl film çok' deyişindeki samimiyetine inanmak da hayli zor. Sanki gelecek yıl çok daha az film girecek yarışa. Campion'un bu tavrı ve Akın'ın öneriye uygun davranması insana neler düşündürtür? Şunları: 'Gelecek yıl Ermeni lobisi dünyayı ayağa kaldıracak. Böyle bir ortamda Osmanlı'yı ve Türkleri aşağılayan 'sözde Ermeni' soykırımını abartarak anlatan hem de Türk işi, hem de 'ecnebi Türk aydınlarından' büyük destek görecek bir yönetmen tarafından çekilmiş filmin ödül ve ödülün yanı sıra ticari başarısı garantiye yakındır. Filmi şimdiden yarışmaya sokup harcamayalım.' "
Yoruma gerek duyulmayacak kadar açık ifadeler. Yazar "ecnebi Türk aydınları" diyor kendi kültürüne yabancılaşmış aydınlarımız için. Öyle değil mi ama? Bir milletin veya ülkenin aydınları arasında ortak değerler, fikirler olmaz mı? Bizde var mı bu anlamda ortak değerler, fikirler aydın bilinen insanlarımız arasında? Bu bağlamda yazarın bugünkü yazısında (Yeni Şafak, 02/08/2014) Cemil Meriç'in "Bu ülke" adlı eserinden aktardığı bir cümleyi alıntılamam gerek: "Türk düşünce tarihi, ülkesiyle göbek bağını koparan bir entelijansiyanın dramı. (S. 108) "
İkinci yazısından (Yeni Şafak, 29/07/2014) da bir bölüm şöyle: " Önümüzdeki yılın, dünyadaki tüm Ermeni lobileri için bir '100. Yıl festival sahası' olması da kimse için sürpriz değil. Bir başka sürpriz olmayan gerçek de, bazı Türkiyeli aydın ve sanatçıların kendilerini Hristiyan Batı'dan itibar, destek ve kabul görmek için Türkiye ile ilgili ikircikli konularda konunun uzmanı bir tarihçi ya da sosyolog kimlikleri olmasa da, tartışmasız Türkiye tezlerinin karşısında pozisyon almak zorunda hissetmeleridir. (...) Cannes'da gösterilmeyen film, şimdi Venedik'te seyirci karşısına çıkacak. Sanatçı elbette Başbakan gibi düşünüp yazmak ve yönetmek zorunda değil. "Zorunda" ne kelime, tam tersine, çeşitli dünya görüşlerinin amigoları tarafından her tarafı didik didik edilmiş, istismara da çok açık böylesine hassas bir konuyu tamamen 'harcıâlem siyasetler üstü' bir yaklaşımla çekmesi arzu edilmez mi? "
Ve bugünkü yazısından ( Yeni Şafak, 02/08/2014) bazı cümleler: "(...) Hristiyan Batı'nın bizim içimizden sivrilen yeteneklere hangi niyetlerle yaklaştığı gerçeğini tümüyle devre dışı bırakanların beni anlamasını elbette beklemiyorum. Fatih Akın da Hristiyan Batı'nın 'eğlence endüstrisi' ve popüler kültür alanında elbette yakın markaj tekip ettiği yeteneklerden biri. 1915 Hüzün Yılı'na dair bir PR seferberliği sözkonusuysa ve Fatih Akın da -ne büyük bir tesadüf!-le bu konuda bir film yapıyorsa sizin aklınızdan neler geçerdi?"
Şu cümleleri de yazar aynı yazısında yine Cemil Meriç'in "Bu ülke" adlı eserinden aktarmış: "Düşünce adamı bir zümrenin emir kulu değildir. Hiçbir merkezden talimat almaz... Ama tarihe angajedir; kucağında yaşadığı topluma angajedir... Bir devrin şuuru olmak zorundadır o. Başta vazifesi, bütün hakikatleri yoklamak, bütün yalanların maskesini yırtmak, kalabalığa doğruyu göstermek... (S. 51) "
Önce ilk yazısından (Yeni Şafak, 10/06/2014) bazı cümleler: "Bildiğiniz gibi sinema sadece sinema değildir, 'yönetmenin hayatı okuma' yöntemidir. Ve elbette 'okutma yöntemi'dir de aynı zamanda. Yönetmenin yaptığı 'terzilikte' çıkan iş'in ruhunu(Öz) besleyen üçlü'ye göz atarak Fatih Akın'ın bize neyi 'okutmak' istediğini çözümlemek elbette mümkün: (...) Ancak izlediğimizde bu üçlü'nün katmadeğeriyle, Fatih Akın'ın ne kadar 'tarihi gerçekliğe ve vicdana' uygun bir kıyafet tasarlayıp sunduğunu hep birlikte göreceğiz. Fenomen ve biçiminden, estetik ve stilinden yana hiç kuşkumuz yok; mesele içerik'te, kumaşın kayganlığında, sıcaklığında ve elbette kıyafetin bedene yansıyan ruhunda, özündedir. Campion'un 'Bu yıl film çok' deyişindeki samimiyetine inanmak da hayli zor. Sanki gelecek yıl çok daha az film girecek yarışa. Campion'un bu tavrı ve Akın'ın öneriye uygun davranması insana neler düşündürtür? Şunları: 'Gelecek yıl Ermeni lobisi dünyayı ayağa kaldıracak. Böyle bir ortamda Osmanlı'yı ve Türkleri aşağılayan 'sözde Ermeni' soykırımını abartarak anlatan hem de Türk işi, hem de 'ecnebi Türk aydınlarından' büyük destek görecek bir yönetmen tarafından çekilmiş filmin ödül ve ödülün yanı sıra ticari başarısı garantiye yakındır. Filmi şimdiden yarışmaya sokup harcamayalım.' "
Yoruma gerek duyulmayacak kadar açık ifadeler. Yazar "ecnebi Türk aydınları" diyor kendi kültürüne yabancılaşmış aydınlarımız için. Öyle değil mi ama? Bir milletin veya ülkenin aydınları arasında ortak değerler, fikirler olmaz mı? Bizde var mı bu anlamda ortak değerler, fikirler aydın bilinen insanlarımız arasında? Bu bağlamda yazarın bugünkü yazısında (Yeni Şafak, 02/08/2014) Cemil Meriç'in "Bu ülke" adlı eserinden aktardığı bir cümleyi alıntılamam gerek: "Türk düşünce tarihi, ülkesiyle göbek bağını koparan bir entelijansiyanın dramı. (S. 108) "
İkinci yazısından (Yeni Şafak, 29/07/2014) da bir bölüm şöyle: " Önümüzdeki yılın, dünyadaki tüm Ermeni lobileri için bir '100. Yıl festival sahası' olması da kimse için sürpriz değil. Bir başka sürpriz olmayan gerçek de, bazı Türkiyeli aydın ve sanatçıların kendilerini Hristiyan Batı'dan itibar, destek ve kabul görmek için Türkiye ile ilgili ikircikli konularda konunun uzmanı bir tarihçi ya da sosyolog kimlikleri olmasa da, tartışmasız Türkiye tezlerinin karşısında pozisyon almak zorunda hissetmeleridir. (...) Cannes'da gösterilmeyen film, şimdi Venedik'te seyirci karşısına çıkacak. Sanatçı elbette Başbakan gibi düşünüp yazmak ve yönetmek zorunda değil. "Zorunda" ne kelime, tam tersine, çeşitli dünya görüşlerinin amigoları tarafından her tarafı didik didik edilmiş, istismara da çok açık böylesine hassas bir konuyu tamamen 'harcıâlem siyasetler üstü' bir yaklaşımla çekmesi arzu edilmez mi? "
Ve bugünkü yazısından ( Yeni Şafak, 02/08/2014) bazı cümleler: "(...) Hristiyan Batı'nın bizim içimizden sivrilen yeteneklere hangi niyetlerle yaklaştığı gerçeğini tümüyle devre dışı bırakanların beni anlamasını elbette beklemiyorum. Fatih Akın da Hristiyan Batı'nın 'eğlence endüstrisi' ve popüler kültür alanında elbette yakın markaj tekip ettiği yeteneklerden biri. 1915 Hüzün Yılı'na dair bir PR seferberliği sözkonusuysa ve Fatih Akın da -ne büyük bir tesadüf!-le bu konuda bir film yapıyorsa sizin aklınızdan neler geçerdi?"
Şu cümleleri de yazar aynı yazısında yine Cemil Meriç'in "Bu ülke" adlı eserinden aktarmış: "Düşünce adamı bir zümrenin emir kulu değildir. Hiçbir merkezden talimat almaz... Ama tarihe angajedir; kucağında yaşadığı topluma angajedir... Bir devrin şuuru olmak zorundadır o. Başta vazifesi, bütün hakikatleri yoklamak, bütün yalanların maskesini yırtmak, kalabalığa doğruyu göstermek... (S. 51) "