Bir önceki açıklama doğru fakat eksikti…
07 ocak 2016 yeni şafak
Keşke Sayın Cumhurbaşkanı'nın dün konuşmasında değindiği üslup ve tarz ilk gün yapılan açıklamada kullanılsaymış… O zaman ne “Tayyip Erdoğan Kompleksi” yüklü Batı basını, konuşmanın sadece bir kısacık bölümünü cımbızla çekip alır ve o sözleri Cumhurbaşkanı üzerinden Türkiye'yi yalnızlaştırma politikalarının bir parçası yapabilecek fırsatı bulabilirlerdi; ne de aynı kompleksten özürlü bizim zihnen vaftizlenmiş ecnebi aydınlarımız…
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün dedi ki: “Geçenlerde Hitler örneği vermiştim. İşin başını sonunu bilmeyenler bunu çarpıttı. Almanya parlamenter sistemle yönetiliyordu ama Hitler gibi bir diktatör ülkenin başına musallat oldu. Aynı şekilde Fransa parlamenter sistemde bulamadığı istikrarı, yarı başkanlık sisteminde yakaladı. Bunu söyledim. Ben, Türkiye biçimi başkanlık sistemi dedim, başladılar saldırmaya. Bunlar kendi ülkelerinin markasını da istemiyorlar. Mecbur muyuz, Amerikan sistemi, Fransız sistemi, şu veya bu sistemi söylemeye. Biz hepsinden alır, balımızı yapar, milletimize sunarız.”
Havaalanındaki o ilk konuşmasında şunu demeye getirmişti Erdoğan: “Aslolan sistemin, kimler tarafından ve nasıl yönetildiği, denetlendiğidir. Parlamenter sistemin yanısıra başkanlığın da bulunduğu Hitler Almanya'sı, Fransa, ABD buna örnektir… Temel kriter de adalet meselesidir…” Sayın Cumhurbaşkanının Hitler Almanya'sını bu 'kontekste' pozitif örnek olarak verdiğini düşünmek için ya kötü zekâlı olmak gerekirdi, ya da kötü niyetli…
Batı basını buna rağmen cımbızlamayı sürdürdü ve “Erdoğan Türkiye'yi Hitler gibi yönetmek istiyor!” diye başlık attı… Twitter'de yıkıldı ortalık… Bizimkilerin de elleri armut devşirmedi. Amma keyifle vurdular… Ancak boşuna… Bild gazetesi, ki Türkiye'deki refiki ile uzun yıllar aynı yolu izlemişlerdir, dünyanın en tehlikeli üç lideri arasında Kuzey Kore Lideri Kim Jong Un, İran Lideri Hassan Ruhani'nin yanında Erdoğan'ı da sayma küstahlığını gösterdi… Bizim 'İrlandalılar' da onların gönüllü stepnesi zaten… Ancak olmuyor işte… Tüm ölçümleme ve araştırmalarda Erdoğan Türkiye'nin en beğenilen, güvenilen lideri olarak çıkıyor… Bazı geri zekâlılar da bu fenomenin arkasında hangi kültür ve değer kodları olduğunu 'okumayı' bir kenara itip, Erdoğan'a 'vurarak' bir sonuç alınacağına inanmakta ısrar ediyorlar…
Ancak bu ısrar, o talihsiz durumu değiştirmiyor… Keşke havaalanındaki konuşmadan sonra yapılan o ilk açıklama daha stratejik ve bu sonuncusu düzeyinde doyurucu olsaymış…
Coca-Cola yine zor durumda…
Dünyanın en değerli markalarından biri olarak kabul edilen Coca-Cola, şimdiye kadar, Belçika'da teneke kutunun iç cidarını kaplayan maddenin kanserojen etkisi ya da ABD'de eğer karamel boyası oranını düşürmezse şişenin üzerine sağlığa zararlı olduğunun yazılması tehdidi gibi, İngiliz TV'sine çıkan üst düzey yöneticinin, hazırlıksız yakalanarak bir şişe Coca-Cola'da 9 tane kesme şeker kullanıldığını (obeziteye katkı) ve bir şişe üretmek için 6 şişe su harcamak zorunda kaldıklarını kabullenmesi gibi pek çok krizi başarıyla atlatmıştır… …
Her ne kadar temel stratejilerini küresel eksende hazırlasa da iletişimde 'yerel düşün yerel hareket et'in en başarılı örneklerini veren marka, bu kez durduk yerde ayağına sıkmış ve aşağıya tükürse sakal, yukarıya tükürse bıyık durumu yaratmış.
Sınırların birbirine girdiği bir bölgede tutup dijital dünyada son derece demode kaçan takvim hazırlamak birinci hata… İş orada başlıyor… 2014 yılında hazırladığı takvim Kırım'ı doğal olarak Rusya topraklarına dâhil etmemiş. Fakat Ruslar'dan öyle büyük bir baskı yemişler ki, bunun üzerine özür dilemişler ve haritalı takvimlerini güncellemişler. 2016 için hazırladıkları yeni haritada Kırım'ı bu kez Rusya'nın sınırları içerisinde göstermişler. Bu sefer de Ukrayna hop oturup hop kalkmaya başlamış…
İnşallah Orta Doğu için de bir harita yapmaya kalkmazlar (Örneğin Suriye ve civarı)… Bu sefer reaksiyon çok daha farklı olabilir… Bakalım Coca-Cola bu krizi nasıl atlatacak… Heyecanlı bir pazarlama iletişimi maçı olacağı kesin…
Yumuşak Güçte yol almak zorundayız…
Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu ve Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Çarkoğlu, Uluslararası Sosyal Saha Çalışmaları Programı (International Social Survey Program-ISSP) kapsamında, “Türkiye'de ve Dünyada Vatandaşlık” başlıklı bir rapor hazırlamışlar.
58 ilde 1509 denekle görüşülmüş. Rapor, Türkiye'de vatandaşlık, birey – devlet ilişkilerine dair algıları, beklentileri ortaya koyuyormuş. 41 ülke ile Türkiye'deki durumu da karşılaştırıyor. Karşılaştırma az biraz sorunluymuş, çünkü Türkiye hariç diğer ülkelerin verileri 2014 sonuçları henüz açıklanmadığı için 2004 yılındaki verilere dayanıyormuş. Yani Türkiye'nin 2014 verilerini dünyanın 2004 verileriyle karşılaştırmışlar… Sıralamada bilimsel açıdan anlamlı çok büyük değişiklikler olmayacağını tahmin ettiklerinden, sonuçları açıklamada bir beis görmemişler.
Bizim de ilgimizi çeken ve Türkiye'yi son sırada gösteren 39'uncu tablo, sosyal medyada dolaşıyor… Tam da bizim yılardır burada dile getirdiğimiz, 'Yumuşak Güce' (Soft Power) tekabül edilen konulardaki zafiyete işaret eden ve ülkemiz halkının algısını son sırada gösteren bu tablo Türkiye markası yönetimi açısından da ciddi ışık tutabilir…
Hatırlanacağı üzere bu sütunlarda da sözünü ettiğimiz Global Soft Power Index (IfG-Monocle Soft Power Index) Küresel Yumuşak Güç İndeks'indeki durum da bu araştırmayı doğruluyor… Alt yapıda süperiz ama üst yapıda sorunumuz var. Anayasa değişikliği de bu yolda atılması gereken en önemli adım…
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün dedi ki: “Geçenlerde Hitler örneği vermiştim. İşin başını sonunu bilmeyenler bunu çarpıttı. Almanya parlamenter sistemle yönetiliyordu ama Hitler gibi bir diktatör ülkenin başına musallat oldu. Aynı şekilde Fransa parlamenter sistemde bulamadığı istikrarı, yarı başkanlık sisteminde yakaladı. Bunu söyledim. Ben, Türkiye biçimi başkanlık sistemi dedim, başladılar saldırmaya. Bunlar kendi ülkelerinin markasını da istemiyorlar. Mecbur muyuz, Amerikan sistemi, Fransız sistemi, şu veya bu sistemi söylemeye. Biz hepsinden alır, balımızı yapar, milletimize sunarız.”
Havaalanındaki o ilk konuşmasında şunu demeye getirmişti Erdoğan: “Aslolan sistemin, kimler tarafından ve nasıl yönetildiği, denetlendiğidir. Parlamenter sistemin yanısıra başkanlığın da bulunduğu Hitler Almanya'sı, Fransa, ABD buna örnektir… Temel kriter de adalet meselesidir…” Sayın Cumhurbaşkanının Hitler Almanya'sını bu 'kontekste' pozitif örnek olarak verdiğini düşünmek için ya kötü zekâlı olmak gerekirdi, ya da kötü niyetli…
Batı basını buna rağmen cımbızlamayı sürdürdü ve “Erdoğan Türkiye'yi Hitler gibi yönetmek istiyor!” diye başlık attı… Twitter'de yıkıldı ortalık… Bizimkilerin de elleri armut devşirmedi. Amma keyifle vurdular… Ancak boşuna… Bild gazetesi, ki Türkiye'deki refiki ile uzun yıllar aynı yolu izlemişlerdir, dünyanın en tehlikeli üç lideri arasında Kuzey Kore Lideri Kim Jong Un, İran Lideri Hassan Ruhani'nin yanında Erdoğan'ı da sayma küstahlığını gösterdi… Bizim 'İrlandalılar' da onların gönüllü stepnesi zaten… Ancak olmuyor işte… Tüm ölçümleme ve araştırmalarda Erdoğan Türkiye'nin en beğenilen, güvenilen lideri olarak çıkıyor… Bazı geri zekâlılar da bu fenomenin arkasında hangi kültür ve değer kodları olduğunu 'okumayı' bir kenara itip, Erdoğan'a 'vurarak' bir sonuç alınacağına inanmakta ısrar ediyorlar…
Ancak bu ısrar, o talihsiz durumu değiştirmiyor… Keşke havaalanındaki konuşmadan sonra yapılan o ilk açıklama daha stratejik ve bu sonuncusu düzeyinde doyurucu olsaymış…
Coca-Cola yine zor durumda…
Dünyanın en değerli markalarından biri olarak kabul edilen Coca-Cola, şimdiye kadar, Belçika'da teneke kutunun iç cidarını kaplayan maddenin kanserojen etkisi ya da ABD'de eğer karamel boyası oranını düşürmezse şişenin üzerine sağlığa zararlı olduğunun yazılması tehdidi gibi, İngiliz TV'sine çıkan üst düzey yöneticinin, hazırlıksız yakalanarak bir şişe Coca-Cola'da 9 tane kesme şeker kullanıldığını (obeziteye katkı) ve bir şişe üretmek için 6 şişe su harcamak zorunda kaldıklarını kabullenmesi gibi pek çok krizi başarıyla atlatmıştır… …
Her ne kadar temel stratejilerini küresel eksende hazırlasa da iletişimde 'yerel düşün yerel hareket et'in en başarılı örneklerini veren marka, bu kez durduk yerde ayağına sıkmış ve aşağıya tükürse sakal, yukarıya tükürse bıyık durumu yaratmış.
Sınırların birbirine girdiği bir bölgede tutup dijital dünyada son derece demode kaçan takvim hazırlamak birinci hata… İş orada başlıyor… 2014 yılında hazırladığı takvim Kırım'ı doğal olarak Rusya topraklarına dâhil etmemiş. Fakat Ruslar'dan öyle büyük bir baskı yemişler ki, bunun üzerine özür dilemişler ve haritalı takvimlerini güncellemişler. 2016 için hazırladıkları yeni haritada Kırım'ı bu kez Rusya'nın sınırları içerisinde göstermişler. Bu sefer de Ukrayna hop oturup hop kalkmaya başlamış…
İnşallah Orta Doğu için de bir harita yapmaya kalkmazlar (Örneğin Suriye ve civarı)… Bu sefer reaksiyon çok daha farklı olabilir… Bakalım Coca-Cola bu krizi nasıl atlatacak… Heyecanlı bir pazarlama iletişimi maçı olacağı kesin…
Yumuşak Güçte yol almak zorundayız…
Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu ve Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Çarkoğlu, Uluslararası Sosyal Saha Çalışmaları Programı (International Social Survey Program-ISSP) kapsamında, “Türkiye'de ve Dünyada Vatandaşlık” başlıklı bir rapor hazırlamışlar.
58 ilde 1509 denekle görüşülmüş. Rapor, Türkiye'de vatandaşlık, birey – devlet ilişkilerine dair algıları, beklentileri ortaya koyuyormuş. 41 ülke ile Türkiye'deki durumu da karşılaştırıyor. Karşılaştırma az biraz sorunluymuş, çünkü Türkiye hariç diğer ülkelerin verileri 2014 sonuçları henüz açıklanmadığı için 2004 yılındaki verilere dayanıyormuş. Yani Türkiye'nin 2014 verilerini dünyanın 2004 verileriyle karşılaştırmışlar… Sıralamada bilimsel açıdan anlamlı çok büyük değişiklikler olmayacağını tahmin ettiklerinden, sonuçları açıklamada bir beis görmemişler.
Bizim de ilgimizi çeken ve Türkiye'yi son sırada gösteren 39'uncu tablo, sosyal medyada dolaşıyor… Tam da bizim yılardır burada dile getirdiğimiz, 'Yumuşak Güce' (Soft Power) tekabül edilen konulardaki zafiyete işaret eden ve ülkemiz halkının algısını son sırada gösteren bu tablo Türkiye markası yönetimi açısından da ciddi ışık tutabilir…
Hatırlanacağı üzere bu sütunlarda da sözünü ettiğimiz Global Soft Power Index (IfG-Monocle Soft Power Index) Küresel Yumuşak Güç İndeks'indeki durum da bu araştırmayı doğruluyor… Alt yapıda süperiz ama üst yapıda sorunumuz var. Anayasa değişikliği de bu yolda atılması gereken en önemli adım…