Bu büyük krizi esas yönetmesi gereken ortada yok!..
15 mAYIS 2014
Büyük acı!.. Bazı görüntülere bakınca göz yaşını tutmak hayli zor... Ancak aklı duygulara mahkûm etmek, bu durumda bile hata olur.
Akıl da diyor ki: Soma'da kaybettiğimiz madencilerimizin acısı, hayatı çekip çeviren üretim dünyasında 'liyakat' kavramının önemini gözümüzün içine içine bir kez daha sokmalı. Madencilikte 'meslek fıtratı' denilirmiş bu acılara; ancak 'insan fıtratı' da kendisi de dahil başkalarına zarar vermemek için alınması gerekli önlemleri ilk sıraya alabilecek akıl yetkinliğiyle donatılmıştır.
Kriz durumlarında risk taşıyan her alanın alarm işareti verebileceğini görmek gerekir. Bu kez ortaya çıkması gereken 'liyakat', krizi ve iletişimini yönetme konusunda olmalıdır...
Kim yönetiyor şu krizi ve iletişimini? Enerji Bakanı mı? Duruma hakim olmak için elinden geleni yapan Başbakan mı? Açıklama yapmakta bir hayli gecikmiş olan Çalışma Bakanı mı? Manisa Valisi mi?.. Yoksa işin asıl sahibi olan bu madenlerin sahibi ve işletmecisi Soma Holding Soma Kömür işletmeleri AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Alp Gürkan bey mi, Başkan Vekili ve CEO'su Can Gürkan mı, Soma Metalik Maden İşletmeleri AŞ CEO'su M. Ali Deniz mi, Soma İnşaat ve Sanayii Tic. AŞ. CEO'su Mehmet Özdemir mi? Nerelerdeydiler krizin merkezinde olması gereken firma yetkilileri?.. BP'nin tüm canlıları tehdit eden Meksika körfezi felaketinde bile, firma ilk andan itibaren ekranlardaydı...
Kriz iletişiminin birinci kuralı, hasar tespitinden sonra tüm zarar gören taraflara ve kamuoyuna ayrıntılı, doğru, şeffaf bilgilerin birinci dereceden sorumlu olan şirketin en üst düzeydeki yetkilisi tarafından, ilk elden iletişiminin yapılmasıdır... Bir sonraki kural ise, yakınlarını kaybedenlere sahip çıkılması ve ayrıca nasıl sahip çıkıldığının açıkça ifade edilmesidir...
Bu yazıyı yazdığımız ana kadar, yani dün 18:00 itibariyle, esas sorumlu taraftan pek ses çıkmadı... Enerji Bakanı bir ara kriz sözcülüğünü tek başına üstlendi... Her şey bir yana, bir şirket düşünün ki, o gün kaza anında kaç kişinin aşağıda olduğunu açıklayamıyor; üstüne üstlük neden açıklayamadığını da açıklayamıyor... Vardiya değişimi söz konusuymuş... Yeter mi?..
Onbeş yaşındaki çocuğun o madende ne işi olduğu sorusunu yanıtlayacak kimse de yok ortada...
İletişim odaklı en ağırlıklı adım 3 günlük millî yas... Tabii ki Meclis'in iktidar muhalefet farkı gözetmeksizin ortak mesaj açıklaması ve de her ne kadar bazı TV kanalları muhalefet partilerinden daha hızlı davranarak Soma ile ilgili reddedilen önerge meselesini gündeme getirmek için yırtınmalarına rağmen, muhalefetin bu aşamada olay sıcaklığını korurken konuyu gündeme getirmekte acele etmemesi...
Bir süre önce Alp Gürkan beyle yapılmış ve Hürriyet'te yayınlanmış röportajdan azıcık bilgi alabiliyoruz yakın geçmişle ilgili. Çünkü bir kriz durumunda hiç yapılmayacak bir şey yapılmış ve web sitesi kapatılmış. Soma Holding diye baksanız bile www.tilaga.com.tr diye bir adrese yönlendiriliyorsunuz. Ana sayfada, deniyor ki, 'Yaşanan gelişmeler, an be an kamuoyu ile paylaşılacaktır...'
Biz herhangi bir açıklamaya tanık olmadığımız gibi, bilgi almak için çeşitli kademeleri ve de varsa halkla ilişkiler hizmeti aldıkları PR Ajansını bulmaya çalıştık... Nafile...
Bir de Tilaga Madencilik ve Sınai Yatırımlar A.Ş. olayı var. Firma aynı zamanda Soma Kömür İşletmeleri'ne maden taşeronu olarak da hizmet veriyormuş ve grubun gayrimenkul projelerini geliştiriyormuş... Maslak'ta 47 katlık ofis ve rezidans yatırımı Spine Tower Tilaga'nın işlerinden biri... İletişimde müphemiyet algılamanın en büyük düşmanıdır. Burada da gayrı menkulle madencilik öyle bir iç içe girmiş ki, çık işin içinden çıkabilirsen...
Ocaktaki insan sayısından başlayarak gaz oranının takip edilebilmesine kadar 'liyakat' (Yeterlilik, uzmanlık) gerektiren pek çok konuda denetimsizlik ve yetersizlik söz konusu ise bunların tespiti ve kamuoyu ile çözüm kararlarıyla birlikte paylaşılması ve beraberinde atılması gereken adımlara bakmakta yarar var:
Yakınlarını kaybedenlere nasıl sahip çıkıldığının iletişimin yapılması; şirketin konuşmasını Enerji Bakanlığı'nın engellediği yolunda bir algının oluşmasının engellenmesi, bilgi kanallarının hızlı ve tek elden çalışmasını sağlamak için stratejik ilkelerin profesyonelce devreye sokulması... Devletin mağdurları sahiplenmesi, sorumluları araştırması gereklidir ve yerindedir ancak yetmez!..
Şu sıra şirketten başka herkes konuşuyor. Maden uzmanları, hocalar, TMMOB, Sendika, Afet Gönüllüleri, Kaymakamlık, Valilik, Odalar, Belediye Başkanı vb... İletişim kanalı boş bırakılmaz. Doymak bilmez bir yaratık gibidir o. Boş bırakırsanız, o kanal kanalizasyon haline gelir. Bilgi yokluğu bilgi kirliliğine zemin hazırlar. Bilgi kirliliği de itibarın zedelenmesine...
Soma'da hayatını kaybeden madencileri hiçbir şey geri getiremez. Ancak yaraların sızısı bir miktar olsun azaltılabilir... Allah'tan vefat edenlere rahmet, yakınlarına dayanma gücü ve ülkemize sabır diliyoruz.
Reklamcılara 'Türkiye'yi Anlama Rehberi'
Bahçeşehir Üniversitesi'ndeki dersimizde 'viral marketing' örneklerinden söz ederken çocuklar Panda'nın 'Hızlı ve Öfkeli' adlı internet reklamını gösterdiler. Rakip yönelimli iletişim çerçevesinde Panda'nın Magnum'a bir 'göndermesi' diye özetlenebilecek bu reklamı internette bulabilirsiniz.
Magnum ürünü dondurmayı zamanın, mekanın her anlamda tadını çıkartarak yemeye 'gayret gösteren' ve cinsel göndermelerin tam da ortasında duran 'erotik' kadın karakterinin yerini Panda reklamında bu kez bir başka 'saf' hemcinsi almış. Eve reklam çekimleri sırasında gelen eşin ise, malumunuz olacağı üzere derdi başka. Eş, aklı selimi ve bizim toplumun değerlerini temsil ediyor.
Bizim gibi ülkelerde cinselliği iletişimde bir ifade unsuru olarak kullanırken iki defa düşünmek gerekir. Yoksa Magnum gibi 'dile düşersiniz'... O filmle, 'Yengen hararet yapınca, Lipton Ice Tea içiyorum, ferahlıyorum...' diyen Wesley Sneijderr'in eşiyle birlikte oynadığı film arasında dolaysız bir 'değer bağı' var. (Bu arada, Sneijderr'in o sahnesi sonradan kesilmişti, yanılmıyorsam)
'Hedef kitle' kavramını ağızlarından düşürmeyip de, ürünün açık pazarı olarak düşündükleri bu türden 'kitle'nin hangi mesajları almaya yetenekli decoder'lara sahip olduğunu bilmeyen bazı reklamcılarımız için bir 'kılavuz' sunmakta yarar olabilir.
Çok zor değil, sadece ortalama bir yıllık 'sistemli okuma programı' gerektirebilir. Sonrasında ülkeye bir başka gözle bakacaklarından adımız gibi eminiz. Listemiz popüler ve entelektüel dünyaların içinden geçerek birbirlerine eklemlenen, ayrıca okuma, dinleme sırası da gerektirmeyen kitapları ve müzikleri kapsıyor.
' 1) Yunus Emre Divanı, 2) Kemal Tahir'in Devlet Ana'sı, 3) Cemil Meriç'in Bu Ülke'si, 4) Muhammed Esed'in 'Kur'an Mesajı' (The Message of the Qur'an), Türkçesi: Cahit Koytak ve Ahmet Ertürk), 5) Sezen Aksu besteleri ve şarkı sözleri, Zeki Müren'in seslendirdiği şarkılar 6) Mehmet Akif Ersoy'un Safahat'ı, 7) Nazım Hikmet'in 'Memleketimden İnsan Manzaraları' başta olmak üzere tüm şiirleri, 8) Necip Fazıl Kısakürek'in tüm şiirleri, 9) Sezai Karakoç, Yahya Kemal şiirleri, 10) Attilâ İlhan'ın 'Aynanın İçindekiler' dizisine ait romanları, 11) Ahmet Hamdi Tanpınar romanları 12) Oğuz Atay'ın 'Bir Bilim Adamının Romanı' ve 'Tutunamayanlar'ı, 13) Halit Refiğ'in makaleleri ve 'Gurbet Kuşları' filmi. 14) Nurettin Topçu (Bütün Eserleri) ve tabii ki 15) Dücane Cündioğlu'nun eserleri...
Bu liste 'Türkiye'yi anlamak için' ileri atılacak adımların işaretlerini verebilir. Dünyayı anlamak isteyenler ise önce birinci kareden başlayacaklar: Türkiye'den. Ülkesini okuyamayan dünyayı da okuyamaz...
Akıl da diyor ki: Soma'da kaybettiğimiz madencilerimizin acısı, hayatı çekip çeviren üretim dünyasında 'liyakat' kavramının önemini gözümüzün içine içine bir kez daha sokmalı. Madencilikte 'meslek fıtratı' denilirmiş bu acılara; ancak 'insan fıtratı' da kendisi de dahil başkalarına zarar vermemek için alınması gerekli önlemleri ilk sıraya alabilecek akıl yetkinliğiyle donatılmıştır.
Kriz durumlarında risk taşıyan her alanın alarm işareti verebileceğini görmek gerekir. Bu kez ortaya çıkması gereken 'liyakat', krizi ve iletişimini yönetme konusunda olmalıdır...
Kim yönetiyor şu krizi ve iletişimini? Enerji Bakanı mı? Duruma hakim olmak için elinden geleni yapan Başbakan mı? Açıklama yapmakta bir hayli gecikmiş olan Çalışma Bakanı mı? Manisa Valisi mi?.. Yoksa işin asıl sahibi olan bu madenlerin sahibi ve işletmecisi Soma Holding Soma Kömür işletmeleri AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Alp Gürkan bey mi, Başkan Vekili ve CEO'su Can Gürkan mı, Soma Metalik Maden İşletmeleri AŞ CEO'su M. Ali Deniz mi, Soma İnşaat ve Sanayii Tic. AŞ. CEO'su Mehmet Özdemir mi? Nerelerdeydiler krizin merkezinde olması gereken firma yetkilileri?.. BP'nin tüm canlıları tehdit eden Meksika körfezi felaketinde bile, firma ilk andan itibaren ekranlardaydı...
Kriz iletişiminin birinci kuralı, hasar tespitinden sonra tüm zarar gören taraflara ve kamuoyuna ayrıntılı, doğru, şeffaf bilgilerin birinci dereceden sorumlu olan şirketin en üst düzeydeki yetkilisi tarafından, ilk elden iletişiminin yapılmasıdır... Bir sonraki kural ise, yakınlarını kaybedenlere sahip çıkılması ve ayrıca nasıl sahip çıkıldığının açıkça ifade edilmesidir...
Bu yazıyı yazdığımız ana kadar, yani dün 18:00 itibariyle, esas sorumlu taraftan pek ses çıkmadı... Enerji Bakanı bir ara kriz sözcülüğünü tek başına üstlendi... Her şey bir yana, bir şirket düşünün ki, o gün kaza anında kaç kişinin aşağıda olduğunu açıklayamıyor; üstüne üstlük neden açıklayamadığını da açıklayamıyor... Vardiya değişimi söz konusuymuş... Yeter mi?..
Onbeş yaşındaki çocuğun o madende ne işi olduğu sorusunu yanıtlayacak kimse de yok ortada...
İletişim odaklı en ağırlıklı adım 3 günlük millî yas... Tabii ki Meclis'in iktidar muhalefet farkı gözetmeksizin ortak mesaj açıklaması ve de her ne kadar bazı TV kanalları muhalefet partilerinden daha hızlı davranarak Soma ile ilgili reddedilen önerge meselesini gündeme getirmek için yırtınmalarına rağmen, muhalefetin bu aşamada olay sıcaklığını korurken konuyu gündeme getirmekte acele etmemesi...
Bir süre önce Alp Gürkan beyle yapılmış ve Hürriyet'te yayınlanmış röportajdan azıcık bilgi alabiliyoruz yakın geçmişle ilgili. Çünkü bir kriz durumunda hiç yapılmayacak bir şey yapılmış ve web sitesi kapatılmış. Soma Holding diye baksanız bile www.tilaga.com.tr diye bir adrese yönlendiriliyorsunuz. Ana sayfada, deniyor ki, 'Yaşanan gelişmeler, an be an kamuoyu ile paylaşılacaktır...'
Biz herhangi bir açıklamaya tanık olmadığımız gibi, bilgi almak için çeşitli kademeleri ve de varsa halkla ilişkiler hizmeti aldıkları PR Ajansını bulmaya çalıştık... Nafile...
Bir de Tilaga Madencilik ve Sınai Yatırımlar A.Ş. olayı var. Firma aynı zamanda Soma Kömür İşletmeleri'ne maden taşeronu olarak da hizmet veriyormuş ve grubun gayrimenkul projelerini geliştiriyormuş... Maslak'ta 47 katlık ofis ve rezidans yatırımı Spine Tower Tilaga'nın işlerinden biri... İletişimde müphemiyet algılamanın en büyük düşmanıdır. Burada da gayrı menkulle madencilik öyle bir iç içe girmiş ki, çık işin içinden çıkabilirsen...
Ocaktaki insan sayısından başlayarak gaz oranının takip edilebilmesine kadar 'liyakat' (Yeterlilik, uzmanlık) gerektiren pek çok konuda denetimsizlik ve yetersizlik söz konusu ise bunların tespiti ve kamuoyu ile çözüm kararlarıyla birlikte paylaşılması ve beraberinde atılması gereken adımlara bakmakta yarar var:
Yakınlarını kaybedenlere nasıl sahip çıkıldığının iletişimin yapılması; şirketin konuşmasını Enerji Bakanlığı'nın engellediği yolunda bir algının oluşmasının engellenmesi, bilgi kanallarının hızlı ve tek elden çalışmasını sağlamak için stratejik ilkelerin profesyonelce devreye sokulması... Devletin mağdurları sahiplenmesi, sorumluları araştırması gereklidir ve yerindedir ancak yetmez!..
Şu sıra şirketten başka herkes konuşuyor. Maden uzmanları, hocalar, TMMOB, Sendika, Afet Gönüllüleri, Kaymakamlık, Valilik, Odalar, Belediye Başkanı vb... İletişim kanalı boş bırakılmaz. Doymak bilmez bir yaratık gibidir o. Boş bırakırsanız, o kanal kanalizasyon haline gelir. Bilgi yokluğu bilgi kirliliğine zemin hazırlar. Bilgi kirliliği de itibarın zedelenmesine...
Soma'da hayatını kaybeden madencileri hiçbir şey geri getiremez. Ancak yaraların sızısı bir miktar olsun azaltılabilir... Allah'tan vefat edenlere rahmet, yakınlarına dayanma gücü ve ülkemize sabır diliyoruz.
Reklamcılara 'Türkiye'yi Anlama Rehberi'
Bahçeşehir Üniversitesi'ndeki dersimizde 'viral marketing' örneklerinden söz ederken çocuklar Panda'nın 'Hızlı ve Öfkeli' adlı internet reklamını gösterdiler. Rakip yönelimli iletişim çerçevesinde Panda'nın Magnum'a bir 'göndermesi' diye özetlenebilecek bu reklamı internette bulabilirsiniz.
Magnum ürünü dondurmayı zamanın, mekanın her anlamda tadını çıkartarak yemeye 'gayret gösteren' ve cinsel göndermelerin tam da ortasında duran 'erotik' kadın karakterinin yerini Panda reklamında bu kez bir başka 'saf' hemcinsi almış. Eve reklam çekimleri sırasında gelen eşin ise, malumunuz olacağı üzere derdi başka. Eş, aklı selimi ve bizim toplumun değerlerini temsil ediyor.
Bizim gibi ülkelerde cinselliği iletişimde bir ifade unsuru olarak kullanırken iki defa düşünmek gerekir. Yoksa Magnum gibi 'dile düşersiniz'... O filmle, 'Yengen hararet yapınca, Lipton Ice Tea içiyorum, ferahlıyorum...' diyen Wesley Sneijderr'in eşiyle birlikte oynadığı film arasında dolaysız bir 'değer bağı' var. (Bu arada, Sneijderr'in o sahnesi sonradan kesilmişti, yanılmıyorsam)
'Hedef kitle' kavramını ağızlarından düşürmeyip de, ürünün açık pazarı olarak düşündükleri bu türden 'kitle'nin hangi mesajları almaya yetenekli decoder'lara sahip olduğunu bilmeyen bazı reklamcılarımız için bir 'kılavuz' sunmakta yarar olabilir.
Çok zor değil, sadece ortalama bir yıllık 'sistemli okuma programı' gerektirebilir. Sonrasında ülkeye bir başka gözle bakacaklarından adımız gibi eminiz. Listemiz popüler ve entelektüel dünyaların içinden geçerek birbirlerine eklemlenen, ayrıca okuma, dinleme sırası da gerektirmeyen kitapları ve müzikleri kapsıyor.
' 1) Yunus Emre Divanı, 2) Kemal Tahir'in Devlet Ana'sı, 3) Cemil Meriç'in Bu Ülke'si, 4) Muhammed Esed'in 'Kur'an Mesajı' (The Message of the Qur'an), Türkçesi: Cahit Koytak ve Ahmet Ertürk), 5) Sezen Aksu besteleri ve şarkı sözleri, Zeki Müren'in seslendirdiği şarkılar 6) Mehmet Akif Ersoy'un Safahat'ı, 7) Nazım Hikmet'in 'Memleketimden İnsan Manzaraları' başta olmak üzere tüm şiirleri, 8) Necip Fazıl Kısakürek'in tüm şiirleri, 9) Sezai Karakoç, Yahya Kemal şiirleri, 10) Attilâ İlhan'ın 'Aynanın İçindekiler' dizisine ait romanları, 11) Ahmet Hamdi Tanpınar romanları 12) Oğuz Atay'ın 'Bir Bilim Adamının Romanı' ve 'Tutunamayanlar'ı, 13) Halit Refiğ'in makaleleri ve 'Gurbet Kuşları' filmi. 14) Nurettin Topçu (Bütün Eserleri) ve tabii ki 15) Dücane Cündioğlu'nun eserleri...
Bu liste 'Türkiye'yi anlamak için' ileri atılacak adımların işaretlerini verebilir. Dünyayı anlamak isteyenler ise önce birinci kareden başlayacaklar: Türkiye'den. Ülkesini okuyamayan dünyayı da okuyamaz...