Bu cehennemden kim çıkarır bizi?..
31 ekim 2015
Yarınki genel seçim Türkiye'nin gelecekteki kaç yılını etkileyecek dersiniz?.. Bana sorarsanız en az 10 yılını, belki daha fazlasını…
Güç dengelerinin birbirine girdiği, soğuk savaşın sona ermesinden sonra çift kutuplu dünyadan tek kutuplu dünyaya geçildiğini ve ABD'nin tek başına dünyaya hükmedeceğini sananlar, bir süre haklı çıktıklarını da sandılar… Rusya, Çin, Hindistan faktörünün işi nerelere götürebileceğini öngörebilen çok az sayıda strateji uzmanı vardı…
ABD'nin yörüngesinde hareket eden Almanya'nın sultasındaki AB'yi bir kenara bırakırsak; önce BRIC (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin –Goldman Sachs) yeni güç odağı olarak belirdi. Sonra onlara Endonezya eklendi BRIIC oldular. Ardından Güney Afrika geldi.BRIICS dediler(OECD)… Şimdilerde Türkiye'nin eklemlenmesinden söz ediliyor, yani BRIICST'ten…
Çin kendi IMF'sini kurdu… Ekonomik büyüklükte ABD'yi sollamak üzere… Şanghay 5'lisinin nereye doğru hareket edeceği meçhul… ABD; Rusya ve Arap ülkelerinin petrol fiyatlarını üç kuruş beş paraya indirterek atar damarlarından vuruyor… Uluslararası kapitalist sistem yeni bir V hareketine hazırlanıyor… FED faiz artırır mı diye herkes tir tir titriyor… Ekonomi anlaşılan bir kez daha dip yapacak; hazırlıklı girerseniz viraja, sonrası yeni bir 'take off'(Havalanma, uçuş) için büyük fırsatınız olabilir…
Schopenhauer ve Sir Edwin Arnold'un sıklıkla altını çizdikleri 'Ex Oriente Lux' (Işık Doğudan Yükselir) söylemi hep kültürel zenginlik ve maneviyat anlamında ele alındı… Chomsky “Amerika maneviyatını kaybetti” derken oraya gönderme yapıyordu… Goethe'nin “Doğu Batı Divanı”; Mozart'ın pek çok eseri, Brecht'in epik tiyatrosu, Kant veDescartes'ın etkilendikleri İslam mütefekkirleri ve bkz. Halit Refiğ'in “Aşk'ı Doğuda tanıdım, Batıda 'Ölüm' gördüm” başlığıylaTürk Solu dergisinde yayınlanmış söyleşisi…
Tüm bunlar ve başka sayısız örnek, mana zenginliğinin sırlarının Doğuda yattığına işaret ediyordu… (Büyük İskender'in ne işi vardı Doğu'da… Sadece hazine avcılığı mıydı o seferin amacı?..)
Doğu ve mana hep birlikte anıldı… Oysa bir kısmında resmen 'kan gövdeyi götürüyor' diye tespit edilen, yıllarca Batı'dan bakıp; iğrenç, pis ve geri kalmışlığın simgesi, şiddetin kökeni gibi görünen, gösterilen Doğu (sanki AB ve ABD tarihi bu konuda sütten çıkmış ak kaşıktır), yıllarca itibarsızlaştırılıp horlanan pozisyonunu kökten değiştirmekte; mana dışında başka güçlerin de Doğu'dan yükselebildiğine tanıklık etmemizi sağlayacak adımlar atmakta.
Ve Hıristiyan Batı bu durumdan ciddi endişe duymakta… Jeopolitik ve Jeostratejinin 'babası' olduğu iddia edilen, London School of Economics'in efsanevi direktörü Halford Mackinder'in (1861 – 1947) ortaya attığı ve ABD dış politikalarını uzun yıllar etkilemişKissinger, Brzezinski gibi 'ustaların' sıklıkla vurguladıkları şu tespiti akıldan hiç çıkarmamakta; bölgede memleket menfaatine (Batı ya da Doğu'nun menfaatine değil) oyun kurarken dikkate almakta yarar vardır: “Bu topraklara hakim olan önce Avrasya'ya hakim olur, sonra Ana Karaya hakim olur ve buraya hakim olan dünyaya hakim olur”…
Burnumuzun dibindeki yangında (Mezapotamya'da ne zaman sonsuz huzur vardı ki…), ikinci dereceden yardımcı oyuncu pozisyonundaki Suriye ve Irak'ı bir kenara bırakın; başrole soyunan aktörlere bakın: ABD, Rusya, İran, Çin, Almanya, Fransa… Çin'in ne işi var değil mi oralarda? Gelmiş… Suriye kendisine üs kuracak bölge tahsis etmiş…
Pazarlıklar sürüyor. Önceki gün ABD, Rusya, Suudi Arabistan ve Türkiye'nin katılımıyla başlayan Viyana sürecine dün İran, Mısır da dahil olmuş. Bu toplantıların “siyasi bir açılım için şimdiye kadarki en ümit verici fırsat olduğunu” söyleyen ABD Dışişleri Bakanı John Kerry demiş ki: “Cehennemden çıkış yolunu arıyoruz”
Piyonlar var sonra: PKK, PYD, PYG, El Nusra, IŞİD (DEAŞ), ÖSO ve daha adını sıralamadığımız bir dizi figüran örgüt yavrusu… Hepsinin Türkiye'de kolları, uzantıları var… İstihbarat birimlerinin at koşturduğu koskoca bir koridor… Son dönemde bizim Kandil ve civarına düzenlediğimiz 400 küsur 'sortie'den birinde hayatını kaybeden Alman Gizli Servisi Bundesnachrichtendienst (BND) elemanının ne işi vardı dersiniz oralarda?.. Ya da, NATO'yu Sortie'lerden haberdar ettiğimizde; “Aman kısa bir süre geciktirin; bizim birlikler var orada!” (We have our unites over there!) diye feryat edenlere ne demeli?.. Onlar ne yapıyorlardı orada? Barış, Demokrasi, Özgürlükler adına oradaydılar herhalde değil mi?..
Bu arada necip (!) Batı basınını temsilen çeşni olsun diye Financial Times'ın bu hafta şu başlıkla verdiği makaleyi hatırlamadan geçmeyelim: “HDP'nin başarısı Erdoğan'ın yenilmezlik aurasını bitirir. Haziran'da oyların yüzde 13'ünü alan HDP, Türk siyasi elitini şaşırttı”… Ne kadar ilgililer değil mi Türkiye ve bölgenin saadeti ile…
Sonra da “Türk Silahlı Kuvvetleri niye Danimarka ordusu gibi hareket etmiyor?” türünden 'evrensel - evrensel' sorular… 'Evrensel gazetecilik' yaptığını iddia eden Anglosakson / Frankofon ecnebi Türk aydınının karışık kafasını da kullanarak vesayet rejiminden kurtulmak bahanesiyle itibarsızlaştırılmaya çalışılan bir ordu…“-Norveç Genel Kurmay Başkanı'nın adını Norveçliler neden bilmez de, biz bizimkini biliriz!” türünden absürt mü absürt tespitler… Allahtan son virajda fark edildi durum… Yoksa bu “Bumerang Cehennemi”nde yanmıştık…
Şimdi yarın sandık başına gideceğiz. Yapılacak şey çok basit aslında… Ucundan minicik bir parçasını göstermeye çalıştığımız bu “Cehennemden kim çıkarır bizi?” diye aklımıza ve vicdanımıza sormak ve oyumuzu ona göre kullanmak…
Sonradan “Ben ne halt ettim?” diye karalar bağlamamak adına…
Memlekete ve bu memlekete umut bağlamış bölge ve çevresinde yaşayan on milyonlarca insan için hayırlı olsun seçimler…
Güç dengelerinin birbirine girdiği, soğuk savaşın sona ermesinden sonra çift kutuplu dünyadan tek kutuplu dünyaya geçildiğini ve ABD'nin tek başına dünyaya hükmedeceğini sananlar, bir süre haklı çıktıklarını da sandılar… Rusya, Çin, Hindistan faktörünün işi nerelere götürebileceğini öngörebilen çok az sayıda strateji uzmanı vardı…
ABD'nin yörüngesinde hareket eden Almanya'nın sultasındaki AB'yi bir kenara bırakırsak; önce BRIC (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin –Goldman Sachs) yeni güç odağı olarak belirdi. Sonra onlara Endonezya eklendi BRIIC oldular. Ardından Güney Afrika geldi.BRIICS dediler(OECD)… Şimdilerde Türkiye'nin eklemlenmesinden söz ediliyor, yani BRIICST'ten…
Çin kendi IMF'sini kurdu… Ekonomik büyüklükte ABD'yi sollamak üzere… Şanghay 5'lisinin nereye doğru hareket edeceği meçhul… ABD; Rusya ve Arap ülkelerinin petrol fiyatlarını üç kuruş beş paraya indirterek atar damarlarından vuruyor… Uluslararası kapitalist sistem yeni bir V hareketine hazırlanıyor… FED faiz artırır mı diye herkes tir tir titriyor… Ekonomi anlaşılan bir kez daha dip yapacak; hazırlıklı girerseniz viraja, sonrası yeni bir 'take off'(Havalanma, uçuş) için büyük fırsatınız olabilir…
Schopenhauer ve Sir Edwin Arnold'un sıklıkla altını çizdikleri 'Ex Oriente Lux' (Işık Doğudan Yükselir) söylemi hep kültürel zenginlik ve maneviyat anlamında ele alındı… Chomsky “Amerika maneviyatını kaybetti” derken oraya gönderme yapıyordu… Goethe'nin “Doğu Batı Divanı”; Mozart'ın pek çok eseri, Brecht'in epik tiyatrosu, Kant veDescartes'ın etkilendikleri İslam mütefekkirleri ve bkz. Halit Refiğ'in “Aşk'ı Doğuda tanıdım, Batıda 'Ölüm' gördüm” başlığıylaTürk Solu dergisinde yayınlanmış söyleşisi…
Tüm bunlar ve başka sayısız örnek, mana zenginliğinin sırlarının Doğuda yattığına işaret ediyordu… (Büyük İskender'in ne işi vardı Doğu'da… Sadece hazine avcılığı mıydı o seferin amacı?..)
Doğu ve mana hep birlikte anıldı… Oysa bir kısmında resmen 'kan gövdeyi götürüyor' diye tespit edilen, yıllarca Batı'dan bakıp; iğrenç, pis ve geri kalmışlığın simgesi, şiddetin kökeni gibi görünen, gösterilen Doğu (sanki AB ve ABD tarihi bu konuda sütten çıkmış ak kaşıktır), yıllarca itibarsızlaştırılıp horlanan pozisyonunu kökten değiştirmekte; mana dışında başka güçlerin de Doğu'dan yükselebildiğine tanıklık etmemizi sağlayacak adımlar atmakta.
Ve Hıristiyan Batı bu durumdan ciddi endişe duymakta… Jeopolitik ve Jeostratejinin 'babası' olduğu iddia edilen, London School of Economics'in efsanevi direktörü Halford Mackinder'in (1861 – 1947) ortaya attığı ve ABD dış politikalarını uzun yıllar etkilemişKissinger, Brzezinski gibi 'ustaların' sıklıkla vurguladıkları şu tespiti akıldan hiç çıkarmamakta; bölgede memleket menfaatine (Batı ya da Doğu'nun menfaatine değil) oyun kurarken dikkate almakta yarar vardır: “Bu topraklara hakim olan önce Avrasya'ya hakim olur, sonra Ana Karaya hakim olur ve buraya hakim olan dünyaya hakim olur”…
Burnumuzun dibindeki yangında (Mezapotamya'da ne zaman sonsuz huzur vardı ki…), ikinci dereceden yardımcı oyuncu pozisyonundaki Suriye ve Irak'ı bir kenara bırakın; başrole soyunan aktörlere bakın: ABD, Rusya, İran, Çin, Almanya, Fransa… Çin'in ne işi var değil mi oralarda? Gelmiş… Suriye kendisine üs kuracak bölge tahsis etmiş…
Pazarlıklar sürüyor. Önceki gün ABD, Rusya, Suudi Arabistan ve Türkiye'nin katılımıyla başlayan Viyana sürecine dün İran, Mısır da dahil olmuş. Bu toplantıların “siyasi bir açılım için şimdiye kadarki en ümit verici fırsat olduğunu” söyleyen ABD Dışişleri Bakanı John Kerry demiş ki: “Cehennemden çıkış yolunu arıyoruz”
Piyonlar var sonra: PKK, PYD, PYG, El Nusra, IŞİD (DEAŞ), ÖSO ve daha adını sıralamadığımız bir dizi figüran örgüt yavrusu… Hepsinin Türkiye'de kolları, uzantıları var… İstihbarat birimlerinin at koşturduğu koskoca bir koridor… Son dönemde bizim Kandil ve civarına düzenlediğimiz 400 küsur 'sortie'den birinde hayatını kaybeden Alman Gizli Servisi Bundesnachrichtendienst (BND) elemanının ne işi vardı dersiniz oralarda?.. Ya da, NATO'yu Sortie'lerden haberdar ettiğimizde; “Aman kısa bir süre geciktirin; bizim birlikler var orada!” (We have our unites over there!) diye feryat edenlere ne demeli?.. Onlar ne yapıyorlardı orada? Barış, Demokrasi, Özgürlükler adına oradaydılar herhalde değil mi?..
Bu arada necip (!) Batı basınını temsilen çeşni olsun diye Financial Times'ın bu hafta şu başlıkla verdiği makaleyi hatırlamadan geçmeyelim: “HDP'nin başarısı Erdoğan'ın yenilmezlik aurasını bitirir. Haziran'da oyların yüzde 13'ünü alan HDP, Türk siyasi elitini şaşırttı”… Ne kadar ilgililer değil mi Türkiye ve bölgenin saadeti ile…
Sonra da “Türk Silahlı Kuvvetleri niye Danimarka ordusu gibi hareket etmiyor?” türünden 'evrensel - evrensel' sorular… 'Evrensel gazetecilik' yaptığını iddia eden Anglosakson / Frankofon ecnebi Türk aydınının karışık kafasını da kullanarak vesayet rejiminden kurtulmak bahanesiyle itibarsızlaştırılmaya çalışılan bir ordu…“-Norveç Genel Kurmay Başkanı'nın adını Norveçliler neden bilmez de, biz bizimkini biliriz!” türünden absürt mü absürt tespitler… Allahtan son virajda fark edildi durum… Yoksa bu “Bumerang Cehennemi”nde yanmıştık…
Şimdi yarın sandık başına gideceğiz. Yapılacak şey çok basit aslında… Ucundan minicik bir parçasını göstermeye çalıştığımız bu “Cehennemden kim çıkarır bizi?” diye aklımıza ve vicdanımıza sormak ve oyumuzu ona göre kullanmak…
Sonradan “Ben ne halt ettim?” diye karalar bağlamamak adına…
Memlekete ve bu memlekete umut bağlamış bölge ve çevresinde yaşayan on milyonlarca insan için hayırlı olsun seçimler…