Bu ne yaman ‘sürrealist’ bir durumdur…
05 Temmuz 2016 - Yeni Şafak
Sürrealizmi anlamam çok kolay olmamıştı… Hani bazı kendini bilmezlerin “Ne var canım… Bunu ben de yapardım!” dediği türden resimlerin, karşılaştıklarında duygu ve düşünce sistemlerinin şartlanmış olabileceğini hiç aklına getirmeden kendilerini boğazlanıyormuş gibi hissedebildikleri şiirlerin, filmlerin, mimarî eserlerin, romanların ve diğer sanat eserlerinin yapısını kavramak sanıldığı kadar kolay değildir de ondan.
Kafam klasik eğitim sistemi nedeniyle benim de herkes kadar formatlanmıştı. Başka bir koordinat sistemini benimsemekte zorlanıyordum…
Çocukluğumda bana anlatılan 'masalların giriş bölümleri' ve ileriki yıllarda Yunus Emre'nin o ünlü şiiri imdadıma yetişen kurtarıcılardan sadece ikisidir.
Bugünkü bazı durumları anlamaya çalışmak için de gelin o masal girişlerinden en azından bir tanesini hatırlayalım…
“Bir varmış, bir yokmuş. Zaman zaman içinde, kalbur saman içinde. Deve tellal iken, horoz imam iken, manda berber iken, annem kaşıkta, babam beşikte iken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, babam düştü beşikten, alnını yardı eşikten. Annem kaptı maşayı, babam kaptı küreği, gösterdiler bana kapı arkasındaki köşeyi. O öfke ile Tophane minaresini cebime sokmayayım mı borudur diye, o öfke ile Tophane güllesini cebime doldurmayayım mı darıdır diye. Orada buldum iki çifte bir kayık. Çek kayıkçı Eyüb'e…”
Usuma vurmamış olan sözlerini kavramam için yılların geçmesi gerekmiş. Oysa türkülerle de yanı başımdaymış:
Manda yuva yapmış söğüt dalına, aman aman/
Yavrusunu sinek kapmış gördün mü?
…
Sabahleyin erken çifte giderken aman aman/
Öküzüm torbadan düştü gördün mü?
…
Sabah ezanını okurken-aman aman/
Müezzin minareden uçtu gördün mü?
Yunus'un o cânım şiirinden ilk ve son dörtlüğü de hatırlayalım:
Çıktım erik dalına
Anda yedim üzümü
Bostan ıssı kakıyıp
Der ne yersin kozumu
…
Yunus bir söz söylemiş
Hiçbir söze benzemez
Münafıklar elinden
Örter mâ'na yüzünü (…)
Bu sürrealizm meselesine taktığımı duyan bir dostum Sezai Karakoç'un 'Ping Pong Masası' adlı şiirini yollamış… Bakın usta ne demiş:
“Beyaz iplik sert iplik ve tak tak
Yuvarlak top küçük top ve tak tak
Ping-pong masası varla yok arası
Ben ellerim kesik varla yok arası
...... Öpüçüğüne eyvallah ve tak tak
Beraber sinemaya ... evet ... ve tak tak
Ping-pong masası varla yok arası
Öküzün gözü veya dananın kuyruğu
Kadifekale veya Sen nehri
Ha Sezai ha ping-pong masası
Ha ping-pong masası ha boş tüfek
Bir el işareti eyvallah ve tak tak
Gözlerin ne kadar güzel ne kadar iyi
Ne kadar güzel ne kadar sıcak
Tak tak tak tak tak tak tak”
Diyalektiğin en önemli yasası olarak bilinir: Her şey zıddını içinde taşır… Eğer iç denge korunmaz; ya da dış tehditler yeterince güçlü olmazsa doğada, toplumda, bir kurum ya da şirkette o zıtlık, zıtlığı oluşturan taraflardan birinin diğerini yok etmesiyle sonuçlanır…
Dünyadaki pek çok yıkılmaz denen yapı bu yüzden çökmemiş midir? Pek çok medeniyet ve onları taşımış olan imparatorluklar da… Sorular çoğalır: Eski Mısır, Çin, Roma medeniyetleriyle bugünkü Mısır'ın, Çin'in, İtalya'nın ne alakası vardır? Ya da Eski Yunan ile bugünkü Yunan'ın… Sovyetler Birliği öncesi Rusya'nın, İkinci Dünya Savaşı öncesi Almanya'nın ressamları, yazarları, filozofları, bestecileri, bilim adamları bugün neredeler?..
Bir de zamanında hiç yıkılmayacakmış sanılan bazı markaları şimdi kim arar, kim sorar:
Pro- Fay, Vim, Vita, Varan, Jill, Mensucat Santral, Anadol, Anavatan Partisi, çeşitli Bankalar, Vezüv Sobaları, İxir, Hayat, Ses gibi dergiler, Tokalon krem, PanAm, Hummer, Schaub Lorenz, Polaroid, DHL ABD, Atari, Panasonic cep telefonları, işletmeleri…
Peki, ne yapmak lazım?..
Önce farkına varmak lazım. Bunun için aşağıdaki durumların tezahür ettiğinin saptanması önemli bir adımdır mesela…
1. İrrasyonalite (mantıksızlık)
2. Sürrealist durumların ortaya çıkması…
3. Eleştiriye tahammülsüzlük; ilk memnuniyetsizlik işaretlerini görememe…
4. Rakibin zayıflığının oluşturduğu tek boyutluluk ortamı. Dışarıyla savaş gereksiz hale gelince savaşın içeride başlaması… Veya bir başka deyişle, 'homo homini lupus', (İnsan insanın kurdudur) durumunun bu kez organik toplumsal yapılarda ortaya çıkması…
5. Yenilenememe, 'kendini tekrar' dairesinin içine girme…
Çıkış yolu ne mi? Birinin, birilerinin 'düdük çalması'. Geri kalanları uyandırması…
Yani Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın deyişiyle “Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız”…
Mübarek Ramazan Bayramı'nızı bu duygu ve düşüncelerle kutluyor iyilikler diliyorum…
Kafam klasik eğitim sistemi nedeniyle benim de herkes kadar formatlanmıştı. Başka bir koordinat sistemini benimsemekte zorlanıyordum…
Çocukluğumda bana anlatılan 'masalların giriş bölümleri' ve ileriki yıllarda Yunus Emre'nin o ünlü şiiri imdadıma yetişen kurtarıcılardan sadece ikisidir.
Bugünkü bazı durumları anlamaya çalışmak için de gelin o masal girişlerinden en azından bir tanesini hatırlayalım…
“Bir varmış, bir yokmuş. Zaman zaman içinde, kalbur saman içinde. Deve tellal iken, horoz imam iken, manda berber iken, annem kaşıkta, babam beşikte iken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, babam düştü beşikten, alnını yardı eşikten. Annem kaptı maşayı, babam kaptı küreği, gösterdiler bana kapı arkasındaki köşeyi. O öfke ile Tophane minaresini cebime sokmayayım mı borudur diye, o öfke ile Tophane güllesini cebime doldurmayayım mı darıdır diye. Orada buldum iki çifte bir kayık. Çek kayıkçı Eyüb'e…”
Usuma vurmamış olan sözlerini kavramam için yılların geçmesi gerekmiş. Oysa türkülerle de yanı başımdaymış:
Manda yuva yapmış söğüt dalına, aman aman/
Yavrusunu sinek kapmış gördün mü?
…
Sabahleyin erken çifte giderken aman aman/
Öküzüm torbadan düştü gördün mü?
…
Sabah ezanını okurken-aman aman/
Müezzin minareden uçtu gördün mü?
Yunus'un o cânım şiirinden ilk ve son dörtlüğü de hatırlayalım:
Çıktım erik dalına
Anda yedim üzümü
Bostan ıssı kakıyıp
Der ne yersin kozumu
…
Yunus bir söz söylemiş
Hiçbir söze benzemez
Münafıklar elinden
Örter mâ'na yüzünü (…)
Bu sürrealizm meselesine taktığımı duyan bir dostum Sezai Karakoç'un 'Ping Pong Masası' adlı şiirini yollamış… Bakın usta ne demiş:
“Beyaz iplik sert iplik ve tak tak
Yuvarlak top küçük top ve tak tak
Ping-pong masası varla yok arası
Ben ellerim kesik varla yok arası
...... Öpüçüğüne eyvallah ve tak tak
Beraber sinemaya ... evet ... ve tak tak
Ping-pong masası varla yok arası
Öküzün gözü veya dananın kuyruğu
Kadifekale veya Sen nehri
Ha Sezai ha ping-pong masası
Ha ping-pong masası ha boş tüfek
Bir el işareti eyvallah ve tak tak
Gözlerin ne kadar güzel ne kadar iyi
Ne kadar güzel ne kadar sıcak
Tak tak tak tak tak tak tak”
Diyalektiğin en önemli yasası olarak bilinir: Her şey zıddını içinde taşır… Eğer iç denge korunmaz; ya da dış tehditler yeterince güçlü olmazsa doğada, toplumda, bir kurum ya da şirkette o zıtlık, zıtlığı oluşturan taraflardan birinin diğerini yok etmesiyle sonuçlanır…
Dünyadaki pek çok yıkılmaz denen yapı bu yüzden çökmemiş midir? Pek çok medeniyet ve onları taşımış olan imparatorluklar da… Sorular çoğalır: Eski Mısır, Çin, Roma medeniyetleriyle bugünkü Mısır'ın, Çin'in, İtalya'nın ne alakası vardır? Ya da Eski Yunan ile bugünkü Yunan'ın… Sovyetler Birliği öncesi Rusya'nın, İkinci Dünya Savaşı öncesi Almanya'nın ressamları, yazarları, filozofları, bestecileri, bilim adamları bugün neredeler?..
Bir de zamanında hiç yıkılmayacakmış sanılan bazı markaları şimdi kim arar, kim sorar:
Pro- Fay, Vim, Vita, Varan, Jill, Mensucat Santral, Anadol, Anavatan Partisi, çeşitli Bankalar, Vezüv Sobaları, İxir, Hayat, Ses gibi dergiler, Tokalon krem, PanAm, Hummer, Schaub Lorenz, Polaroid, DHL ABD, Atari, Panasonic cep telefonları, işletmeleri…
Peki, ne yapmak lazım?..
Önce farkına varmak lazım. Bunun için aşağıdaki durumların tezahür ettiğinin saptanması önemli bir adımdır mesela…
1. İrrasyonalite (mantıksızlık)
2. Sürrealist durumların ortaya çıkması…
3. Eleştiriye tahammülsüzlük; ilk memnuniyetsizlik işaretlerini görememe…
4. Rakibin zayıflığının oluşturduğu tek boyutluluk ortamı. Dışarıyla savaş gereksiz hale gelince savaşın içeride başlaması… Veya bir başka deyişle, 'homo homini lupus', (İnsan insanın kurdudur) durumunun bu kez organik toplumsal yapılarda ortaya çıkması…
5. Yenilenememe, 'kendini tekrar' dairesinin içine girme…
Çıkış yolu ne mi? Birinin, birilerinin 'düdük çalması'. Geri kalanları uyandırması…
Yani Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın deyişiyle “Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız”…
Mübarek Ramazan Bayramı'nızı bu duygu ve düşüncelerle kutluyor iyilikler diliyorum…