Çok iyi dizi olurmuş
17 şubat 2015 yeni şafak
Görmemek olmazdı. İlk gün gidip izledik. K.O.Z. hayli çarpıcı bir film. Tabii ‘çarpıcı’ demek ille de ‘iyi’ demek anlamına gelmeyebilir. Açılımını yani o üç harfin hangi kelimeleri ifade ettiğini bugüne kadar pek ortalığa dökmeyen yapımcıları tebrik etmek lazım. Biz de filmde acaba nerede bu harflerin anlamı açıklanacak diye merakla bekledik. Nihayet bir yerinde Fethullah Gülen Hocaefendinin (Filmdeki adıyla Mehdi Hoca) açıkça ifade etmesiyle ne demek istendiği anlaşıldı. Tabii ki biz de yazmayacağız. Merak eden gidip izlesin.
Dizi filmle sinemayı birbirinden ayıran temel unsurlardan bir tanesi de TV dizilerinin çok kanallı olmasıdır. Yani senaryo pek çok hikaye kanalından zaman zaman buluşup akar gider. Oysa bir sinema filmi olan ve en fazla bir iki temel dram kanalına odaklanması gereken K.O.Z.’da bakın kaç ayrı odak noktası var:
Mehdi Hoca (Fethullah Gülen), Türkiye sorumlusu, medya sorumlusu, finans sorumlusu, polis teşkilatındaki sorumlular, yargı kurumu içinden sorumlular, Başbakan (Tayyip Erdoğan), MİT Müşteşarı Altan Çınar (Hakan Fidan), rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu, Gülen teşkilatındaki ağabeyler tarafından nişanlısını terk ederek Azerbaycan’daki okul müdürlüğü görevine gitmek zorunda kalan delikanlı; delikanlının Türkiye’de kalan tesettürlü ve sonradan açılıp ajan olan nişanlısı, Gülen hareketinin medyasında çalışan bir köşe yazarı, bu gazetecinin polis müdürü olan paralelci ağabeyi, kendi yerine dramatik bir suikaste kurban giden kız kardeşi ve damat adayı, eski bir polis emeklisi olan hasta babaları, Başbakan’ın hürmet ettiği güngörmüş, bilge simitçi; hatta filmin giriş sahnesindeki ünlü intihar olaylarını çağrıştıran Utelsan (Aselsan mühendisleri)...
Ve kahramanlar, dolayısıyla öykü kanalları, böyle sıralanıp duruyor...
Bir dizi film sözkonusu olsa bu kahramanların oluşturdukları hikaye kanallarının hepsinin dramı tek tek işlense, yıllarca sürebilecek bir olaylar, dramlar zinciri ortaya çıkabilirdi. Oysa daha çok dizi filmler öncesi Amerikalıların yaptığı pilot çalışmalarda görülebilen her kanaldan bir tadımlık bölüm varmış algısı yaratılması bu ilginç senaryonun hak ettiği başarıyı engelleyici bir unsur olarak ortaya çıkıyor. Filmin son derece çarpıcı final sahnesi de, bizde bir pilot çalışma algısı oluşturmasının temel unsurlarından biriydi.
Bir başka konu da yakın tarihle aradan bu kadar kısa bir süre geçtikten sonra hesaplaşmaya kalkışmanın sanatta karşılığını bulmasının kolay olmadığı gerçeğidir. Örneğin bugün Kennedy suikastleri üzerine çekilen filmler ancak hâlâ bazı şeyleri ima edebilmekte... Oysa K.O.Z. inandığı gerçeği, en kestirmeden ve sert (didaktik) bir şekilde ortaya koyarak, hiç ihtiyacı yokken kendi kendini gereksiz bir zaafa uğratıyor.
Bu film izlenmeli mi? Mutlaka ki izlenmeli. Hatta yapımcılara, bu filmi başarılı bir pilot çalışma olarak görüp derhal bir dizi film yapımı için kollar sıvamalarını tavsiye ederiz.
Henüz kartların tamamı açılmadı
31 Ocak tarihinde bu sayfada 8 araştırma şirketinin 2015 seçimleri için araştırmalarının sonuçlarını yayınlamıştık. Bildiğiniz üzere bu tabloyu kesin seçim sonuçları ortaya çıktıktan sonra karşılaştırmalı olarak tekrar yayınlıyor, hangi araştırma şirketinin tahminlerinde başarılı, hangilerinin manipülasyona (yönlendirmeye) daha yatkın olduğunu gözlemlemeye çalışıyoruz.
ANAR bilindiği üzere AK Parti’nin araştırmalarında en güvendiği üç araştırma şirketinden biridir. (Diğerleri eğer yanılmıyorsak GENAR ve Pollmark’tır. Pollmark son Cumhurbaşkanlığı seçimlerini sıfır hataya yakın bir tahminle bilmişti.) ANAR, 31 Ocak’ta yayınladığımız listedeki tahminlerine yakın sonuçları dün yaptığı açıklamasında bir kez daha teyit etmiş oldu. ANAR’ın son araştırma sonuçları şöyle: AK Parti: 47-49, CHP: 23-24, MHP: 14-15, HDP: 7-8
Bu sonuçlar bir sürpriz olmayacağına işaret ediyor. Ancak yine de AK Parti’nin 2011 seçimlerinde 49.8 oranında oy aldığını düşünecek olursak ilk kez bu seçimlerde 2-3 puan da olsa bir miktar oy kaybına uğrayacağı tahmin ediliyor. Tabii bu durum bugün için geçerlidir. Daha henüz kartların tamamı açılmış, kampanyalar başlamış değildir. Bilindiği gibi Davutoğlu’nun hedefi en az Cumhurbaşkanlığı seçiminde alınan oy oranıdır. Yani yüzde 50’nin üstü. AK Parti bu hedefe ulaşmak için bütün gücünü ortaya koyacaktır. CHP’de ise Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyasi kaderi bu seçimlerde çizilecektir. Bir kez daha kaybederse Kılıçdaroğlu’nu sahiller falan da kurtaramayacaktır. HDP’ye gelince; CHP’den ciddi oranda oy çalacağı belli olan bu partinin akıllı bir politikayla oylarını her şıkta Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aldığının ötesine taşıyacağı kesin gibi görünmektedir. Siyaset arenasını renkli günler bekliyor.
Önlemleri konuşalım, nefreti değil..
Rahmetli Özgecan kardeşimiz bir simge haline geldi. İnfial duymayanına rastlamak mümkün değil. Bu millet bazı durumlarda işte böyle derin mutabakat sağlar. Genelde bu durum, dış tehlikeler söz konusu olduğunda gündeme gelir. Ama bu kez bir iç tehlikede duygular neredeyse ilk defa bu kadar köpürdü. Böylesine bir duygusal patlamanın yaşandığı ortamlardan iletişim adına fırsat çıkarmaya çalışanlara acımaktan öteye başka bir his beslemek mümkün değil.
Nefret üzerinden algılama yönetimi yapmaya çalışanlara, aynı husumet duygusu, dönüp kendilerine de yönelebilir. Burada yapılacak şey suhuleti korumak, ancak bu kahredici olayların tekrarını engelleyecek en caydırıcı önlemleri alırken, suç ortamlarına neden olabilecek üst yapısal yaklaşım ve uygulamaları derinlikle ve ciddiyetle ele almaktır.
Dizi filmle sinemayı birbirinden ayıran temel unsurlardan bir tanesi de TV dizilerinin çok kanallı olmasıdır. Yani senaryo pek çok hikaye kanalından zaman zaman buluşup akar gider. Oysa bir sinema filmi olan ve en fazla bir iki temel dram kanalına odaklanması gereken K.O.Z.’da bakın kaç ayrı odak noktası var:
Mehdi Hoca (Fethullah Gülen), Türkiye sorumlusu, medya sorumlusu, finans sorumlusu, polis teşkilatındaki sorumlular, yargı kurumu içinden sorumlular, Başbakan (Tayyip Erdoğan), MİT Müşteşarı Altan Çınar (Hakan Fidan), rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu, Gülen teşkilatındaki ağabeyler tarafından nişanlısını terk ederek Azerbaycan’daki okul müdürlüğü görevine gitmek zorunda kalan delikanlı; delikanlının Türkiye’de kalan tesettürlü ve sonradan açılıp ajan olan nişanlısı, Gülen hareketinin medyasında çalışan bir köşe yazarı, bu gazetecinin polis müdürü olan paralelci ağabeyi, kendi yerine dramatik bir suikaste kurban giden kız kardeşi ve damat adayı, eski bir polis emeklisi olan hasta babaları, Başbakan’ın hürmet ettiği güngörmüş, bilge simitçi; hatta filmin giriş sahnesindeki ünlü intihar olaylarını çağrıştıran Utelsan (Aselsan mühendisleri)...
Ve kahramanlar, dolayısıyla öykü kanalları, böyle sıralanıp duruyor...
Bir dizi film sözkonusu olsa bu kahramanların oluşturdukları hikaye kanallarının hepsinin dramı tek tek işlense, yıllarca sürebilecek bir olaylar, dramlar zinciri ortaya çıkabilirdi. Oysa daha çok dizi filmler öncesi Amerikalıların yaptığı pilot çalışmalarda görülebilen her kanaldan bir tadımlık bölüm varmış algısı yaratılması bu ilginç senaryonun hak ettiği başarıyı engelleyici bir unsur olarak ortaya çıkıyor. Filmin son derece çarpıcı final sahnesi de, bizde bir pilot çalışma algısı oluşturmasının temel unsurlarından biriydi.
Bir başka konu da yakın tarihle aradan bu kadar kısa bir süre geçtikten sonra hesaplaşmaya kalkışmanın sanatta karşılığını bulmasının kolay olmadığı gerçeğidir. Örneğin bugün Kennedy suikastleri üzerine çekilen filmler ancak hâlâ bazı şeyleri ima edebilmekte... Oysa K.O.Z. inandığı gerçeği, en kestirmeden ve sert (didaktik) bir şekilde ortaya koyarak, hiç ihtiyacı yokken kendi kendini gereksiz bir zaafa uğratıyor.
Bu film izlenmeli mi? Mutlaka ki izlenmeli. Hatta yapımcılara, bu filmi başarılı bir pilot çalışma olarak görüp derhal bir dizi film yapımı için kollar sıvamalarını tavsiye ederiz.
Henüz kartların tamamı açılmadı
31 Ocak tarihinde bu sayfada 8 araştırma şirketinin 2015 seçimleri için araştırmalarının sonuçlarını yayınlamıştık. Bildiğiniz üzere bu tabloyu kesin seçim sonuçları ortaya çıktıktan sonra karşılaştırmalı olarak tekrar yayınlıyor, hangi araştırma şirketinin tahminlerinde başarılı, hangilerinin manipülasyona (yönlendirmeye) daha yatkın olduğunu gözlemlemeye çalışıyoruz.
ANAR bilindiği üzere AK Parti’nin araştırmalarında en güvendiği üç araştırma şirketinden biridir. (Diğerleri eğer yanılmıyorsak GENAR ve Pollmark’tır. Pollmark son Cumhurbaşkanlığı seçimlerini sıfır hataya yakın bir tahminle bilmişti.) ANAR, 31 Ocak’ta yayınladığımız listedeki tahminlerine yakın sonuçları dün yaptığı açıklamasında bir kez daha teyit etmiş oldu. ANAR’ın son araştırma sonuçları şöyle: AK Parti: 47-49, CHP: 23-24, MHP: 14-15, HDP: 7-8
Bu sonuçlar bir sürpriz olmayacağına işaret ediyor. Ancak yine de AK Parti’nin 2011 seçimlerinde 49.8 oranında oy aldığını düşünecek olursak ilk kez bu seçimlerde 2-3 puan da olsa bir miktar oy kaybına uğrayacağı tahmin ediliyor. Tabii bu durum bugün için geçerlidir. Daha henüz kartların tamamı açılmış, kampanyalar başlamış değildir. Bilindiği gibi Davutoğlu’nun hedefi en az Cumhurbaşkanlığı seçiminde alınan oy oranıdır. Yani yüzde 50’nin üstü. AK Parti bu hedefe ulaşmak için bütün gücünü ortaya koyacaktır. CHP’de ise Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyasi kaderi bu seçimlerde çizilecektir. Bir kez daha kaybederse Kılıçdaroğlu’nu sahiller falan da kurtaramayacaktır. HDP’ye gelince; CHP’den ciddi oranda oy çalacağı belli olan bu partinin akıllı bir politikayla oylarını her şıkta Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aldığının ötesine taşıyacağı kesin gibi görünmektedir. Siyaset arenasını renkli günler bekliyor.
Önlemleri konuşalım, nefreti değil..
Rahmetli Özgecan kardeşimiz bir simge haline geldi. İnfial duymayanına rastlamak mümkün değil. Bu millet bazı durumlarda işte böyle derin mutabakat sağlar. Genelde bu durum, dış tehlikeler söz konusu olduğunda gündeme gelir. Ama bu kez bir iç tehlikede duygular neredeyse ilk defa bu kadar köpürdü. Böylesine bir duygusal patlamanın yaşandığı ortamlardan iletişim adına fırsat çıkarmaya çalışanlara acımaktan öteye başka bir his beslemek mümkün değil.
Nefret üzerinden algılama yönetimi yapmaya çalışanlara, aynı husumet duygusu, dönüp kendilerine de yönelebilir. Burada yapılacak şey suhuleti korumak, ancak bu kahredici olayların tekrarını engelleyecek en caydırıcı önlemleri alırken, suç ortamlarına neden olabilecek üst yapısal yaklaşım ve uygulamaları derinlikle ve ciddiyetle ele almaktır.