'CHP bir türlü sol olamıyor'
22.04.2014 Yeni Şafak
ANAR Araştırma'nın Genel Müdürü Dr. İbrahim Uslu, Pazar günü bizim gazetede Nil Gülsüm'e verdiği röportajda CHP'nin sola dönmek yerine sağa yanaştığını belirtip, 'Seçmen gerçek muhafazakar partiler dururken neden çakmasına oy versin ki!' demiş. Uslu'ya göre, CHP, bir türlü 'sol' olamıyor.
CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Binnaz Toprak da Habertürk'ten Kübra Par'a verdiği röportajında farkında olmadan İbrahim Uslu'ya şöyle yanıt vermiş:
'Tercihim CHP'nin Avrupa'daki sosyal demokrat partiler gibi olması. Ama Avrupa'da da sosyal demokrat partiler düşüşte, sağ yükselişte. Evet, dünya gerçeği böyle. Marksist ütopya öldü, sınıflar yerine kimlikler öne çıktı. Sosyal demokrat partilerin kendilerini yeniden kurgulayabilmeleri kolay değil.'
CHP'nin konjonktür nedeniyle yenildiğine inanacak olursak, aynı mantığı AK Parti'nin neden kazandığı sorusu için de geçerli saymamız gerekmez mi? Öyle ya, bu 'konjonktür' dediğimiz siyasi hava koşullarını belirleyen büyük parametrenin dayattığı koşulların birini az, diğerini daha fazla etkilemesi mümkün olabilir mi? Hava koşulları, 'konjonktür'den etkilenir de bir de ülkenin tamamen etkisi altında kaldığı 'iklim' koşulları vardır ki; bu iklim tamamen bu topraklarda yaşayanların ortak ruhi şekillenmesini belirler. Bu nedenle iç dinamikler, dışarıda planlanan tüm hesapları bozabilir.
Aslında Binnaz Hoca, olup biteni gayet iyi deşifre eden bir röportaj vermiş. Analizi doğru olsa da, çözümü 'konjonktürle' açıkladığı için Sayın Kılıçdaroğlu'nun 'sindire sindire' formülüne yakın bir 'çıkış'(!) bulmuş gibi görünüyor... 'Erdoğan halkın adamı... İnsanlar sağlık sigortasından ya da bize çirkin görünen TOKİ'lerden memnun' diyen Binnaz Hoca'nın şu tespitlerine ne buyurulur?
'Mitinglerde Başbakan için çıldıran başörtülü kadınların olması tesadüf değil. AKP onlara ilk defa bu ülkenin onurlu eşit vatandaşları olduklarını hissettirdi. Başbakan'ın onların anlam dünyasına hitap eden bir tarafı var. Hayat boyu Türkiye'nin elitleri tarafından aşağılanmış küçük görülmüşseniz, sizi üste taşıyan bir iktidarı tabii ki desteklersiniz...'
Kendi partisi içinde Binnaz Hoca'ya bile 'AK Parti yalakası' diyecek aklıevveller varken CHP'nin işi gerçekten zor.
Sanatçı, 'seçilmiş davranış'tan bîhaber olursa...
Önce Pınar Kür, şimdi de Leman Sam:
'Gerçekten isteyerek ve inanarak (Hacca) gidenlere saygım sonsuz ama şov için gidenlere gülüyorum'
Doğru. Sorulunca söylemiş. Ardından kendisinin Hac ya da Umre'ye gidip gitmeyeceğini de sormuşlar. Bu kez, doğru cümlesindeki samimiyeti tartışılır hale getirebilecek şu ifadeleri kullanmış:
'Kim ne isterse onu yapsın ama ben Hac ve Umre'ye kesinlikle gitmem. Çünkü Araplar'a para vermek istemiyorum.'
Elbette tamamen özgür irade beyanıdır ve bu beyanda bizi ilgilendiren magazin kültürü ya da siyaset değil, ünlü bir ismin iletişim açısından kendi şöhretini nasıl yönettiği meselesidir. Bir iş ya da ev kadını rahatlıkla böyle cümleler kurabilir, ancak 'show business' dedikleri iş ve eğlence dünyasının önemli bir ismi, içinden geldiği gibi konuşma özgürlüğüne sahip midir, değil midir? Eğer 'hedef kitlesi' halk ise, 'kültür ve değerler' meselesine bodoslamadan temas eden böylesi bir konu hakkında konuşmadan önce iki kez düşünmek durumunda olduğunu, sanıyoruz Leman Sam'ın bizzat kendisi de kabullenecektir. 'Ben böyleyim. Kendimi saklayamam ki!' türünden yaklaşımları ise 'İçinden geldiği gibi davranmamalısın' ilkesini riyâkarca davranmak olarak anlayanların sıradan tepkileri olarak görmek lazım.
'Koka-Kola'... Sadece bu yıla mahsus!
Coca-Cola'nın Türkiye'de bulunmalarının 50. yılı şerefine yaptığı son derece nitelikli kurumsal reklamda adlarını da Türkçe 'Koka-Kola' yazmaları üzerine bu sütunlarda fikrimizi belirtmiş ve 'Bizce olmaz... Çalışmaz... Tersine markaya sadakati sorgulatır...' demiştik. Rahmetli Abdi İpekçi'nin 'Bir yayının üç özelliğiyle 'oynarken' birkaç kere düşünün: Amblem veya logosuyla, ebadıyla, fiyatıyla...' cümlesini de hatırlatmıştık.
Coca-Cola Türkiye'nin Gazlı İçecekler Genel Müdürü Sedef Salıngan Şahin, Koka-Kola'nın bundan sonra daima bu şekilde kullanılacağı yolundaki yanlış algılamayı düzeltmek istediklerini belirten bir mektup yollamış. Sedef Hanım mektubunu şöyle bitirmiş:
'Bu kampanyayı yalnızca Türkiye'deki 50'nci yılımız süresince gerçekleştireceğimizi, dolayısıyla 128 yıldır değişmeyen Coca-Cola logosunda bir değişikliğe gitmediğimiz bilgisinin altını çizer, yorumlarınızı okumaktan memnuniyet duyduğumuzu da eklemek isterim.'
Şimdi oldu. Bu uygulamanın sadece 50. yıla, dolayısıyla bu yıla ait olduğunu hedef kitleniz doğru anlıyorsa mesele yok.
CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Binnaz Toprak da Habertürk'ten Kübra Par'a verdiği röportajında farkında olmadan İbrahim Uslu'ya şöyle yanıt vermiş:
'Tercihim CHP'nin Avrupa'daki sosyal demokrat partiler gibi olması. Ama Avrupa'da da sosyal demokrat partiler düşüşte, sağ yükselişte. Evet, dünya gerçeği böyle. Marksist ütopya öldü, sınıflar yerine kimlikler öne çıktı. Sosyal demokrat partilerin kendilerini yeniden kurgulayabilmeleri kolay değil.'
CHP'nin konjonktür nedeniyle yenildiğine inanacak olursak, aynı mantığı AK Parti'nin neden kazandığı sorusu için de geçerli saymamız gerekmez mi? Öyle ya, bu 'konjonktür' dediğimiz siyasi hava koşullarını belirleyen büyük parametrenin dayattığı koşulların birini az, diğerini daha fazla etkilemesi mümkün olabilir mi? Hava koşulları, 'konjonktür'den etkilenir de bir de ülkenin tamamen etkisi altında kaldığı 'iklim' koşulları vardır ki; bu iklim tamamen bu topraklarda yaşayanların ortak ruhi şekillenmesini belirler. Bu nedenle iç dinamikler, dışarıda planlanan tüm hesapları bozabilir.
Aslında Binnaz Hoca, olup biteni gayet iyi deşifre eden bir röportaj vermiş. Analizi doğru olsa da, çözümü 'konjonktürle' açıkladığı için Sayın Kılıçdaroğlu'nun 'sindire sindire' formülüne yakın bir 'çıkış'(!) bulmuş gibi görünüyor... 'Erdoğan halkın adamı... İnsanlar sağlık sigortasından ya da bize çirkin görünen TOKİ'lerden memnun' diyen Binnaz Hoca'nın şu tespitlerine ne buyurulur?
'Mitinglerde Başbakan için çıldıran başörtülü kadınların olması tesadüf değil. AKP onlara ilk defa bu ülkenin onurlu eşit vatandaşları olduklarını hissettirdi. Başbakan'ın onların anlam dünyasına hitap eden bir tarafı var. Hayat boyu Türkiye'nin elitleri tarafından aşağılanmış küçük görülmüşseniz, sizi üste taşıyan bir iktidarı tabii ki desteklersiniz...'
Kendi partisi içinde Binnaz Hoca'ya bile 'AK Parti yalakası' diyecek aklıevveller varken CHP'nin işi gerçekten zor.
Sanatçı, 'seçilmiş davranış'tan bîhaber olursa...
Önce Pınar Kür, şimdi de Leman Sam:
'Gerçekten isteyerek ve inanarak (Hacca) gidenlere saygım sonsuz ama şov için gidenlere gülüyorum'
Doğru. Sorulunca söylemiş. Ardından kendisinin Hac ya da Umre'ye gidip gitmeyeceğini de sormuşlar. Bu kez, doğru cümlesindeki samimiyeti tartışılır hale getirebilecek şu ifadeleri kullanmış:
'Kim ne isterse onu yapsın ama ben Hac ve Umre'ye kesinlikle gitmem. Çünkü Araplar'a para vermek istemiyorum.'
Elbette tamamen özgür irade beyanıdır ve bu beyanda bizi ilgilendiren magazin kültürü ya da siyaset değil, ünlü bir ismin iletişim açısından kendi şöhretini nasıl yönettiği meselesidir. Bir iş ya da ev kadını rahatlıkla böyle cümleler kurabilir, ancak 'show business' dedikleri iş ve eğlence dünyasının önemli bir ismi, içinden geldiği gibi konuşma özgürlüğüne sahip midir, değil midir? Eğer 'hedef kitlesi' halk ise, 'kültür ve değerler' meselesine bodoslamadan temas eden böylesi bir konu hakkında konuşmadan önce iki kez düşünmek durumunda olduğunu, sanıyoruz Leman Sam'ın bizzat kendisi de kabullenecektir. 'Ben böyleyim. Kendimi saklayamam ki!' türünden yaklaşımları ise 'İçinden geldiği gibi davranmamalısın' ilkesini riyâkarca davranmak olarak anlayanların sıradan tepkileri olarak görmek lazım.
'Koka-Kola'... Sadece bu yıla mahsus!
Coca-Cola'nın Türkiye'de bulunmalarının 50. yılı şerefine yaptığı son derece nitelikli kurumsal reklamda adlarını da Türkçe 'Koka-Kola' yazmaları üzerine bu sütunlarda fikrimizi belirtmiş ve 'Bizce olmaz... Çalışmaz... Tersine markaya sadakati sorgulatır...' demiştik. Rahmetli Abdi İpekçi'nin 'Bir yayının üç özelliğiyle 'oynarken' birkaç kere düşünün: Amblem veya logosuyla, ebadıyla, fiyatıyla...' cümlesini de hatırlatmıştık.
Coca-Cola Türkiye'nin Gazlı İçecekler Genel Müdürü Sedef Salıngan Şahin, Koka-Kola'nın bundan sonra daima bu şekilde kullanılacağı yolundaki yanlış algılamayı düzeltmek istediklerini belirten bir mektup yollamış. Sedef Hanım mektubunu şöyle bitirmiş:
'Bu kampanyayı yalnızca Türkiye'deki 50'nci yılımız süresince gerçekleştireceğimizi, dolayısıyla 128 yıldır değişmeyen Coca-Cola logosunda bir değişikliğe gitmediğimiz bilgisinin altını çizer, yorumlarınızı okumaktan memnuniyet duyduğumuzu da eklemek isterim.'
Şimdi oldu. Bu uygulamanın sadece 50. yıla, dolayısıyla bu yıla ait olduğunu hedef kitleniz doğru anlıyorsa mesele yok.