CHP ve Kemal Bey’e geçmiş olsun
21 Mayıs 2016 Yeni Şafak
Oylama sürecinde büyük badire atlattılar.
Perşembe günkü yazımızın son paragrafını bir hatırlayalım:
“Allah CHP'yi korusun. Çünkü Cuma günkü son oylamada da HDP'nin yanında saf tutarsa gidilecek referandumda ne CHP kalır ne de Kemal Bey. HDP'li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmamasından yana yüzde kaç oy çıkar sizce? Kaç çıkarsa çıksın Kemal Bey sayısını unuttuğumuz kere seçim kaybetmiş bir lider olarak bakalım bu sefer hangi bahanelerin arkasına saklanacak? Hatırlanacağı gibi son seçimlerde seçmen sayısı artmış olmasına rağmen “Oylarımızı koruduk” diye kendini başarılı addetmişti ya; bu sefer de sıradan insan aklına gelmeyecek şahane bir bahane de pekâlâ üretebilir.”
Bunlara hiç gerek kalmadı. Referanduma gidilmeden, CHP bir seçim daha kaybetme noktasına gelmeden Anayasa değişikliği Meclis'ten geçti… Meclis öyle ya da böyle bir tür millî irade bütünlüğü sergiledi. Siyaset kavramı bir nebze olsun itibarını korudu.
Bundan sonrası ince iş… Dosyaların devreye alınması sürecinde adalet ve demokrasinin ince terazisinden sapmamak, meclisin ve milletvekillerinin itibarını daha da ileri taşır. Tersi ise yine o kayıkçı kavgası algısının altını çizer. İletişim boyutunda tek yapılmaması gereken küçük hesaplara kalkışmaktır. Hangi partinin ne kadar fire verdiği araştırmalarıdır. Bu rövanşist tutumun ne siyasi partilere bir faydası vardır, ne de parlamenter demokrasiye…
Umarız CHP, Meclis kararını, Cumhurbaşkanına hakaret yağdırarak seçim kazanılamayacağını anlamanın belki de ilk adımı olarak görür ve stratejilerini çağdaş siyasi iletişim düzlemine çeker. Güçlü demokrasi ve sağlıklı iktidar, ancak güçlü bir muhalefetle mümkün olabilir. İnşallah CHP kendisine 9 seçim kaybettiren stratejiden bu vesileyle vazgeçer…
CHP vazgeçse de Alman basını vazgeçmiyor. Dün Spiegel Online bir derleme yapmış Alman basınından. Ortak kanaat olarak bu Meclis kararı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın diktatörlük yolunda güçlendiren bir adım olarak görülmeliymiş… Alman basını kimi destekliyor dersiniz? Ve neden? Spiegel Online'ın alıntıladığı Alman medyası şöyle: Zeit Online, Neue Osnabrücker Zeitung, Frankfurter Allgemeine Zeitung, Welt Online, WAZ ve SPIEGEL ONLINE…
Dünkü oylamayı faşizm yolunda atılmış bir adım olarak değerlendirmek için ya bir “üst akla” satılmış olmak lazım ya da ruhunu J. W. von Goethe'nin Faust'undaki Mefistofeles'e satmış olmak…
Aynı ruh Alman hükümetini de sarmış olmalı. Almanya hükümet sözcüsü Steffen Seibert, Türkiye'deki artan kutuplaşmadan endişe duyduklarını söylemiş ve “Demokrasi için tüm ilgili Meclis gruplarının temsil hakkının olması önemlidir” demiş. Almanya Başbakanı Angela Merkel Pazartesi günü İstanbul ziyareti sırasında kaygılarınıCumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a iletecekmiş.
Sayın Cumhurbaşkanı'nın nasıl bir yanıt vereceğini tahmin edebiliyoruz. (Bkz. Rize konuşması)… Merkel de biliyordur herhalde…
Bu arada Kemal Kılıçdaroğlu Bey'e geçmiş olsun, dileklerimizi iletelim. Ankara'da iki şehidimizin cenaze törenine giderken 'yumurtalı saldırıya' uğramış… Hiçbir neden, Kemal Bey'in yaptığı hiçbir provokasyon böyle bir saldırıyı haklı çıkaramaz.
Bazen susmak lazım…
Bu ayın son günü ilginç bir etkinlik var: Teknolojinin Kadın Liderleri Ödül Töreni. Bu yarışmayı Microsoft ve Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) birlikte organize etmişler. Gerekçeleri de, “Kadınların teknoloji alanındaki başarılarını ve liderliklerini ödüllendirmekmiş”… Ortaokul öğrencilerinden profesyonel yöneticilere kadar, her yaş ve sosyal kategoriden kadınların ortaya koyduğu çalışmalar değerlendirilmiş.
Eşimle konuşuyorduk… “Teknoloji Liderliğinin cinsiyeti, kadını erkeği olur mu?” dedim. Kafasını okuduğu gazeteden kaldırmadan cevap verdi: “Pozitif ayrımcılık!”..
“Ben” dedim “Fiziksel üstünlük nedeniyle erkeğin avantajlı olduğu durumlarda pozitif ayrımcılığın anlamlı olduğunu düşünüyorum. Akıl, fikir; ilim irfan söz konusu olduğunda değil…”
“Fark etmez!” dedi. “O kadar çok konuda negatif ayrımcılık var ki, bu da aradan kaynayıversin”…
Aklıma pek yatmadı, ama bu tür değerlendirme karşısında erkeğe susmak düşerdi. Ben de sustum. “Briç turnuvalarının da cinsiyet temelinde ayrımına karşıyım, satranç, tavla turnuvalarının da… Kadının akıl, fikir, zeka, ilim, irfan alanlarında erkek karşısında herhangi bir handikabının bulunduğuna inanmıyorum! Aksi takdirde kadınların Doktora Sınavları da farklı olmalıydı” diyecektim; demedim. Çünkü kadınlar öyle bir mantıkla gelebiliyorlar ki apışıp kalıyorsun.
Benim aklımdan geçenleri okumuş gibi, “Microsoft da KAGİDER de iyi niyetle bir şey yapmışlar. Olayı büyütme” demez mi…
Sustum tabii…
Perşembe günkü yazımızın son paragrafını bir hatırlayalım:
“Allah CHP'yi korusun. Çünkü Cuma günkü son oylamada da HDP'nin yanında saf tutarsa gidilecek referandumda ne CHP kalır ne de Kemal Bey. HDP'li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmamasından yana yüzde kaç oy çıkar sizce? Kaç çıkarsa çıksın Kemal Bey sayısını unuttuğumuz kere seçim kaybetmiş bir lider olarak bakalım bu sefer hangi bahanelerin arkasına saklanacak? Hatırlanacağı gibi son seçimlerde seçmen sayısı artmış olmasına rağmen “Oylarımızı koruduk” diye kendini başarılı addetmişti ya; bu sefer de sıradan insan aklına gelmeyecek şahane bir bahane de pekâlâ üretebilir.”
Bunlara hiç gerek kalmadı. Referanduma gidilmeden, CHP bir seçim daha kaybetme noktasına gelmeden Anayasa değişikliği Meclis'ten geçti… Meclis öyle ya da böyle bir tür millî irade bütünlüğü sergiledi. Siyaset kavramı bir nebze olsun itibarını korudu.
Bundan sonrası ince iş… Dosyaların devreye alınması sürecinde adalet ve demokrasinin ince terazisinden sapmamak, meclisin ve milletvekillerinin itibarını daha da ileri taşır. Tersi ise yine o kayıkçı kavgası algısının altını çizer. İletişim boyutunda tek yapılmaması gereken küçük hesaplara kalkışmaktır. Hangi partinin ne kadar fire verdiği araştırmalarıdır. Bu rövanşist tutumun ne siyasi partilere bir faydası vardır, ne de parlamenter demokrasiye…
Umarız CHP, Meclis kararını, Cumhurbaşkanına hakaret yağdırarak seçim kazanılamayacağını anlamanın belki de ilk adımı olarak görür ve stratejilerini çağdaş siyasi iletişim düzlemine çeker. Güçlü demokrasi ve sağlıklı iktidar, ancak güçlü bir muhalefetle mümkün olabilir. İnşallah CHP kendisine 9 seçim kaybettiren stratejiden bu vesileyle vazgeçer…
CHP vazgeçse de Alman basını vazgeçmiyor. Dün Spiegel Online bir derleme yapmış Alman basınından. Ortak kanaat olarak bu Meclis kararı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın diktatörlük yolunda güçlendiren bir adım olarak görülmeliymiş… Alman basını kimi destekliyor dersiniz? Ve neden? Spiegel Online'ın alıntıladığı Alman medyası şöyle: Zeit Online, Neue Osnabrücker Zeitung, Frankfurter Allgemeine Zeitung, Welt Online, WAZ ve SPIEGEL ONLINE…
Dünkü oylamayı faşizm yolunda atılmış bir adım olarak değerlendirmek için ya bir “üst akla” satılmış olmak lazım ya da ruhunu J. W. von Goethe'nin Faust'undaki Mefistofeles'e satmış olmak…
Aynı ruh Alman hükümetini de sarmış olmalı. Almanya hükümet sözcüsü Steffen Seibert, Türkiye'deki artan kutuplaşmadan endişe duyduklarını söylemiş ve “Demokrasi için tüm ilgili Meclis gruplarının temsil hakkının olması önemlidir” demiş. Almanya Başbakanı Angela Merkel Pazartesi günü İstanbul ziyareti sırasında kaygılarınıCumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a iletecekmiş.
Sayın Cumhurbaşkanı'nın nasıl bir yanıt vereceğini tahmin edebiliyoruz. (Bkz. Rize konuşması)… Merkel de biliyordur herhalde…
Bu arada Kemal Kılıçdaroğlu Bey'e geçmiş olsun, dileklerimizi iletelim. Ankara'da iki şehidimizin cenaze törenine giderken 'yumurtalı saldırıya' uğramış… Hiçbir neden, Kemal Bey'in yaptığı hiçbir provokasyon böyle bir saldırıyı haklı çıkaramaz.
Bazen susmak lazım…
Bu ayın son günü ilginç bir etkinlik var: Teknolojinin Kadın Liderleri Ödül Töreni. Bu yarışmayı Microsoft ve Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) birlikte organize etmişler. Gerekçeleri de, “Kadınların teknoloji alanındaki başarılarını ve liderliklerini ödüllendirmekmiş”… Ortaokul öğrencilerinden profesyonel yöneticilere kadar, her yaş ve sosyal kategoriden kadınların ortaya koyduğu çalışmalar değerlendirilmiş.
Eşimle konuşuyorduk… “Teknoloji Liderliğinin cinsiyeti, kadını erkeği olur mu?” dedim. Kafasını okuduğu gazeteden kaldırmadan cevap verdi: “Pozitif ayrımcılık!”..
“Ben” dedim “Fiziksel üstünlük nedeniyle erkeğin avantajlı olduğu durumlarda pozitif ayrımcılığın anlamlı olduğunu düşünüyorum. Akıl, fikir; ilim irfan söz konusu olduğunda değil…”
“Fark etmez!” dedi. “O kadar çok konuda negatif ayrımcılık var ki, bu da aradan kaynayıversin”…
Aklıma pek yatmadı, ama bu tür değerlendirme karşısında erkeğe susmak düşerdi. Ben de sustum. “Briç turnuvalarının da cinsiyet temelinde ayrımına karşıyım, satranç, tavla turnuvalarının da… Kadının akıl, fikir, zeka, ilim, irfan alanlarında erkek karşısında herhangi bir handikabının bulunduğuna inanmıyorum! Aksi takdirde kadınların Doktora Sınavları da farklı olmalıydı” diyecektim; demedim. Çünkü kadınlar öyle bir mantıkla gelebiliyorlar ki apışıp kalıyorsun.
Benim aklımdan geçenleri okumuş gibi, “Microsoft da KAGİDER de iyi niyetle bir şey yapmışlar. Olayı büyütme” demez mi…
Sustum tabii…