CHP yine ayağına sıktı…
09 temmuz 2015 yeni şafak
Meclis Başkan adayı Deniz Baykal TV'de bir konuştu, yine pîr konuştu… Özetle, “MHP tarafından kandırıldık, aldatıldık” anlamına gelecek bir 'hikâye' anlattı… CHP Grup Başkanvekili Levent Gök, MHP Grup Başkanvekili Yusuf Halaçoğlu'ylakonuşmuşmuş; Yusuf Bey Gök'e, Bahçeli'nin “HDP Baykal'ı desteklerse biz geçersiz oy kullanırız” sözlerine rağmen Baykal'a göre olay şöyle gelişmişmiş:
“O gece bizim Grup Başkanvekili arkadaşımız Levent Gök Bey ile buluştular. Ve o ona, 'Bir sıkıntı yok, kutlarız. Baykal seçilebilir. Çünkü biz serbest bırakacağız grubu'; o görüşmeden kısa bir süre sonra Grup Başkanvekili benim evime gelerek bana söyledi. Levent Bey bu mesajı aldı ve bana getirdi. Buradan şu çıkar: Deniz Baykal'a bir itirazımız yok.”
Halaçoğlu bunun üzerine yayına bağlanmış ve Deniz beyin altın tepside uzattığı kriz düğmesine basıvermiş:
“Kendilerine hiçbir şekilde HDP'yi desteklerse, desteklemezse gibi bunun dışında herhangi bir konuşma yapmadığımız gibi, grubumuzu serbest bırakacağımıza dair de en küçük şekilde bir ifadede bulunmadım. Kendisine aynen şunu söyledim. Bütün bunları benimle görüşmek yerine gidin Devlet Bey ile görüşün. Sayın Kılıçdaroğlu gitsin Devlet Bey'den randevu alsın, konuşsun dedim. Grubun serbest bırakılacağına dair bir konuşmamız olmamıştır.”
Gazeteciler ipin ucunu bırakır mı? Durumu hemen Kılıçdaroğlu'na sormuşlar. O da, “Seçilen seçildi. Ben de arayıp tebrik etim. Uzatmayın artık.” Sonra da “Bıktım, sıkıldım. Bırakın artık bu dedikoduları” benzeri sözlerle bir hezeyan açıklaması yapmış… Biraz da Deniz Baykal'ı yalnız bırakıp küçük düşürme bahasına…
Bu arada kriz, Halaçoğlu'nun CHP için 'Dinsiz, inançsız parti' ifadesini kullanmasıyla bir kez da daha alevlenmiş. Allahtan Kılıçdaroğlu'nun tepkisi hiç değilse bu kez makulmüş:
“Ayıp ve yakışıksız bir açıklama. Yanıt vermeye bile değmez. Kapatın konuyu.”
CHP'li Grup Başkanvekillerinden Engin Altay ise, “Bu açıklama ahlaksızcadır. Kendisinin özür dilemesini bekliyoruz” demişmiş.
CHP şu gerçeği bir türlü göremiyor: Gömleğin en üst düğmesini yanlış iliklerseniz, o yanlışlık aşağıya kadar devam eder ve genelde yediğiniz herzenin farkına son düğmede gömleğin iki yanından birinin daha uzun kaldığını gördüğünüz anda fark edersiniz.
Deniz Baykal beyi Meclis Başkan adayı yaparsanız ve kaybederse, kesinlikle rahat durmayacaktı. Köşesine çekilip düz milletvekilliği yapmayacaktı. Mutlaka arıza çıkaracaktı… Bunu görmek için ille de Süleyman Demirel gibi keskin zekâlı, cin bir politikacı olmak gerekmiyordu…
İki grup başkan vekili arasında bu 'gizli' konuşma gerçekten de yapılmış olsa bile, köprünün altından onca su aktıktan, atı alan Üsküdar'ı geçtikten sonra, MHP'nin bu 'görüşmeyi' reddedip aşırı tepki vereceğini bile bile, sırf şahsen gündemde kalmak adına yapıldığı algısı yaratacak bir jestüelle, olayı 'açık etmenin', bu şekilde de hem CHP'yi, hem kendini, hem partinin Genel Başkanını, küçük düşürüp krizin ortasına atıp, 'yakmanın', ayağına sıkmanın bir âlemi var mıydı?..
Adama demezler mi “Hadi Bahçeli'yi okuyup anlayamadın, hadi Halaçoğlu'nun seni kandırmasına izin verdin, hadi sadece Levent Bey'in şahâdetiyle yetinme, Genel Başkanına danışmama saflığında da bulundun… Bunu ne diye hâlâ kurcalar, ortalığa döker, partiyi birbirine katarsın be güzel kardeşim?..”
Başarının üç kilit kavramı bulunduğundan söz ederler: İrade (istem),Liyakat (Yetenek, beceri) ve Odaklanma… Meraklısı için orijinal İngilizcelerini de belirtelim: Will, Skill, Focus…
Şimdi vicdanınızla baş başa kaldığınız bir anda başarısını ölçmek istediğiniz adaylarınızı 10 üzerinden puanlayın. Aradaki farkı hemen göreceksinizdir… Bunu futbolcular için de yapıyorlar, lise ve üniversite hocaları için de siyaset adamları için de…
Bu değerlendirmeyi yaptığınızda, kimin kendi ayağına sıkıp kendisi ve çevresi için durduk yerde kendi krizini yaratabileceğini hemen göreceksinizdir…
“O gece bizim Grup Başkanvekili arkadaşımız Levent Gök Bey ile buluştular. Ve o ona, 'Bir sıkıntı yok, kutlarız. Baykal seçilebilir. Çünkü biz serbest bırakacağız grubu'; o görüşmeden kısa bir süre sonra Grup Başkanvekili benim evime gelerek bana söyledi. Levent Bey bu mesajı aldı ve bana getirdi. Buradan şu çıkar: Deniz Baykal'a bir itirazımız yok.”
Halaçoğlu bunun üzerine yayına bağlanmış ve Deniz beyin altın tepside uzattığı kriz düğmesine basıvermiş:
“Kendilerine hiçbir şekilde HDP'yi desteklerse, desteklemezse gibi bunun dışında herhangi bir konuşma yapmadığımız gibi, grubumuzu serbest bırakacağımıza dair de en küçük şekilde bir ifadede bulunmadım. Kendisine aynen şunu söyledim. Bütün bunları benimle görüşmek yerine gidin Devlet Bey ile görüşün. Sayın Kılıçdaroğlu gitsin Devlet Bey'den randevu alsın, konuşsun dedim. Grubun serbest bırakılacağına dair bir konuşmamız olmamıştır.”
Gazeteciler ipin ucunu bırakır mı? Durumu hemen Kılıçdaroğlu'na sormuşlar. O da, “Seçilen seçildi. Ben de arayıp tebrik etim. Uzatmayın artık.” Sonra da “Bıktım, sıkıldım. Bırakın artık bu dedikoduları” benzeri sözlerle bir hezeyan açıklaması yapmış… Biraz da Deniz Baykal'ı yalnız bırakıp küçük düşürme bahasına…
Bu arada kriz, Halaçoğlu'nun CHP için 'Dinsiz, inançsız parti' ifadesini kullanmasıyla bir kez da daha alevlenmiş. Allahtan Kılıçdaroğlu'nun tepkisi hiç değilse bu kez makulmüş:
“Ayıp ve yakışıksız bir açıklama. Yanıt vermeye bile değmez. Kapatın konuyu.”
CHP'li Grup Başkanvekillerinden Engin Altay ise, “Bu açıklama ahlaksızcadır. Kendisinin özür dilemesini bekliyoruz” demişmiş.
CHP şu gerçeği bir türlü göremiyor: Gömleğin en üst düğmesini yanlış iliklerseniz, o yanlışlık aşağıya kadar devam eder ve genelde yediğiniz herzenin farkına son düğmede gömleğin iki yanından birinin daha uzun kaldığını gördüğünüz anda fark edersiniz.
Deniz Baykal beyi Meclis Başkan adayı yaparsanız ve kaybederse, kesinlikle rahat durmayacaktı. Köşesine çekilip düz milletvekilliği yapmayacaktı. Mutlaka arıza çıkaracaktı… Bunu görmek için ille de Süleyman Demirel gibi keskin zekâlı, cin bir politikacı olmak gerekmiyordu…
İki grup başkan vekili arasında bu 'gizli' konuşma gerçekten de yapılmış olsa bile, köprünün altından onca su aktıktan, atı alan Üsküdar'ı geçtikten sonra, MHP'nin bu 'görüşmeyi' reddedip aşırı tepki vereceğini bile bile, sırf şahsen gündemde kalmak adına yapıldığı algısı yaratacak bir jestüelle, olayı 'açık etmenin', bu şekilde de hem CHP'yi, hem kendini, hem partinin Genel Başkanını, küçük düşürüp krizin ortasına atıp, 'yakmanın', ayağına sıkmanın bir âlemi var mıydı?..
Adama demezler mi “Hadi Bahçeli'yi okuyup anlayamadın, hadi Halaçoğlu'nun seni kandırmasına izin verdin, hadi sadece Levent Bey'in şahâdetiyle yetinme, Genel Başkanına danışmama saflığında da bulundun… Bunu ne diye hâlâ kurcalar, ortalığa döker, partiyi birbirine katarsın be güzel kardeşim?..”
Başarının üç kilit kavramı bulunduğundan söz ederler: İrade (istem),Liyakat (Yetenek, beceri) ve Odaklanma… Meraklısı için orijinal İngilizcelerini de belirtelim: Will, Skill, Focus…
Şimdi vicdanınızla baş başa kaldığınız bir anda başarısını ölçmek istediğiniz adaylarınızı 10 üzerinden puanlayın. Aradaki farkı hemen göreceksinizdir… Bunu futbolcular için de yapıyorlar, lise ve üniversite hocaları için de siyaset adamları için de…
Bu değerlendirmeyi yaptığınızda, kimin kendi ayağına sıkıp kendisi ve çevresi için durduk yerde kendi krizini yaratabileceğini hemen göreceksinizdir…