CHP’nin ‘kapanıp araması’ gerekir...
15 TEMMUZ 2011
Şu manasız, sonu olmayan, bir sonraki hamlesi kesinlikle düşünülmemiş, hesaplanmamış, planlanmış Boykot işinden vazgeçmek CHP adına son derece hayırlı bir karardı… Bir deli kuyuya bir taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış, misali; her geçen gün CHP biraz daha ‘sarıyordu’… Motorun sarması gibi… Pervanenin sarması gibi…
Yerinde ve zamanında bir kararla dönüşü olmayan yoldan dönmeyi başardılar… Ancak ‘dönüşün iletişimini’ yönetmeyi başaramadılar… Şimdilerde, ‘Kaos’ ve “Beş benzemez” algısı daha da yaygın… Güvensizlik, gelecek tasarımı, liderliğe olan inanç hasara uğramış vaziyette…
Uzlaşma eylemi de boykot eylemi gibi Türk halkına anlatılamamıştır… ‘Öncesiyle, sırasıyla, sonrasıyla’, iletişimin alfabesine göre ‘usulü veçhile amel edilerek’ sürecin iletişimi yönetilememiştir.
Yazık… Çünkü Türkiye’nin iktidar değil muhalefet sorunu olduğu gerçeği, yoğunluğu artarak sürmektedir. Ve de muhalefeti güçlü olmayan hiçbir ülkede demokrasi yaşayamaz…
Peki, CHP’de esik olan ve tamamlanmazsa, partinin başına kimi getirirlerse getirsinler gereken başarının elde edilmesini engelleyen, ayak bağı olan temel belirleyen nedir?
Tek kelimeyle söyleyelim: Motivasyon!.. Düşünün bir, CHP’yi ve milyonları birbirlerine kilitleyecek ve ‘güdüleyecek’ temel ‘motivatör’ nedir?
Sosyal demokrasi mi? AK Parti’nin içine düşmesini bekledikleri muhtemel başarısızlıklar mı? Kemalizm mi? Fakirlik, yoksulluk edebiyatı mı? 9 yıldır kapıda bekleyen (!) şeriat tehlikesi mi? Başlangıçta iddia edilen sonra iddia edilmekten vaz geçilmiş olan ‘takiye’ mi? Bizim kadrolarımız bunların kadrolarından daha iyidir edebiyatı mı? Hangisi?
Hangi büyük ‘inanç’, ‘büyük fikir’, ‘duyarlılık’ birliği CHP ve ona gönül verenlerinin umut yelkenlerini, esenlik ve duyarlılık rüzgârı ile şişirecek ve kelimenin tek anlamıyla ‘uçuracaktır’?
CHP’nin her şeyi bir kenara bırakıp, gerektiği sürece ‘kapanıp’, önce onu kendi içinde ve toplumla bütünleyip kenetleyecek, ‘motivatörü’, ‘ortak ruhi şekillenmenin’ düşünce ve eylem yapısını bulması gerekir… Kadro, lider falan sonradan nasılsa kendi kendine gelecektir…
Şimdi iş arama mevsimi
Günde en az bir iki e-posta da bana gelir… Bizim İletişim Danışmanlığı Grubu’nun İnsan Kıymetleri bölümüne gelenleri cabası… Bu aylarda iş başvuruları havada uçuşur …
Üniversiteyi bitiren arkadaşlar, doğrudan babalarının işini devralmaya odaklanmamışlarsa kendi aralarında üçe ayrılırlar:
1. Carpe Diem’ciler… (Gününü yaşa)… Bunlar bütün tatilleri bu arada kışları da vur patlasın, çal oynasın şeklinde yaşarlar… Babadan kalacak iş varsa kısmen yırtarlar. Yoksa okul bitip şöyle iyice bir dinlendikten sonra Ekim - Kasım gibi ‘iş’ bakmaya başlarlar. Bazen bu ‘bakış’ aylar hatta yıllar sürebilir… Her zaman da bir sebepleri olur bunların… Herkesi her şeyleri suçlar; bir tek kendilerine dokunmazlar. Dokunduklarında da çok geç olur zaten.
2. Sosyal şımarıklar… Bunları bireysel şımarıklardan ayıran, okulda ve ilişkilerinde başarılı olmalarıdır. İş beğenmeleri çok zordur. Hemen genel müdür olacaklarını sanırlar. Çalıştıkları işte ‘olayı hemen kavrayıp’ aslından her şeyi patron dahil herkesten iyi yapacaklarına inanırlar… Sık sık iş değiştirmeleri bundandır. Bu arkadaşların yosun tutması, örneğin çalıştıkları işte 10 yıl içinde ‘ortak’ falan olmaları çok zordur… Bu tür, özgeçmiş yazarken, o iş yerinin kendisine ne tür faydalar sağlayacağına vurgu yapar, kendisinin o iş yerine ne katma değer getireceğine değil…
3. Gelecek kaygısı taşıyanlar… Daha lisedeyken ‘klasikleri’ devirmişlerdir. Dünyayı ve kendilerini anlayacak entelektüel araçların temel olanlarını edinmişlerdir. İkinci sınıfa geçtikleri yıldan başlayarak yaz tatillerini bir ayla sınırlayıp her yaz en az 2 ay staj yaparlar (1 aylık staj hiçbir şey değildir). Bunların bazıları kışın aynı iş yerinde bir ay da ekstradan staj yapmış olurlar… En kolay iş bulan grup bunlardır… Hem özgeçmişlerinde zaten bir iki ciddi kurumun referansı yer alır; hem de iş disiplini ve kurumsal tavırdan nasiplerini almışlardır… Stajın da anlamı –eğer ucuza eleman kapatma anlamında uzun süreli sömürü durumu değilse- zaten budur…
Bu arkadaşlarla uzun vadeli planlar yapılabilir…
Yerinde ve zamanında bir kararla dönüşü olmayan yoldan dönmeyi başardılar… Ancak ‘dönüşün iletişimini’ yönetmeyi başaramadılar… Şimdilerde, ‘Kaos’ ve “Beş benzemez” algısı daha da yaygın… Güvensizlik, gelecek tasarımı, liderliğe olan inanç hasara uğramış vaziyette…
Uzlaşma eylemi de boykot eylemi gibi Türk halkına anlatılamamıştır… ‘Öncesiyle, sırasıyla, sonrasıyla’, iletişimin alfabesine göre ‘usulü veçhile amel edilerek’ sürecin iletişimi yönetilememiştir.
Yazık… Çünkü Türkiye’nin iktidar değil muhalefet sorunu olduğu gerçeği, yoğunluğu artarak sürmektedir. Ve de muhalefeti güçlü olmayan hiçbir ülkede demokrasi yaşayamaz…
Peki, CHP’de esik olan ve tamamlanmazsa, partinin başına kimi getirirlerse getirsinler gereken başarının elde edilmesini engelleyen, ayak bağı olan temel belirleyen nedir?
Tek kelimeyle söyleyelim: Motivasyon!.. Düşünün bir, CHP’yi ve milyonları birbirlerine kilitleyecek ve ‘güdüleyecek’ temel ‘motivatör’ nedir?
Sosyal demokrasi mi? AK Parti’nin içine düşmesini bekledikleri muhtemel başarısızlıklar mı? Kemalizm mi? Fakirlik, yoksulluk edebiyatı mı? 9 yıldır kapıda bekleyen (!) şeriat tehlikesi mi? Başlangıçta iddia edilen sonra iddia edilmekten vaz geçilmiş olan ‘takiye’ mi? Bizim kadrolarımız bunların kadrolarından daha iyidir edebiyatı mı? Hangisi?
Hangi büyük ‘inanç’, ‘büyük fikir’, ‘duyarlılık’ birliği CHP ve ona gönül verenlerinin umut yelkenlerini, esenlik ve duyarlılık rüzgârı ile şişirecek ve kelimenin tek anlamıyla ‘uçuracaktır’?
CHP’nin her şeyi bir kenara bırakıp, gerektiği sürece ‘kapanıp’, önce onu kendi içinde ve toplumla bütünleyip kenetleyecek, ‘motivatörü’, ‘ortak ruhi şekillenmenin’ düşünce ve eylem yapısını bulması gerekir… Kadro, lider falan sonradan nasılsa kendi kendine gelecektir…
Şimdi iş arama mevsimi
Günde en az bir iki e-posta da bana gelir… Bizim İletişim Danışmanlığı Grubu’nun İnsan Kıymetleri bölümüne gelenleri cabası… Bu aylarda iş başvuruları havada uçuşur …
Üniversiteyi bitiren arkadaşlar, doğrudan babalarının işini devralmaya odaklanmamışlarsa kendi aralarında üçe ayrılırlar:
1. Carpe Diem’ciler… (Gününü yaşa)… Bunlar bütün tatilleri bu arada kışları da vur patlasın, çal oynasın şeklinde yaşarlar… Babadan kalacak iş varsa kısmen yırtarlar. Yoksa okul bitip şöyle iyice bir dinlendikten sonra Ekim - Kasım gibi ‘iş’ bakmaya başlarlar. Bazen bu ‘bakış’ aylar hatta yıllar sürebilir… Her zaman da bir sebepleri olur bunların… Herkesi her şeyleri suçlar; bir tek kendilerine dokunmazlar. Dokunduklarında da çok geç olur zaten.
2. Sosyal şımarıklar… Bunları bireysel şımarıklardan ayıran, okulda ve ilişkilerinde başarılı olmalarıdır. İş beğenmeleri çok zordur. Hemen genel müdür olacaklarını sanırlar. Çalıştıkları işte ‘olayı hemen kavrayıp’ aslından her şeyi patron dahil herkesten iyi yapacaklarına inanırlar… Sık sık iş değiştirmeleri bundandır. Bu arkadaşların yosun tutması, örneğin çalıştıkları işte 10 yıl içinde ‘ortak’ falan olmaları çok zordur… Bu tür, özgeçmiş yazarken, o iş yerinin kendisine ne tür faydalar sağlayacağına vurgu yapar, kendisinin o iş yerine ne katma değer getireceğine değil…
3. Gelecek kaygısı taşıyanlar… Daha lisedeyken ‘klasikleri’ devirmişlerdir. Dünyayı ve kendilerini anlayacak entelektüel araçların temel olanlarını edinmişlerdir. İkinci sınıfa geçtikleri yıldan başlayarak yaz tatillerini bir ayla sınırlayıp her yaz en az 2 ay staj yaparlar (1 aylık staj hiçbir şey değildir). Bunların bazıları kışın aynı iş yerinde bir ay da ekstradan staj yapmış olurlar… En kolay iş bulan grup bunlardır… Hem özgeçmişlerinde zaten bir iki ciddi kurumun referansı yer alır; hem de iş disiplini ve kurumsal tavırdan nasiplerini almışlardır… Stajın da anlamı –eğer ucuza eleman kapatma anlamında uzun süreli sömürü durumu değilse- zaten budur…
Bu arkadaşlarla uzun vadeli planlar yapılabilir…