Çok konuşulmak her zaman iyi değildir..
14 nisan 2015 yeni şafak
Siyasi iletişimin doruk yapmak üzere olduğu günlerdeyiz. İlk sahneye çıkan CHP oldu… “Alkışlıyoruz!"…
Dilerseniz CHP'nin tanıtım kampanyasını pek çok açıdan eleştirebilirsiniz. Mesela 'alkışlama' aksiyonunun; hayatlarında daha çok sol veya sosyal demokrat düşünceler için yaşamış, üretmiş insanların hakkın rahmetine kavuşmalarının ardından cenazeleri kaldırılırken, İslami gelenek, inanç ve değerlere tamamen ters bir yaklaşımla yapılan bir tür 'anma' 'destekleme' jestüelini çağrıştırdığını söyleyenlere hak vermemek elde değil…
Ya da Sayın Kılıçdaroğlu'nun çokça tekrarladığı sloganın negatif bir çağrışım yaptırması… “Kormayın, Yılmayın, Sinmeyin!"… Her ne kadar Milli Marşımız da “Korkma!" diye başlasa; bu slogan üçlemesinin halkın şu anda 'korktuğu, yıldığı, sindiği' varsayımından hareketle oluşturulduğu algısını pekiştirmesi pek bir talihsizlik olarak görülüyor…
Bir de alkış temposunun ritminin Gil Scott-Heron'un “The Revolution Will Not Be Televised" adlı parçasına Gezi olayları sırasında yapılmış klipteki duyguyu, ya da Hakan Vreskala'nın Gezi olayları sırasında toplulukla birlikte seslendirdiği “Dağılın Lan Dağılın" şeklindeki parçayı hatırlattığını, bunun da genel seçmen nezdinde olumlu karşılanamayabileceğini iddia edenleri anlamak mümkün…
Tabii öte yandan reklam filmindeki kadınlar var… Başörtülü kadınlara sadece overlokçular, gözleme açan, tarlada çalışan köy kadınları arasında rastlanıyor. Modern meslek gruplarının hiçbirinde bir tane türbanlı kadın vatandaş görmek mümkün değil…
Bir keresinde Ali Taran demişti ki, “Ben halkın değerleriyle didişmem"… Sanki bu filmde bu ilkesini biraz 'genişçe' yorumlamış…
Tabii ki dün TV'de “Bir kampanya kendisinden ne kadar söz ettiriyorsa, o kadar başarılıdır" diyen CHP İzmir Milletvekili adayı Sayın Mustafa Balbay'a katılmamız mümkün değil… Kendinden söz ettirme ikna sürecinin bir adımı değildir… Siyasi iletişim ise sadece ve sadece 'İkna'ya dayanır ve de 'güven'e…
Tüm bu tespitlere rağmen CHP'nin ilk kez farklı bir siyasi iletişim çalışmasına giriştiğini söyleyebiliriz. İlk kez insan zekâsının tamamlamasına izin veren mesaj anlayışı devreye sokulmuş… 9 seçimdir hiçbir işe yaramadığı anlaşılmış olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a, hükümete, Başbakan Ahmet Davutoğlu'na cepheden saldırılmasından kısmen vazgeçilmiş… Ekonomik vaatlere soyut kelamdan daha çok ağırlık verilmiş… Reklam filmi değişik… Cıngıl genç ve dinamik…
İyi de, bu reklam çalışır mı?...
Zor…
Uçuşup giden o vaatlerin altı doldurulmaz, arkası pekiştirilmezse ters teper… İkinci mesele vaat ile güven arasındaki dengenin sağlanması meselesi… Gerekli güven ortamını yaratamazsanız, vaadiniz havada siz de komik durumda kalabilirsiniz… Örneğin Sayın Kılıçdaroğlu'nun Kartal mitinginde “Ben 12 sene hesap uzmanlığı yaptım… Paranın nasıl toplandığını, nasıl dağıtıldığını iyi bilirim!" demesi; CHP'ye %35, yani muhalefette kalma hedefini koyması gibi son derece talihsizdir…
Burada sürekli dile getirdiğimiz, 'kuvvetli muhalefet güçlü iktidar, sağlam demokrasi demektir', ilkesini bir kez daha yineleyelim ve CHP'ye başarılar dileyelim…
Her şeyin temeli istikrar!..
Cumartesi günü Finansal Kurumlar Birliği'nin (FKB) 3. Genel Kurul Toplantısı'na davetliydik… Bankacılık dışı finans sektörünün kalbinin orada attığını söylesek yalan olmaz.
Toplantıda FKB'nin kuruluşunda büyük emeği bulunan Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, mükemmel bir konuşma yaptı. Bir saat süren konuşmasında Türkiye ekonomisindeki finansal istikrara ve büyük potansiyele vurgu yaptı.
Finansal Kurumlar Birliği Başkanı Osman Zeki Özger, büyük mesafe kat ettiklerini, Birlik çatısı altında faaliyet gösteren üç sektörün (Finansman şirketleri, Finansal Kiralama, Faktoring) işleyişine önemli katkı sunan gelişmelere imza attıklarını söyledi. Özger, toplam 117 üye finansal kuruluş ve 7.300 çalışanı temsil ettiklerini; 2014 sonu itibariyle üç sektörün aktif toplamının bir önceki yıla kıyasla yüzde 20 artışla 80 milyar TL'ye, toplam işlem hacminin yüzde 26 artışla 148 milyar TL'ye, özkaynaklarının ise yüzde 13 artışla 12 milyar TL'ye ve kârlılığının da yüzde 24 artışla 1.4 milyar TL'ye çıktığını belirtti.
Babacan'ın şu tespiti ders niteliğindeydi: “Kurallar sürdürülebilirliği, kurumlar ise itibarı etkiler… Bu ikisi birleştiğinde ise ülkeye duyulan güven oluşur. Bunların hepsinin altında da 'temel' olarak siyasi istikrar bulunur…”
İş hayatının her alanına tercüme edilebilecek bu düsturu bir tarafa yazıp her gün en az bir kere göz atmakta yarar olabilir...
Dilerseniz CHP'nin tanıtım kampanyasını pek çok açıdan eleştirebilirsiniz. Mesela 'alkışlama' aksiyonunun; hayatlarında daha çok sol veya sosyal demokrat düşünceler için yaşamış, üretmiş insanların hakkın rahmetine kavuşmalarının ardından cenazeleri kaldırılırken, İslami gelenek, inanç ve değerlere tamamen ters bir yaklaşımla yapılan bir tür 'anma' 'destekleme' jestüelini çağrıştırdığını söyleyenlere hak vermemek elde değil…
Ya da Sayın Kılıçdaroğlu'nun çokça tekrarladığı sloganın negatif bir çağrışım yaptırması… “Kormayın, Yılmayın, Sinmeyin!"… Her ne kadar Milli Marşımız da “Korkma!" diye başlasa; bu slogan üçlemesinin halkın şu anda 'korktuğu, yıldığı, sindiği' varsayımından hareketle oluşturulduğu algısını pekiştirmesi pek bir talihsizlik olarak görülüyor…
Bir de alkış temposunun ritminin Gil Scott-Heron'un “The Revolution Will Not Be Televised" adlı parçasına Gezi olayları sırasında yapılmış klipteki duyguyu, ya da Hakan Vreskala'nın Gezi olayları sırasında toplulukla birlikte seslendirdiği “Dağılın Lan Dağılın" şeklindeki parçayı hatırlattığını, bunun da genel seçmen nezdinde olumlu karşılanamayabileceğini iddia edenleri anlamak mümkün…
Tabii öte yandan reklam filmindeki kadınlar var… Başörtülü kadınlara sadece overlokçular, gözleme açan, tarlada çalışan köy kadınları arasında rastlanıyor. Modern meslek gruplarının hiçbirinde bir tane türbanlı kadın vatandaş görmek mümkün değil…
Bir keresinde Ali Taran demişti ki, “Ben halkın değerleriyle didişmem"… Sanki bu filmde bu ilkesini biraz 'genişçe' yorumlamış…
Tabii ki dün TV'de “Bir kampanya kendisinden ne kadar söz ettiriyorsa, o kadar başarılıdır" diyen CHP İzmir Milletvekili adayı Sayın Mustafa Balbay'a katılmamız mümkün değil… Kendinden söz ettirme ikna sürecinin bir adımı değildir… Siyasi iletişim ise sadece ve sadece 'İkna'ya dayanır ve de 'güven'e…
Tüm bu tespitlere rağmen CHP'nin ilk kez farklı bir siyasi iletişim çalışmasına giriştiğini söyleyebiliriz. İlk kez insan zekâsının tamamlamasına izin veren mesaj anlayışı devreye sokulmuş… 9 seçimdir hiçbir işe yaramadığı anlaşılmış olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a, hükümete, Başbakan Ahmet Davutoğlu'na cepheden saldırılmasından kısmen vazgeçilmiş… Ekonomik vaatlere soyut kelamdan daha çok ağırlık verilmiş… Reklam filmi değişik… Cıngıl genç ve dinamik…
İyi de, bu reklam çalışır mı?...
Zor…
Uçuşup giden o vaatlerin altı doldurulmaz, arkası pekiştirilmezse ters teper… İkinci mesele vaat ile güven arasındaki dengenin sağlanması meselesi… Gerekli güven ortamını yaratamazsanız, vaadiniz havada siz de komik durumda kalabilirsiniz… Örneğin Sayın Kılıçdaroğlu'nun Kartal mitinginde “Ben 12 sene hesap uzmanlığı yaptım… Paranın nasıl toplandığını, nasıl dağıtıldığını iyi bilirim!" demesi; CHP'ye %35, yani muhalefette kalma hedefini koyması gibi son derece talihsizdir…
Burada sürekli dile getirdiğimiz, 'kuvvetli muhalefet güçlü iktidar, sağlam demokrasi demektir', ilkesini bir kez daha yineleyelim ve CHP'ye başarılar dileyelim…
Her şeyin temeli istikrar!..
Cumartesi günü Finansal Kurumlar Birliği'nin (FKB) 3. Genel Kurul Toplantısı'na davetliydik… Bankacılık dışı finans sektörünün kalbinin orada attığını söylesek yalan olmaz.
Toplantıda FKB'nin kuruluşunda büyük emeği bulunan Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, mükemmel bir konuşma yaptı. Bir saat süren konuşmasında Türkiye ekonomisindeki finansal istikrara ve büyük potansiyele vurgu yaptı.
Finansal Kurumlar Birliği Başkanı Osman Zeki Özger, büyük mesafe kat ettiklerini, Birlik çatısı altında faaliyet gösteren üç sektörün (Finansman şirketleri, Finansal Kiralama, Faktoring) işleyişine önemli katkı sunan gelişmelere imza attıklarını söyledi. Özger, toplam 117 üye finansal kuruluş ve 7.300 çalışanı temsil ettiklerini; 2014 sonu itibariyle üç sektörün aktif toplamının bir önceki yıla kıyasla yüzde 20 artışla 80 milyar TL'ye, toplam işlem hacminin yüzde 26 artışla 148 milyar TL'ye, özkaynaklarının ise yüzde 13 artışla 12 milyar TL'ye ve kârlılığının da yüzde 24 artışla 1.4 milyar TL'ye çıktığını belirtti.
Babacan'ın şu tespiti ders niteliğindeydi: “Kurallar sürdürülebilirliği, kurumlar ise itibarı etkiler… Bu ikisi birleştiğinde ise ülkeye duyulan güven oluşur. Bunların hepsinin altında da 'temel' olarak siyasi istikrar bulunur…”
İş hayatının her alanına tercüme edilebilecek bu düsturu bir tarafa yazıp her gün en az bir kere göz atmakta yarar olabilir...