Cumhurbaşkanı mutlaka ikna edilmeli
21 mart 2015 yeni şafak
Perşembe günkü yazımızın başlığına aldığımız “Endişeli Muhafazakârlar” daha da ayrıntısı ile “Endişeli Modern Muhafazakârlar” kavramını tam da bugün nasıl yapar da biraz daha açabiliriz, diye düşünürken; imdadımıza yine Sayın Cumhurbaşkanı yetişti. Ve de Ukrayna’ya giderayak, Nevruz’a bir gün kala, gündemin ortasına nükleer bomba gibi düşen o açıklamayı yaptı:
“Ben gazetelerde okuyorum. Böyle bir şeyden doğrusu benim bir haberim yok. Şunu da çok açık net söyleyeyim. Bu olaya da ben olumlu bakmıyorum. Başbakanlığım döneminde de, işte akil insanların içersinden bir grubun gitmesine nasıl bakarsınız, nasıl değerlendirirsiniz dedikleri zaman, bunları doğru bulmadığımı, böyle bir şey düşünmediğimizi o zaman söylemiştim. Aynı şeyi şimdi de söylüyorum. Bunlar doğru şeyler değildir; birilerini tatmin için bu işler yapılmaz.”
Endişeli Modern Muhafazakâr kavramını Konda’nın CHP’nin önemli bir seçmen kesimini tanımlarken kullandığı ‘Endişeli Modernler’ kavramından takla attırarak ele aldığımızı daha önce de belirtmiştik… Bu seçmen kitlesi CHP ile ilgili ‘endişe’ duyarken, kendi içinde ‘alternatifsizlik’ nedeniyle oylarını her zaman CHP’ye veriyordu… Son yıllarda sayılarının giderek arttığını çeşitli araştırmalardan gördüğümüz Endişeli Modern Muhafazakârlar da benzer bir şekilde davranıyorlar… Bunların oyu da tabii ki hâlâ blok halinde AK Parti’ye gidiyor… Ancak 2011’de olduğu gibi değil… Bu kez bir miktar ‘Endişeli’ bir şekilde gidiyor…
Çünkü hiç alışık olmadıkları bir siyasi ortam yaşıyorlar… “İzleme Komitesi tamam” gibi haberler çıkıyor ortalığa… İsimler dolaşıyor medyada. 18 Mart tarihli Hürriyet.com.tr’de Yalçın Akdoğan’ın ağzından şu haber yer alıyor: “Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, İzleme Komitesi’nde 5-6 kişinin yer alacağını, bu isimlerden bazılarının belirlendiğini, önümüzdeki hafta nihai kararı Başbakan Davutoğlu’nun vereceğini söyledi”…
Dolaşan isimlerin arasında, dün ciddi sayılabilecek ancak başarılı bir ameliyat geçirmiş olan ve konuyla yakından uzaktan bir ilişkisinin olmadığını bildiğimiz Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan Hoca da var. Ertesi günü zaten Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ve HDP tarafından “Yok böyle bir liste! Külliyen yalandır” diye açıklama geliyor… Ardından dün de Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın çıkışı…
Ancak Mısır’daki Sağır Sultan da biliyor ki, Çözüm Süreci konusunda anlaşmış olan taraflar “İzleme Komitesi” konusunda da mutabıktılar. Bu komitenin devreye girmesi sürecin resmi bir parçasıydı yani…
Ya bilgilendirilmedi, ya ikna edilmedi, ya da başka bir şey… Fakat ortada bir karışıklık olduğu kesin. Ve Cumhurbaşkanı yine rahatsız… Ve de Cumhurbaşkanı herhangi biri değil… Bu sürece ‘start’ veren ve arkasında duran bir devlet adamı… “İki konunun bizzat takipçisi olacağım” diye resmen açıklamıştı. Bunlardan ilki de Çözüm Süreci idi. Yani O görmezden gelinerek yol alınması düşünülemez…
Sanki yeni bir Hakan Fidan olayı daha yaşanıyor… Endişeli Muhafazakârlarda en azından böyle bir endişe olduğu söylenebilir…
Cumhurbaşkanı’nın desteği alınmadan Kürt Sorunu çözülebilir mi Türkiye’de? Elbette ki hayır. O halde Sayın Başbakan Davutoğlu’na ve de kurmaylarına düşen görev Sayın Cumhurbaşkanı’nın ikna edilmesi ve varsa her türden gerilimin, ya da öyle algılanan ortamın derhal izale edilmesidir…
Murat Ülker ‘Bey’ müphemiyeti bir miktar düzeltti
Haber medyada önce şöyle yer aldı:
“Yıldız Holding Başkan Yardımcısı Ali Ülker, Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker’in şirkette hanım ve bey hitaplarının kaldırılması çağrısında bulunduğunu ifade etti”…
Kültür ve değerler konusundaki olağanüstü hassasiyetini yakından tanıma fırsatı bulduğumuz Türkiye’nin “Yıldız İş Adamı” Murat Ülker Kardeşimin (İstanbul Erkek Lisesi’nden bir hayli sınıf küçüğümdür ve kendisine karşı sevgim objektif olamaz), bu “her türden agresif eleştiriye karşı savunmasız” açıklamayı, ‘müphemiyet’ (belirsizlik) sınırları içinde bırakmayacağını biliyordum…
Nitekim dün beklediğim Tweet geldi. Murat Bey kardeşim demiş ki:
“Şu ‘bey – hanım’ hitabının kalkması haberlerine bir açıklık getireyim… Yurt dışındaki toplantılarda, örneğin İngiltere’de Amerika’da yaptığımız toplantılarda herkes birbirine ilk ismiyle hitap ederken, bana Bay Ülker, Murat Bey demeleri garip kaçıyor. O yüzden bu tür toplantılarda ‘Bey – Hanım’ takılarının kullanılmaması için adım attık… Ama elbette yerel pazarlarda kültürün gereği neyse ona sadığız… Örneğin, Arabistan’da ‘Seyyid’, Japonya’da ‘San’ diyoruz…”
Bu açıklamadan ben şunu anlıyorum… Türkiye’de Ülker (Yıldız Holding) çalışanları ilk açıklamadan cesaret alıp Murat Ülker Bey kardeşime, “N’aber Murat?” ya da “Bak Murat, ilk üç ayın iş planını şöyle hazırladık!” şeklinde hitap etmeye sulanmasınlar boşuna; bu cesaret girişiminin sonuçları hiç de hayırlı olmayabilir…
Bu arada 3İ’nin (İş – İlişki – İletişim) ilk ikisinde çok başarılı olan büyük iş adamımızın 3’üncü İ’de alacağı bir miktar daha yol bulunduğunu söylemeden geçmeyelim… Şöyle ki: İlk açıklama kimden gelmiş? Ali Ülker Bey’den… O halde ya Ali Bey’den de bir açıklama gelmeliydi; ya da Murat Bey Tweet’inin içinde Ali Bey’in ilk açıklamasına gönderme yapmalıydı…
Bu haliyle olay hâlâ kısmen havada duruyor… Çünkü böyle bir çağrının, yani Hanım ve Bey hitaplarının sadece Londra ve New York’taki toplantılarda değil, genel anlamda şirket içinde kaldırılmasının Murat Bey tarafından yapılıp yapılmadığı ‘müphem’… Müphemiyet ise algının bir numaralı düşmanıdır…
“Ben gazetelerde okuyorum. Böyle bir şeyden doğrusu benim bir haberim yok. Şunu da çok açık net söyleyeyim. Bu olaya da ben olumlu bakmıyorum. Başbakanlığım döneminde de, işte akil insanların içersinden bir grubun gitmesine nasıl bakarsınız, nasıl değerlendirirsiniz dedikleri zaman, bunları doğru bulmadığımı, böyle bir şey düşünmediğimizi o zaman söylemiştim. Aynı şeyi şimdi de söylüyorum. Bunlar doğru şeyler değildir; birilerini tatmin için bu işler yapılmaz.”
Endişeli Modern Muhafazakâr kavramını Konda’nın CHP’nin önemli bir seçmen kesimini tanımlarken kullandığı ‘Endişeli Modernler’ kavramından takla attırarak ele aldığımızı daha önce de belirtmiştik… Bu seçmen kitlesi CHP ile ilgili ‘endişe’ duyarken, kendi içinde ‘alternatifsizlik’ nedeniyle oylarını her zaman CHP’ye veriyordu… Son yıllarda sayılarının giderek arttığını çeşitli araştırmalardan gördüğümüz Endişeli Modern Muhafazakârlar da benzer bir şekilde davranıyorlar… Bunların oyu da tabii ki hâlâ blok halinde AK Parti’ye gidiyor… Ancak 2011’de olduğu gibi değil… Bu kez bir miktar ‘Endişeli’ bir şekilde gidiyor…
Çünkü hiç alışık olmadıkları bir siyasi ortam yaşıyorlar… “İzleme Komitesi tamam” gibi haberler çıkıyor ortalığa… İsimler dolaşıyor medyada. 18 Mart tarihli Hürriyet.com.tr’de Yalçın Akdoğan’ın ağzından şu haber yer alıyor: “Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, İzleme Komitesi’nde 5-6 kişinin yer alacağını, bu isimlerden bazılarının belirlendiğini, önümüzdeki hafta nihai kararı Başbakan Davutoğlu’nun vereceğini söyledi”…
Dolaşan isimlerin arasında, dün ciddi sayılabilecek ancak başarılı bir ameliyat geçirmiş olan ve konuyla yakından uzaktan bir ilişkisinin olmadığını bildiğimiz Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan Hoca da var. Ertesi günü zaten Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ve HDP tarafından “Yok böyle bir liste! Külliyen yalandır” diye açıklama geliyor… Ardından dün de Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın çıkışı…
Ancak Mısır’daki Sağır Sultan da biliyor ki, Çözüm Süreci konusunda anlaşmış olan taraflar “İzleme Komitesi” konusunda da mutabıktılar. Bu komitenin devreye girmesi sürecin resmi bir parçasıydı yani…
Ya bilgilendirilmedi, ya ikna edilmedi, ya da başka bir şey… Fakat ortada bir karışıklık olduğu kesin. Ve Cumhurbaşkanı yine rahatsız… Ve de Cumhurbaşkanı herhangi biri değil… Bu sürece ‘start’ veren ve arkasında duran bir devlet adamı… “İki konunun bizzat takipçisi olacağım” diye resmen açıklamıştı. Bunlardan ilki de Çözüm Süreci idi. Yani O görmezden gelinerek yol alınması düşünülemez…
Sanki yeni bir Hakan Fidan olayı daha yaşanıyor… Endişeli Muhafazakârlarda en azından böyle bir endişe olduğu söylenebilir…
Cumhurbaşkanı’nın desteği alınmadan Kürt Sorunu çözülebilir mi Türkiye’de? Elbette ki hayır. O halde Sayın Başbakan Davutoğlu’na ve de kurmaylarına düşen görev Sayın Cumhurbaşkanı’nın ikna edilmesi ve varsa her türden gerilimin, ya da öyle algılanan ortamın derhal izale edilmesidir…
Murat Ülker ‘Bey’ müphemiyeti bir miktar düzeltti
Haber medyada önce şöyle yer aldı:
“Yıldız Holding Başkan Yardımcısı Ali Ülker, Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker’in şirkette hanım ve bey hitaplarının kaldırılması çağrısında bulunduğunu ifade etti”…
Kültür ve değerler konusundaki olağanüstü hassasiyetini yakından tanıma fırsatı bulduğumuz Türkiye’nin “Yıldız İş Adamı” Murat Ülker Kardeşimin (İstanbul Erkek Lisesi’nden bir hayli sınıf küçüğümdür ve kendisine karşı sevgim objektif olamaz), bu “her türden agresif eleştiriye karşı savunmasız” açıklamayı, ‘müphemiyet’ (belirsizlik) sınırları içinde bırakmayacağını biliyordum…
Nitekim dün beklediğim Tweet geldi. Murat Bey kardeşim demiş ki:
“Şu ‘bey – hanım’ hitabının kalkması haberlerine bir açıklık getireyim… Yurt dışındaki toplantılarda, örneğin İngiltere’de Amerika’da yaptığımız toplantılarda herkes birbirine ilk ismiyle hitap ederken, bana Bay Ülker, Murat Bey demeleri garip kaçıyor. O yüzden bu tür toplantılarda ‘Bey – Hanım’ takılarının kullanılmaması için adım attık… Ama elbette yerel pazarlarda kültürün gereği neyse ona sadığız… Örneğin, Arabistan’da ‘Seyyid’, Japonya’da ‘San’ diyoruz…”
Bu açıklamadan ben şunu anlıyorum… Türkiye’de Ülker (Yıldız Holding) çalışanları ilk açıklamadan cesaret alıp Murat Ülker Bey kardeşime, “N’aber Murat?” ya da “Bak Murat, ilk üç ayın iş planını şöyle hazırladık!” şeklinde hitap etmeye sulanmasınlar boşuna; bu cesaret girişiminin sonuçları hiç de hayırlı olmayabilir…
Bu arada 3İ’nin (İş – İlişki – İletişim) ilk ikisinde çok başarılı olan büyük iş adamımızın 3’üncü İ’de alacağı bir miktar daha yol bulunduğunu söylemeden geçmeyelim… Şöyle ki: İlk açıklama kimden gelmiş? Ali Ülker Bey’den… O halde ya Ali Bey’den de bir açıklama gelmeliydi; ya da Murat Bey Tweet’inin içinde Ali Bey’in ilk açıklamasına gönderme yapmalıydı…
Bu haliyle olay hâlâ kısmen havada duruyor… Çünkü böyle bir çağrının, yani Hanım ve Bey hitaplarının sadece Londra ve New York’taki toplantılarda değil, genel anlamda şirket içinde kaldırılmasının Murat Bey tarafından yapılıp yapılmadığı ‘müphem’… Müphemiyet ise algının bir numaralı düşmanıdır…