Davutoğlu yine puanları topladı
12 aralık 2015 yeni şafak
Okurlarımızın müsaadesiyle durumu bir güreş deyişiyle ifade etmeye çalışalım: Hükümet ve Başbakan bir kez daha muhalefetin arkasına geçip puan aldı. Başbakan'ın açıkladığı seçim vaatleri ile tamamen uyum içindeki kısa, orta ve uzun (bir yıllık) vadeli hedefleri, muhalefeti yine hazırlıksız yakaladı.
İşin tuhaf yanı hedeflerin çoğu Muhalefet'in seçim vaatleriyle neredeyse bire bir oranında uyum içinde… Yani aşağıya tükürseler sakal, yukarı tükürseler bıyık… Hele de AB için Vize Muafiyetimevzuu… Hükümetin getirdiği her teklife 'Hayır' demeyi siyaset sanan, bu tutumlarının kendilerini bir adım ileri götürmediğini fark edemeyen müzmin muhalif kadrolar; Sayın Başbakan Davutoğlu bu açıklamaları yapmadan ortaya çıkıp taleplerini sıralasalardı, hükümet onların peşine takılmış duruma düşebilecekti… Ancak bunun için tabii stratejik düşünme gerekirdi, taktik değil… Yani “Hadi hükümet iş yapsın, biz de sütre gerisinden eleştirip olmaz diyelim"le muhalefet olmuyor…
Muhalefet olmayınca da demokrasi olmuyor; gelişme olmuyor… Bunlar olmayınca da üstüne vazife olmayan sivil toplum kuruluşları bir bir siyasi parti gibi davranmaya başlıyorlar… Güçlü Türkiye için güçlü ekonomi, güçlü 'yumuşak güç' (soft power), güçlü
Silahlı Kuvvetler, güçlü demokrasi, güçlü iktidar ve de güçlü muhalefet şart. Bunların çoğu var. İkisi hariç. Biri, 'Yumuşak Güç'… Diğeri hangisi sizce?..
Önyargıyı kaldırmak kime düşer?..
Almanya'da yaşayan meslektaşım Christian Langer, geçenlerde bir proje için İstanbul'daydı… Beraberinde yine benim sinirlerimi yerinden oynatacak iki şey getirmiş. Biri bir kitap. Almanya'nın artık aktif politik alanda faal olmayan ünlü Şansölyesi Gerhard Schröder'in hayat hikayesinin anlatıldığı tuğla gibi bir kitaptı…
Schröder bilindiği üzere Başbakanlık görevi bitikten sonra avukatlık yapmaya başladı ve Rusya'yla ve Putin'le olağanüstü yakınlık tesis etti. Rusya'nın devasa doğal gaz kuruluşu (UEFA Avrupa Şampiyonlar Ligi ana sponsoru) Gazprom'un danışmanı ve Putin'in en yakın adamlarından biri olarak çalışmaya başladı. Bu arada, Nord Stream AG (Kuzey Akım A.Ş. Baltık Denizi Boru Hattı) Yönetim Kurulu Başkanlığı ve lobici olarak Alman basınının sürekli gündeminde kaldı…
Keşke Türkçeye çevrilse. Almanya'nın çok önemli bir dönemine damga vuran bir politikacının hayli açık bir şekilde kaleme alınmış yaşam öyküsü, hem siyasi tecrübe adına hem de Türkiye'nin AB içindeki yeri çerçevesinde çok önemli bilgiler içeriyor…
İşin tuhaf yanı hedeflerin çoğu Muhalefet'in seçim vaatleriyle neredeyse bire bir oranında uyum içinde… Yani aşağıya tükürseler sakal, yukarı tükürseler bıyık… Hele de AB için Vize Muafiyetimevzuu… Hükümetin getirdiği her teklife 'Hayır' demeyi siyaset sanan, bu tutumlarının kendilerini bir adım ileri götürmediğini fark edemeyen müzmin muhalif kadrolar; Sayın Başbakan Davutoğlu bu açıklamaları yapmadan ortaya çıkıp taleplerini sıralasalardı, hükümet onların peşine takılmış duruma düşebilecekti… Ancak bunun için tabii stratejik düşünme gerekirdi, taktik değil… Yani “Hadi hükümet iş yapsın, biz de sütre gerisinden eleştirip olmaz diyelim"le muhalefet olmuyor…
Muhalefet olmayınca da demokrasi olmuyor; gelişme olmuyor… Bunlar olmayınca da üstüne vazife olmayan sivil toplum kuruluşları bir bir siyasi parti gibi davranmaya başlıyorlar… Güçlü Türkiye için güçlü ekonomi, güçlü 'yumuşak güç' (soft power), güçlü
Silahlı Kuvvetler, güçlü demokrasi, güçlü iktidar ve de güçlü muhalefet şart. Bunların çoğu var. İkisi hariç. Biri, 'Yumuşak Güç'… Diğeri hangisi sizce?..
Önyargıyı kaldırmak kime düşer?..
Almanya'da yaşayan meslektaşım Christian Langer, geçenlerde bir proje için İstanbul'daydı… Beraberinde yine benim sinirlerimi yerinden oynatacak iki şey getirmiş. Biri bir kitap. Almanya'nın artık aktif politik alanda faal olmayan ünlü Şansölyesi Gerhard Schröder'in hayat hikayesinin anlatıldığı tuğla gibi bir kitaptı…
Schröder bilindiği üzere Başbakanlık görevi bitikten sonra avukatlık yapmaya başladı ve Rusya'yla ve Putin'le olağanüstü yakınlık tesis etti. Rusya'nın devasa doğal gaz kuruluşu (UEFA Avrupa Şampiyonlar Ligi ana sponsoru) Gazprom'un danışmanı ve Putin'in en yakın adamlarından biri olarak çalışmaya başladı. Bu arada, Nord Stream AG (Kuzey Akım A.Ş. Baltık Denizi Boru Hattı) Yönetim Kurulu Başkanlığı ve lobici olarak Alman basınının sürekli gündeminde kaldı…
Keşke Türkçeye çevrilse. Almanya'nın çok önemli bir dönemine damga vuran bir politikacının hayli açık bir şekilde kaleme alınmış yaşam öyküsü, hem siyasi tecrübe adına hem de Türkiye'nin AB içindeki yeri çerçevesinde çok önemli bilgiler içeriyor…
Eşcinsel Dışişleri Bakanları ve Başbakan Yardımcıları Guido Westerwelle'nin Michael Mronz adına bir erkekle evlenmesini hiç yadırgamayan Almanların, Schröder'in Putin'in adamı olmasını ve Rusya ile köklü ticari ilişkilere girmesini yadırgamalarını da anlamaya çalışmak kolay olmuyor doğrusu…
Langer bir de Stern dergisinin 26 Kasım tarihli nüshasını getirmiş yanında. Almanya'nın en etklili haftalık dergilerinden biri, bu kez kapağında öyle gizli kapaklı değil, açık açık provokasyona imzasını atmış. Stern, Der Spiegel'in Sovyetler'in çöküşünden sonra, soğuk savaşın hemen ardından yaptığı “Yeni Düşman: İslam" kapağından sonra ondan daha da vahşi bir başlık atmış:
İslam Devleti: Dünyanın Yeni Düşmanları. Alt başlık da şöyle: “Teröristler ne istiyor, nefretleri nereden geliyor? Almanya için ne kadar büyük bir tehlike oluşturuyorlar…"
Alman kamuoyunun nasıl yönlendirildiğini Stern'in konuya ayırdığı 18 sayfada görmek mümkün…
İslam hakkında 11 Eylül ile birlikte sistematik bir şekilde yaratılmak istenen önyargı konusunda müthiş bir araştırma yapılmış… Meraklısı şu adresten o testin videosunu izleyebilirler: www.youtube.com/watch?v=Mb7PsTSpwGA
Araştırmacılar bir İncil'i alıp onu Kuran-ı Kerim gibi kaplamışlar. Pek çok kişiye o İncil'in içinden altını çizdikleri, bugünün insanının anlayamayacağı ve kabullenemeyeceği bölümleri deneklere okutmuşlar. Denekler, 'Âyet-i Kerime' sandıkları cümleler hakkında neler dememişler ki… İslamiyet hakkında atıp tutmuşlar… Sonra araştırmacılar ellerindeki kitabın kabını çıkarıp içindekinin İncil olduğunu göstermişler deneklere… Tabii şaşkınlık diz boyu…
Konuyla ilgili videoyu izlerken önyargının yargıdan çok daha tehlikeli olduğunu düşündüm ve kendi kendime sordum: “Önyargıyı oluşturanlar mı sorumludur bu durumdan, yoksa bu önyargıları gerekli stratejik iletişim çalışmalarıyla ortadan kaldırmaya çalışmayanlar mı?"…
Langer bir de Stern dergisinin 26 Kasım tarihli nüshasını getirmiş yanında. Almanya'nın en etklili haftalık dergilerinden biri, bu kez kapağında öyle gizli kapaklı değil, açık açık provokasyona imzasını atmış. Stern, Der Spiegel'in Sovyetler'in çöküşünden sonra, soğuk savaşın hemen ardından yaptığı “Yeni Düşman: İslam" kapağından sonra ondan daha da vahşi bir başlık atmış:
İslam Devleti: Dünyanın Yeni Düşmanları. Alt başlık da şöyle: “Teröristler ne istiyor, nefretleri nereden geliyor? Almanya için ne kadar büyük bir tehlike oluşturuyorlar…"
Alman kamuoyunun nasıl yönlendirildiğini Stern'in konuya ayırdığı 18 sayfada görmek mümkün…
İslam hakkında 11 Eylül ile birlikte sistematik bir şekilde yaratılmak istenen önyargı konusunda müthiş bir araştırma yapılmış… Meraklısı şu adresten o testin videosunu izleyebilirler: www.youtube.com/watch?v=Mb7PsTSpwGA
Araştırmacılar bir İncil'i alıp onu Kuran-ı Kerim gibi kaplamışlar. Pek çok kişiye o İncil'in içinden altını çizdikleri, bugünün insanının anlayamayacağı ve kabullenemeyeceği bölümleri deneklere okutmuşlar. Denekler, 'Âyet-i Kerime' sandıkları cümleler hakkında neler dememişler ki… İslamiyet hakkında atıp tutmuşlar… Sonra araştırmacılar ellerindeki kitabın kabını çıkarıp içindekinin İncil olduğunu göstermişler deneklere… Tabii şaşkınlık diz boyu…
Konuyla ilgili videoyu izlerken önyargının yargıdan çok daha tehlikeli olduğunu düşündüm ve kendi kendime sordum: “Önyargıyı oluşturanlar mı sorumludur bu durumdan, yoksa bu önyargıları gerekli stratejik iletişim çalışmalarıyla ortadan kaldırmaya çalışmayanlar mı?"…