Devletin genlerini bilmeden olmaz...
29 aralık 2015 yeni şafak
HDP ve hakkında 'özerklik' soruşturması açılan Selahattin Demirtaş, bütün ittifaklarını tek tek yıkıyor…
Hiç mi araştırma yaptırmıyorlar acaba? Nerelere düştüklerini, “Türkiye'nin Partisi” stratejisini bıraktıklarından bu yana nerelere gerilediklerini hiç mi görmüyorlar?
Haberi “Demokratik Toplum Kongresi'nin 14 maddelik bildirgesinden “özyönetim ilanlarına ve hendekler kazıp kentleri birer savaş alanına çeviren PKK'lı teröristlere açık destek” şeklinde veren Hürriyetgazetesi, bunlara bir miktar anlayışla yaklaşıyordu… Gazetenin dünkü haberlerine göz atsınlar, bir de köşe yazarlarına… Onları da kaybettiler…
Yoksa sadece Türkiye ile siyasi çatışması ve çelişkisi bulunan bazı ülkelerle kurdukları ittifakların yeterli olacağını mı düşünüyorlar…
Ne kadar büyük tarihi hatadır… Bu hatayı anlamak için gerekli olan Türkiye'nin tarihine ve o tarihin Osmanlı İmparatorluğu'ndan bu yana devleti yönetenlerin genlerine işlemiş kayıtlara bu kadar mı yabancı olunur…
İlk defa Celal Bayar rahmetlinin ağzından duyana kadar anlamını bilmiyordum… O zaman da yarım yamalak bilirmişim. Sonradan Anadolu isyanlarını okudukça gerçekte ne olduğunu anladığımı sanıyorum… İnsanı dehşete uğratan bir kavramdır aslında “Tenkil”… Bu kavramın tarih içindeki yerine bir göz atmadıkça, devletin genlerdeki kayıtlarını kavramak ve burada bin kere dile getirdiğimiz İngiliz tarihçi A. Toynbee'nin bazılarına pek bir şey ifade etmeyen o ünlü lafının nereye oturduğuna anlam vermek zordur: “Türkler Batılıların kendileri hakkında yaptıkları bütün planlarda onları yanıltmışlardır…”
Bunun için “Devleti tanımıyorum!” dendiğinde tarihte neler olduğuna bir bakmakta hiç mi yarar yok…
İnsanın içi parçalanıyor… PKK terörünü körükleyen herkes bu parçalanmadan pay sahibidir… Bugün hükümetle köprüleri atanlar, yarın Meclis'le (zaten Kandil “Çekilin Meclis'ten” diye talimat verip duruyormuş) köprüleri atarlar; öbür gün de tamamını kucaklayacaklarını söyleyip pek çok seçmeni kandırdıkları Türkiye ile…
Yazar neye 'biat' eder…
Star Gazetesi'nin bu yıl 2'ncisini düzenlediği Necip Fazıl Ödülleri'nde Necip Fazıl Saygı Ödülü'nü alan Rasim Özdenörenkürsüye geldiğinde “Kısa konuşmak istiyorum, Sayın Cumhurbaşkanım yürüyüşünüz yeter” demiş… Tartışan olmuş bu sözleri…
Diğer yandan Ahmet Ümit de şöyle konuşmuş: “Yazar biat etmez. İktidardan yana olmaz. Beni AKP'li de okur, MHP'li de CHP'li de, üstelik duruşum bellidir…”
Konu hassas. Bir kere hemen belirtelim, yazarın ya da sanatçının itibarından kendisinin dışında kimse sorumlu değildir. Düşüncesinin özgürlüğünün sınırlarını kendisi çizer… Ahmet Ümit nasıl iktidara muhalif olmakta özgürse, Rasim Özdenören'in de iktidar dışında kalan siyasi güçlere muhalif olmakta özgür olduğunu kabul etmeliyiz… Gerisini zaten tarih yazacaktır…
Örneğin akla iktidara karşı muhalif duruşlarıyla Mehmet Akif Ersoy'dan Neyzen Tevfik'e, Karacaoğlan'dan Nazım Hikmet'e ve tabii ki Necip Fazıl Kısakürek'e kadar pek çok sayıda isim geliyor... Bir o kadar da iktidara biat edip müthiş eserler üretmiş sanatçı ve edebiyatçı dolu tarih…
Peki bizim görüşümüz ne? Biz neye biat ediyoruz? Bence 'düşünmeye' çalışan herkesin yanıtlaması gereken soru bu… Biz şöyle açıklayalım neye biat ettiğimizi…
Önce Türkiye'nin yetiştirdiği en büyük münevverlerden biri olanCemil Meriç'ten kısa ancak derin mi derin bir tanıma değinelim: “Aydın olmak için önce insan olmak lazım. İnsan mukaddesi olandır. İnsan hırlaşmaz, konuşur, maruz kalmaz, seçer. Aydın, kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişi. Aydını yapan: 'uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatin bütününü kucaklamaya çalışan bir tecessüs'.”
Özetle üstad, “Münevver olmak 'mukaddesi' olmaktır” diyor… Bizi ilgilendiren ve tüm tartışmanın odağına konması gereken kavram da işte o 'mukaddes'tir zaten… Yukarıdaki sorunun yanıtı yalındır aslındır: Biz o 'mukaddes bildiğimiz bütünselliğe' biat ederiz… Karşımızdakinin de 'hangi mukaddese' biat ettiğine bakarız… Ne yazık ki, başka dillerde karşılığı olmayan, en iyi karşılığını Türkçede 'Dünya Görüşü' olarak bulan Weltanschauung o mukaddesin ete kemiğe bürünmüş halidir.
Hiç mi araştırma yaptırmıyorlar acaba? Nerelere düştüklerini, “Türkiye'nin Partisi” stratejisini bıraktıklarından bu yana nerelere gerilediklerini hiç mi görmüyorlar?
Haberi “Demokratik Toplum Kongresi'nin 14 maddelik bildirgesinden “özyönetim ilanlarına ve hendekler kazıp kentleri birer savaş alanına çeviren PKK'lı teröristlere açık destek” şeklinde veren Hürriyetgazetesi, bunlara bir miktar anlayışla yaklaşıyordu… Gazetenin dünkü haberlerine göz atsınlar, bir de köşe yazarlarına… Onları da kaybettiler…
Yoksa sadece Türkiye ile siyasi çatışması ve çelişkisi bulunan bazı ülkelerle kurdukları ittifakların yeterli olacağını mı düşünüyorlar…
Ne kadar büyük tarihi hatadır… Bu hatayı anlamak için gerekli olan Türkiye'nin tarihine ve o tarihin Osmanlı İmparatorluğu'ndan bu yana devleti yönetenlerin genlerine işlemiş kayıtlara bu kadar mı yabancı olunur…
İlk defa Celal Bayar rahmetlinin ağzından duyana kadar anlamını bilmiyordum… O zaman da yarım yamalak bilirmişim. Sonradan Anadolu isyanlarını okudukça gerçekte ne olduğunu anladığımı sanıyorum… İnsanı dehşete uğratan bir kavramdır aslında “Tenkil”… Bu kavramın tarih içindeki yerine bir göz atmadıkça, devletin genlerdeki kayıtlarını kavramak ve burada bin kere dile getirdiğimiz İngiliz tarihçi A. Toynbee'nin bazılarına pek bir şey ifade etmeyen o ünlü lafının nereye oturduğuna anlam vermek zordur: “Türkler Batılıların kendileri hakkında yaptıkları bütün planlarda onları yanıltmışlardır…”
Bunun için “Devleti tanımıyorum!” dendiğinde tarihte neler olduğuna bir bakmakta hiç mi yarar yok…
İnsanın içi parçalanıyor… PKK terörünü körükleyen herkes bu parçalanmadan pay sahibidir… Bugün hükümetle köprüleri atanlar, yarın Meclis'le (zaten Kandil “Çekilin Meclis'ten” diye talimat verip duruyormuş) köprüleri atarlar; öbür gün de tamamını kucaklayacaklarını söyleyip pek çok seçmeni kandırdıkları Türkiye ile…
Yazar neye 'biat' eder…
Star Gazetesi'nin bu yıl 2'ncisini düzenlediği Necip Fazıl Ödülleri'nde Necip Fazıl Saygı Ödülü'nü alan Rasim Özdenörenkürsüye geldiğinde “Kısa konuşmak istiyorum, Sayın Cumhurbaşkanım yürüyüşünüz yeter” demiş… Tartışan olmuş bu sözleri…
Diğer yandan Ahmet Ümit de şöyle konuşmuş: “Yazar biat etmez. İktidardan yana olmaz. Beni AKP'li de okur, MHP'li de CHP'li de, üstelik duruşum bellidir…”
Konu hassas. Bir kere hemen belirtelim, yazarın ya da sanatçının itibarından kendisinin dışında kimse sorumlu değildir. Düşüncesinin özgürlüğünün sınırlarını kendisi çizer… Ahmet Ümit nasıl iktidara muhalif olmakta özgürse, Rasim Özdenören'in de iktidar dışında kalan siyasi güçlere muhalif olmakta özgür olduğunu kabul etmeliyiz… Gerisini zaten tarih yazacaktır…
Örneğin akla iktidara karşı muhalif duruşlarıyla Mehmet Akif Ersoy'dan Neyzen Tevfik'e, Karacaoğlan'dan Nazım Hikmet'e ve tabii ki Necip Fazıl Kısakürek'e kadar pek çok sayıda isim geliyor... Bir o kadar da iktidara biat edip müthiş eserler üretmiş sanatçı ve edebiyatçı dolu tarih…
Peki bizim görüşümüz ne? Biz neye biat ediyoruz? Bence 'düşünmeye' çalışan herkesin yanıtlaması gereken soru bu… Biz şöyle açıklayalım neye biat ettiğimizi…
Önce Türkiye'nin yetiştirdiği en büyük münevverlerden biri olanCemil Meriç'ten kısa ancak derin mi derin bir tanıma değinelim: “Aydın olmak için önce insan olmak lazım. İnsan mukaddesi olandır. İnsan hırlaşmaz, konuşur, maruz kalmaz, seçer. Aydın, kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişi. Aydını yapan: 'uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatin bütününü kucaklamaya çalışan bir tecessüs'.”
Özetle üstad, “Münevver olmak 'mukaddesi' olmaktır” diyor… Bizi ilgilendiren ve tüm tartışmanın odağına konması gereken kavram da işte o 'mukaddes'tir zaten… Yukarıdaki sorunun yanıtı yalındır aslındır: Biz o 'mukaddes bildiğimiz bütünselliğe' biat ederiz… Karşımızdakinin de 'hangi mukaddese' biat ettiğine bakarız… Ne yazık ki, başka dillerde karşılığı olmayan, en iyi karşılığını Türkçede 'Dünya Görüşü' olarak bulan Weltanschauung o mukaddesin ete kemiğe bürünmüş halidir.