Diziler de marka taşıyıcısıdır
28 EKİM 2014
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi Türkiye'nin ABD'den sonra en fazla dizi ihraç eden ikinci ülke olduğunu belirtip, 'Kültür ürünleri ihracatımızı 2023 yılında 2 milyar Dolar seviyesine çıkarmayı hedefliyoruz' demiş. Mehmet Büyükekşi'nin bu açıklaması, ekonomideki irili ufaklı her atılımı, vahşi kapitalizmin olumsuzlukları içinde bir 'kurgu' gibi gören, her an başkalarınca kazıklandığını düşünen müzmin muhalif zihniyet tarafından yine kaygıyla karşılanacaktır. Onları bu yazı çerçevesinde anıyor olmamamızın nedeni ise dünya görüşüne kendisine getirdiği kısıtlamalarla sadık kaldığını zanneden bu arkadaşlarımızın özellikle 'kültür' dünyasının derinlik ve gelişmişliğinden nasibini almak yerine, bu uçsuz bucaksız okyanusta 'kültür' ve 'ihraç' sözcüklerini yan yana getirmekte zorlanıyor olmalarıdır. Üstüne üstlük Sayın Mehmet Büyükekşi'nin sözünü ettiği ürünlerin 'Popüler Kültür' ürünleri olması da işin bir başka boyutu elbette. Hem de popüler kültür! Shakespeare ya da Michelangelo gibi pek çok dünya çapında dev sanatçının da bir zamanların popüler kültürü içinde yerlerini aldıklarını katiyen düşünmek istemeyen bu zihniyetin özellikle iş dünyasının çalışanları arasında ne kadar yaygın olduğunun bilmem farkında mısınız?
Kültür ürünlerinin ihraç edilmesi…
Kavram olarak bile yabancıyız ihracatın bu türüne. 'Türkiye Markası' kavramını da bir ürünün alınıp satılma macerasıyla beraber düşünüp, en uç noktada 'ülke satma'ya varıncaya kadar ne kadar habaset ve melanet duygu varsa aklına getiren bir müzmin muhalif tutumdan bu ülke ekonomisinin çektiği nedir Allahaşkına?
Mehmet Büyükekşi Bey, Türkiye'nin ABD'den sonra en fazla dizi ihraç eden ikinci ülke olduğunu söylemiş ve 'Türk mallarını tüm dünyaya duyurmak için ürün ve marka yerleştirmeye daha fazla önem vermeliyiz.' demiş. Nerede ve ne zaman söylemiş? Cumartesi günü Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci ve Lost adlı ünlü dizinin yönetmeni Bobby Roth'un katıldığı 'Dünya Sinema ve TV Endüstrisinde Yükselen Değer Türkiye' panelinde… Büyükekşi panelin açılış konuşmasını yaparken sinema ve TV endüstrisinin 2017 yılında 100 milyar dolarlık büyüklüğe ulaşacağını söylemiş ve Türkiye'nin dizi sektöründe liderliğe oynadığının altını çizmiş. Sinema ve TV endüstrisinin çağın en etkili meslek gruplarından birisi olduğunu, sinemanın dünyada ilaç ve silah sanayiinden sonra geldiğini, 2013 yılında 88 milyar dolarlık büyüklüğe ulaştığını doğrusu Mehmet Büyükekşi'nin bu açıklamalarından öğrendik.
Mehmet Bey, bu potansiyelin ülkemiz nezdinde nasıl yönetilmesi gerektiği konusundaki ilk adımlara da işaret etmiş.
Marka olmak tanım olmaktır ve bu özelliğiyle marka, aynı zamanda dünyanın en sofistike soyutlamalarından biridir. Soyutun somuta evrilmesi ise boğayı boynuzlarından tutup yere oturtmak kadar zordur.
Kültür ürünlerinin ihracatında hedeflerin tutturulabilmesi için ülke markasıyla ürün markasının güçlerinin buluşturulması şarttır. Demek ki popüler kültürün en yaygın araçlarından biri olan dizilerin ihracatında ABD'den sonra ikinci sıradaysak marka vaadi (ruhu) hedef kitleye 'geçmiş' demektir. Soyutun somutlanması da bu geçişle başlamaz mı?
Coca-Cola böyle yapmazdı
Etkilendiğimiz bir reklam filmi ve bir de reklam afişinden söz etmek istiyoruz. Biri olumlu, diğeri olumsuz örnek olarak. Önce olumlusu:
Televizyon ya da sinema uygulamalarına tanık olmadık ancak afişler muhteşem. Bir Digitürk reklamı bu. Ön planda ülkemizdeki basketbol sporunun en popüler sunucuları: Murat Murathanoğlu, İsmet Badem gibi… Afişteki ana başlık ise son derece yalın ve bir o kadar da yaratıcı: 'Digitürk'te basket bol!' Kim düşündüyse aklına sağlık.
Gelelim olumsuz örneğe:
Aslında Türk toplumunun değerleriyle ve kültürüyle hiçbir zaman didişmeyen tam tersine onunla uyum içinde olmaya özen gösteren Coca Cola'nın nasıl olup da bu tongaya düştüğünü anlamak zor.
Hatırlamaya çalışalım:
Çeşitli yemek masalarında sohbetsiz, asık suratlı aile tabloları… 'Konuşsana bir tanem' diye başlayan neşeli sayılabilecek bir cıngıl eşliğindeki sofralar ve suskun aileler… Neymiş Coca-Cola şişelerinin üzerinde insanların birbirlerine yemekte söyleyemediği sözler varmış. Reklam filminin sonunda babalar şişeleri alıp diğer aile fertlerine gösteriyorlar. Şişelerin üzerinde 'Yine döktürmüşsün', 'Ellerine sağlık', 'Hamarat karıcığım' gibi veciz (!) sözler var. Bunu gören anneler de bir seviniyorlar ki sormayın...
Üniversitedeki derslerimizde Coca-Cola'yı örnek gösteririz. Uluslar arası markalar 'Think global act local' (Küresel düşün yerel davran) şeklinde iletişimlerini düzenlerken Coca-Cola olağanüstü yaratıcı bir şekilde 'think local act local' (Yerel düşün yerel davran) stratejisini tercih etmiştir. (Bkz: Türkiye'nin dünya üçüncüsü olduğu Dünya Kupası maçları sırasındaki ve Ramazan günlerindeki bazı Coca Cola reklam filmleri) Ancak bu sefer ne hikmetse bizim toplumun kültür ve değerlerini hiç bilmiyormuş gibi davranmışlar. Birbirleriyle konuşmayan ailelerin 'gönüllerine tercüman olmuş'lar…
Attilâ İlhan 'Biz şifahi toplumuz' derdi. Yani yazmaktan çok konuşmayı, sohbeti severiz biz. Sofralarımıza bir muhabbettir gider. Hal böyleyken 'Biraraya geldiklerinde konuşamayan Türkler'in birbirlerine mesaj vermesine yardımcı olalım' diye şişelerin üzerine konuşma balonları yazma fikri Eskimolara klima satma fikri gibi geldi.
Kültür ürünlerinin ihraç edilmesi…
Kavram olarak bile yabancıyız ihracatın bu türüne. 'Türkiye Markası' kavramını da bir ürünün alınıp satılma macerasıyla beraber düşünüp, en uç noktada 'ülke satma'ya varıncaya kadar ne kadar habaset ve melanet duygu varsa aklına getiren bir müzmin muhalif tutumdan bu ülke ekonomisinin çektiği nedir Allahaşkına?
Mehmet Büyükekşi Bey, Türkiye'nin ABD'den sonra en fazla dizi ihraç eden ikinci ülke olduğunu söylemiş ve 'Türk mallarını tüm dünyaya duyurmak için ürün ve marka yerleştirmeye daha fazla önem vermeliyiz.' demiş. Nerede ve ne zaman söylemiş? Cumartesi günü Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci ve Lost adlı ünlü dizinin yönetmeni Bobby Roth'un katıldığı 'Dünya Sinema ve TV Endüstrisinde Yükselen Değer Türkiye' panelinde… Büyükekşi panelin açılış konuşmasını yaparken sinema ve TV endüstrisinin 2017 yılında 100 milyar dolarlık büyüklüğe ulaşacağını söylemiş ve Türkiye'nin dizi sektöründe liderliğe oynadığının altını çizmiş. Sinema ve TV endüstrisinin çağın en etkili meslek gruplarından birisi olduğunu, sinemanın dünyada ilaç ve silah sanayiinden sonra geldiğini, 2013 yılında 88 milyar dolarlık büyüklüğe ulaştığını doğrusu Mehmet Büyükekşi'nin bu açıklamalarından öğrendik.
Mehmet Bey, bu potansiyelin ülkemiz nezdinde nasıl yönetilmesi gerektiği konusundaki ilk adımlara da işaret etmiş.
Marka olmak tanım olmaktır ve bu özelliğiyle marka, aynı zamanda dünyanın en sofistike soyutlamalarından biridir. Soyutun somuta evrilmesi ise boğayı boynuzlarından tutup yere oturtmak kadar zordur.
Kültür ürünlerinin ihracatında hedeflerin tutturulabilmesi için ülke markasıyla ürün markasının güçlerinin buluşturulması şarttır. Demek ki popüler kültürün en yaygın araçlarından biri olan dizilerin ihracatında ABD'den sonra ikinci sıradaysak marka vaadi (ruhu) hedef kitleye 'geçmiş' demektir. Soyutun somutlanması da bu geçişle başlamaz mı?
Coca-Cola böyle yapmazdı
Etkilendiğimiz bir reklam filmi ve bir de reklam afişinden söz etmek istiyoruz. Biri olumlu, diğeri olumsuz örnek olarak. Önce olumlusu:
Televizyon ya da sinema uygulamalarına tanık olmadık ancak afişler muhteşem. Bir Digitürk reklamı bu. Ön planda ülkemizdeki basketbol sporunun en popüler sunucuları: Murat Murathanoğlu, İsmet Badem gibi… Afişteki ana başlık ise son derece yalın ve bir o kadar da yaratıcı: 'Digitürk'te basket bol!' Kim düşündüyse aklına sağlık.
Gelelim olumsuz örneğe:
Aslında Türk toplumunun değerleriyle ve kültürüyle hiçbir zaman didişmeyen tam tersine onunla uyum içinde olmaya özen gösteren Coca Cola'nın nasıl olup da bu tongaya düştüğünü anlamak zor.
Hatırlamaya çalışalım:
Çeşitli yemek masalarında sohbetsiz, asık suratlı aile tabloları… 'Konuşsana bir tanem' diye başlayan neşeli sayılabilecek bir cıngıl eşliğindeki sofralar ve suskun aileler… Neymiş Coca-Cola şişelerinin üzerinde insanların birbirlerine yemekte söyleyemediği sözler varmış. Reklam filminin sonunda babalar şişeleri alıp diğer aile fertlerine gösteriyorlar. Şişelerin üzerinde 'Yine döktürmüşsün', 'Ellerine sağlık', 'Hamarat karıcığım' gibi veciz (!) sözler var. Bunu gören anneler de bir seviniyorlar ki sormayın...
Üniversitedeki derslerimizde Coca-Cola'yı örnek gösteririz. Uluslar arası markalar 'Think global act local' (Küresel düşün yerel davran) şeklinde iletişimlerini düzenlerken Coca-Cola olağanüstü yaratıcı bir şekilde 'think local act local' (Yerel düşün yerel davran) stratejisini tercih etmiştir. (Bkz: Türkiye'nin dünya üçüncüsü olduğu Dünya Kupası maçları sırasındaki ve Ramazan günlerindeki bazı Coca Cola reklam filmleri) Ancak bu sefer ne hikmetse bizim toplumun kültür ve değerlerini hiç bilmiyormuş gibi davranmışlar. Birbirleriyle konuşmayan ailelerin 'gönüllerine tercüman olmuş'lar…
Attilâ İlhan 'Biz şifahi toplumuz' derdi. Yani yazmaktan çok konuşmayı, sohbeti severiz biz. Sofralarımıza bir muhabbettir gider. Hal böyleyken 'Biraraya geldiklerinde konuşamayan Türkler'in birbirlerine mesaj vermesine yardımcı olalım' diye şişelerin üzerine konuşma balonları yazma fikri Eskimolara klima satma fikri gibi geldi.