Dondurmam Gaymak’a ‘bin git’!
24 KASIM 2006
Amma eğlendik... Bertolt Brecht ancak bu kadar doğrulanabilirdi. Dondurmam Gaymak sinemanın asıl görevinin düşündürerek eğlendirmek, böylece sanatların en yücesine, yaşama sanatına hizmet etmek olduğunu iddia eden Brecht’in söyleyip de yapamadığını başarmış yapıtlardan. Brecht 4 tanesinin yazılışına katılmış, sadece iki filmin senaryosunu tek başına yazabilmişti: Kuhle Wampe ve Cellatlar da Ölür!... İkisinde de iddiasından eser yoktu... Bunu sonradan yayınlanan ‘Günce’sinde de teslim ediyordu... Söylemekle yapabilmek ayrı şeylerdi çünkü...
Arkadaşlarla dedik ki, “İzlerken Batılılar filmi niçin beğeniyor; onu çözmeye çalışalım!” Bizim neden eğleneceğimizi biliyorduk çünkü. Neo-realizm, olmayanı değil, olanı anlatırdı. Burada da yapılan buydu. Bizden kesit... ‘Bizden kesit’ biraz risk alınıp, komiği halkın kendisiyle çıkarılmış, çok iyi verilmişti. Bizim neden eğlendiğimiz açıktı...
Sanırım Batılıların neden hayranlık duyduklarını da çözdük. Batı yavaş yavaş yitirdiği özellikleri bu filmde buluyordu: 1. Samimiyet 2. Çözülemeyen, içinde kaybolunan büyük sorunlar yerine; çözülebilir küçük sorunlar. 3. Bunalım yerine coşku 4. Özellikle aydınların sinirini bozan ‘küreselleşme meselesinin’ son derece yalın çözümlenmesi 5. Antonioni vari (Blow up) beklenmedik final... Sadece bizim için değil Batılı için de “Bin git!” türü bir film...
Başta Yüksel Aksu (Yönetmen), Üstün Barışta (Süpervizör), böyle bir riski üstlenmiş olan Hermes Film olmak üzere tüm emeği geçenleri kutluyorum...
Kaybetmenin de kültürü vardır
15. Kalite Kongresi’nin yıldız konuşmacıları, ilk gününde Stephane Garelli ikinci günde ise Alman eski Şansölyesi Gerhard Schröder idi. Garelli’nin uluslararası rekabet üzerine yaptığı konuşma, pek çok açıdan kaçırılmaması gereken bir ziyafetti. O konuşmadan çok şey kaldı aklımda. Üçünü sizlerle paylaşayım: 1. Competence (yetkinlik) ve Competitiveness (rekabet edebilirlik) iki ayrı şeydir. Karıştırmayın. Birincisi üniversitelerde mebzul miktarda vardır. Ama bu ikinci de vardır anlamına gelmez. Onu hayatın içinde geliştirebilirsiniz. 2. İki özellik insanı ve kurumu rekabetçi kılar: a. Etkililik (Efficiency) b. Değişebilmek. Üç yılda insanın vücudundaki tüm hücreler değişirmiş... 3. Konuşma, yap! Analiz yapa yapa paralize olmak yerine, hata yapmayı göze alıp aksiyon içinde ol!..
Kongrenin ikinci ve son günü Schröder’in konuşması kadar sorulara verdiği yanıtlar da çarpıcıydı. “Türkler sizi çok seviyor. Almanya’da da seviliyorsunuz. Son seçimlerde de oylarınızı beklenenin üzerine çıkarmayı başardınız. Tekrar siyasete dönmek istemez misiniz?” diye sordular. Schröder, Türkiye’deki pek çok siyasetçiye ders olacak bir yanıt verdi: “Ben isteğimle siyaseti bırakmadım. Seçim kaybettim. Bir daha siyasete dönemem. Allah’tan kendi mesleğim vardı dönebileceğim. Avukatlık yapacağım...” Her ne kadar kendisine de sorduğum gibi, suyun iki yanında birden sevilmesini hem Türklere hem de Yunanlılara mavi boncuk dağıtmakla sağladığı bilinse de, Schröder’i, sadece kaybetmenin bir kültür meselesi olduğunu anlamak için bile dinlemeye değerdi.
Netekim, huylu huyundan vazgeçmezmiş...
Ah Kenan Paşam ah!.. Siz bunu hep yapardınız. Geçti sanıyorduk. Geçmemiş... 12 Eylül öncesi meydanlarda cebinizden bir faks çıkarıp sallar, “Bakın Halkın Falan Feşmekânı adlı örgüt bize ne göndermiş” der, sonra da faksı başından sonuna kadar okurdunuz... Tek kanallı devlet TV’si de işin içinde siz varsınız diye bu durumu ekranlara taşır, böylece sayenizde Halkın Falan Feşmekanı adlı örgüt amacına fazlasıyla ulaşmış olurdu.
Şimdi de kalkıp “O paşa ben değilim!” buyurmuşsunuz. Hani Sacit Aslan “Emel Sayın ağabeyimle evliyken babam onu bir paşaya götürdü” demiş ya...
Bu zaman zaman olur basında. Adına sanına pek aşina olmadığınız bir kuruluş kalkar tam sayfa ilan verir: “Biz hırsız, sahtekar değiliz!”.. Ne düşünürsünüz o kuruluşla ilgili Paşam?..
Eskiden daha sık yapardınız Paşam... Hani “Ne var bunda. Bu resmi ben de yaparım”lar... Nü resimlerin üstlerini örtmeler falan... Demek ki hâlâ durduk yerde ayağınıza ateş etmeyi sürdüyorsunuz? Üç beş kişi arasında kalmış bir dedikoduyu, kamu oyunun tamamına iletmeyi gerçekten ancak siz becerebilirdiniz... Huylu huyundan vazgeçmemiş anlaşılan. Yine de size teşekkür borçluyuz Paşam. Konferanslarımda “Kendi krizini kendin yaratma!” diye bir bölüm var. Bu bölüm için örnek bulmakta asistanım zorluk çekiyordu. Sayenizde bu sorun çok iyi çözüldü, efendim...
Arkadaşlarla dedik ki, “İzlerken Batılılar filmi niçin beğeniyor; onu çözmeye çalışalım!” Bizim neden eğleneceğimizi biliyorduk çünkü. Neo-realizm, olmayanı değil, olanı anlatırdı. Burada da yapılan buydu. Bizden kesit... ‘Bizden kesit’ biraz risk alınıp, komiği halkın kendisiyle çıkarılmış, çok iyi verilmişti. Bizim neden eğlendiğimiz açıktı...
Sanırım Batılıların neden hayranlık duyduklarını da çözdük. Batı yavaş yavaş yitirdiği özellikleri bu filmde buluyordu: 1. Samimiyet 2. Çözülemeyen, içinde kaybolunan büyük sorunlar yerine; çözülebilir küçük sorunlar. 3. Bunalım yerine coşku 4. Özellikle aydınların sinirini bozan ‘küreselleşme meselesinin’ son derece yalın çözümlenmesi 5. Antonioni vari (Blow up) beklenmedik final... Sadece bizim için değil Batılı için de “Bin git!” türü bir film...
Başta Yüksel Aksu (Yönetmen), Üstün Barışta (Süpervizör), böyle bir riski üstlenmiş olan Hermes Film olmak üzere tüm emeği geçenleri kutluyorum...
Kaybetmenin de kültürü vardır
15. Kalite Kongresi’nin yıldız konuşmacıları, ilk gününde Stephane Garelli ikinci günde ise Alman eski Şansölyesi Gerhard Schröder idi. Garelli’nin uluslararası rekabet üzerine yaptığı konuşma, pek çok açıdan kaçırılmaması gereken bir ziyafetti. O konuşmadan çok şey kaldı aklımda. Üçünü sizlerle paylaşayım: 1. Competence (yetkinlik) ve Competitiveness (rekabet edebilirlik) iki ayrı şeydir. Karıştırmayın. Birincisi üniversitelerde mebzul miktarda vardır. Ama bu ikinci de vardır anlamına gelmez. Onu hayatın içinde geliştirebilirsiniz. 2. İki özellik insanı ve kurumu rekabetçi kılar: a. Etkililik (Efficiency) b. Değişebilmek. Üç yılda insanın vücudundaki tüm hücreler değişirmiş... 3. Konuşma, yap! Analiz yapa yapa paralize olmak yerine, hata yapmayı göze alıp aksiyon içinde ol!..
Kongrenin ikinci ve son günü Schröder’in konuşması kadar sorulara verdiği yanıtlar da çarpıcıydı. “Türkler sizi çok seviyor. Almanya’da da seviliyorsunuz. Son seçimlerde de oylarınızı beklenenin üzerine çıkarmayı başardınız. Tekrar siyasete dönmek istemez misiniz?” diye sordular. Schröder, Türkiye’deki pek çok siyasetçiye ders olacak bir yanıt verdi: “Ben isteğimle siyaseti bırakmadım. Seçim kaybettim. Bir daha siyasete dönemem. Allah’tan kendi mesleğim vardı dönebileceğim. Avukatlık yapacağım...” Her ne kadar kendisine de sorduğum gibi, suyun iki yanında birden sevilmesini hem Türklere hem de Yunanlılara mavi boncuk dağıtmakla sağladığı bilinse de, Schröder’i, sadece kaybetmenin bir kültür meselesi olduğunu anlamak için bile dinlemeye değerdi.
Netekim, huylu huyundan vazgeçmezmiş...
Ah Kenan Paşam ah!.. Siz bunu hep yapardınız. Geçti sanıyorduk. Geçmemiş... 12 Eylül öncesi meydanlarda cebinizden bir faks çıkarıp sallar, “Bakın Halkın Falan Feşmekânı adlı örgüt bize ne göndermiş” der, sonra da faksı başından sonuna kadar okurdunuz... Tek kanallı devlet TV’si de işin içinde siz varsınız diye bu durumu ekranlara taşır, böylece sayenizde Halkın Falan Feşmekanı adlı örgüt amacına fazlasıyla ulaşmış olurdu.
Şimdi de kalkıp “O paşa ben değilim!” buyurmuşsunuz. Hani Sacit Aslan “Emel Sayın ağabeyimle evliyken babam onu bir paşaya götürdü” demiş ya...
Bu zaman zaman olur basında. Adına sanına pek aşina olmadığınız bir kuruluş kalkar tam sayfa ilan verir: “Biz hırsız, sahtekar değiliz!”.. Ne düşünürsünüz o kuruluşla ilgili Paşam?..
Eskiden daha sık yapardınız Paşam... Hani “Ne var bunda. Bu resmi ben de yaparım”lar... Nü resimlerin üstlerini örtmeler falan... Demek ki hâlâ durduk yerde ayağınıza ateş etmeyi sürdüyorsunuz? Üç beş kişi arasında kalmış bir dedikoduyu, kamu oyunun tamamına iletmeyi gerçekten ancak siz becerebilirdiniz... Huylu huyundan vazgeçmemiş anlaşılan. Yine de size teşekkür borçluyuz Paşam. Konferanslarımda “Kendi krizini kendin yaratma!” diye bir bölüm var. Bu bölüm için örnek bulmakta asistanım zorluk çekiyordu. Sayenizde bu sorun çok iyi çözüldü, efendim...