Dört benzer benzemeyen…
07 MART 2011
Son bir iki hafta içinde Bersay İletişim Enstitüsü’nde (BİE) katıldığım dört farklı etkinlik alt alta yazıldığında birbirleriyle bir alakaları yokmuş gibi görünseler de bıraktıkları tortu itibariyle etkili bir dünya görüşünün parçaları gibi duruyorlardı.
Nasuh Mahruki’nin “Kendi Everest’inize Tırmanın” konulu konferansı ve aynı adı taşıyan kitabı, İETT Genel Müdürü Dr. Hayri Baraçlı’nın enstitüde açılan “Tarihten Bugüne İstanbul Ulaşımı” Sergisi sırasında yaptığı konuşma ve sunumu, “Çizginin Dışındakiler” Konferans Dizisi çerçevesinde konuşan Erdil Yaşaroğlu’nun bana sorarsanız mükemmel “stand-up” gösterisi ve dördüncü olarak aylık Sinema Muhabbetleri toplantılarının sonuncusunda izlediğimiz Mr. Nobody adlı film…
***
Nasuh Mahruki’yi kaçırmış olabilirsiniz. Kitabını kaçırmayın. İçerik çok iyi… Keşke fotoğraflar da renkli olsaymış. Mahruki’yi izlerken insanın kendisine hedef koymasının ve koyduğu hedefe ulaşmak için gereken yöntemleri insan onuruna yakışır bir şekilde peş peşe hayata geçirmesinin yaşarken zor, izlerken keyifli serüvenine tanık olduk. İnsan olmanın onuruna yakışır bir şekilde yaşandığında insanın kendisini ‘bilebileceğini’ ve bu başarının dönüp insana tekrar nasıl onur katacağını izledik.
İnsan olmanın onurunun, devasa bir şehir içinde günde üç milyon insanı oradan oraya taşırken de ihmal edilmemesi gereken bir unsur olduğunu İETT Genel Müdürü’nün rakamlarla anlattığı bir İstanbul sevdasında algılama fırsatı bulduk. Çocukluğu İstanbul sokaklarında, tramvaylarda, troleybüslerde, tünellerde ve otobüslerde geçmiş bir kardeşiniz olarak insan olmanın onurunun kent yaşamı içinde nasıl korunabileceğini heyecanla izledim. En az benim kadar konferansa birlikte tanık olduğumuz Erol Evgin, Burhan Öçal ve Ümit Zaim de heyecanlandılar. Konferansı kaçırmış olanlara en azından sergiyi gezmelerini tavsiye ederim.
***
Erdil Yaşaroğlu’nda ise insan olma onurunun bir başka yönüyle haşır neşir olduk. Zekâ, akıl ve ruh üçlüsünün yaratıcılıkla buluştuğu noktada ortaya çıkan mizah ve tabii ki karikatürün neme ne bir şey olduğu ancak işin içine zekâ, akıl ve ruh katılarak anlatılabilirdi. Erdil Yaşaroğlu’nun kendisine de söyledim. Mutlaka “stand-up” yapmalı. Herkesten farklı başka bir sonuç çıkacaktır ortaya. Çünkü Erdil’in özellikle ruhu çok farklı.
Ve nihayet Cumartesi günü Mr. Nobody’yi izledik. Son yıllarda gördüğüm en etkili sinema olayı… Bu yüzden de tabii ki ne Oscar almış, ne gişe yapmış. Gişe yapmamış olmak bir mazhariyet değil. Amadeus gibi hem gişe yapmış hem de alabildiğine derinliği olan filmler yok mu, var tabii... Ama ne hikmetse benim takıldıklarım ne sanat filmi familyasında yer alıyor, ne de gişe yapanlar arasında… Camdaki Kadın, Tüm Bir Yaşam, Dünyanın Tüm Sabahları, Dünyaya Düşen Adam, Tren (Le Train), Uzlaşma (The Arrangement) gibi…
Mr. Nobody, insan olmanın onuru üzerine yapılmış en abide filmlerden… Bir özelliği daha var: Kalk anlat şu filmi, deseler, mümkün değil anlatamıyorsunuz. İzleyin, deneyin… Eğer başarırsanız lütfen bana da yazın.
İnsan olmanın onuru da böyle bir şey: Hem her şey, hem hiçbir şey... O yüzden anlatması da zor, yaşaması da…
Nasuh Mahruki’nin “Kendi Everest’inize Tırmanın” konulu konferansı ve aynı adı taşıyan kitabı, İETT Genel Müdürü Dr. Hayri Baraçlı’nın enstitüde açılan “Tarihten Bugüne İstanbul Ulaşımı” Sergisi sırasında yaptığı konuşma ve sunumu, “Çizginin Dışındakiler” Konferans Dizisi çerçevesinde konuşan Erdil Yaşaroğlu’nun bana sorarsanız mükemmel “stand-up” gösterisi ve dördüncü olarak aylık Sinema Muhabbetleri toplantılarının sonuncusunda izlediğimiz Mr. Nobody adlı film…
***
Nasuh Mahruki’yi kaçırmış olabilirsiniz. Kitabını kaçırmayın. İçerik çok iyi… Keşke fotoğraflar da renkli olsaymış. Mahruki’yi izlerken insanın kendisine hedef koymasının ve koyduğu hedefe ulaşmak için gereken yöntemleri insan onuruna yakışır bir şekilde peş peşe hayata geçirmesinin yaşarken zor, izlerken keyifli serüvenine tanık olduk. İnsan olmanın onuruna yakışır bir şekilde yaşandığında insanın kendisini ‘bilebileceğini’ ve bu başarının dönüp insana tekrar nasıl onur katacağını izledik.
İnsan olmanın onurunun, devasa bir şehir içinde günde üç milyon insanı oradan oraya taşırken de ihmal edilmemesi gereken bir unsur olduğunu İETT Genel Müdürü’nün rakamlarla anlattığı bir İstanbul sevdasında algılama fırsatı bulduk. Çocukluğu İstanbul sokaklarında, tramvaylarda, troleybüslerde, tünellerde ve otobüslerde geçmiş bir kardeşiniz olarak insan olmanın onurunun kent yaşamı içinde nasıl korunabileceğini heyecanla izledim. En az benim kadar konferansa birlikte tanık olduğumuz Erol Evgin, Burhan Öçal ve Ümit Zaim de heyecanlandılar. Konferansı kaçırmış olanlara en azından sergiyi gezmelerini tavsiye ederim.
***
Erdil Yaşaroğlu’nda ise insan olma onurunun bir başka yönüyle haşır neşir olduk. Zekâ, akıl ve ruh üçlüsünün yaratıcılıkla buluştuğu noktada ortaya çıkan mizah ve tabii ki karikatürün neme ne bir şey olduğu ancak işin içine zekâ, akıl ve ruh katılarak anlatılabilirdi. Erdil Yaşaroğlu’nun kendisine de söyledim. Mutlaka “stand-up” yapmalı. Herkesten farklı başka bir sonuç çıkacaktır ortaya. Çünkü Erdil’in özellikle ruhu çok farklı.
Ve nihayet Cumartesi günü Mr. Nobody’yi izledik. Son yıllarda gördüğüm en etkili sinema olayı… Bu yüzden de tabii ki ne Oscar almış, ne gişe yapmış. Gişe yapmamış olmak bir mazhariyet değil. Amadeus gibi hem gişe yapmış hem de alabildiğine derinliği olan filmler yok mu, var tabii... Ama ne hikmetse benim takıldıklarım ne sanat filmi familyasında yer alıyor, ne de gişe yapanlar arasında… Camdaki Kadın, Tüm Bir Yaşam, Dünyanın Tüm Sabahları, Dünyaya Düşen Adam, Tren (Le Train), Uzlaşma (The Arrangement) gibi…
Mr. Nobody, insan olmanın onuru üzerine yapılmış en abide filmlerden… Bir özelliği daha var: Kalk anlat şu filmi, deseler, mümkün değil anlatamıyorsunuz. İzleyin, deneyin… Eğer başarırsanız lütfen bana da yazın.
İnsan olmanın onuru da böyle bir şey: Hem her şey, hem hiçbir şey... O yüzden anlatması da zor, yaşaması da…