Dünün mağduru yarının iktidarıdır
10 tEMMUZ 2014 YENİ ŞAFAK
Bizim milletimiz mağduriyete karşı çok duyarlıdır. Anadolu'ya ilk geldiğinde zayıf ordudan yana savaşa girdiği rivayet edilir mesela (Selçuklular); ya da üç kişi bir kişiyi dövmeye kalksa, o yalnız kişinin yanında yer almak geçer içinden (dayak yiyenin kim ya da meselesinin ne olduğuna hiç bakmadan)... Bu bağlamda mesela, bütün 'vesayet olumsuzlamasına' rağmen muhalefet açısından İlker Başbuğ Paşa'nın cumhurbaşkanlığına adaylığının daha çok şansı olabilirdi sanki...
Salı gecesi bizim milletin kahir çoğunluğunun çok tuhaf hisler içinde uyuduğundan adımız gibi eminiz. Gazze bombalanırken ekrandaki Brezilya-Almanya maçını izlemekten huzursuz olanlar bir yanda; can verenler, yaralananlar için bir an yazıklansa da sonra unutup futbolun heyecanına kendisini kaptıranlar diğer yanda... Elbette maç dışında aklından ailesi dahil kimseyi geçirmemiş olanlar da bir başka yanda... Tam tersi maç saatinde uyuyanlar da...
Mağdurun yanında olma özelliğiyle bilinen bizim milletimizin genel olarak Brezilya'nın yanında yer almaması bazılarımıza ilginç gelse de kazın ayağında çok farklı renkte tüyler olduğunu da görmemiz lazım. Deniliyor ki:
'Brezilya takımı da bu kez çok fazla antipatik davranışlar içine girdi; kibir ön plana çıktı. Hakemin de, üç takımın da canını yaktılar. Eski büyük starların ruhuyla alâkası olamayan bu takım darbeyi hak etti. Ayrıca Brezilya halkı bu kupaya harcanacak olan paranın eğitim için kullanılmasını istemedi mi? Brezilya hükümeti, halkını dövmedi mi?..'
Bu düşüncede olanlar pek haksız sayılmazlar. Pew Araştırması da, Brezilyalıların %61'inin ülkelerinde Dünya Futbol Şampiyonası düzenlenmesini istemediği sonucunu ortaya koymuştu.
İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu Bey bile dayanamayıp attı tweet'ini: 'Alman felsefesi artı disiplini, futbolu da samba keyfiyle oynamak isteyen Brezilya'nın şöhretli çocuklarına ağır bir gol dersi verdi. Tarihe not: 1-7'
Şirketler de eş zamanlı olarak sosyal medyada durumdan vaziyet çıkardılar... (Birkaç örnek: 'Arkadaşlar aranızda 7-1'e şok olmayan, Ülker Çikolatalı Gofret sevmeyen var mı?' Ya da, 'Fakat iyi yedik... Bir Brezilya atasözü. Atasözlerine kulak vermeli. Gelin Ohannes'e, bir güzel yiyin, doyun. (Ohannes Burger), İmkansız diye bir şey yoktur. (BMW Türkiye) Yarın sabah hangi tshirt'ü giyeceğin şimdiden belli oldu. (DeFacto) Ve daha niceleri...)
Dünyayı sallayan bu tuhaf maç gecesinde her ne kadar bu sonuç Brezilyalı futbolcuların marka değerlerini düşürmüş, onları ülkelerinde sokağa çıkamayacak hale getirmiş olsa da, bizde 'özünde' durum farklıdır. Bizim milletimiz içten içe Almanya'yı takdir eder ama Brezilya'yı sever.
'Sevmek'le 'beğenmek' arasındaki farkı bilmek ne büyük bilgeliktir aslında... Mağduriyet, spor dünyasında da, siyasi iletişimde de üzerine çok ciddi kafa yorulması gereken deve dişi gibi bir meseledir. Ve ülkesine, milletine göre farklılıklar gösterir... Dünün mağduru, yarının iktidarıdır. Kural değişmez. Yeter ki mağduriyet ve masumiyet görünür olsun...
Değişemeyen tarih olur
Nokia hızlı bir değer kaybı, dolayısıyla zor günler yaşıyor. Markanın anavatanı Finlandiya'nın Başbakanı Alexender Stubb'a göre de ülkesindeki tüm sıkıntıların kaynağı Apple CEO'su Steve Jobs'tan başkası değil. Özetle diyor ki:
'Benim ülkemin sanayii kağıt ve bilişime dayanıyordu. Steve Jobs'un markası Apple'ın piyasaya sürdüğü teknolojiler yüzünden Finlandiya şirketleri batmaktadır.'
Steve Jobs'un işlerini ellerinden çaldığını söyleyen Başbakan, 'Ancak ülkemiz için değişim zamanı geldi' demiş.
Bu 'değişim zamanı' meselesini biz Türkler çok iyi biliriz. Çocukluğumuzdaki yerli malı haftalarında fındık fıstık meyve edebiyatıyla büyüyüp, ihracatımızı katma değerden yoksun ziraat ürünlerine kilitlemişiz. Ancak sonrasında ve bugün yüzlerce milyar Dolarlık ihracatı az buluyorsak, bu sonuçta o değişim meselesini sindirmiş olmanın rolü büyüktür.
Öte yandan yapılan 'doğru' işleri sürdürülebilir kılmanın en önemli iki ayağı 'liderlik' ve 'liyakat sahibi kadrolar' ise üçüncüsü de 'biz bu işleri yaptık, yapıyoruz, şunları da yapacağız'ı doğru dürüst ifade etmenizi sağlayacak olan 'stratejik iletişim' planlaması ve aksiyonlarıdır. Bunu becerebilenler tarih yazar, beceremeyenler tarih olur.
Finlandiya'yı 'ülke markası' yapan iki büyük sanayide yaşanan 'değer kaybı'nın büyük maliyet ve sıkıntısının faturası Steve Jobs'a çıkarılmış gibi görünse de, Başbakanları tüm dünyaya örnek gösterilecek pek çok ekonomik, sosyal ve kültürel vasıflara sahip olmalarına rağmen yerinde durmayacaklarını, statükoya teslim olunmayacağını, değişimi tetikleyerek ödenecek bedelin en büyüğünü hayata geçirmeye hazır olduklarını ifade etmektedir. İskandinav ülkelerine hayran olup da, 'değişim'den teoride değil ama pratikte hoşlanmayan bizim ecnebi aydınlarımızın bu haber ne kadar dikkatlerini çekmiştir acaba?
Salı gecesi bizim milletin kahir çoğunluğunun çok tuhaf hisler içinde uyuduğundan adımız gibi eminiz. Gazze bombalanırken ekrandaki Brezilya-Almanya maçını izlemekten huzursuz olanlar bir yanda; can verenler, yaralananlar için bir an yazıklansa da sonra unutup futbolun heyecanına kendisini kaptıranlar diğer yanda... Elbette maç dışında aklından ailesi dahil kimseyi geçirmemiş olanlar da bir başka yanda... Tam tersi maç saatinde uyuyanlar da...
Mağdurun yanında olma özelliğiyle bilinen bizim milletimizin genel olarak Brezilya'nın yanında yer almaması bazılarımıza ilginç gelse de kazın ayağında çok farklı renkte tüyler olduğunu da görmemiz lazım. Deniliyor ki:
'Brezilya takımı da bu kez çok fazla antipatik davranışlar içine girdi; kibir ön plana çıktı. Hakemin de, üç takımın da canını yaktılar. Eski büyük starların ruhuyla alâkası olamayan bu takım darbeyi hak etti. Ayrıca Brezilya halkı bu kupaya harcanacak olan paranın eğitim için kullanılmasını istemedi mi? Brezilya hükümeti, halkını dövmedi mi?..'
Bu düşüncede olanlar pek haksız sayılmazlar. Pew Araştırması da, Brezilyalıların %61'inin ülkelerinde Dünya Futbol Şampiyonası düzenlenmesini istemediği sonucunu ortaya koymuştu.
İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu Bey bile dayanamayıp attı tweet'ini: 'Alman felsefesi artı disiplini, futbolu da samba keyfiyle oynamak isteyen Brezilya'nın şöhretli çocuklarına ağır bir gol dersi verdi. Tarihe not: 1-7'
Şirketler de eş zamanlı olarak sosyal medyada durumdan vaziyet çıkardılar... (Birkaç örnek: 'Arkadaşlar aranızda 7-1'e şok olmayan, Ülker Çikolatalı Gofret sevmeyen var mı?' Ya da, 'Fakat iyi yedik... Bir Brezilya atasözü. Atasözlerine kulak vermeli. Gelin Ohannes'e, bir güzel yiyin, doyun. (Ohannes Burger), İmkansız diye bir şey yoktur. (BMW Türkiye) Yarın sabah hangi tshirt'ü giyeceğin şimdiden belli oldu. (DeFacto) Ve daha niceleri...)
Dünyayı sallayan bu tuhaf maç gecesinde her ne kadar bu sonuç Brezilyalı futbolcuların marka değerlerini düşürmüş, onları ülkelerinde sokağa çıkamayacak hale getirmiş olsa da, bizde 'özünde' durum farklıdır. Bizim milletimiz içten içe Almanya'yı takdir eder ama Brezilya'yı sever.
'Sevmek'le 'beğenmek' arasındaki farkı bilmek ne büyük bilgeliktir aslında... Mağduriyet, spor dünyasında da, siyasi iletişimde de üzerine çok ciddi kafa yorulması gereken deve dişi gibi bir meseledir. Ve ülkesine, milletine göre farklılıklar gösterir... Dünün mağduru, yarının iktidarıdır. Kural değişmez. Yeter ki mağduriyet ve masumiyet görünür olsun...
Değişemeyen tarih olur
Nokia hızlı bir değer kaybı, dolayısıyla zor günler yaşıyor. Markanın anavatanı Finlandiya'nın Başbakanı Alexender Stubb'a göre de ülkesindeki tüm sıkıntıların kaynağı Apple CEO'su Steve Jobs'tan başkası değil. Özetle diyor ki:
'Benim ülkemin sanayii kağıt ve bilişime dayanıyordu. Steve Jobs'un markası Apple'ın piyasaya sürdüğü teknolojiler yüzünden Finlandiya şirketleri batmaktadır.'
Steve Jobs'un işlerini ellerinden çaldığını söyleyen Başbakan, 'Ancak ülkemiz için değişim zamanı geldi' demiş.
Bu 'değişim zamanı' meselesini biz Türkler çok iyi biliriz. Çocukluğumuzdaki yerli malı haftalarında fındık fıstık meyve edebiyatıyla büyüyüp, ihracatımızı katma değerden yoksun ziraat ürünlerine kilitlemişiz. Ancak sonrasında ve bugün yüzlerce milyar Dolarlık ihracatı az buluyorsak, bu sonuçta o değişim meselesini sindirmiş olmanın rolü büyüktür.
Öte yandan yapılan 'doğru' işleri sürdürülebilir kılmanın en önemli iki ayağı 'liderlik' ve 'liyakat sahibi kadrolar' ise üçüncüsü de 'biz bu işleri yaptık, yapıyoruz, şunları da yapacağız'ı doğru dürüst ifade etmenizi sağlayacak olan 'stratejik iletişim' planlaması ve aksiyonlarıdır. Bunu becerebilenler tarih yazar, beceremeyenler tarih olur.
Finlandiya'yı 'ülke markası' yapan iki büyük sanayide yaşanan 'değer kaybı'nın büyük maliyet ve sıkıntısının faturası Steve Jobs'a çıkarılmış gibi görünse de, Başbakanları tüm dünyaya örnek gösterilecek pek çok ekonomik, sosyal ve kültürel vasıflara sahip olmalarına rağmen yerinde durmayacaklarını, statükoya teslim olunmayacağını, değişimi tetikleyerek ödenecek bedelin en büyüğünü hayata geçirmeye hazır olduklarını ifade etmektedir. İskandinav ülkelerine hayran olup da, 'değişim'den teoride değil ama pratikte hoşlanmayan bizim ecnebi aydınlarımızın bu haber ne kadar dikkatlerini çekmiştir acaba?