Faaliyet raporu know-how'ı TAV'da...
19 Haziran 2009 Akşam Gazetesi
Geçen yıl temmuz ayında TAV'ın faaliyet raporunu yazmışım. Demişim ki: 'İletişim açısından en 'sıradan', en 'can sıkıcı', inovasyona en az izin veren çalışmalardır: Faaliyet Raporu!..
Standarttır çünkü... İçinde rakamlar vardır... Yönetim kurulları ve şirketlerin kaba saba tanıtımı... Bu kitapçıklar çok sıradandır; havaları, halka açılma sürecinde gazetelere verilen ve nasıl verilmesi gerektiği, yönetmeliklerle belirlenmiş 'resmi gazete' tarzındaki 'ilanları' andırır...'
Geçen yıl müthiş bir faaliyet raporu hazırlamıştı TAV... Buket Uzuner'in İstanbullular adlı kitabından yola çıkmışlardı. İstanbul'un simgelerinden biri de havaalanıydı çünkü... Buket Uzuner de katılmıştı yaratıcı çalışmaya. Romandaki tiplemeler çizgi çalışmalarla canlandırılmıştı. Alıntıdan öteye geçilmiş, ortaya çok şirin bir fotoroman çıkmıştı... Sonra romanın da kapağına, faaliyet raporundaki kapağı uygulamışlardı... Faaliyet raporunu gönderirken yanına bir tane de 'İstanbullular' kitabı koymuşlardı...
TAV bu yıl kendisini aşmış. Geçen yıldan daha da çarpıcı bir faaliyet raporu hazırlamış... Bu kez bir Kerem Görsev CD'si vermişler. Görsev'in TAV havalimanları için yaptığı besteler var içinde: İstanbul, Anakara, İzmir, Alanya, Gürcistan, Tunus, Makedonya... Kerem Görsev (Piyano), Engin Recepoğulları (Tenor Saksofon), Halil İbrahim Işık (Trompet ve Flugelhorn), Kağan Yıldız (Bas), Ateş Tezer (Davul) resmen bir ziyafet düzenlemişler... CD'nin birinci kısmında ise çok hoş görsel zenginliklerle bir faaliyet raporunda olması gereken her şey var... Kerem'in muhteşem müziğini dinlerken o sayfalar arasında da geziniyorsunuz... CD üzerindeki sayfalar ayrıca küçük (14cm x19 cm) bir kitapçığa da basılmış...
Tavsiye: Can sıkıcı faaliyet rapolarından sıkılmış olan şirketler TAV'ı arayıp 'know how' istesinler... İnanın; değer...
'Benzersiz satış özelliği' bulmak zordur
ÜRÜN ve hizmetlerin iletişimini yaparken dünyanın en zor işi 'Unique selling point' (USP) -Türkçe'de 'benzersiz satış özelliği' diye karşılanabilir mi- bulmaktır... O ürün veya hizmette bulunan, rakiplerinden önde, ona rekabetçi avantaj sağlayan ve satın alma kararlarını olumlu yönde etkileyecek 'farklılık'ları bulup çıkarmak her pazarlama iletişimi ustasına nasip olmaz...
Siyasi partiler için de geçerlidir bu durum, beyaz eşyacılar için de... Standartlar ve teknoloji bilgisinin herkesin ulaşımına bu kadar açık olması, 'farklılık yaratma' olanaklarını iyice zorlamakta... Düşünün siyasi partileri; hangisi farklı bir şey söylüyor? Hangisinin 'söylediğine' kapılıp gidebiliyoruz?... Daha hızlı, daha fonksiyonlu ve daha yeni... Tüm buluşların ömrü neredeyse üç beş ay... Sonra 'daha'ları; daha fazla başka model ya da özellikler...
Medikal teknoloji için de aynı şey geçerli. İleri teknoloji ürünü, sofistikasyon derecesi çok yüksek ne kadar çok tanı ve tedavi aleti var ortalıkta. Ve hala ne kadar çok yol var gidilecek. Alt üst çenenin kalıbı 50 yıl önce hangi yöntemle alınıyorsa, hala aynı şekilde alınıyor ama röntgen meselesini çözmüşler mesela. Dişin filmini artık anında elektronik ortamda görüyorlar... Yakında bilgisayar teknolojisinin devreye girmesiyle insanların midelerinin kalkmasını engelleyecek bir yöntem geliştirilmesini heyecanla bekliyorum...
İnovasyon'un (yenileşimcilik) gelip tıkandığı yerleri say, deseler en başa 'beyaz eşya' sektörünü yazardım... Öyle ya daha fazla ne yapacaklardı ki sanki... Ne zaman nano teknoloji sayesinde susuz deterjansız çamaşır yıkayan bir makine yaparlar; işte o zaman bir patlamadan söz edebiliriz... Hele buzdolabı... Daha iyisi, farklısı nasıl olacak ki?
Tam da bunları tartışırken bir de baktık Vestel'den ilginç bir USP...
İlk çıktıklarında beni bile korkutan, sonra giderek sempatikleştirilen 'Kahraman Vestel Robotları'nın kullandığı son buzdolabı lansmanı, insan aklının sınırlarının nasıl zorlanabileceğini gösteriyordu...
'Çok basit olan iki teknoloji bir araya geldi, neden şaşırıyorsun ki? MP3 çaları buzdolabına entegre ediyorsun, oluyor sana Vestel Maestro' diyebilirsiniz tabii. O zaman da Einstein'ın ünlü lafı geliyor aklıma: 'Das Geniale ist das Einfache zu finden' (Dahiyane olan basiti bulmaktır)... Unique selling point (benzersiz satış özelliği) yakalamak, inovatif bir fırsat elde etmek ve buna yatırım yapıp moda tabirle 'ezber bozmak', sanıldığı kadar da kolay değil tabii.
Merakım ve Vestel'ciler'den 'geri besleme' rica edeceğim husus şu: Buzdolabının genel hedef kitlesi ile MP3 çalar kullanıcılarının kesişme kümeleri nasıl bir şey acaba? Ve tabii bu kampanya nasıl çalışmış? Çünkü bizde ilginç olan çalışmayabilir de...
Geçen yıl temmuz ayında TAV'ın faaliyet raporunu yazmışım. Demişim ki: 'İletişim açısından en 'sıradan', en 'can sıkıcı', inovasyona en az izin veren çalışmalardır: Faaliyet Raporu!..
Standarttır çünkü... İçinde rakamlar vardır... Yönetim kurulları ve şirketlerin kaba saba tanıtımı... Bu kitapçıklar çok sıradandır; havaları, halka açılma sürecinde gazetelere verilen ve nasıl verilmesi gerektiği, yönetmeliklerle belirlenmiş 'resmi gazete' tarzındaki 'ilanları' andırır...'
Geçen yıl müthiş bir faaliyet raporu hazırlamıştı TAV... Buket Uzuner'in İstanbullular adlı kitabından yola çıkmışlardı. İstanbul'un simgelerinden biri de havaalanıydı çünkü... Buket Uzuner de katılmıştı yaratıcı çalışmaya. Romandaki tiplemeler çizgi çalışmalarla canlandırılmıştı. Alıntıdan öteye geçilmiş, ortaya çok şirin bir fotoroman çıkmıştı... Sonra romanın da kapağına, faaliyet raporundaki kapağı uygulamışlardı... Faaliyet raporunu gönderirken yanına bir tane de 'İstanbullular' kitabı koymuşlardı...
TAV bu yıl kendisini aşmış. Geçen yıldan daha da çarpıcı bir faaliyet raporu hazırlamış... Bu kez bir Kerem Görsev CD'si vermişler. Görsev'in TAV havalimanları için yaptığı besteler var içinde: İstanbul, Anakara, İzmir, Alanya, Gürcistan, Tunus, Makedonya... Kerem Görsev (Piyano), Engin Recepoğulları (Tenor Saksofon), Halil İbrahim Işık (Trompet ve Flugelhorn), Kağan Yıldız (Bas), Ateş Tezer (Davul) resmen bir ziyafet düzenlemişler... CD'nin birinci kısmında ise çok hoş görsel zenginliklerle bir faaliyet raporunda olması gereken her şey var... Kerem'in muhteşem müziğini dinlerken o sayfalar arasında da geziniyorsunuz... CD üzerindeki sayfalar ayrıca küçük (14cm x19 cm) bir kitapçığa da basılmış...
Tavsiye: Can sıkıcı faaliyet rapolarından sıkılmış olan şirketler TAV'ı arayıp 'know how' istesinler... İnanın; değer...
'Benzersiz satış özelliği' bulmak zordur
ÜRÜN ve hizmetlerin iletişimini yaparken dünyanın en zor işi 'Unique selling point' (USP) -Türkçe'de 'benzersiz satış özelliği' diye karşılanabilir mi- bulmaktır... O ürün veya hizmette bulunan, rakiplerinden önde, ona rekabetçi avantaj sağlayan ve satın alma kararlarını olumlu yönde etkileyecek 'farklılık'ları bulup çıkarmak her pazarlama iletişimi ustasına nasip olmaz...
Siyasi partiler için de geçerlidir bu durum, beyaz eşyacılar için de... Standartlar ve teknoloji bilgisinin herkesin ulaşımına bu kadar açık olması, 'farklılık yaratma' olanaklarını iyice zorlamakta... Düşünün siyasi partileri; hangisi farklı bir şey söylüyor? Hangisinin 'söylediğine' kapılıp gidebiliyoruz?... Daha hızlı, daha fonksiyonlu ve daha yeni... Tüm buluşların ömrü neredeyse üç beş ay... Sonra 'daha'ları; daha fazla başka model ya da özellikler...
Medikal teknoloji için de aynı şey geçerli. İleri teknoloji ürünü, sofistikasyon derecesi çok yüksek ne kadar çok tanı ve tedavi aleti var ortalıkta. Ve hala ne kadar çok yol var gidilecek. Alt üst çenenin kalıbı 50 yıl önce hangi yöntemle alınıyorsa, hala aynı şekilde alınıyor ama röntgen meselesini çözmüşler mesela. Dişin filmini artık anında elektronik ortamda görüyorlar... Yakında bilgisayar teknolojisinin devreye girmesiyle insanların midelerinin kalkmasını engelleyecek bir yöntem geliştirilmesini heyecanla bekliyorum...
İnovasyon'un (yenileşimcilik) gelip tıkandığı yerleri say, deseler en başa 'beyaz eşya' sektörünü yazardım... Öyle ya daha fazla ne yapacaklardı ki sanki... Ne zaman nano teknoloji sayesinde susuz deterjansız çamaşır yıkayan bir makine yaparlar; işte o zaman bir patlamadan söz edebiliriz... Hele buzdolabı... Daha iyisi, farklısı nasıl olacak ki?
Tam da bunları tartışırken bir de baktık Vestel'den ilginç bir USP...
İlk çıktıklarında beni bile korkutan, sonra giderek sempatikleştirilen 'Kahraman Vestel Robotları'nın kullandığı son buzdolabı lansmanı, insan aklının sınırlarının nasıl zorlanabileceğini gösteriyordu...
'Çok basit olan iki teknoloji bir araya geldi, neden şaşırıyorsun ki? MP3 çaları buzdolabına entegre ediyorsun, oluyor sana Vestel Maestro' diyebilirsiniz tabii. O zaman da Einstein'ın ünlü lafı geliyor aklıma: 'Das Geniale ist das Einfache zu finden' (Dahiyane olan basiti bulmaktır)... Unique selling point (benzersiz satış özelliği) yakalamak, inovatif bir fırsat elde etmek ve buna yatırım yapıp moda tabirle 'ezber bozmak', sanıldığı kadar da kolay değil tabii.
Merakım ve Vestel'ciler'den 'geri besleme' rica edeceğim husus şu: Buzdolabının genel hedef kitlesi ile MP3 çalar kullanıcılarının kesişme kümeleri nasıl bir şey acaba? Ve tabii bu kampanya nasıl çalışmış? Çünkü bizde ilginç olan çalışmayabilir de...