Fareler ve insanlar
01 MAYIS 2008
Herkes çok daha öncesinden biliyormuş. Ben yeni duydum. Bunlara ‘Otel faresi’ deniyormuş… Medya ile pek ilgileri olmamalarına rağmen, basın toplantılarına gelen, bir güzel yiyip içen, sonra da çıkarken ‘basın dosyası’ ile birlikte dağıtılan armağanlardan birer (bazen de ikişer) tane alıp kayıplara karışan tipler bunlar…
Herkes tanırmış onları… Arkadaşlar tek tek gösterdiler. Aslında hiçbir zararları olmayan, çoğunluğu yaşlıca, daha çok genç emeklileri andıran ton ton insancıklar bunlar… Etkinliklerin bilgisini ya otellerden ya da daha çok Dünya Gazetesi gibi günlük program veren yayınlardan alıyorlarmış. Hatta şirketlerin basın listelerine girmek için ayrıca bir çaba da sarf ediyorlarmış.
Bir holdingin kamuoyu ve basını bilgilendirme toplantısında arkadaşlarla birlikte saydık. Tam 28 kişiydiler. Ellerinde bilgisayarda üretilmiş, renkli çıkış alınıp asetatla kaplanmış tanıtım kartları var.
Bazen agresif de olabiliyorlar. Geçenlerde sabahın köründe bir şirketin basın toplantısı öncesi prova varmış. Arkadaş gelmiş, ille girecek. Sadece onu değil kimseyi almıyorlar içeriye. Sen bir sinirlen, bir kız… İnternet ortamından ver yansın et. Hatta o ajansın hizmet ettiği şirkete şikâyet mail’i gönder… Allahtan tanıyor herkes bunları da ciddiye almıyorlar…
Yalnız hem kel hem fodul durumu yaratmanın alemi yok. Kimse sesini çıkarmazken, birden tavır alıverir şirketler, o zaman zengin sabah kahvaltılarından ve armağanlardan yoksun kalıverirler. İyisi mi, işin gittiği yere kadar gitmesi için seslerini hiç çıkarmamaları. Büyük şirketler zaten güvenlik kartı, boyna zincirle asılan yada klipsle yakaya iliştirilen ‘kimlik’ kartlarıyla çalışıyorlar. Otel farelerinin oralarda kuru kalabalık yaratma şansları yok.
Diğer etkinliklerde brüt-net hesabı yapmakta yarar var.
- Medyadan kaç kişi geldi?
- 52 kişi…
- Brüt mü, net mi?
- Brüt…
- Fareleri düştükten sonraki net ne?
- 27…
Bence seslerini çıkarmadan efendi gibi gelip, oturup, giderlerse mesele yok. Şirretlik edenleri ve işi e-şerefsizliğe kadar vardıranları tespit edip ‘persona non grata’ (istenmeyen adam) ilan etmek gerek. Bunu kim yapacak? Ya uluslar arası standartlarda danışmanlık hizmeti vermeyi taahhüt eden ve iki yılda bir kendisini bu standartlara göre denetlenen 16 şirketin bir araya geldiği İDA, ya da halkla ilişkiler uzmanlarının üye olduğu TÜHİD yapacak. Veya ikisi birlikte…
Bu hokkabazlığa ve gayrı ciddi duruma son vermek, ancak meslek kuruluşlarının, medyanın ve hizmet alanın işbirliği yapması ve/veya farelerin fareliklerini bilmeleriyle mümkün…
Bu workshop işe yarayabilir
İş ve iletişim dünyası yıllardır tartışır durur. “Yaptığımız iletişim harcamalarının geri dönüşünü nasıl ölçebilirim? Yaptığım PR harcamaları, sosyal sorumluluk yatırımları, reklamlar için ödediklerim, iç iletişim giderleri… Bunların hepsi bizi hedefe ne kadar yaklaştırdı?”
Tüm bu soruların yanıtlarını bulmadıkça, iyi bir iletişimci, başarılı bir yönetici olmak isteyen biri yastığa kafasını rahatça koyamaz…
IMI Conferences birçok markaya danışmanlık hizmeti verdiği belirtilen, pazarlama stratejisti Hyde Marketing CEO'su Laurie Young’ı Türkiye’ye getiriyormuş. Söz konusu, bir çalıştay (workshop)… Konular şöyle:
İndirimsiz kayıtlar devam ediyordur herhalde…
Ben bu işte çok akıllıca bir pazarlama tekniği seziyorum. “Kayıtlar doldu” falan… Ta 22 Mayıs’taki etkinliğin ‘indirimli’ ön kayıdının 30 Nisanda sona ermesi… Bunların hepsi iyi pazarlama taktikleri gibi geldi bana…
İyi ya, arkadaşın da bir pazarlama ustası olduğu söylenmiyor mu?... O zaman mesele yok. Pazarlama ve PR harcamalarının geri dönüşü meselesi Türkiye’de ne kadar derinlemesine ele alınırsa, işini adam gibi yapanlar bu durumdan kârlı çıkar. Yaratıcılığın parlaklığı ile gözleri kamaştırıp, etkililiği gözden kaçırma dönemi ne kadar erken biterse o kadar iyi… Belki böylece Hulusi Derici’nin deyişiyle “Atlarla tavukların yarıştırılacağı” konkurlar da son bulur. Kim bilir?..
Cem’in reklamları da DVD olur!
Cem Yılmaz’ın rol aldığı son Türk Telekom reklamları bir harika… Hem Cem’in geri sarma işini kendisinin canlandırdığı reklam. Hem de ‘Yeni nesil’ filmlerden ‘Şaşı Cem’in hastanede geçirdiği ameliyattan sonra ailesiyle görüntülü telefondan (Videofon) görüştüğü reklam…
Bademcik ameliyatı olmuş… Ailesini uzun zamandır göremiyormuş… İlk yaratılan izlenim, Cem’in kör olduğu… Hikaye o kadar önemli değil… Film müthiş eğlenceli ve Cem çok başarılı…
Türk Telekom Cem’in gösterisi CMYLMZ’ın DVD’sine sponsor olmuş. Şu sıra onun reklamı dönüyor. Çok iyi fikir. Bir tane edinmek şart… Oysa bence bir de Cem Yılmaz’ın reklam filmlerinden oluşacak bir DVD hazırlayıp dileyenlere ücretsiz dağıtmalılar…
Böylece bir ilke de imza atmış olurlar…
Bir taşla Maximum vuruş
İş Bankası’nın kredi kartı Maximum Card’ın bir taşla iki kuş vurması entegre pazarlama iletişim derslerinde okutulacak kadar başarılı…
Hem “Komedi Dükkânı”na sponsor olacaksın, hem de “Komedi Dükkânı”nın starı Tolga Çevik’le reklam kampanyası için anlaşacaksın, hem de programın girişi ve çıkışı için hazırladığın özel anonslarla hem reklam filmine hem de “Komedi Dükkânı”na çengel atacaksın…
İzleyemediyseniz herhangi bir Cuma akşamı TRT1’in karşısına geçin. Ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Bu arada önceleri Tolga Çevik’e kızıyordum. TV8’de ilk Salih Kalyon’la başlamıştı bu programa. Sonra Tolga’nın Kalyon’u terk edip TRT1’e geçtiğini duyduğumda, ortada bir hayırsızlık, vefasızlık olayı olduğunu düşündüm…
Oysa TRT1’deki programı izledikten sonra Çevik yine kazandı gönlümü…
Ben Binnur Kaya ile olan programı izledim. Cuk oturmuş işe. Hatta gösteriyi daha da güzelleştirmiş. Bununla birlikte içine daha çok reklam almak için programı müptezel bir yaklaşımla uzatıp sündürmeleri, zaman zaman temponun düşmesine neden olmuş…
TRT1’deki programla aynı saate Çevik - Kalyon ikilisinin eski gösterilerini koyan TV8 umarız bu hatadan kısa zamanda döner. Çünkü bir şeyin yenisi varsa ve hele de yenisi gerçekten çok iyiyse, o zaman eskisini göstermekte ısrar etmek, izleyiciye işkence gelebilir ve TV8’in itibarını iyice aşağıya çekebilir…
Herkes tanırmış onları… Arkadaşlar tek tek gösterdiler. Aslında hiçbir zararları olmayan, çoğunluğu yaşlıca, daha çok genç emeklileri andıran ton ton insancıklar bunlar… Etkinliklerin bilgisini ya otellerden ya da daha çok Dünya Gazetesi gibi günlük program veren yayınlardan alıyorlarmış. Hatta şirketlerin basın listelerine girmek için ayrıca bir çaba da sarf ediyorlarmış.
Bir holdingin kamuoyu ve basını bilgilendirme toplantısında arkadaşlarla birlikte saydık. Tam 28 kişiydiler. Ellerinde bilgisayarda üretilmiş, renkli çıkış alınıp asetatla kaplanmış tanıtım kartları var.
Bazen agresif de olabiliyorlar. Geçenlerde sabahın köründe bir şirketin basın toplantısı öncesi prova varmış. Arkadaş gelmiş, ille girecek. Sadece onu değil kimseyi almıyorlar içeriye. Sen bir sinirlen, bir kız… İnternet ortamından ver yansın et. Hatta o ajansın hizmet ettiği şirkete şikâyet mail’i gönder… Allahtan tanıyor herkes bunları da ciddiye almıyorlar…
Yalnız hem kel hem fodul durumu yaratmanın alemi yok. Kimse sesini çıkarmazken, birden tavır alıverir şirketler, o zaman zengin sabah kahvaltılarından ve armağanlardan yoksun kalıverirler. İyisi mi, işin gittiği yere kadar gitmesi için seslerini hiç çıkarmamaları. Büyük şirketler zaten güvenlik kartı, boyna zincirle asılan yada klipsle yakaya iliştirilen ‘kimlik’ kartlarıyla çalışıyorlar. Otel farelerinin oralarda kuru kalabalık yaratma şansları yok.
Diğer etkinliklerde brüt-net hesabı yapmakta yarar var.
- Medyadan kaç kişi geldi?
- 52 kişi…
- Brüt mü, net mi?
- Brüt…
- Fareleri düştükten sonraki net ne?
- 27…
Bence seslerini çıkarmadan efendi gibi gelip, oturup, giderlerse mesele yok. Şirretlik edenleri ve işi e-şerefsizliğe kadar vardıranları tespit edip ‘persona non grata’ (istenmeyen adam) ilan etmek gerek. Bunu kim yapacak? Ya uluslar arası standartlarda danışmanlık hizmeti vermeyi taahhüt eden ve iki yılda bir kendisini bu standartlara göre denetlenen 16 şirketin bir araya geldiği İDA, ya da halkla ilişkiler uzmanlarının üye olduğu TÜHİD yapacak. Veya ikisi birlikte…
Bu hokkabazlığa ve gayrı ciddi duruma son vermek, ancak meslek kuruluşlarının, medyanın ve hizmet alanın işbirliği yapması ve/veya farelerin fareliklerini bilmeleriyle mümkün…
Bu workshop işe yarayabilir
İş ve iletişim dünyası yıllardır tartışır durur. “Yaptığımız iletişim harcamalarının geri dönüşünü nasıl ölçebilirim? Yaptığım PR harcamaları, sosyal sorumluluk yatırımları, reklamlar için ödediklerim, iç iletişim giderleri… Bunların hepsi bizi hedefe ne kadar yaklaştırdı?”
Tüm bu soruların yanıtlarını bulmadıkça, iyi bir iletişimci, başarılı bir yönetici olmak isteyen biri yastığa kafasını rahatça koyamaz…
IMI Conferences birçok markaya danışmanlık hizmeti verdiği belirtilen, pazarlama stratejisti Hyde Marketing CEO'su Laurie Young’ı Türkiye’ye getiriyormuş. Söz konusu, bir çalıştay (workshop)… Konular şöyle:
- Pazarlama etkililiği nedir?
- ROMI (Pazarlama Yatırımlarının Geri Dönüşü) nedir?
- Neden önemlidir?
- Halkla İlişkilerin ve pazarlamanın etkililiğini ölçümlemenin zorlukları.
- Ürün ve Hizmetler –ROMI’nin ölçülmesi ve aradaki farklar ve ölçümleme uygulamaları.
- Business to consumer ve business to business – Aradaki temel farklar ve ROMI uygulamaları.
- Gelir odaklı pazarlama etkinlikleri, katılım ve net şimdiki değer.
İndirimsiz kayıtlar devam ediyordur herhalde…
Ben bu işte çok akıllıca bir pazarlama tekniği seziyorum. “Kayıtlar doldu” falan… Ta 22 Mayıs’taki etkinliğin ‘indirimli’ ön kayıdının 30 Nisanda sona ermesi… Bunların hepsi iyi pazarlama taktikleri gibi geldi bana…
İyi ya, arkadaşın da bir pazarlama ustası olduğu söylenmiyor mu?... O zaman mesele yok. Pazarlama ve PR harcamalarının geri dönüşü meselesi Türkiye’de ne kadar derinlemesine ele alınırsa, işini adam gibi yapanlar bu durumdan kârlı çıkar. Yaratıcılığın parlaklığı ile gözleri kamaştırıp, etkililiği gözden kaçırma dönemi ne kadar erken biterse o kadar iyi… Belki böylece Hulusi Derici’nin deyişiyle “Atlarla tavukların yarıştırılacağı” konkurlar da son bulur. Kim bilir?..
Cem’in reklamları da DVD olur!
Cem Yılmaz’ın rol aldığı son Türk Telekom reklamları bir harika… Hem Cem’in geri sarma işini kendisinin canlandırdığı reklam. Hem de ‘Yeni nesil’ filmlerden ‘Şaşı Cem’in hastanede geçirdiği ameliyattan sonra ailesiyle görüntülü telefondan (Videofon) görüştüğü reklam…
Bademcik ameliyatı olmuş… Ailesini uzun zamandır göremiyormuş… İlk yaratılan izlenim, Cem’in kör olduğu… Hikaye o kadar önemli değil… Film müthiş eğlenceli ve Cem çok başarılı…
Türk Telekom Cem’in gösterisi CMYLMZ’ın DVD’sine sponsor olmuş. Şu sıra onun reklamı dönüyor. Çok iyi fikir. Bir tane edinmek şart… Oysa bence bir de Cem Yılmaz’ın reklam filmlerinden oluşacak bir DVD hazırlayıp dileyenlere ücretsiz dağıtmalılar…
Böylece bir ilke de imza atmış olurlar…
Bir taşla Maximum vuruş
İş Bankası’nın kredi kartı Maximum Card’ın bir taşla iki kuş vurması entegre pazarlama iletişim derslerinde okutulacak kadar başarılı…
Hem “Komedi Dükkânı”na sponsor olacaksın, hem de “Komedi Dükkânı”nın starı Tolga Çevik’le reklam kampanyası için anlaşacaksın, hem de programın girişi ve çıkışı için hazırladığın özel anonslarla hem reklam filmine hem de “Komedi Dükkânı”na çengel atacaksın…
İzleyemediyseniz herhangi bir Cuma akşamı TRT1’in karşısına geçin. Ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Bu arada önceleri Tolga Çevik’e kızıyordum. TV8’de ilk Salih Kalyon’la başlamıştı bu programa. Sonra Tolga’nın Kalyon’u terk edip TRT1’e geçtiğini duyduğumda, ortada bir hayırsızlık, vefasızlık olayı olduğunu düşündüm…
Oysa TRT1’deki programı izledikten sonra Çevik yine kazandı gönlümü…
Ben Binnur Kaya ile olan programı izledim. Cuk oturmuş işe. Hatta gösteriyi daha da güzelleştirmiş. Bununla birlikte içine daha çok reklam almak için programı müptezel bir yaklaşımla uzatıp sündürmeleri, zaman zaman temponun düşmesine neden olmuş…
TRT1’deki programla aynı saate Çevik - Kalyon ikilisinin eski gösterilerini koyan TV8 umarız bu hatadan kısa zamanda döner. Çünkü bir şeyin yenisi varsa ve hele de yenisi gerçekten çok iyiyse, o zaman eskisini göstermekte ısrar etmek, izleyiciye işkence gelebilir ve TV8’in itibarını iyice aşağıya çekebilir…