Fazla olan yanlıştır
23 nisan 2015 yeni şafak
Perşembe günkü yazımın başlığı şöyleydi: CHP'nin bildirgesinin özeti: 'Kervan yolda düzülür'. Bu tespiti CHP'lilerin açıklamalarından yola çıkarak yapmıştım. “Hele bir iktidara gelelim, her proje kendi içinde kaynağını bulur” diyorlardı (Sn. Zekeriya Temizel, Parametre Programı). Aslında aynı başlığı HDP'nin ve Haydar Baş'ın beyannamelerinden sonra da atabilirdim… Ya da 'Dilin kemiği yok' şeklinde bir başlık da olabilirdi…
Ya da Sayın Başbakan'ın deyişiyle ciddî ve disiplinli mali politikalar yüzünden içinde bir miktar para bulunan 'Hazine'yi kastederek 'Yağma Hasan'ın Böreği' başlığını da atabilirdik. Öyle ya biz, AK Parti'nin bile emeklilere ayda 100 TL gibi mütevazı bir rakamı vaat etmelerini gereksiz bulduğumuzu ifade ederken, muhalefet bol keseden sallıyordu: “Asgari ücret 1.500 TL olacak!” (CHP); “Hayır, biz asgari ücreti 1.800 yapacağız!” (HDP); Bahçeli daha açıklamadı. Ağanın eli tutulmaz. Ondan da bir “Artırıyorum!” nidası bekliyoruz ve tabii ardından şu cümleyi: “Bizden de asgari ücrete ayda 2.000 TL”. Sayın Prof. Dr. Baş'tan asgari ücret için bir 5.000 TL vardı… Ancak onu fazla ciddiye alan çıkmadı…
İlişki ve iletişim yönetiminin her alanı için geçerli olan bir ilke, siyasi iletişim yönetimi için hayati önem taşır: Fazla olan yanlıştır! Fazlası yanlış olmayan sadece iki husus vardır: Şefkat ve bilgi… Buna bir de 'Müptezellik' eklenebilir, yani bir 'şey'in ya da 'olgu'nun fazlalığı nedeniyle değerini (kıymetini) yitirmesi… Şu an Türkiye siyasi iletişim arenasında yaşanan budur…
Burada sadece AK Parti için bir 'farklılaşma fırsatı' bulunmaktadır. AK Parti bir yandan 12 yılda hayata geçirdiği başarılı çalışmalarını anlatıp (çünkü CHP, Cumhuriyetin ilanından bu yana geçen bütün dönemle kıyaslayıp, 'Hiçbir şey yapmadılar' diyebiliyor – Faik Öztrak, Tarafsız Bölge Programı); bir yandan da o fasit dairenin içinde kaybolmaya mahkûm olanlar gibi 'verme yarışına' girmeden, her zaman yaptığı gibi Türkiye'nin Gelecek Tasarımı üzerinden yürütebilir kampanyasını (5G meselesi gibi)… (Bu arada 25'inde başlayacaklarmış… Biraz geç mi acaba?..)
Almanya'da gençlik yıllarımızda izlediğimiz çok başarılı kampanyalardan birinin sloganının Türkçesi yaklaşık şöyleydi:“Herkes havalardan söz ediyor. Bizim derdimiz başka!” (Alle reden vom Wetter. Wir nicht!)
AK Parti 2002'den bu yana 'benzersizlik' yaklaşımını izledi. Bunu sürdürmeli…
Bu arada yukarıda sözünü ettiğimiz yazının ardından işlerine ve fikirlerine büyük saygı duyduğum 'benzersiz' bir iletişim ustası olan Bülent Korman Bey'den bir e-posta notu aldım. Bu kısa fakat çok anlamlı notu sizinle paylaşmak istedim:
“Bugünkü yazınızı okudum. Benim fikrimi merak ederseniz, CHP her seçim öncesinde olduğu gibi bir kez daha 'mış gibi' yapıyor. Ve ülkede biraz aklıselim dengelenmesi için hayati önemde bir fırsatı heba ediyor. Önceki seçimlerde, biliyorsunuz, 'laik devletçilik' oynandı, 'ulusalcıymış' gibi yapıldı, 'biz de muhafazakârız' gibi yapıldı vs. Şimdi sıra 'ekonomi programı varmış' gibi yapmaya geldi. Ben o seçim bildirgesinin kendisini, mesnetsiz vaatlerini filan değil, o insanların 'bir türlü hakiki olamayan yaklaşımlarını', halkı hâlâ bir şeyler uydurarak, müsamereler yaparak, (bunlar gene bir reklamcı kafasıyla Deniz Baykal'ı da Ricky Martin misali sahneye atmışlardı) hadi ekleyeyim, fikri sınırlı kişilerin cinlik numaralarından medet umarak 'kandırılacak bir güruh' gibi görmeye devam etmelerini ve o nedenle de, her seçim öncesinde 'yeni bir numara' bulmayı denemelerini bu ülke ve kendim için çok yazık ve çok sakıncalı buluyorum. Bence o partinin yapısı gereği sıkıştığı dar alan bu.”
Ellerine, aklına sağlık Sevgili Bülent Korman.
Askercell: Ya büyü bozulursa?..
İkna sürecinde duygu dilini kullanmak Akdeniz ülkelerinde hele de Türkiye'de çok iş yapar. Bunu en iyi uygulayanlardan biri hiç şüphesiz AK Parti'dir. Teknosa (Anneler Günü filmi), Samsung (Duyan Eller), Kent Şekerleme (Bayram) bunun gibi birçok örnek bulmak mümkündür. Bu alanda en başarılı markalardan biri olarak da ilk çıktığı günden itibaren hedef kitlenin duygularına hitap eden bir iletişim dili kullanmasıyla Turkcell her zaman ön plana çıkmıştır.
Silahlı Kuvvetler'in çok yerinde bir kararla askerlere cep telefonunu belli koşullarda serbest bırakmasını tam zamanında bir kampanya ile karşılayan Turkcell, Askercell reklamıyla yine duygular dünyasına bir uçuş düzenlemiş. Yalnız bu sefer işi zor… Çünkü hedef kitlesi belki reklamcılığı bilmiyor olabilir ancak askerliği çok iyi biliyor. Silahlı Kuvvetler'in çeşitli kademelerinde görev yapmış bir Kurmay Albay dostumuz, bakın çoğu bizim gözümüzden kaçmış olan hangi ayrıntılara dikkat etmiş:
“Kışla ve karakollardaki askerlerin moralini yükseltmek için aileleri sürpriz olarak bayram, doğum günü gibi özel günlerde getiriyorduk. Tam bir duygu patlaması olur. Ancak, askerî danışmanları yok galiba...
Çünkü:
Neden gece yarısı çekilmiş, konvoy gece karartmalı gider; far yakılmaz, birliğin hedef olmaması için aydınlatmanın ortasında toplu tutulmaz; birliğe araç farı tutulmaz, araçlar en az 100 m. uzakta durur, sırt emniyet için dış çevreye dönülmez, gece kısık sesle konuşulur, gerekirse işaret dili kullanılır, kule ve sabit nöbetçiler mevzi alır, ayakta manken gibi durmaz, anne ve eş hiçbir zaman oğlunun ve sevdiğinin yanına eli boş gelmez. Sonuç; her şeye rağmen tema ve tek er disiplini çok güzel... Onlarla gurur duydum, reklam bile olsa hepsi aslan gibi. Teşekkürler reklamı çekenlere.”
Aslında film çok etkili, hedef kitle Albayımızın yukarıda tespit ettiği detaymış gibi gözüken ancak hayat memat noktasında çok büyük önem taşıyan bu hataların farkına varırsa bütün büyü bozulur. Büyü bozulursa da o güzelim reklam, o hedef kitlede çalışmaz.
Ya da Sayın Başbakan'ın deyişiyle ciddî ve disiplinli mali politikalar yüzünden içinde bir miktar para bulunan 'Hazine'yi kastederek 'Yağma Hasan'ın Böreği' başlığını da atabilirdik. Öyle ya biz, AK Parti'nin bile emeklilere ayda 100 TL gibi mütevazı bir rakamı vaat etmelerini gereksiz bulduğumuzu ifade ederken, muhalefet bol keseden sallıyordu: “Asgari ücret 1.500 TL olacak!” (CHP); “Hayır, biz asgari ücreti 1.800 yapacağız!” (HDP); Bahçeli daha açıklamadı. Ağanın eli tutulmaz. Ondan da bir “Artırıyorum!” nidası bekliyoruz ve tabii ardından şu cümleyi: “Bizden de asgari ücrete ayda 2.000 TL”. Sayın Prof. Dr. Baş'tan asgari ücret için bir 5.000 TL vardı… Ancak onu fazla ciddiye alan çıkmadı…
İlişki ve iletişim yönetiminin her alanı için geçerli olan bir ilke, siyasi iletişim yönetimi için hayati önem taşır: Fazla olan yanlıştır! Fazlası yanlış olmayan sadece iki husus vardır: Şefkat ve bilgi… Buna bir de 'Müptezellik' eklenebilir, yani bir 'şey'in ya da 'olgu'nun fazlalığı nedeniyle değerini (kıymetini) yitirmesi… Şu an Türkiye siyasi iletişim arenasında yaşanan budur…
Burada sadece AK Parti için bir 'farklılaşma fırsatı' bulunmaktadır. AK Parti bir yandan 12 yılda hayata geçirdiği başarılı çalışmalarını anlatıp (çünkü CHP, Cumhuriyetin ilanından bu yana geçen bütün dönemle kıyaslayıp, 'Hiçbir şey yapmadılar' diyebiliyor – Faik Öztrak, Tarafsız Bölge Programı); bir yandan da o fasit dairenin içinde kaybolmaya mahkûm olanlar gibi 'verme yarışına' girmeden, her zaman yaptığı gibi Türkiye'nin Gelecek Tasarımı üzerinden yürütebilir kampanyasını (5G meselesi gibi)… (Bu arada 25'inde başlayacaklarmış… Biraz geç mi acaba?..)
Almanya'da gençlik yıllarımızda izlediğimiz çok başarılı kampanyalardan birinin sloganının Türkçesi yaklaşık şöyleydi:“Herkes havalardan söz ediyor. Bizim derdimiz başka!” (Alle reden vom Wetter. Wir nicht!)
AK Parti 2002'den bu yana 'benzersizlik' yaklaşımını izledi. Bunu sürdürmeli…
Bu arada yukarıda sözünü ettiğimiz yazının ardından işlerine ve fikirlerine büyük saygı duyduğum 'benzersiz' bir iletişim ustası olan Bülent Korman Bey'den bir e-posta notu aldım. Bu kısa fakat çok anlamlı notu sizinle paylaşmak istedim:
“Bugünkü yazınızı okudum. Benim fikrimi merak ederseniz, CHP her seçim öncesinde olduğu gibi bir kez daha 'mış gibi' yapıyor. Ve ülkede biraz aklıselim dengelenmesi için hayati önemde bir fırsatı heba ediyor. Önceki seçimlerde, biliyorsunuz, 'laik devletçilik' oynandı, 'ulusalcıymış' gibi yapıldı, 'biz de muhafazakârız' gibi yapıldı vs. Şimdi sıra 'ekonomi programı varmış' gibi yapmaya geldi. Ben o seçim bildirgesinin kendisini, mesnetsiz vaatlerini filan değil, o insanların 'bir türlü hakiki olamayan yaklaşımlarını', halkı hâlâ bir şeyler uydurarak, müsamereler yaparak, (bunlar gene bir reklamcı kafasıyla Deniz Baykal'ı da Ricky Martin misali sahneye atmışlardı) hadi ekleyeyim, fikri sınırlı kişilerin cinlik numaralarından medet umarak 'kandırılacak bir güruh' gibi görmeye devam etmelerini ve o nedenle de, her seçim öncesinde 'yeni bir numara' bulmayı denemelerini bu ülke ve kendim için çok yazık ve çok sakıncalı buluyorum. Bence o partinin yapısı gereği sıkıştığı dar alan bu.”
Ellerine, aklına sağlık Sevgili Bülent Korman.
Askercell: Ya büyü bozulursa?..
İkna sürecinde duygu dilini kullanmak Akdeniz ülkelerinde hele de Türkiye'de çok iş yapar. Bunu en iyi uygulayanlardan biri hiç şüphesiz AK Parti'dir. Teknosa (Anneler Günü filmi), Samsung (Duyan Eller), Kent Şekerleme (Bayram) bunun gibi birçok örnek bulmak mümkündür. Bu alanda en başarılı markalardan biri olarak da ilk çıktığı günden itibaren hedef kitlenin duygularına hitap eden bir iletişim dili kullanmasıyla Turkcell her zaman ön plana çıkmıştır.
Silahlı Kuvvetler'in çok yerinde bir kararla askerlere cep telefonunu belli koşullarda serbest bırakmasını tam zamanında bir kampanya ile karşılayan Turkcell, Askercell reklamıyla yine duygular dünyasına bir uçuş düzenlemiş. Yalnız bu sefer işi zor… Çünkü hedef kitlesi belki reklamcılığı bilmiyor olabilir ancak askerliği çok iyi biliyor. Silahlı Kuvvetler'in çeşitli kademelerinde görev yapmış bir Kurmay Albay dostumuz, bakın çoğu bizim gözümüzden kaçmış olan hangi ayrıntılara dikkat etmiş:
“Kışla ve karakollardaki askerlerin moralini yükseltmek için aileleri sürpriz olarak bayram, doğum günü gibi özel günlerde getiriyorduk. Tam bir duygu patlaması olur. Ancak, askerî danışmanları yok galiba...
Çünkü:
Neden gece yarısı çekilmiş, konvoy gece karartmalı gider; far yakılmaz, birliğin hedef olmaması için aydınlatmanın ortasında toplu tutulmaz; birliğe araç farı tutulmaz, araçlar en az 100 m. uzakta durur, sırt emniyet için dış çevreye dönülmez, gece kısık sesle konuşulur, gerekirse işaret dili kullanılır, kule ve sabit nöbetçiler mevzi alır, ayakta manken gibi durmaz, anne ve eş hiçbir zaman oğlunun ve sevdiğinin yanına eli boş gelmez. Sonuç; her şeye rağmen tema ve tek er disiplini çok güzel... Onlarla gurur duydum, reklam bile olsa hepsi aslan gibi. Teşekkürler reklamı çekenlere.”
Aslında film çok etkili, hedef kitle Albayımızın yukarıda tespit ettiği detaymış gibi gözüken ancak hayat memat noktasında çok büyük önem taşıyan bu hataların farkına varırsa bütün büyü bozulur. Büyü bozulursa da o güzelim reklam, o hedef kitlede çalışmaz.