“Gerçekler şiir gibidir. Çoğu insan şiirden nefret eder”
23 şubat 2016 yeni şafak
Film, çocukluğumda ilk okuduğum kitapların arasında yer alan ünlü ABD'li mizah yazarı Mark Twain'den muhteşem bir alıntıyla başlıyor:
“Başımızı derde sokan bilmediğimiz şeyler değil; başımıza asla gelmeyeceğinden emin olduklarımızdır”…
Başlığa aldığımız cümle de filmin içinde geçen aforizmalardan…
Neden o kadar dikkatimizi çekti? Gerçekler, hakikatlerin işaretlerini verirler de ondan. Hakikatlerin özüne ulaşmak ise aramızdaki perdelerden ötürü sanıldığı kadar kolay değildir. Ulaştım zanneden de sadece zannıyla baş başadır. Zaten hakikate ulaşmayı isteyenlerin sayısı da parmakla gösterilecek kadar az değil midir?
Başlığa aldığımız o müthiş iki tespit, vizyonda son demlerini yaşayanBüyük Açık (The Big Short) adlı filmden. (Başrollerde Christian Bale, Steve Carrell, Ryan Gosling, Brad Pitt, oynuyor.)
Ekonomiden çok da fazla anlamayanların pek sevebileceğini söyleyemeyiz. Odaklanma ve yoğunlaşma gerektiren, insanı zorlayan bir film. Böyle bir 'iş dünyası' filminde yukarıdaki kadar derinlikli cümlelerin ne aradığını düşünürseniz, haklısınız.
Ancak Büyük Açık'ı ilgiyle zorlanarak da olsa büyük bir dikkat ve keyifle izleyenlerden biri olarak ABD'de konut ve finans sektörünün nasıl çöktüğünü, hem de 'olmaz olmaz deme olmaz olmaz' boyutunda nasıl tarumar olduğunu yaşamak, bir ayrıcalıktı sanki… ABD finans dünyası ve vahşi kapitalizm hakkında fikir sahibi olmak için bu filmi belki birkaç kez izlemekte yarar var...
Filmde, Merrill Lynch, Bank of America, Barclays, Citibank, Credit Suisse, Deutsche Bank, Goldman Sachs, JP Morgan, Merrill Lynch, Morgan Stanley, UBS gibi dev bankaları etkileyen, konut ve finans sektörünün sadece ABD'de değil pek çok ülkede tümüyle diz çöktüğü o inanılmaz dünya sahnesi, gidişatı önceden sezen, fark edenlerin bakış açısıyla anlatılıyor. Bencilinden vicdanlısına farklı karakterlerdeki dört mali uzmanın ve çevrelerindeki genç çalışanların gözüyle…
Amerikan finans dünyasında, Wall Street sahnesinde sergilenen bu traji-komik hikâyenin acı finalini, felaketi tüm dünya seyretti. Sonuçta binlerce işsiz dalgasıyla Amerika'dan yola çıkan felaket rüzgârları tüm dünyayı bir şekilde etkilemiş; herkes payına düşeni almıştı.
Vahşi kapitalizmin büyük krizlerinden birini gözler önüne seren Adam McKay'in yönettiği bu filmi izleyince, Obama'nın şimdilik göz önünde uyguladığı stratejilerine bakarak, Ortadoğu politikasında neden etkin bir rol üstlenmekten çekindiğine dair cevaplar da bu vesileyle bulunabilir mi, diye sorduk kendimize.
Hakikate değil –hakikate bakılamıyor, gözler kamaşıyor çünkü- ama gerçeklere bakarak yanılmak kaderimiz değil mi? Şiiri sevenler ne zaman haklı çıkmayı becerebildiler ki?..
'Hepimiz Trabzonluyuz! Hepimiz Salih Dursun'uz'!..
Bir GS taraftarı olarak bu yazıyı yazmak kolay değil tabii… Ancak biz 'omurilikten' GS'li olmadığımız için güdülerimizin değil vicdanımızın sesini açıkça beyan etmekten yanayız. Hele de ortada bir iletişim'fenomeni' söz konusu ise…
Örneğin, “Selçuk o penaltıyı dışarı atmalıydı”, diyenlere biz de katılıyoruz. Ya da “Trabzonsporlu kaleci, kaleyi boşaltıp direğin yanında durmalıydı!” diyenlere…
Dünkü başlıklardan biriydi: 'Salih Dursun artık bizim de evladımız'! Bursasporlulara aitmiş bu laf…
Bir gün deselerdi ki, “Fair play kurallarını hiçe sayan bir davranışı yüzünden bir futbolcu, Türkiye'de (hatta dünyada) yılın sporcusu seçilebilir!” Kesinlikle ciddiye almazdım… Ancak bu olay bu yıl gerçek olabilir…
Galatasaray maçında hakem Deniz Ateş Bitnel'e kırmızı kart gösteren Trabzonsporlu Salih Dursun'a her kesimden destek yağıyor. Galatasaray-Trabzonspor maçının 86. dakikasında hakem Deniz Ateş Bitnel'in elindeki kırmızı kartı alarak kendisine gösteren ve 'dışarı çık' işareti yapan Salih Dursun'un, uzun yıllar unutulmayacağı kesin…
Bu arada maçın hakemi Bitnel'e de bu sezonun en düşük notu olan 6.5 verilmiş. Bu notun FIFA kokardını ilk kez bu sezon takan Bitnel'in hakemlik kariyerinde bir deprem etkisi yaratacağına kesin gözüyle bakılıyormuş.
Trabzonspor Salih Dursun'un kırmızı kart gösterdiği ânı tespit eden bir fotoğrafı üstüne basacağı tişörtleri piyasaya verecekmiş… Çok akıllıca bir iş.
Bu arada dünya basını da olayla yakından ilgili. Salih Dursun Almanya'dan İsveç'e, İngiltere'den ABD'ye kadar tüm dünya medyasında başlıklarda boy gösteriyor. Twitter'de 'trend topic' en çok konuşulan konu…
Pazar günü maçı izlerken gençliğimizin sloganları geldi aklıma… “Zulme karşı isyan mazlumun en tabii hakkıdır!”… Bu fair play karşıtı davranışı eleştireceğimize, takdir etmemizin özünde işte haksızlığa karşı o isyan duygusu yatmaktadır. Duygu ile mantığın; hakikat ile gerçekliğin, vicdan ile görünenin çatıştığı noktalarda, insan ruhunda her zaman birincilerin galebe çaldığının kanıtıdır Salih Dursun olayı. Her konuda 'yarılma refleksi' gösterip parçalanmaya, ortadan bölünüp 'karpuz efekti' sergilemeye hazır bir toplumun ilk kez bütünüyle 'milli mutabakat' oluşturduğu bu garip durumu iletişim tekniği açısından keşke derinlemesine tartışabilsek… Belki oradan yola çıkıp siyasi iletişim – kamu vicdanı arasında sağlam köprüler kuracak dersler çıkarabilirdik…
“Başımızı derde sokan bilmediğimiz şeyler değil; başımıza asla gelmeyeceğinden emin olduklarımızdır”…
Başlığa aldığımız cümle de filmin içinde geçen aforizmalardan…
Neden o kadar dikkatimizi çekti? Gerçekler, hakikatlerin işaretlerini verirler de ondan. Hakikatlerin özüne ulaşmak ise aramızdaki perdelerden ötürü sanıldığı kadar kolay değildir. Ulaştım zanneden de sadece zannıyla baş başadır. Zaten hakikate ulaşmayı isteyenlerin sayısı da parmakla gösterilecek kadar az değil midir?
Başlığa aldığımız o müthiş iki tespit, vizyonda son demlerini yaşayanBüyük Açık (The Big Short) adlı filmden. (Başrollerde Christian Bale, Steve Carrell, Ryan Gosling, Brad Pitt, oynuyor.)
Ekonomiden çok da fazla anlamayanların pek sevebileceğini söyleyemeyiz. Odaklanma ve yoğunlaşma gerektiren, insanı zorlayan bir film. Böyle bir 'iş dünyası' filminde yukarıdaki kadar derinlikli cümlelerin ne aradığını düşünürseniz, haklısınız.
Ancak Büyük Açık'ı ilgiyle zorlanarak da olsa büyük bir dikkat ve keyifle izleyenlerden biri olarak ABD'de konut ve finans sektörünün nasıl çöktüğünü, hem de 'olmaz olmaz deme olmaz olmaz' boyutunda nasıl tarumar olduğunu yaşamak, bir ayrıcalıktı sanki… ABD finans dünyası ve vahşi kapitalizm hakkında fikir sahibi olmak için bu filmi belki birkaç kez izlemekte yarar var...
Filmde, Merrill Lynch, Bank of America, Barclays, Citibank, Credit Suisse, Deutsche Bank, Goldman Sachs, JP Morgan, Merrill Lynch, Morgan Stanley, UBS gibi dev bankaları etkileyen, konut ve finans sektörünün sadece ABD'de değil pek çok ülkede tümüyle diz çöktüğü o inanılmaz dünya sahnesi, gidişatı önceden sezen, fark edenlerin bakış açısıyla anlatılıyor. Bencilinden vicdanlısına farklı karakterlerdeki dört mali uzmanın ve çevrelerindeki genç çalışanların gözüyle…
Amerikan finans dünyasında, Wall Street sahnesinde sergilenen bu traji-komik hikâyenin acı finalini, felaketi tüm dünya seyretti. Sonuçta binlerce işsiz dalgasıyla Amerika'dan yola çıkan felaket rüzgârları tüm dünyayı bir şekilde etkilemiş; herkes payına düşeni almıştı.
Vahşi kapitalizmin büyük krizlerinden birini gözler önüne seren Adam McKay'in yönettiği bu filmi izleyince, Obama'nın şimdilik göz önünde uyguladığı stratejilerine bakarak, Ortadoğu politikasında neden etkin bir rol üstlenmekten çekindiğine dair cevaplar da bu vesileyle bulunabilir mi, diye sorduk kendimize.
Hakikate değil –hakikate bakılamıyor, gözler kamaşıyor çünkü- ama gerçeklere bakarak yanılmak kaderimiz değil mi? Şiiri sevenler ne zaman haklı çıkmayı becerebildiler ki?..
'Hepimiz Trabzonluyuz! Hepimiz Salih Dursun'uz'!..
Bir GS taraftarı olarak bu yazıyı yazmak kolay değil tabii… Ancak biz 'omurilikten' GS'li olmadığımız için güdülerimizin değil vicdanımızın sesini açıkça beyan etmekten yanayız. Hele de ortada bir iletişim'fenomeni' söz konusu ise…
Örneğin, “Selçuk o penaltıyı dışarı atmalıydı”, diyenlere biz de katılıyoruz. Ya da “Trabzonsporlu kaleci, kaleyi boşaltıp direğin yanında durmalıydı!” diyenlere…
Dünkü başlıklardan biriydi: 'Salih Dursun artık bizim de evladımız'! Bursasporlulara aitmiş bu laf…
Bir gün deselerdi ki, “Fair play kurallarını hiçe sayan bir davranışı yüzünden bir futbolcu, Türkiye'de (hatta dünyada) yılın sporcusu seçilebilir!” Kesinlikle ciddiye almazdım… Ancak bu olay bu yıl gerçek olabilir…
Galatasaray maçında hakem Deniz Ateş Bitnel'e kırmızı kart gösteren Trabzonsporlu Salih Dursun'a her kesimden destek yağıyor. Galatasaray-Trabzonspor maçının 86. dakikasında hakem Deniz Ateş Bitnel'in elindeki kırmızı kartı alarak kendisine gösteren ve 'dışarı çık' işareti yapan Salih Dursun'un, uzun yıllar unutulmayacağı kesin…
Bu arada maçın hakemi Bitnel'e de bu sezonun en düşük notu olan 6.5 verilmiş. Bu notun FIFA kokardını ilk kez bu sezon takan Bitnel'in hakemlik kariyerinde bir deprem etkisi yaratacağına kesin gözüyle bakılıyormuş.
Trabzonspor Salih Dursun'un kırmızı kart gösterdiği ânı tespit eden bir fotoğrafı üstüne basacağı tişörtleri piyasaya verecekmiş… Çok akıllıca bir iş.
Bu arada dünya basını da olayla yakından ilgili. Salih Dursun Almanya'dan İsveç'e, İngiltere'den ABD'ye kadar tüm dünya medyasında başlıklarda boy gösteriyor. Twitter'de 'trend topic' en çok konuşulan konu…
Pazar günü maçı izlerken gençliğimizin sloganları geldi aklıma… “Zulme karşı isyan mazlumun en tabii hakkıdır!”… Bu fair play karşıtı davranışı eleştireceğimize, takdir etmemizin özünde işte haksızlığa karşı o isyan duygusu yatmaktadır. Duygu ile mantığın; hakikat ile gerçekliğin, vicdan ile görünenin çatıştığı noktalarda, insan ruhunda her zaman birincilerin galebe çaldığının kanıtıdır Salih Dursun olayı. Her konuda 'yarılma refleksi' gösterip parçalanmaya, ortadan bölünüp 'karpuz efekti' sergilemeye hazır bir toplumun ilk kez bütünüyle 'milli mutabakat' oluşturduğu bu garip durumu iletişim tekniği açısından keşke derinlemesine tartışabilsek… Belki oradan yola çıkıp siyasi iletişim – kamu vicdanı arasında sağlam köprüler kuracak dersler çıkarabilirdik…