Hıncal Uluç yine başardı…
06 ŞUBAT 2011
Dün pek çok köşe yazarı sütunlarında bir tek kişiden söz ediyorlardı: Hıncal Uluç… Onun bir gün önce Defne Joy Foster’in dramatik vefatı üzerine yazdıkları, bir anda paratoner gibi tüm polemikleri üzerine çekmişti…
Ben gazetecilik dünyasında gözlerimi açtığımda Hıncal Ağabey bilmem kaç yıllık gazeteciydi… Meslekî olarak, tabiri caizse ‘eline doğmuş’ sayılırız… Hepimiz mi? Evet, neredeyse hepimiz…
Popüler kültürün medyadaki en büyük abidesidir o… O zamanlar sadece gazetecilik, köşe yazarlığı yapmıyordu. Aynı zamanda en çok satan bir dergiyi de (Erkekçe) o çıkarıyordu (Bu arada rahmetli Duygu Asena’nın da hakkını yemeyelim. Kadınca da bir o kadar başarılıydı)… Hıncal Ağabey tüm popüler medya çalışanlarının kendilerine ‘benchmark’ (nirengi noktası) aldıkları köşe yazarı olmuştur.
Şimdi de öyledir Hıncal Ağabey… Eğer popüler kültürdeki başarının kıstası yaygınlıksa, geniş kitlelerce benimsenmekse, etkililikse; Hıncal Uluç üç parametrede de ip göğüslemiş belki de tek köşe yazarıdır. Yaygınlıkta, beğenide, etkililikte…
Bugüne kadar gördüğüm her araştırmada ortaya çıktığı gibi, Uluç açık ara en çok okunan yazardır. Etkililiği ise hiç tartışılamaz. Öz olarak değil ama biçim olarak Seda Sayan’ın o saatlerde TV izleyen kadınlar üzerindeki etkisinin yaşam stili olarak tüm B ve üzeri izleyici kitlesine yayılması gibi bir şey…
***
İletişim dünyası bilir. Okuyun dediği kitap çok satar. İzleyin dediği film izleyici rekorları kırar. Kâh trafik problemini çözer; kâh belediyelere ayar verir…
Yıllardır düşünürüm, taklidi bu kadar bol, rakibi bu kadar az bu ‘popüler starın’ bu işi başarmasındaki sır nedir?..
Dün nihayet buldum… Adeta Archimedes gibi ‘Evreka!’ diye çığlıklar atmasam da, aynı kelimeyi içimden sayıklayarak çalışma odama koştum… Aklımdakileri unutmadan kâğıda dökmek istiyordum…
Hıncal Ağabey, bilinçli ya da bilinçsiz, iletişimin çok önemli kurallarından birini alt üst ediyordu… Neydi burada sık sık sözünü ettiğimiz kural? Özetle şu: “Her söylediğin doğru olsun ancak her doğruyu söyleme!”…
Çünkü her doğruyu söyleyerek kendi krizini kendin yaratabilirsin…
İşte Hıncal Uluç’un yaptığı yalın ifadeyle söylemek gerekirse buydu: Her doğruyu söylemek!...
O, pek çok kişinin kıskandığı ve taklit ettiği ‘özgün’ yaklaşım biçimindeki başarıyı, herkesin aklından geçirdiği fakat ‘sosyal frenler’ nedeniyle dile getiremediği şeyleri tabanca sıkar gibi yazıya dökmesine borçludur...
Hıncal ağabey, herkesin sosyal frene asıldığı durumlarda, çıkar ‘her doğruyu söyler’…
‘Herkesin haklı olduğu’ ‘dilemmalar’ da işte böyle durumlarda çıkar ortaya zaten. Kendi kızı olsa böyle yazar mıydı? Hayır yazmazdı… Ama değil… Pek çok kişinin kafasında bu sorular var mı? Yalan söylemeyeceksek, yanıt ‘Var!’ olmalı… O halde Hıncal da yazar… Ölünün arkasından olumsuz şeyler yazılmaz! Doğru… Sosyal fren de bu zaten… Ancak yazan da bırakın yazsın. Niye bu tepinme?..
***
Sonuç iletişim açısından son derece nettir: Hıncal Ağabey yine bütün köşe yazarlarına konuk olmuş, manşetlere çıkmış, tartışma yaratmış ve üç parametredeki puanlarını bir kez daha artırmıştır: Yaygınlık, Beğeni ve Etkililik…
Dün gazeteleri tararken onun aynı saatlerde içten içe gülümsediğini görür gibi oldum. O bir stardı ve herkes o stardan söz ediyordu… Söylenmemesi gereken doğrular, Hıncal Uluç’u bir kez daha kanatlandırmıştı…
Bu işe kim dur diyecek?
Dün Akşam Bugün TV’de Prof. Dr. Ali Atıf Bir’le de tartışmıştık: Kadını tahrik unsuru olarak kullanan reklamlar bir şekilde engellenmeli miydi? “Kaldıramazsan kaldırırlar, gülüm”deki mizah anlayışı hoş görü sınırları içinde mi ele alınmalıydı, yoksa RTÜK müdahale mi etmeliydi?… Ya ‘gençlere kötü örnek olan’ dizi ve filmler vb…
Demokratik toplumlarda geçerli olan temel baskı grubu sivil toplum örgütleridir… ‘Çıkar grupları’ değildir. Onlar da olmalıdır tabii ki, ancak toplumun iç dinamizmini ve kamu vicdanını yansıtacak ve kitle iletişim araçlarını denetleyecek olan esas araçlar STK’lardır…
Türkiye’de RTÜK yanlış çalışmamaktadır ancak, STK’lar gereken etkililik noktasında değildir. Haber filmlerinde neden dramatik müzikler çalınır? Program sunucusu “İstemeyen şu andan itibaren izlemesin; ama kadavra (ceset) göstererek konuğumuzun kayıp olan akrabasını teşhis etmesini sağlayacağız” demesiyle bu iş olur mu? Yoksa rating savaşına bir hakem mi gerekir? Bu hakem RTÜK mü olmalıdır yoksa STK’lar mı?..
Biz ikincisinden yanayız…
Ben gazetecilik dünyasında gözlerimi açtığımda Hıncal Ağabey bilmem kaç yıllık gazeteciydi… Meslekî olarak, tabiri caizse ‘eline doğmuş’ sayılırız… Hepimiz mi? Evet, neredeyse hepimiz…
Popüler kültürün medyadaki en büyük abidesidir o… O zamanlar sadece gazetecilik, köşe yazarlığı yapmıyordu. Aynı zamanda en çok satan bir dergiyi de (Erkekçe) o çıkarıyordu (Bu arada rahmetli Duygu Asena’nın da hakkını yemeyelim. Kadınca da bir o kadar başarılıydı)… Hıncal Ağabey tüm popüler medya çalışanlarının kendilerine ‘benchmark’ (nirengi noktası) aldıkları köşe yazarı olmuştur.
Şimdi de öyledir Hıncal Ağabey… Eğer popüler kültürdeki başarının kıstası yaygınlıksa, geniş kitlelerce benimsenmekse, etkililikse; Hıncal Uluç üç parametrede de ip göğüslemiş belki de tek köşe yazarıdır. Yaygınlıkta, beğenide, etkililikte…
Bugüne kadar gördüğüm her araştırmada ortaya çıktığı gibi, Uluç açık ara en çok okunan yazardır. Etkililiği ise hiç tartışılamaz. Öz olarak değil ama biçim olarak Seda Sayan’ın o saatlerde TV izleyen kadınlar üzerindeki etkisinin yaşam stili olarak tüm B ve üzeri izleyici kitlesine yayılması gibi bir şey…
***
İletişim dünyası bilir. Okuyun dediği kitap çok satar. İzleyin dediği film izleyici rekorları kırar. Kâh trafik problemini çözer; kâh belediyelere ayar verir…
Yıllardır düşünürüm, taklidi bu kadar bol, rakibi bu kadar az bu ‘popüler starın’ bu işi başarmasındaki sır nedir?..
Dün nihayet buldum… Adeta Archimedes gibi ‘Evreka!’ diye çığlıklar atmasam da, aynı kelimeyi içimden sayıklayarak çalışma odama koştum… Aklımdakileri unutmadan kâğıda dökmek istiyordum…
Hıncal Ağabey, bilinçli ya da bilinçsiz, iletişimin çok önemli kurallarından birini alt üst ediyordu… Neydi burada sık sık sözünü ettiğimiz kural? Özetle şu: “Her söylediğin doğru olsun ancak her doğruyu söyleme!”…
Çünkü her doğruyu söyleyerek kendi krizini kendin yaratabilirsin…
İşte Hıncal Uluç’un yaptığı yalın ifadeyle söylemek gerekirse buydu: Her doğruyu söylemek!...
O, pek çok kişinin kıskandığı ve taklit ettiği ‘özgün’ yaklaşım biçimindeki başarıyı, herkesin aklından geçirdiği fakat ‘sosyal frenler’ nedeniyle dile getiremediği şeyleri tabanca sıkar gibi yazıya dökmesine borçludur...
Hıncal ağabey, herkesin sosyal frene asıldığı durumlarda, çıkar ‘her doğruyu söyler’…
‘Herkesin haklı olduğu’ ‘dilemmalar’ da işte böyle durumlarda çıkar ortaya zaten. Kendi kızı olsa böyle yazar mıydı? Hayır yazmazdı… Ama değil… Pek çok kişinin kafasında bu sorular var mı? Yalan söylemeyeceksek, yanıt ‘Var!’ olmalı… O halde Hıncal da yazar… Ölünün arkasından olumsuz şeyler yazılmaz! Doğru… Sosyal fren de bu zaten… Ancak yazan da bırakın yazsın. Niye bu tepinme?..
***
Sonuç iletişim açısından son derece nettir: Hıncal Ağabey yine bütün köşe yazarlarına konuk olmuş, manşetlere çıkmış, tartışma yaratmış ve üç parametredeki puanlarını bir kez daha artırmıştır: Yaygınlık, Beğeni ve Etkililik…
Dün gazeteleri tararken onun aynı saatlerde içten içe gülümsediğini görür gibi oldum. O bir stardı ve herkes o stardan söz ediyordu… Söylenmemesi gereken doğrular, Hıncal Uluç’u bir kez daha kanatlandırmıştı…
Bu işe kim dur diyecek?
Dün Akşam Bugün TV’de Prof. Dr. Ali Atıf Bir’le de tartışmıştık: Kadını tahrik unsuru olarak kullanan reklamlar bir şekilde engellenmeli miydi? “Kaldıramazsan kaldırırlar, gülüm”deki mizah anlayışı hoş görü sınırları içinde mi ele alınmalıydı, yoksa RTÜK müdahale mi etmeliydi?… Ya ‘gençlere kötü örnek olan’ dizi ve filmler vb…
Demokratik toplumlarda geçerli olan temel baskı grubu sivil toplum örgütleridir… ‘Çıkar grupları’ değildir. Onlar da olmalıdır tabii ki, ancak toplumun iç dinamizmini ve kamu vicdanını yansıtacak ve kitle iletişim araçlarını denetleyecek olan esas araçlar STK’lardır…
Türkiye’de RTÜK yanlış çalışmamaktadır ancak, STK’lar gereken etkililik noktasında değildir. Haber filmlerinde neden dramatik müzikler çalınır? Program sunucusu “İstemeyen şu andan itibaren izlemesin; ama kadavra (ceset) göstererek konuğumuzun kayıp olan akrabasını teşhis etmesini sağlayacağız” demesiyle bu iş olur mu? Yoksa rating savaşına bir hakem mi gerekir? Bu hakem RTÜK mü olmalıdır yoksa STK’lar mı?..
Biz ikincisinden yanayız…