Her örnek yanlıştır
22 Şubat 2009 Akşam Gazetesi
Bizim Sevim Gözay, Ayşe Özyılmazel'e takmış... Olay İsrail Dışişleri Bakanı Livni'nin sözü ile başlamış. Ülkesi için gerekirse öldürebileceğini ancak kimseyle yatağa giremeyeceğini söyleyince, Ayşe kardeşimiz kendi ayağına ateş etmek için gelen fırsatı kaçırmamış. 'Ben yatarım!' demiş...
Sevim Hanım da Özyılmazel'in eski bir yazısına gönderme yaparak, ülkesi için girdiği yatakta kendisini aşka kaptırıp amaçtan uzaklaşabileceği imasıyla, 'Gel sen bu işten vazgeç' diye tavsiyede bulunmuş...
Ben Ayşe Özyılmazel'i çok severim. Her yazısına değil belki ama o naif duygusallığına bayılırım... Yani biraz tarafım... Taraf olduğum için de kendisine 'haksızlık edilmesine' izin verdiği için üzülürüm.
İş, ilişki ve iletişim yönetimi, içinde yaşanılan toplumun değerleriyle uyum içinde olmayı en önemli kritik başarı faktörü olarak görür. İfadede 'metafor' çok işe yarar. Ancak metaforun da bu uyumun dışında olmaması gerekir.
Ayşe'nin adlı adınca söylediklerini kastetmediğini biliyoruz... Ancak yine de kendini yaralamasına gerek yoktu... Hocalarımın yıllar öncesinden bana yaptıkları bir uyarıyı Özyılmazel'e buradan 'kulağa bir küpe' olarak armağan etmek isterim: Her örnek yanlıştır... Amma iddialı değil mi? Bir düşünün... Belki yabana atılacak bir söylem değildir...
İstanbul
restoranları atakta
CUMA günü TURYİD'in (Turizm, Restaurant ve Kulüp Yatırımcıları, İşletmecileri Derneği) yöneticileri ile birlikteydik. Sağ olsunlar, arada bir davet eder, fikir alışverişinde bulunurlar. Hepsi İstanbul'un en ünlü restoranlarının sahipleri ve yöneticileri...
Bu kez de Kaya Demirer (Topaz, Lipsi), Rıza Büyükuğur (Doors, DaMario, Vogue, Zuma, Anjelique, Kitchenette), Ayşem Saraçoğlu (Beymen Brasserie,29), Mehmet Gürs (Mikla, NumNum), Ahmet Uluğ (Pozitif, Babylon) ile sektörün ekonomik gücünün İstanbul'a gelecek yabancı müşterilerle artırılması meselesini masaya yatırdık.
Davet sahibi Kaya Bey'di. Topaz muhteşem bir yer... İnönü Stadı'nın önünden Gümüşsuyu'na çıkarken soldaki ilk apartmanın alt katı. Boğaz'a bakıyor. Manzara müthiş. Ön cephe boydan boya cam. Tavan alabildiğine yüksek. Yer parke... Beni, çocukluğuma, Demokrat Parti yıllarına; 1950'lerin nezahet ve zarafet dolu beşeri ilişkiler alemine götürdü... Topaz 'ucuz' bir restoran değil. Ama hayat tercih meselesi. Kaya Bey'e sordum: '4 kişi bir akşam üstü Topaz'a gelip birer kahve içseler, sohbet etseler, ne hesap öderler?'... Hemen yanıt verdi: '25 TL'... Starbuck's'ta da 20 TL ödersiniz... Aradaki fark 5 TL... Bir de Topaz'ın kapısından içeri girmek için gereken cesaret ve yaşam kültürü...
TURYİD'çilere göre İstanbul'un özellikle de para harcayan turist çekme konusunda gideceği daha çok yol var. Paris, Londra, Barcelona ve hatta Prag'ın yanında esamesi bile okunmuyor. Bu yolu aşmak için kendilerinin yapacaklarının yanı sıra hükümetin de desteğini bekliyorlar: Pek çok medeni kentte olduğu gibi, sigara içenlere özel bölme ve havalandırma yapılması, toplu yasaktan vazgeçilmesi; içkideki -özellikle şarap ve şampanyada- özel verginin kaldırılması gibi... 20 milyon Euro vergi alacağız diye milyar Euro'luk turizm gelirlerini riske atmanın doğru olmayacağını hükümete anlatmayı planlıyorlar...
Krizde işini iyi yapanın kazanacağı ilkesi bu sektör için de geçerli... Yeter ki elleri ayakları ve gözlerini bağlayıp koşmasını istemesinler...
Bizim Sevim Gözay, Ayşe Özyılmazel'e takmış... Olay İsrail Dışişleri Bakanı Livni'nin sözü ile başlamış. Ülkesi için gerekirse öldürebileceğini ancak kimseyle yatağa giremeyeceğini söyleyince, Ayşe kardeşimiz kendi ayağına ateş etmek için gelen fırsatı kaçırmamış. 'Ben yatarım!' demiş...
Sevim Hanım da Özyılmazel'in eski bir yazısına gönderme yaparak, ülkesi için girdiği yatakta kendisini aşka kaptırıp amaçtan uzaklaşabileceği imasıyla, 'Gel sen bu işten vazgeç' diye tavsiyede bulunmuş...
Ben Ayşe Özyılmazel'i çok severim. Her yazısına değil belki ama o naif duygusallığına bayılırım... Yani biraz tarafım... Taraf olduğum için de kendisine 'haksızlık edilmesine' izin verdiği için üzülürüm.
İş, ilişki ve iletişim yönetimi, içinde yaşanılan toplumun değerleriyle uyum içinde olmayı en önemli kritik başarı faktörü olarak görür. İfadede 'metafor' çok işe yarar. Ancak metaforun da bu uyumun dışında olmaması gerekir.
Ayşe'nin adlı adınca söylediklerini kastetmediğini biliyoruz... Ancak yine de kendini yaralamasına gerek yoktu... Hocalarımın yıllar öncesinden bana yaptıkları bir uyarıyı Özyılmazel'e buradan 'kulağa bir küpe' olarak armağan etmek isterim: Her örnek yanlıştır... Amma iddialı değil mi? Bir düşünün... Belki yabana atılacak bir söylem değildir...
İstanbul
restoranları atakta
CUMA günü TURYİD'in (Turizm, Restaurant ve Kulüp Yatırımcıları, İşletmecileri Derneği) yöneticileri ile birlikteydik. Sağ olsunlar, arada bir davet eder, fikir alışverişinde bulunurlar. Hepsi İstanbul'un en ünlü restoranlarının sahipleri ve yöneticileri...
Bu kez de Kaya Demirer (Topaz, Lipsi), Rıza Büyükuğur (Doors, DaMario, Vogue, Zuma, Anjelique, Kitchenette), Ayşem Saraçoğlu (Beymen Brasserie,29), Mehmet Gürs (Mikla, NumNum), Ahmet Uluğ (Pozitif, Babylon) ile sektörün ekonomik gücünün İstanbul'a gelecek yabancı müşterilerle artırılması meselesini masaya yatırdık.
Davet sahibi Kaya Bey'di. Topaz muhteşem bir yer... İnönü Stadı'nın önünden Gümüşsuyu'na çıkarken soldaki ilk apartmanın alt katı. Boğaz'a bakıyor. Manzara müthiş. Ön cephe boydan boya cam. Tavan alabildiğine yüksek. Yer parke... Beni, çocukluğuma, Demokrat Parti yıllarına; 1950'lerin nezahet ve zarafet dolu beşeri ilişkiler alemine götürdü... Topaz 'ucuz' bir restoran değil. Ama hayat tercih meselesi. Kaya Bey'e sordum: '4 kişi bir akşam üstü Topaz'a gelip birer kahve içseler, sohbet etseler, ne hesap öderler?'... Hemen yanıt verdi: '25 TL'... Starbuck's'ta da 20 TL ödersiniz... Aradaki fark 5 TL... Bir de Topaz'ın kapısından içeri girmek için gereken cesaret ve yaşam kültürü...
TURYİD'çilere göre İstanbul'un özellikle de para harcayan turist çekme konusunda gideceği daha çok yol var. Paris, Londra, Barcelona ve hatta Prag'ın yanında esamesi bile okunmuyor. Bu yolu aşmak için kendilerinin yapacaklarının yanı sıra hükümetin de desteğini bekliyorlar: Pek çok medeni kentte olduğu gibi, sigara içenlere özel bölme ve havalandırma yapılması, toplu yasaktan vazgeçilmesi; içkideki -özellikle şarap ve şampanyada- özel verginin kaldırılması gibi... 20 milyon Euro vergi alacağız diye milyar Euro'luk turizm gelirlerini riske atmanın doğru olmayacağını hükümete anlatmayı planlıyorlar...
Krizde işini iyi yapanın kazanacağı ilkesi bu sektör için de geçerli... Yeter ki elleri ayakları ve gözlerini bağlayıp koşmasını istemesinler...