Hizmet ihracatı büyürse bizi kimse tutamaz
11 Haziran 2016 Yeni Şafak
Türkiye ekonomisi, yılın ilk çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 4,8 ile beklentilerin üzerinde bir büyüme kaydetmiş ve Avrupa ülkelerini de geride bırakmış. Türkiye, kendisinden sonra en hızlı büyüyen İsveç ve Romanya'ya da 0,6 puanlık fark atmış. Yılın ilk çeyreğinde İsveç ve Romanya, yüzde 4,2 ile Avrupa'nın en iyi büyüme performansını sergileyen ülkelermiş. Söz konusu ülkeleri yüzde 3,7 ile Slovakya, yüzde 3,4 ile İspanya ve yüzde 3 ile de Çek Cumhuriyeti takip etmiş. Almanya, bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 1,6 büyürken, GSYH artışı İngiltere'de yüzde 2, Fransa'da yüzde 1,4 düzeyinde gerçekleşmiş.
Türkiye'nin gözle görünür bu büyümesinde 'Sert Güç' (Hard Power),'Yumuşak Güç' (Soft Power) ya da 'Akıllı Güç' (Smart Power) oranını tam olarak bildiğimi söyleyemem. Ama rakamları belirleyen parametrelerdeki büyük ağırlığın hizmetten değil somut üretimden oluştuğu aşikârdır.
Bu apaçık gerçekliğin ışığında bakıldığında Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin (TİM) başlattığı “Türkiye'de 500 Büyük Hizmet İhracatçı Firması Araştırması”nın önemi kendiliğinden ortaya çıkar.
Hizmet ihracatı neden bu kadar önemlidir? Şundan dolayı:
Hizmet ihracatı bizim her zaman altını çizdiğimiz yumuşak güçle direkt ilgisi olan bir meseledir ve katma değeri de çok yüksektir. Ve de çoklanması ölçek ekonomisi içinde son derece etkilidir ve ülke kalkınmasında bir ülkenin entelektüel sermayesinin gücüne işaret eder. Örneğin yazılım ihracatı konusunda Hindistan ve Macaristan'ın ön plana çıkmaları tesadüfî değil, uzun vadeli bir stratejik planlama ve pazarlama iletişiminin doğal bir sonucudur. TİM'in başlattığı bu araştırma bir teşvik unsuru olma özelliği taşımaktadır ve hükümetin bu konudaki destekleyici ve yönlendirici çalışmalarıyla Türkiye'nin lig atlaması yolunda çok önemli bir adımdır.
TİM'in üyelerine gönderdiği söz konusu araştırmaya katılım daveti metnindeki şu rakamlara göz atalım:
“Bilindiği üzere, hizmet sektörünün ihracatı tüm dünyada büyük bir hızla büyümekte ve önemi giderek artmaktadır. 1980 yılından günümüze hizmetler sektörünün ihracatının 10'ar yıllık dönemler itibarıyla gelişimi incelendiğinde, sektörün büyüme hızının mal ihracatından fazla olduğu görülmektedir. Türkiye'nin de 1995 yılında 14,9 milyar dolar olan hizmet ihracatı 2005 yılında 27,8 milyar dolara, 2015 yılında ise 46,3 milyar dolara yükselmiştir. Hizmet sektöründe net ihracatçı olan Türkiye, geçen yıl 24 milyar dolarlık dış ticaret fazlası elde etmiştir”
Davet metninde ayrıca “Türkiye'nin 500 Büyük Hizmet İhracatçı Firması Araştırması” sonuçlarının, “2023 hedefleri doğrultusunda Türk hizmet sektörünün gelişiminin görülmesine, potansiyelinin ortaya çıkarılmasına katkıda bulunacağı” belirtilmiş. Başvurular, 15 Ağustos 2016 tarihine kadar devam edecekmiş.
Türkiye'nin bilindiği üzere temel meselesi, G20 içinde yeralmasına rağmen yumuşak ve akıllı güçteki sıralamalardaki geri planda görünen yeridir. Türkiye markası da bu sıralamalardaki yerinin önlere taşınmasıyla güçlenir. Bu çerçevede TİM'in bu girişimi son derece önemlidir.
Genellemeyi bil ama yine de bildiğini yap
İnternet ortamında dolaşan “Türkiye'de kaç kuşak bir arada yaşıyor?' soru başlıklı infografik çalışmayı arkadaşlar iş dünyasındaki “Y Kuşağı abartması”na karşı çıktığımızı bildiklerinden olacak bize de yollamışlar.
Tablonun en altına “Z Kuşağı”nı koymuşlar. Açıklaması şöyle: “2000'den sonra doğanlar. Kristal çocuklar. Türkiye'nin yüzde 17'si. Tanımlayan sıfat: Derin Duygusal.”
Bir üst sıraya “Y Kuşağı”nı yerleştirip, şöyle yazmışlar: “1980-2000 arası doğanlar. Gezi Parkı'ndaki gençlerin kuşağı. Türkiye'nin yüzde 35'i. Tanımlayan sıfat: Yaratıcı.”
Y Kuşağı'nın üstündeki sırada “X Kuşağı” var. “1965-1980 arası doğanlar. Gezi Parkı'ndaki gençlerin anneleri, babaları. Türkiye'nin yüzde 22'si. Tanımlayan sıfat: Rekabetçi.”
X Kuşağı'nın üstündeki sıradaki kategoriye “Büyük Bebek Patlaması, Baby Boomer'lar” adını uygun görmüşler: “1945-1965 arası doğanlar. Bugün TC milletvekillerinin ve Başbakan'ın dahil olduğu kuşak. Türkiye'nin yüzde 19'u. Tanımlayan sıfat: Kuralcı.” En üste de “Sessiz Kuşak” yerleşmiş. Açıklaması: “1927-1945 arası doğanlar. Babaanneleriniz, dedeleriniz. Cumhuriyet kuşağı. Ülkenin yüzde 7'si. Tanımlayan sıfat: Uyumlu.”
“Kopyala-Yapıştır” kolaylığıyla Batı'dan ışık hızıyla alıp “uysa da olur uymasa da” diyerek bize yamadığımız bu kuşaklandırmaların, Türkiye'nin bizim deyişimizle 'ortak ruhi şekillenme', Batılı bilim adamlarının 'psikolojik sosyal davranış' kavramını kullandığı haritayla ne kadar uyumlu olduğunu tartışmalı bulduğumuzu bir kez daha belirtelim.
Aynı şehrin çeşitli semtlerinde yaşayan insanlar arasında dahi satınalma davranışı, düşünce tarzı, inançları, yaşam üslubu gibi alanlarda ciddi farklılıklar varken, ülke geneli için bu türden genellemeler yapmak, pazarlama iletişimin nerelere geldiğinden de bîhaber olmak demektir.
Pazarlama iletişimi öyle bir yere geldi ki, örneğin 'özelleştirme' (customization) inanılmaz boyutlar aldı. Bu nedenle segmentasyon (Bölümleme) müthiş ayrıntılı yöntemlerle ele alınır oldu. Yukarda saydığımız tutumlara (attribute) göre farklı mesaj, farklı kanallar, farklı üsluplar kullanılır oldu. Bu nedenle örneğin Türkiye'nin Y Kuşağı ile ilgili stereo tiplemelere neden olacak genellemeler yapmak, insanı gerçeklerden uzaklaştırma riskini de içinde taşır.
Buna rağmen bu tür bilgileri sadece bir navigasyon aleti gibi bir kenarda tutmakta da yarar vardır. Bakın araçlardaki navigatöre; hedefi veriyorsunuz, bildiği gibi yönlendirmeye çabalıyor. Siz bildik bir caddedeyseniz aletin dediğini değil, kendi bildiğinizi yapıyorsunuz.
Bileceksiniz ama mutlak gerçek olarak almayacak ve stratejileri de bu genellemelerin üzerine kurmayacaksınız.
Türkiye'nin gözle görünür bu büyümesinde 'Sert Güç' (Hard Power),'Yumuşak Güç' (Soft Power) ya da 'Akıllı Güç' (Smart Power) oranını tam olarak bildiğimi söyleyemem. Ama rakamları belirleyen parametrelerdeki büyük ağırlığın hizmetten değil somut üretimden oluştuğu aşikârdır.
Bu apaçık gerçekliğin ışığında bakıldığında Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin (TİM) başlattığı “Türkiye'de 500 Büyük Hizmet İhracatçı Firması Araştırması”nın önemi kendiliğinden ortaya çıkar.
Hizmet ihracatı neden bu kadar önemlidir? Şundan dolayı:
Hizmet ihracatı bizim her zaman altını çizdiğimiz yumuşak güçle direkt ilgisi olan bir meseledir ve katma değeri de çok yüksektir. Ve de çoklanması ölçek ekonomisi içinde son derece etkilidir ve ülke kalkınmasında bir ülkenin entelektüel sermayesinin gücüne işaret eder. Örneğin yazılım ihracatı konusunda Hindistan ve Macaristan'ın ön plana çıkmaları tesadüfî değil, uzun vadeli bir stratejik planlama ve pazarlama iletişiminin doğal bir sonucudur. TİM'in başlattığı bu araştırma bir teşvik unsuru olma özelliği taşımaktadır ve hükümetin bu konudaki destekleyici ve yönlendirici çalışmalarıyla Türkiye'nin lig atlaması yolunda çok önemli bir adımdır.
TİM'in üyelerine gönderdiği söz konusu araştırmaya katılım daveti metnindeki şu rakamlara göz atalım:
“Bilindiği üzere, hizmet sektörünün ihracatı tüm dünyada büyük bir hızla büyümekte ve önemi giderek artmaktadır. 1980 yılından günümüze hizmetler sektörünün ihracatının 10'ar yıllık dönemler itibarıyla gelişimi incelendiğinde, sektörün büyüme hızının mal ihracatından fazla olduğu görülmektedir. Türkiye'nin de 1995 yılında 14,9 milyar dolar olan hizmet ihracatı 2005 yılında 27,8 milyar dolara, 2015 yılında ise 46,3 milyar dolara yükselmiştir. Hizmet sektöründe net ihracatçı olan Türkiye, geçen yıl 24 milyar dolarlık dış ticaret fazlası elde etmiştir”
Davet metninde ayrıca “Türkiye'nin 500 Büyük Hizmet İhracatçı Firması Araştırması” sonuçlarının, “2023 hedefleri doğrultusunda Türk hizmet sektörünün gelişiminin görülmesine, potansiyelinin ortaya çıkarılmasına katkıda bulunacağı” belirtilmiş. Başvurular, 15 Ağustos 2016 tarihine kadar devam edecekmiş.
Türkiye'nin bilindiği üzere temel meselesi, G20 içinde yeralmasına rağmen yumuşak ve akıllı güçteki sıralamalardaki geri planda görünen yeridir. Türkiye markası da bu sıralamalardaki yerinin önlere taşınmasıyla güçlenir. Bu çerçevede TİM'in bu girişimi son derece önemlidir.
Genellemeyi bil ama yine de bildiğini yap
İnternet ortamında dolaşan “Türkiye'de kaç kuşak bir arada yaşıyor?' soru başlıklı infografik çalışmayı arkadaşlar iş dünyasındaki “Y Kuşağı abartması”na karşı çıktığımızı bildiklerinden olacak bize de yollamışlar.
Tablonun en altına “Z Kuşağı”nı koymuşlar. Açıklaması şöyle: “2000'den sonra doğanlar. Kristal çocuklar. Türkiye'nin yüzde 17'si. Tanımlayan sıfat: Derin Duygusal.”
Bir üst sıraya “Y Kuşağı”nı yerleştirip, şöyle yazmışlar: “1980-2000 arası doğanlar. Gezi Parkı'ndaki gençlerin kuşağı. Türkiye'nin yüzde 35'i. Tanımlayan sıfat: Yaratıcı.”
Y Kuşağı'nın üstündeki sırada “X Kuşağı” var. “1965-1980 arası doğanlar. Gezi Parkı'ndaki gençlerin anneleri, babaları. Türkiye'nin yüzde 22'si. Tanımlayan sıfat: Rekabetçi.”
X Kuşağı'nın üstündeki sıradaki kategoriye “Büyük Bebek Patlaması, Baby Boomer'lar” adını uygun görmüşler: “1945-1965 arası doğanlar. Bugün TC milletvekillerinin ve Başbakan'ın dahil olduğu kuşak. Türkiye'nin yüzde 19'u. Tanımlayan sıfat: Kuralcı.” En üste de “Sessiz Kuşak” yerleşmiş. Açıklaması: “1927-1945 arası doğanlar. Babaanneleriniz, dedeleriniz. Cumhuriyet kuşağı. Ülkenin yüzde 7'si. Tanımlayan sıfat: Uyumlu.”
“Kopyala-Yapıştır” kolaylığıyla Batı'dan ışık hızıyla alıp “uysa da olur uymasa da” diyerek bize yamadığımız bu kuşaklandırmaların, Türkiye'nin bizim deyişimizle 'ortak ruhi şekillenme', Batılı bilim adamlarının 'psikolojik sosyal davranış' kavramını kullandığı haritayla ne kadar uyumlu olduğunu tartışmalı bulduğumuzu bir kez daha belirtelim.
Aynı şehrin çeşitli semtlerinde yaşayan insanlar arasında dahi satınalma davranışı, düşünce tarzı, inançları, yaşam üslubu gibi alanlarda ciddi farklılıklar varken, ülke geneli için bu türden genellemeler yapmak, pazarlama iletişimin nerelere geldiğinden de bîhaber olmak demektir.
Pazarlama iletişimi öyle bir yere geldi ki, örneğin 'özelleştirme' (customization) inanılmaz boyutlar aldı. Bu nedenle segmentasyon (Bölümleme) müthiş ayrıntılı yöntemlerle ele alınır oldu. Yukarda saydığımız tutumlara (attribute) göre farklı mesaj, farklı kanallar, farklı üsluplar kullanılır oldu. Bu nedenle örneğin Türkiye'nin Y Kuşağı ile ilgili stereo tiplemelere neden olacak genellemeler yapmak, insanı gerçeklerden uzaklaştırma riskini de içinde taşır.
Buna rağmen bu tür bilgileri sadece bir navigasyon aleti gibi bir kenarda tutmakta da yarar vardır. Bakın araçlardaki navigatöre; hedefi veriyorsunuz, bildiği gibi yönlendirmeye çabalıyor. Siz bildik bir caddedeyseniz aletin dediğini değil, kendi bildiğinizi yapıyorsunuz.
Bileceksiniz ama mutlak gerçek olarak almayacak ve stratejileri de bu genellemelerin üzerine kurmayacaksınız.