‘Homo homini lupus’ (mu?)…
18 temmuz 2015 yeni şafak
Geçen ay Yeşilay'ın Sepetçiler Kasrı'ndaki 'ihtişamını tevazuundan alan' İstanbul'daki Merkezi'nde uluslararası bir projenin parçası olarak, katılımcılar arasında Portekiz, Litvanya ve Hollanda'dan STK temsilcileri bulunduğu için hasbelkader İngilizce verdiğimiz İletişim (medya ilişkileri) Yönetimi konferansı sırasında bir konu özellikle dikkatimizi çekmişti.
Yeşilay İngilizce adının baş harflerden oluşan kısaltmasıyla DAWAP(Erasmus+Drug Addiction Awareness on Adults) Türkçesiyle'Erasmus+Erişkinleri Uyuşturucu Bağımlılığına Karşı Bilinçlendirme' kampanyası çerçevesinde özellikle son 2 yıldır çok aktif. Yaklaşık 22 ülkede 'Ülke Yeşilay'larını kurmuş.
Dikkatimizi çeken husus ise şu oldu: Yeşilay ve uluslararası benzer kuruluşlar 'Bağımlılık' tanımını şöyle yapıyorlar: Sigara tütün, Alkol, Uyuşturucu Madde, Kumar ve Teknoloji Bağımlılığı… Bir de belki 'güç'–iktidar-bağımlılığı eklenebilirmiş listeye…
Listede tabii ki 'teknoloji bağımlılığının', mücadele edilmesi gereken 'ağır bir bağımlılık' türü olarak tanımlandığını, herhalde cehaletimizden, yeni duyuyorduk…
Her bayram mücadele ede ede bir hayli azaldılar… En azından cepten gelen mesajlar. Hiçbirini yanıtlamayarak başlamıştım mücadeleye… Her seferinde söylenip, yazarak devam ettim…
Ancak gazeteye ve diğer mail adreslerime, basmakalıp, kopyala yapıştır Ramazan Bayramı mesajlarının gelmesini durduramadığımı, sayılarının da giderek arttığını üzülerek itiraf etmeliyim…
Dijitalleşmenin işleri daha ekonomik, verimli ve hızlı kılmak, inovasyonu artırmak adına 'bir araç' olarak kullanılmasının önemini kimseler yadsıyamaz. Ancak olayın kurumsal düzeyde teşvik edilmesine'tüketim ekonomisi' gereği bireysel kullanımın da abartılarak, çeşitlendirilerek, tahrik unsurlar eklenerek yaydırılması, işin çılgınlık, 'fobi' boyutuna taşınması, kendilerinin 'sosyalleştiğini' sanan'sosyopatlar' yetiştirmek ve olayın mücadele edilmesi gereken,uyuşturucu madde bağımlılığı kadar tehlikeli boyut kazanmasını sağladı.
Bu acayip gelişme Thomas Hobbes'a ait olduğu bilinen ünlü aforizma 'Homo homini lupus' (insan insanın kurdudur) deyişinin (hiç tutmadığım bir söz olsa da) haklı olabileceğine işaret ediyordu sanki…
Para orada diye, dijitalleşmeyi ve yüksek teknolojiyi pompala… Sonra o gelip senin ruhunu ele geçirsin… Sonra da 'Batı maneviyatını kaybetti!' diye ağlaş…
Ben sanayicime söz geçiremem diye (ABD ve Kanada), CO2 emisyonlarını azaltma, sınırlama, yıllarca diren; sonra da 'sera efekti', 'küresel ısınma' sonucu “iklim değişikliği canımıza okuyor" diye dövün…
Bu Ramazan bayramı bir kez sordum kendime: “Şu cep telefonları yokken ne yaparmışız?.."
Y kuşağı ve sonrası bunu da sorgulamayacak artık… Ne yazık!..
Bu sarmal böyle devam mı edecek, yoksa çıkış yolu yine insan ruhunun tekâmülünden mi geçip gelecek önümüze? Bu ikincisine inanmasak bu dünyada işimiz zor…
Coca-Cola riski sever…
O nedenle de 'kazanır' zaten… Her türlü olumsuz gerçeklik ve algı yüzünden sırtında tonlarca yük taşımasına rağmen (şeker nedeniyle obeziteye yol açma, karamel usaresinin kanserojen madde içerdiği iddiası, çok içildiğinde vücuda sağlıksız miktarda CO2 pompalanması ve tabii ki ABD'yi temsil eden markalardan biri olarak algılanması) 13 yıl üst üste dünyanın en değerli markası olmayı başarmasıyla (Bu yıl 81 bin Dolar ile Apple ve Google'un arkasından 3.'lüğe düştüğü (!) söyleniyor) Coca-Cola'nın pazarlama ve iletişim açısından her türlü övgüyü hak ettiği su götürmez bir gerçek…
Herkes 'Küresel düşün yerel hareket et' stratejisini uygularken, iletişimin 'milli bir mesele' olduğu gerçeğine sarılıp 'yerel düşün yerel hareket et' ilkesini kendisine şiar edinen firmanın son iletişim atağı da, eleştirmek isteyenlere bir 'mülahazat' hanesi açık bırakmak koşuluyla, cesaret isteyen güçlü bir adımdı.
Memac Ogilvy'nin özellikle Ramazan ayında Ortadoğu'da başlattığı kampanyada Coca-Cola, kutularından 81 milyar Dolar eden logosunu sildi çıkardı. Ancak 'kırmızı üzerine beyaz dalga' şeklindeki amblemi bıraktı. O da yetiyordu aslında…
Kutuların yalnızca bir bölümüne şu 'iddialı' lafı koymuşlar: 'Etiketler kutular içindir, insanlar için değil.'
Çok riskli ama, risksiz başarı yok… En az iki riski var… Bir: İnsanlar “Bu iddialı lafınız sadece o bölge için mi geçerli? Dünyanın diğer ülkelerinde 'Etiketler insanlar içindir' mi, diyorsunuz?"diye sorarlarsa, ne yanıt verecekler.
Logoyu kaldırmakla, hiçbir şey kaybetmedikleri besbelli. “Amblemin devamı 81 milyarı zaten fazlasıyla temsil ediyor; o zaman olay hafif bir oportünizm kokmuyor mu?" diye de soran çıkabilir. Bu da ikinci risk…
Ama olsun. Bence bu risklere değermiş… İyi bir pazarlama iletişimi numarası. İçmem yasak olsa da (Şeker de tatlandırıcı da yasak bize) kutlarım Coca-Cola'yı…
Yeşilay İngilizce adının baş harflerden oluşan kısaltmasıyla DAWAP(Erasmus+Drug Addiction Awareness on Adults) Türkçesiyle'Erasmus+Erişkinleri Uyuşturucu Bağımlılığına Karşı Bilinçlendirme' kampanyası çerçevesinde özellikle son 2 yıldır çok aktif. Yaklaşık 22 ülkede 'Ülke Yeşilay'larını kurmuş.
Dikkatimizi çeken husus ise şu oldu: Yeşilay ve uluslararası benzer kuruluşlar 'Bağımlılık' tanımını şöyle yapıyorlar: Sigara tütün, Alkol, Uyuşturucu Madde, Kumar ve Teknoloji Bağımlılığı… Bir de belki 'güç'–iktidar-bağımlılığı eklenebilirmiş listeye…
Listede tabii ki 'teknoloji bağımlılığının', mücadele edilmesi gereken 'ağır bir bağımlılık' türü olarak tanımlandığını, herhalde cehaletimizden, yeni duyuyorduk…
Her bayram mücadele ede ede bir hayli azaldılar… En azından cepten gelen mesajlar. Hiçbirini yanıtlamayarak başlamıştım mücadeleye… Her seferinde söylenip, yazarak devam ettim…
Ancak gazeteye ve diğer mail adreslerime, basmakalıp, kopyala yapıştır Ramazan Bayramı mesajlarının gelmesini durduramadığımı, sayılarının da giderek arttığını üzülerek itiraf etmeliyim…
Dijitalleşmenin işleri daha ekonomik, verimli ve hızlı kılmak, inovasyonu artırmak adına 'bir araç' olarak kullanılmasının önemini kimseler yadsıyamaz. Ancak olayın kurumsal düzeyde teşvik edilmesine'tüketim ekonomisi' gereği bireysel kullanımın da abartılarak, çeşitlendirilerek, tahrik unsurlar eklenerek yaydırılması, işin çılgınlık, 'fobi' boyutuna taşınması, kendilerinin 'sosyalleştiğini' sanan'sosyopatlar' yetiştirmek ve olayın mücadele edilmesi gereken,uyuşturucu madde bağımlılığı kadar tehlikeli boyut kazanmasını sağladı.
Bu acayip gelişme Thomas Hobbes'a ait olduğu bilinen ünlü aforizma 'Homo homini lupus' (insan insanın kurdudur) deyişinin (hiç tutmadığım bir söz olsa da) haklı olabileceğine işaret ediyordu sanki…
Para orada diye, dijitalleşmeyi ve yüksek teknolojiyi pompala… Sonra o gelip senin ruhunu ele geçirsin… Sonra da 'Batı maneviyatını kaybetti!' diye ağlaş…
Ben sanayicime söz geçiremem diye (ABD ve Kanada), CO2 emisyonlarını azaltma, sınırlama, yıllarca diren; sonra da 'sera efekti', 'küresel ısınma' sonucu “iklim değişikliği canımıza okuyor" diye dövün…
Bu Ramazan bayramı bir kez sordum kendime: “Şu cep telefonları yokken ne yaparmışız?.."
Y kuşağı ve sonrası bunu da sorgulamayacak artık… Ne yazık!..
Bu sarmal böyle devam mı edecek, yoksa çıkış yolu yine insan ruhunun tekâmülünden mi geçip gelecek önümüze? Bu ikincisine inanmasak bu dünyada işimiz zor…
Coca-Cola riski sever…
O nedenle de 'kazanır' zaten… Her türlü olumsuz gerçeklik ve algı yüzünden sırtında tonlarca yük taşımasına rağmen (şeker nedeniyle obeziteye yol açma, karamel usaresinin kanserojen madde içerdiği iddiası, çok içildiğinde vücuda sağlıksız miktarda CO2 pompalanması ve tabii ki ABD'yi temsil eden markalardan biri olarak algılanması) 13 yıl üst üste dünyanın en değerli markası olmayı başarmasıyla (Bu yıl 81 bin Dolar ile Apple ve Google'un arkasından 3.'lüğe düştüğü (!) söyleniyor) Coca-Cola'nın pazarlama ve iletişim açısından her türlü övgüyü hak ettiği su götürmez bir gerçek…
Herkes 'Küresel düşün yerel hareket et' stratejisini uygularken, iletişimin 'milli bir mesele' olduğu gerçeğine sarılıp 'yerel düşün yerel hareket et' ilkesini kendisine şiar edinen firmanın son iletişim atağı da, eleştirmek isteyenlere bir 'mülahazat' hanesi açık bırakmak koşuluyla, cesaret isteyen güçlü bir adımdı.
Memac Ogilvy'nin özellikle Ramazan ayında Ortadoğu'da başlattığı kampanyada Coca-Cola, kutularından 81 milyar Dolar eden logosunu sildi çıkardı. Ancak 'kırmızı üzerine beyaz dalga' şeklindeki amblemi bıraktı. O da yetiyordu aslında…
Kutuların yalnızca bir bölümüne şu 'iddialı' lafı koymuşlar: 'Etiketler kutular içindir, insanlar için değil.'
Çok riskli ama, risksiz başarı yok… En az iki riski var… Bir: İnsanlar “Bu iddialı lafınız sadece o bölge için mi geçerli? Dünyanın diğer ülkelerinde 'Etiketler insanlar içindir' mi, diyorsunuz?"diye sorarlarsa, ne yanıt verecekler.
Logoyu kaldırmakla, hiçbir şey kaybetmedikleri besbelli. “Amblemin devamı 81 milyarı zaten fazlasıyla temsil ediyor; o zaman olay hafif bir oportünizm kokmuyor mu?" diye de soran çıkabilir. Bu da ikinci risk…
Ama olsun. Bence bu risklere değermiş… İyi bir pazarlama iletişimi numarası. İçmem yasak olsa da (Şeker de tatlandırıcı da yasak bize) kutlarım Coca-Cola'yı…