‘İdrak yollarının’ tıkanmaması lazım…
16 temmuz 2015 yeni şafak
Siyasiler kritik sınavda…
Geçenlerde bizim gazete ve yan yayınlarının (özellikle büyük bir keyifle yazdığım ve çok başarılı bulduğum Derin Ekonomidergisinin) iftar yemekleri vardı. Reklam verenlere ve sonra da yazar ve çalışan kadrolarına…
Rastlantıya bakın ki, neredeyse bütün ekonomi yazarları aynı masaya düşmüştü… Reel sektörle ve makro ekonomik konularda iş dünyasıyla her gün sıcak temas halinde olan insanlar… Büyük tecrübe ve birikim…
Hepsinin ortak görüşü şu idi: Eskiden seçimlerden sonra herhangi bir gerilim olmaz; hayat kaldığı yerden devam ederdi… Şimdi piyasalar'beklemeye' girdi… Bankalar da öyle… Bu ise pek çok şeyi tıkıyor. Bu spazmın açılması lazım… Kim tıkarsa bu 'idrak yollarını' o Türkiye'yi birkaç ay daha zora sürüklemeyi başarır; ama seçmen seçimlerde bunun hesabını çok ağır sorar…
Piyasalara çıkıp iş ve işçi dünyası ile bir hasbıhal etseler hemen duyacaklar: “Ne kırmızı, mavi, yeşil, sarı çizgisi kardeşim… Kaldırın şu müphemiyeti ortadan… Rahatlatın insanları… Açın ekonominin önünü…"
Türkçesi şu: Uzlaşın kardeşim!.. Benim ilkelerim bu diye direnmeyin ve o tur senin bu tur benim beklemeyin!.. Fazla soluğumuz kalmadı…
Genel kanaat şu şekilde oluşmuştur son yıllarda: Türkiye bu ve benzeri krizlerden aşırı etkilenmeyecek kadar sağlam bir finans ve ekonomi yapısına kavuştu… Şimdi de bir şey olmayacaktır…
Bu tespit tabii ki doğrudur… Sağlamdır yapı… Ama sallanabilir… Sallamaya kimin hakkı var dersiniz… Ayrıca son 13 yılda öyle bir 'konfor alanı' oluşmuş ki, vay haline sallayanın…
Koalisyon görüşmeleri bizce virajdan önce ilk ve son şans… Kim için? Tüm siyasiler için…
Silahlı Kuvvetlerin itibarı yükseltilmeli…
Türk Silahlı Kuvvetleri'ne 'düzmece saldırıların' başladığı günlerden bu yana, bu sütunu takip edebilenlerin çok iyi bileceği üzere, halk nezdinde genelde ortalaması bir miktar düşmüş olsa da, hâlâ açık ara ülkenin en muteber kurumu olan Türk Silahlı Kuvvetleri'ne vurulacak 'algı darbesinin' Türkiye'ye vurulmuş bir darbe olacağını ifade edip durduk.
Sahtekârlıklar anlaşıldıktan sonra değil… İlk tutuklamalardan itibaren…
Türk Silahlı Kuvvetlerinin 'evrensel demokrasi' ilkeleri çerçevesinde değerlendirilemeyeceğini, görev ve sorumlulukları açısından örneğin Danimarka ordusu gibi Kuzey Avrupa ülke silahlı kuvvetleriyle karşılaştırılmayacağını ifade ede geldik… Özellikle esas darbe tehlikesi ve planlaması sanki Deniz Kuvvetlerimizden gelecekmiş gibi, ne kadar zor yetiştiklerini Harp Akademilerinde yakından izleme olanağı bulduğum onlarca Amiral, Albay ve subayı nasıl tırpanladıklarına, gemilere kaptan birliklere komutan bulmakta ne kadar zorlandıklarına
bizzat tanık oldum… Başta Genel Kurmay
Başkanı, Kara ve Hava Kuvvetleri General ve subaylarımızın yediği darbeyi bu millete unutturmak kolay olmayacak…
İşte bu noktada 'foyalar meydana çıktığından' bu yana Silahlı Kuvvetler mensuplarının zedelenmiş itibarlarının iade edilmesinin sadece milli bir görev değil; aynı zamanda Türk Milletinin rencide olmuş adalet duygusunu 'tamir' etmek için de gerekli
olacağını savunduk dilimiz döndüğünce.
İşin garip tecellisi sonucu, bunun 'nasılını' anlatmak ise yine onlara, yani Amiral ve generallere düştü…
Kendisini, hasbel kader verdiğim konferanslardan yıllar önceDenizaltı Filo Komutanı iken tanıma, dostluğuna mazhar
olma şansı elde etiğim E. Koramiral Can Erenoğlu, “Aldattılar Sizi Duymadınız Sesimizi" adlı bir kitap yazmış…
Balyoz Davasına ilişkin sanıkların mücadelesini belgelerle anlatmış. Ayrıca
dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Murat Bilgel'eyazılan mektupta bazı sorular soruyor ve süreçte “destek olmadığını"
dile getiriyor. Bu sorulardan biri de şu:
“Bütün bu yaşananlardan sonra sizin böyle bir endişeniz yok mu? Bizlere bu iftiraları atanların Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki işbirlikçileri
kanserli bir organ gibi bütün gövdeyi etkiliyor. Onları bulup ortaya çıkarmadıkça eninde sonunda gerçekleşecek olan gövdenin ölümünden tarih önünde herkes sorumlu olacaktır. Bu savaşı kazanmanın tek yolu o alçakları bulmak, bizleri ve aslında Türk Silahlı Kuvvetleri'ni temize çıkarmak, en önemlisi de kamuoyu nezdinde itibar onurunu iade etmektir."
Ağustos'ta YAŞ (Yüksek Askeri Şura) var… İşte fırsat…
Geçenlerde bizim gazete ve yan yayınlarının (özellikle büyük bir keyifle yazdığım ve çok başarılı bulduğum Derin Ekonomidergisinin) iftar yemekleri vardı. Reklam verenlere ve sonra da yazar ve çalışan kadrolarına…
Rastlantıya bakın ki, neredeyse bütün ekonomi yazarları aynı masaya düşmüştü… Reel sektörle ve makro ekonomik konularda iş dünyasıyla her gün sıcak temas halinde olan insanlar… Büyük tecrübe ve birikim…
Hepsinin ortak görüşü şu idi: Eskiden seçimlerden sonra herhangi bir gerilim olmaz; hayat kaldığı yerden devam ederdi… Şimdi piyasalar'beklemeye' girdi… Bankalar da öyle… Bu ise pek çok şeyi tıkıyor. Bu spazmın açılması lazım… Kim tıkarsa bu 'idrak yollarını' o Türkiye'yi birkaç ay daha zora sürüklemeyi başarır; ama seçmen seçimlerde bunun hesabını çok ağır sorar…
Piyasalara çıkıp iş ve işçi dünyası ile bir hasbıhal etseler hemen duyacaklar: “Ne kırmızı, mavi, yeşil, sarı çizgisi kardeşim… Kaldırın şu müphemiyeti ortadan… Rahatlatın insanları… Açın ekonominin önünü…"
Türkçesi şu: Uzlaşın kardeşim!.. Benim ilkelerim bu diye direnmeyin ve o tur senin bu tur benim beklemeyin!.. Fazla soluğumuz kalmadı…
Genel kanaat şu şekilde oluşmuştur son yıllarda: Türkiye bu ve benzeri krizlerden aşırı etkilenmeyecek kadar sağlam bir finans ve ekonomi yapısına kavuştu… Şimdi de bir şey olmayacaktır…
Bu tespit tabii ki doğrudur… Sağlamdır yapı… Ama sallanabilir… Sallamaya kimin hakkı var dersiniz… Ayrıca son 13 yılda öyle bir 'konfor alanı' oluşmuş ki, vay haline sallayanın…
Koalisyon görüşmeleri bizce virajdan önce ilk ve son şans… Kim için? Tüm siyasiler için…
Silahlı Kuvvetlerin itibarı yükseltilmeli…
Türk Silahlı Kuvvetleri'ne 'düzmece saldırıların' başladığı günlerden bu yana, bu sütunu takip edebilenlerin çok iyi bileceği üzere, halk nezdinde genelde ortalaması bir miktar düşmüş olsa da, hâlâ açık ara ülkenin en muteber kurumu olan Türk Silahlı Kuvvetleri'ne vurulacak 'algı darbesinin' Türkiye'ye vurulmuş bir darbe olacağını ifade edip durduk.
Sahtekârlıklar anlaşıldıktan sonra değil… İlk tutuklamalardan itibaren…
Türk Silahlı Kuvvetlerinin 'evrensel demokrasi' ilkeleri çerçevesinde değerlendirilemeyeceğini, görev ve sorumlulukları açısından örneğin Danimarka ordusu gibi Kuzey Avrupa ülke silahlı kuvvetleriyle karşılaştırılmayacağını ifade ede geldik… Özellikle esas darbe tehlikesi ve planlaması sanki Deniz Kuvvetlerimizden gelecekmiş gibi, ne kadar zor yetiştiklerini Harp Akademilerinde yakından izleme olanağı bulduğum onlarca Amiral, Albay ve subayı nasıl tırpanladıklarına, gemilere kaptan birliklere komutan bulmakta ne kadar zorlandıklarına
bizzat tanık oldum… Başta Genel Kurmay
Başkanı, Kara ve Hava Kuvvetleri General ve subaylarımızın yediği darbeyi bu millete unutturmak kolay olmayacak…
İşte bu noktada 'foyalar meydana çıktığından' bu yana Silahlı Kuvvetler mensuplarının zedelenmiş itibarlarının iade edilmesinin sadece milli bir görev değil; aynı zamanda Türk Milletinin rencide olmuş adalet duygusunu 'tamir' etmek için de gerekli
olacağını savunduk dilimiz döndüğünce.
İşin garip tecellisi sonucu, bunun 'nasılını' anlatmak ise yine onlara, yani Amiral ve generallere düştü…
Kendisini, hasbel kader verdiğim konferanslardan yıllar önceDenizaltı Filo Komutanı iken tanıma, dostluğuna mazhar
olma şansı elde etiğim E. Koramiral Can Erenoğlu, “Aldattılar Sizi Duymadınız Sesimizi" adlı bir kitap yazmış…
Balyoz Davasına ilişkin sanıkların mücadelesini belgelerle anlatmış. Ayrıca
dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Murat Bilgel'eyazılan mektupta bazı sorular soruyor ve süreçte “destek olmadığını"
dile getiriyor. Bu sorulardan biri de şu:
“Bütün bu yaşananlardan sonra sizin böyle bir endişeniz yok mu? Bizlere bu iftiraları atanların Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki işbirlikçileri
kanserli bir organ gibi bütün gövdeyi etkiliyor. Onları bulup ortaya çıkarmadıkça eninde sonunda gerçekleşecek olan gövdenin ölümünden tarih önünde herkes sorumlu olacaktır. Bu savaşı kazanmanın tek yolu o alçakları bulmak, bizleri ve aslında Türk Silahlı Kuvvetleri'ni temize çıkarmak, en önemlisi de kamuoyu nezdinde itibar onurunu iade etmektir."
Ağustos'ta YAŞ (Yüksek Askeri Şura) var… İşte fırsat…