İletişimin 3İ'sinden birincisi: İstişare
17.04.2014 Yeni Şafak
AK Parti, kendi vekillerine yollanan anket formuyla ilk halkada nabzı ölçmek istemiş.
Siyasetin gündemini NTV'de konuklarıyla değerlendiren Oğuz Haksever'in Salı akşamı katıldığımız programında Başbakan Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığa aday olup olmamaya çok ince eleyip çok sık dokuduktan sonra karar vereceğini tahmin ettiğimi söylemiştim. Daha önce de aynı görüşün burada da altını çizmeye çalışmıştım...
Yerel seçimler ile Türkiye'de ilk kez gerçekleşecek olan Cumhurbaşkanlığı seçim stratejilerinin aynı olamayacağının, yerel seçimden çıkarılacak 'aritmetik sonuçlara' çok da güvenilemeyeceğinin içimizde en çok farkında olan kişi, hiç şüphesiz Başbakan'ın bizzat kendisidir. Bugüne kadar seçimlerin hiçbirinde yenilgiyle tanışmamış olmasının, araştırma sonuçlarını çok iyi tahlil ederek halkı okuması ve stratejiye buna göre yön vermesiyle ilgisi olduğunu teslim etmeyen yok. Nitekim yerel seçimlerin hemen ardından Cumhurbaşkanı seçimlerine yönelik, navigasyonla yön tayin etme sürecinin ilk adımının atılmasını da sağlamış bulunmakta.
Şimdi AK Parti vekillerinin Cumhurbaşkanı olarak kimi görmek istediklerinden görüş ve önerilerine, yerel seçim sonuçlarıyla ilgili ne düşündüklerinden 3 dönem uygulaması konusuna kadar gündemin ana meselelerine dair ne dediklerinin bu anketle ortaya çıkarılacağı söyleniyor.
Görüldüğü kadarıyla İletişimin 3İ'si olan 'İstişare, İkna, İttifak' süreçlerinin sırasıyla aksiyonlaşması için önce, uzun zamandır ihmal edildiği izlenimi veren iç iletişim çalışmaları yeniden başlatılıyor. Eskiden de böylesi önemli dönemeçlerde mahalle teşkilatından başlayarak halkaları yukarı doğru daraltıp neredeyse bütün parti üyelerinin görüşleri yansıtılırdı. Verimli sonuçlar sunan bu iç iletişim ataklarından sonradan nedense vazgeçildiği izlenimi oluştu. Şimdi 3İ'nin AK Partili milletvekilleri zemininde yeniden başlatılması siyasi iletişim adına heyecan verici bir işarettir.
Bilindiği gibi bu kez, bir partinin değil, bir siyaset adamının bireysel iletişim çalışmalarının stratejisi söz konusu olduğu için Parti kurmaylarından sempatizanlara kadar Başbakan'ın çevresindeki ilk halkanın, bir anlamda özel ve siyasi ailesinin, tüm süreçlere olan katkı payı özel bir önem taşıyor. Bizim milletin kültür ve değerlerinde aileye de, yol arkadaşlığına da biçilen roller, hem Müslümanlığın hem de Cumhuriyetin referans kodlarıyla yetişmiş herkes için fazlasıyla kıymetlidir.
İşin ilginç yanı ise, anket sonunda, birinci sırada Sayın Başbakan'ın Cumhurbaşkanlığa açık ara yakıştırılması ve milletvekilliğini 3 dönemle sınırlayan karardan vazgeçilmesi, yine kahir çoğunluk tarafından benimsenerek ortaya çıkacaktır. Olaya iletişim boyutundan bakıldığında ortaya şu kritik soru atılabilir: Sonuçlar kamuoyu ile paylaşılmalı mı paylaşılmamalı mı? Çünkü sonuçlar ne olursa olsun spekülasyona açık olacaktır...
Ortaya çıkan bir başka durum ise AK Parti'nin uzun zamandır en az iki sağlam Cumhurbaşkanı adayı ortadayken, muhalefetin daha hâlâ aday adı yerine adayın vasıfları üzerine tartışmayı tercih etmesidir... Muhalefetin işi bir kez daha karışık sanki... Fıkra gibi... Tartışma Gül mü olur Erdoğan mı üzerine dönüyor; ortada CHP adayının potansiyel olarak bile adı yok... İstişare mi?.. O da ne?.. Sonra yine şaşıp kalacaklar.
Her kriz iletişimi, fırsatı çağırmaz...
Üretim hatası sonucu 'araçların geri çağrılması', tipik bir 'krizi fırsata dönüştürme' hadisesi olarak algılanır ve iş ile ilişki süreçleri adam gibi yürütülürse, 'Helal olsun markaya; hatasını düzeltti' derler.
Daha önce iki ayrı sektörden, Ford, Firestone, Honda, Michelin, Toyota gibi pek çok marka ve Samsung da bu türden büyük sorunlar yaşamış, ancak krizlerini adam gibi yönetip işin içinden hasar almadan, tersine güçlenerek çıkmışlardı. Hatalı ürünleri merkeze topladılar, ücretsiz olarak servis kontrollerinden geçirdiler.
Hukukçularını dinleyip, sessiz kalıp beklemek, ipe un sermek yerine iletişim danışmanlarının söylediklerini yaptılar ve başardılar.
Benzer bir üretim hatası krizi örneği de General Motors'un (GM) hem de Amerikan hükümetinin maddi desteğini arkasına alarak ürettiği elektrikli Volt'larda görülmüş. Yapılan testlerde alev alan elektrikli Volt aracı ile ilgili olarak GM'de işler biraz sarpa sarmış görünüyor. 6.400 Volt aracın sahibine yapılan 'Aracınızı iade edin' çağrısına sadece 15 kişiden yanıt gelince, krizleri çözsün diye 2010 yılında göreve başlatılan Küresel İletişimden Sorumlu Başkan Yardımcısı Türkiye kökenli Selim Bingöl'ün işine son verilmiş. İletişim alanında pek çok aslan vurmuş bir yönetici olarak tanınan Selim Bingöl'ün işini GM'in ilk kadın CEO'su olan Marry Barra bitirmiş.
'Kriz iletişimi'nin nasıl uygulanacağını kitaplardan öğrenebilirsiniz. Muhtemel bir krizi nasıl yöneteceğinizi yazmışlar zaten. Hasarı belirle, sözcünü seç, kriz masanı oluştur, hasarı karşılamaya çalış, sürekli bilgilendir, müphemiyete izin verme, sonuç alınca da tüm iletişim kanallarından başarını duyur. Reçete tamam, kriz iletişimini yöneten liderin yetenekleri de tamam... Peki ne oluyor da, kriz iletişimini fırsata dönüştürmek imkansızlaşabiliyor? 6.400 aracı geri çağırıyorsanız bunların binlercesinin gelmesi gerekir, 10-15 tanesi değil... Ancak bu kadarı geliyorsa da geçmişiniz ne kadar parlak olursa olsun gözünüzün yaşına bakmazlar... (Bizdeki siyasiler hariç)...
Siyasetin gündemini NTV'de konuklarıyla değerlendiren Oğuz Haksever'in Salı akşamı katıldığımız programında Başbakan Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığa aday olup olmamaya çok ince eleyip çok sık dokuduktan sonra karar vereceğini tahmin ettiğimi söylemiştim. Daha önce de aynı görüşün burada da altını çizmeye çalışmıştım...
Yerel seçimler ile Türkiye'de ilk kez gerçekleşecek olan Cumhurbaşkanlığı seçim stratejilerinin aynı olamayacağının, yerel seçimden çıkarılacak 'aritmetik sonuçlara' çok da güvenilemeyeceğinin içimizde en çok farkında olan kişi, hiç şüphesiz Başbakan'ın bizzat kendisidir. Bugüne kadar seçimlerin hiçbirinde yenilgiyle tanışmamış olmasının, araştırma sonuçlarını çok iyi tahlil ederek halkı okuması ve stratejiye buna göre yön vermesiyle ilgisi olduğunu teslim etmeyen yok. Nitekim yerel seçimlerin hemen ardından Cumhurbaşkanı seçimlerine yönelik, navigasyonla yön tayin etme sürecinin ilk adımının atılmasını da sağlamış bulunmakta.
Şimdi AK Parti vekillerinin Cumhurbaşkanı olarak kimi görmek istediklerinden görüş ve önerilerine, yerel seçim sonuçlarıyla ilgili ne düşündüklerinden 3 dönem uygulaması konusuna kadar gündemin ana meselelerine dair ne dediklerinin bu anketle ortaya çıkarılacağı söyleniyor.
Görüldüğü kadarıyla İletişimin 3İ'si olan 'İstişare, İkna, İttifak' süreçlerinin sırasıyla aksiyonlaşması için önce, uzun zamandır ihmal edildiği izlenimi veren iç iletişim çalışmaları yeniden başlatılıyor. Eskiden de böylesi önemli dönemeçlerde mahalle teşkilatından başlayarak halkaları yukarı doğru daraltıp neredeyse bütün parti üyelerinin görüşleri yansıtılırdı. Verimli sonuçlar sunan bu iç iletişim ataklarından sonradan nedense vazgeçildiği izlenimi oluştu. Şimdi 3İ'nin AK Partili milletvekilleri zemininde yeniden başlatılması siyasi iletişim adına heyecan verici bir işarettir.
Bilindiği gibi bu kez, bir partinin değil, bir siyaset adamının bireysel iletişim çalışmalarının stratejisi söz konusu olduğu için Parti kurmaylarından sempatizanlara kadar Başbakan'ın çevresindeki ilk halkanın, bir anlamda özel ve siyasi ailesinin, tüm süreçlere olan katkı payı özel bir önem taşıyor. Bizim milletin kültür ve değerlerinde aileye de, yol arkadaşlığına da biçilen roller, hem Müslümanlığın hem de Cumhuriyetin referans kodlarıyla yetişmiş herkes için fazlasıyla kıymetlidir.
İşin ilginç yanı ise, anket sonunda, birinci sırada Sayın Başbakan'ın Cumhurbaşkanlığa açık ara yakıştırılması ve milletvekilliğini 3 dönemle sınırlayan karardan vazgeçilmesi, yine kahir çoğunluk tarafından benimsenerek ortaya çıkacaktır. Olaya iletişim boyutundan bakıldığında ortaya şu kritik soru atılabilir: Sonuçlar kamuoyu ile paylaşılmalı mı paylaşılmamalı mı? Çünkü sonuçlar ne olursa olsun spekülasyona açık olacaktır...
Ortaya çıkan bir başka durum ise AK Parti'nin uzun zamandır en az iki sağlam Cumhurbaşkanı adayı ortadayken, muhalefetin daha hâlâ aday adı yerine adayın vasıfları üzerine tartışmayı tercih etmesidir... Muhalefetin işi bir kez daha karışık sanki... Fıkra gibi... Tartışma Gül mü olur Erdoğan mı üzerine dönüyor; ortada CHP adayının potansiyel olarak bile adı yok... İstişare mi?.. O da ne?.. Sonra yine şaşıp kalacaklar.
Her kriz iletişimi, fırsatı çağırmaz...
Üretim hatası sonucu 'araçların geri çağrılması', tipik bir 'krizi fırsata dönüştürme' hadisesi olarak algılanır ve iş ile ilişki süreçleri adam gibi yürütülürse, 'Helal olsun markaya; hatasını düzeltti' derler.
Daha önce iki ayrı sektörden, Ford, Firestone, Honda, Michelin, Toyota gibi pek çok marka ve Samsung da bu türden büyük sorunlar yaşamış, ancak krizlerini adam gibi yönetip işin içinden hasar almadan, tersine güçlenerek çıkmışlardı. Hatalı ürünleri merkeze topladılar, ücretsiz olarak servis kontrollerinden geçirdiler.
Hukukçularını dinleyip, sessiz kalıp beklemek, ipe un sermek yerine iletişim danışmanlarının söylediklerini yaptılar ve başardılar.
Benzer bir üretim hatası krizi örneği de General Motors'un (GM) hem de Amerikan hükümetinin maddi desteğini arkasına alarak ürettiği elektrikli Volt'larda görülmüş. Yapılan testlerde alev alan elektrikli Volt aracı ile ilgili olarak GM'de işler biraz sarpa sarmış görünüyor. 6.400 Volt aracın sahibine yapılan 'Aracınızı iade edin' çağrısına sadece 15 kişiden yanıt gelince, krizleri çözsün diye 2010 yılında göreve başlatılan Küresel İletişimden Sorumlu Başkan Yardımcısı Türkiye kökenli Selim Bingöl'ün işine son verilmiş. İletişim alanında pek çok aslan vurmuş bir yönetici olarak tanınan Selim Bingöl'ün işini GM'in ilk kadın CEO'su olan Marry Barra bitirmiş.
'Kriz iletişimi'nin nasıl uygulanacağını kitaplardan öğrenebilirsiniz. Muhtemel bir krizi nasıl yöneteceğinizi yazmışlar zaten. Hasarı belirle, sözcünü seç, kriz masanı oluştur, hasarı karşılamaya çalış, sürekli bilgilendir, müphemiyete izin verme, sonuç alınca da tüm iletişim kanallarından başarını duyur. Reçete tamam, kriz iletişimini yöneten liderin yetenekleri de tamam... Peki ne oluyor da, kriz iletişimini fırsata dönüştürmek imkansızlaşabiliyor? 6.400 aracı geri çağırıyorsanız bunların binlercesinin gelmesi gerekir, 10-15 tanesi değil... Ancak bu kadarı geliyorsa da geçmişiniz ne kadar parlak olursa olsun gözünüzün yaşına bakmazlar... (Bizdeki siyasiler hariç)...