İlişkilerimizin özeti: Sadece iki harf!
06 Şubat 2014 - Yeni Şafak Gazetesi
Dünyadaki tüm ilişkilerin sadece ve sadece iki harf üzerine oturduğu takdirde yürüdüğünü akıldan bir an için olsun çıkarmamakta yarar vardır: V/G
Yani, Vaat ve Güven...
Siyasetten, ekonomiye, iş ortamlarımızdaki yoğun tempolardan özel hayatlarımıza kadar istisnasız tüm ilişkilerde Vaat ve Güven biz istesek de istemesek de, farkına varsak da varmasak da hep başroldedir...
Vaadiniz ve onu yerine getirme olasılığınıza işaret eden güven, ilişkide olduğunuz kişi ya da hedef kitleleri, sizin fikrinizi, ürününüzü ya da hizmetinizi 'satın almak' adına yeter derecede ikna edebilecek düzeyde midir, değil midir... İşte İş – İlişki – İletişim üçlemesinin temel sorunu budur...
Vaat-Güven tahterevallisinde, birbiriyle direkt bağlantılı bu iki kavram, (dengesinin kurulması halinde), özellikle kriz dönemlerine has 'koruyuculuk' işlevi ile bir tür ısı kalkanı olma görevini de üstlenir.
17 Aralık'ın meydana getirdiği hasara rağmen hükümetin (rakamlara göre) durumu kısmen de olsa toparlanmasında 'Vaat-Güven' açısından halk nezdindeki yıllara dayanan ikna gücünün rolünü kim inkâr edebilir? Dümeni sağlam tutan hızlı manevra ardından, özellikle hem Gezi'de hem de 17 Aralık'ta 'Millete gidiş, çözümü millete arayışı' stratejisi sonrasında 'ittifaklar adına' gelen atakları doğru okumak lazım.
Başbakan'ın AB ile temasları beş yıl sonra canlandırma yolundaki anlamlı ziyareti. Ardından İran ziyareti... 2015 için konulan 30 milyar dolarlık ticaret hedefine ulaşmak için atılan adıma İran'ın olumlu yaklaşması. Ardından ticaret hacmimizin 10 yılda yüzde 80 arttığı Almanya ziyareti. Daha öncesinde Fransa Cumhurbaşkanı Hollande'ın 50 kişilik iş adamı ekibiyle ağırlanması... Cumhurbaşkanı'nın İtalya seyahati ve Roma'dan Ankara'ya AB desteği haberi...
'Kontrol Stratejisi'ne uygun aksiyonlar hükümet tarafından birbiri peşisıra devreye sokulurken TİM'den TOBB'a ekonomi dünyamızın sivil toplum alanındaki önemli aktörlerinin de aynı hedefe hizmet eden ataklarına her gün bir yenisi eklendi, ekleniyor. 500 milyar ihracat hedefi tutmak söz konusu olduğunda yoldan şaşmama inadını alkışlamayan ayıp eder.
TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi ihracatta Ocak ayında yüzde 9.6 artış olduğunu açıklarken, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu da Türkiye'nin, iş dünyasının küresel ölçeklerdeki liderlerine, karar vericilerine ev sahipliği yapacağı önemli bir gelişmeyi haber veriyordu. Milletlerarası Ticaret Odası (ICC), 2014'ün ilk Yönetim Kurulu ve Başkanlık Divanı toplantısını Mart başında Türkiye'de yapacakmış. ICC, 124 ülkeden üyeyi ve Dünya Odalar Federasyonu, Milletlerarası Tahkim Divanı'nı ve Dünya İş Hukuku Enstitüsü gibi kurumları da bünyesinde barındıran itibarı yüksek bir dünya kuruluşu.
Eğer son 10 yılın 'Vaat ve Güven' dengesinin ekonomik boyutunda tatmin edici bir ikna gücünün sağlam payandaları olmasaydı, 17 Aralık sonrasındaki sarsıntının yumuşatılmaya çalışılmasında bu kadar başarı elde edilemezdi. Başbakan'ın şahsını devirmek üzere devreye sokulmuş olan İlk Dalga Gezi, 'Çevre, Doğa ve Bireysel Özgürlükler', İkinci Dalga 17 Aralık, 'Yolsuzluk' odaklı idiyse, Üçüncü Dalga da Ekonomiyi Dibe Vurdurma odaklıydı.
Ekonomik sıkıntıların baskısından henüz tam anlamıyla yakamızı kurtarmış sayılmasak da, Türkiye'nin kazancından ya da başka bir ifadeyle kendi cebinden yiyebilme imkânını kullandığı şu dönemin, Vaat ve Güven'in yıllar içinde yerleşmiş ikna gücüyle sağlanabildiğini unutmayalım.
Vaat de, güven de karşılıklı olarak birbirlerini besler ve ilişkilerin geleceğine dair muhtemel risklere karşı bünyeye bağışıklık kazandırır. Tüm mesele ne kadar süre cepten yiyebileceğinizi iyi ayarlayabilmektedir.
Dünyadaki tüm ilişkilerin sadece ve sadece iki harf üzerine oturduğu takdirde yürüdüğünü akıldan bir an için olsun çıkarmamakta yarar vardır: V/G
Yani, Vaat ve Güven...
Siyasetten, ekonomiye, iş ortamlarımızdaki yoğun tempolardan özel hayatlarımıza kadar istisnasız tüm ilişkilerde Vaat ve Güven biz istesek de istemesek de, farkına varsak da varmasak da hep başroldedir...
Vaadiniz ve onu yerine getirme olasılığınıza işaret eden güven, ilişkide olduğunuz kişi ya da hedef kitleleri, sizin fikrinizi, ürününüzü ya da hizmetinizi 'satın almak' adına yeter derecede ikna edebilecek düzeyde midir, değil midir... İşte İş – İlişki – İletişim üçlemesinin temel sorunu budur...
Vaat-Güven tahterevallisinde, birbiriyle direkt bağlantılı bu iki kavram, (dengesinin kurulması halinde), özellikle kriz dönemlerine has 'koruyuculuk' işlevi ile bir tür ısı kalkanı olma görevini de üstlenir.
17 Aralık'ın meydana getirdiği hasara rağmen hükümetin (rakamlara göre) durumu kısmen de olsa toparlanmasında 'Vaat-Güven' açısından halk nezdindeki yıllara dayanan ikna gücünün rolünü kim inkâr edebilir? Dümeni sağlam tutan hızlı manevra ardından, özellikle hem Gezi'de hem de 17 Aralık'ta 'Millete gidiş, çözümü millete arayışı' stratejisi sonrasında 'ittifaklar adına' gelen atakları doğru okumak lazım.
Başbakan'ın AB ile temasları beş yıl sonra canlandırma yolundaki anlamlı ziyareti. Ardından İran ziyareti... 2015 için konulan 30 milyar dolarlık ticaret hedefine ulaşmak için atılan adıma İran'ın olumlu yaklaşması. Ardından ticaret hacmimizin 10 yılda yüzde 80 arttığı Almanya ziyareti. Daha öncesinde Fransa Cumhurbaşkanı Hollande'ın 50 kişilik iş adamı ekibiyle ağırlanması... Cumhurbaşkanı'nın İtalya seyahati ve Roma'dan Ankara'ya AB desteği haberi...
'Kontrol Stratejisi'ne uygun aksiyonlar hükümet tarafından birbiri peşisıra devreye sokulurken TİM'den TOBB'a ekonomi dünyamızın sivil toplum alanındaki önemli aktörlerinin de aynı hedefe hizmet eden ataklarına her gün bir yenisi eklendi, ekleniyor. 500 milyar ihracat hedefi tutmak söz konusu olduğunda yoldan şaşmama inadını alkışlamayan ayıp eder.
TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi ihracatta Ocak ayında yüzde 9.6 artış olduğunu açıklarken, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu da Türkiye'nin, iş dünyasının küresel ölçeklerdeki liderlerine, karar vericilerine ev sahipliği yapacağı önemli bir gelişmeyi haber veriyordu. Milletlerarası Ticaret Odası (ICC), 2014'ün ilk Yönetim Kurulu ve Başkanlık Divanı toplantısını Mart başında Türkiye'de yapacakmış. ICC, 124 ülkeden üyeyi ve Dünya Odalar Federasyonu, Milletlerarası Tahkim Divanı'nı ve Dünya İş Hukuku Enstitüsü gibi kurumları da bünyesinde barındıran itibarı yüksek bir dünya kuruluşu.
Eğer son 10 yılın 'Vaat ve Güven' dengesinin ekonomik boyutunda tatmin edici bir ikna gücünün sağlam payandaları olmasaydı, 17 Aralık sonrasındaki sarsıntının yumuşatılmaya çalışılmasında bu kadar başarı elde edilemezdi. Başbakan'ın şahsını devirmek üzere devreye sokulmuş olan İlk Dalga Gezi, 'Çevre, Doğa ve Bireysel Özgürlükler', İkinci Dalga 17 Aralık, 'Yolsuzluk' odaklı idiyse, Üçüncü Dalga da Ekonomiyi Dibe Vurdurma odaklıydı.
Ekonomik sıkıntıların baskısından henüz tam anlamıyla yakamızı kurtarmış sayılmasak da, Türkiye'nin kazancından ya da başka bir ifadeyle kendi cebinden yiyebilme imkânını kullandığı şu dönemin, Vaat ve Güven'in yıllar içinde yerleşmiş ikna gücüyle sağlanabildiğini unutmayalım.
Vaat de, güven de karşılıklı olarak birbirlerini besler ve ilişkilerin geleceğine dair muhtemel risklere karşı bünyeye bağışıklık kazandırır. Tüm mesele ne kadar süre cepten yiyebileceğinizi iyi ayarlayabilmektedir.