Keşke bir işe yarasa...
24 TEMMUZ 2004 YENİ ŞAFAK
Geçmiş boykotları hatırlayalım:
Abdullah Öcalan'ı saklıyor diye İtalyan ürünleri, Ermeni soykırımı iddialarının inkârını suç sayan yasanın Fransa'da kabul edilmesini protesto için de Fransız ürünleri boykot edilmişti. Boykot denildiğinde malum Amerika da sık sık gündeme gelir.
Ekonomi dünyasının 30 yılı aşkın süredir nabzını tutmaya çalışan biri olarak tüm samimiyetimle söyleyebilirim ki bu boykotların ciddi bir ekonomik ya da siyasi bir etkisi ve caydırıcılığı olmamıştır. Belki safları kuvvetlendirmiş, imanı tazelemiştir. Az şey mi, diye soranlara, 'Tabii ki az değildir' diye yanıt verip, genel tabloyu hatırlatmadan geçmek istemem. Bu kolay yol heyecanla savunulurken esas yapılması gereken ev ödevinin yakın tarihe kadar sürekli ihmal edildiğini belirterek izah etmeye çalışalım.
Nedir bu ev ödevi? Bazılarının aşağıladığı, küçümsediği reklam ve halkla ilişkilerin gerektirdiği uygulamalı dersler, diyelim. Boykot, sanayi toplumunun ürünüdür. Bilgi toplumuna geçişle birlikte etkisini de önemini de yitirmektedir. Bilgi toplumunun ekonomik temelini milliyet, ülke ve din faktörlerinden arındırılmış, tamamen paranın hareketi üzerine kurulu küresel finans kapital kuralları belirler. Yani halk deyişiyle 'Paranın dini, dili, milliyeti ve imanı olmaz' lafı, günümüz dünyası için son derece geçerlidir.
Boykot yöntemi lokal boyutta ise hâlâ etkili olabilmektedir.
Ancak ülkede ve uluslararası çapta etkisinin düşük olması, lokalleşmesi ve milli vasfını yitirmiş olması sonucunda ortaya çıkacak başarısızlık tablosu, baştan yaratılan beklentinin büyüklüğü oranında ciddi bir düş kırıklığına da neden olabilmektedir.
Arkasında durmamız gereken, Türkiye'nin tezlerinin, Sayın Başbakan ve Dışişleri Bakanı'nın ortaya koyduğu yaklaşımların yakın takip altında gelişmelerle doğrulandıkça anlatılması meselesidir. Bunu da ancak üst yapıda ve Yumuşak Güç (Soft Power) alanında ortaya koyacağımız, güçleri birleştirerek zenginleştireceğimiz aksiyonlarla başarabiliriz.
Esnafımızı cezalandırarak değil.
Hakikat, gerçeklik ve hayat
Biz ürün boykotunun etkisizliğinden ve yetersizliğinden söz ediyor olsak da, sosyal medyaya bakılacak olursak bu protesto inanılmaz bir destek bulmuş durumda. Diğer yandan da bir haftaya yakın bir süredir internet ortamlarında karşımıza çıkan bir anket, hayatın gerçekliklerinin uzaktan yakından yanından geçemeyen sonuçlarıyla dikkat çekmeye devam ediyor. CNN Türk'ün IP adreslerine göre il dağılımları belirlenmiş ve hâlâ devam eden online anketinde sonuçlar ufak tefek farklılıklar gösterse de Cumhurbaşkanı neredeyse belli olmuş durumda. Örneğin dün şu satırları yazdığımız sıralarda, saat 13:37'de toplam 60.468 kişinin tıkladığı sözkonusu internet anketinin sonuçları şöyleydi:
Tayyip Erdoğan: %11.83
Ekmeleddin İhsanoğlu: %20.38
Selahattin Demirtaş: %67.79
Sosyal medya diliyle Selocan'ı kutlayan kutlayana...
30 Mart yerel seçim sonuçları ekranlarda netleşir hale geldiğinde de Aslı Aydıntaşbaş'ın olanca içtenliğiyle 'Twitter'e göre CHP seçimleri 20 puan farkla alıyordu!' deyişi gözümüzün önünde. Benim yakın çevremde olup da, sosyal medyadaki siyasi teşhislerle hayatını anlamlandıran iyi eğitim görmüş arkadaşlarımızla 'hayal, gerçeklik, hakikat' üçlemesinin şakalarıyla birbirimize takılırız.
Yazılı medya gündemiyle halkın gündemi arasındaki büyük makas açıklığından yeri geldikçe söz ederiz; ancak sosyal medyanın hayatın nabzını nasıl tuttuğuna dair son günlerde bu kadar somut ve çarpıcı bir başka örneğe rastlamamıştık.
Geçtiğimiz hafta Salı günü yayımladığımız tabloyla mevcut anket sonuçlarına göz atmıştık. Bugün ise Gezici Araştırma ve MAK Danışmanlık'ın yenilenen; ayrıca Optimar Araştırma ve Danışmanlık'ın son açıkladığı anket sonuçlarını da aynı tablo üzerinde göstererek yayımlıyoruz.
Bu navigasyon tablosunun, sosyal medyanın absürd hayal gücünü değil, mümkün olabilecek en yakın gerçeklikleri yansıttığını tahmin ediyoruz.
Abdullah Öcalan'ı saklıyor diye İtalyan ürünleri, Ermeni soykırımı iddialarının inkârını suç sayan yasanın Fransa'da kabul edilmesini protesto için de Fransız ürünleri boykot edilmişti. Boykot denildiğinde malum Amerika da sık sık gündeme gelir.
Ekonomi dünyasının 30 yılı aşkın süredir nabzını tutmaya çalışan biri olarak tüm samimiyetimle söyleyebilirim ki bu boykotların ciddi bir ekonomik ya da siyasi bir etkisi ve caydırıcılığı olmamıştır. Belki safları kuvvetlendirmiş, imanı tazelemiştir. Az şey mi, diye soranlara, 'Tabii ki az değildir' diye yanıt verip, genel tabloyu hatırlatmadan geçmek istemem. Bu kolay yol heyecanla savunulurken esas yapılması gereken ev ödevinin yakın tarihe kadar sürekli ihmal edildiğini belirterek izah etmeye çalışalım.
Nedir bu ev ödevi? Bazılarının aşağıladığı, küçümsediği reklam ve halkla ilişkilerin gerektirdiği uygulamalı dersler, diyelim. Boykot, sanayi toplumunun ürünüdür. Bilgi toplumuna geçişle birlikte etkisini de önemini de yitirmektedir. Bilgi toplumunun ekonomik temelini milliyet, ülke ve din faktörlerinden arındırılmış, tamamen paranın hareketi üzerine kurulu küresel finans kapital kuralları belirler. Yani halk deyişiyle 'Paranın dini, dili, milliyeti ve imanı olmaz' lafı, günümüz dünyası için son derece geçerlidir.
Boykot yöntemi lokal boyutta ise hâlâ etkili olabilmektedir.
Ancak ülkede ve uluslararası çapta etkisinin düşük olması, lokalleşmesi ve milli vasfını yitirmiş olması sonucunda ortaya çıkacak başarısızlık tablosu, baştan yaratılan beklentinin büyüklüğü oranında ciddi bir düş kırıklığına da neden olabilmektedir.
Arkasında durmamız gereken, Türkiye'nin tezlerinin, Sayın Başbakan ve Dışişleri Bakanı'nın ortaya koyduğu yaklaşımların yakın takip altında gelişmelerle doğrulandıkça anlatılması meselesidir. Bunu da ancak üst yapıda ve Yumuşak Güç (Soft Power) alanında ortaya koyacağımız, güçleri birleştirerek zenginleştireceğimiz aksiyonlarla başarabiliriz.
Esnafımızı cezalandırarak değil.
Hakikat, gerçeklik ve hayat
Biz ürün boykotunun etkisizliğinden ve yetersizliğinden söz ediyor olsak da, sosyal medyaya bakılacak olursak bu protesto inanılmaz bir destek bulmuş durumda. Diğer yandan da bir haftaya yakın bir süredir internet ortamlarında karşımıza çıkan bir anket, hayatın gerçekliklerinin uzaktan yakından yanından geçemeyen sonuçlarıyla dikkat çekmeye devam ediyor. CNN Türk'ün IP adreslerine göre il dağılımları belirlenmiş ve hâlâ devam eden online anketinde sonuçlar ufak tefek farklılıklar gösterse de Cumhurbaşkanı neredeyse belli olmuş durumda. Örneğin dün şu satırları yazdığımız sıralarda, saat 13:37'de toplam 60.468 kişinin tıkladığı sözkonusu internet anketinin sonuçları şöyleydi:
Tayyip Erdoğan: %11.83
Ekmeleddin İhsanoğlu: %20.38
Selahattin Demirtaş: %67.79
Sosyal medya diliyle Selocan'ı kutlayan kutlayana...
30 Mart yerel seçim sonuçları ekranlarda netleşir hale geldiğinde de Aslı Aydıntaşbaş'ın olanca içtenliğiyle 'Twitter'e göre CHP seçimleri 20 puan farkla alıyordu!' deyişi gözümüzün önünde. Benim yakın çevremde olup da, sosyal medyadaki siyasi teşhislerle hayatını anlamlandıran iyi eğitim görmüş arkadaşlarımızla 'hayal, gerçeklik, hakikat' üçlemesinin şakalarıyla birbirimize takılırız.
Yazılı medya gündemiyle halkın gündemi arasındaki büyük makas açıklığından yeri geldikçe söz ederiz; ancak sosyal medyanın hayatın nabzını nasıl tuttuğuna dair son günlerde bu kadar somut ve çarpıcı bir başka örneğe rastlamamıştık.
Geçtiğimiz hafta Salı günü yayımladığımız tabloyla mevcut anket sonuçlarına göz atmıştık. Bugün ise Gezici Araştırma ve MAK Danışmanlık'ın yenilenen; ayrıca Optimar Araştırma ve Danışmanlık'ın son açıkladığı anket sonuçlarını da aynı tablo üzerinde göstererek yayımlıyoruz.
Bu navigasyon tablosunun, sosyal medyanın absürd hayal gücünü değil, mümkün olabilecek en yakın gerçeklikleri yansıttığını tahmin ediyoruz.