Kemal Bey hangi sözlüğe bakmış acaba?
09 Nisan 2016 - yeni Şafak
Bir gün Türkçe'nin titiz ustası olarak kabul edilen değerli üstadHakkı Devrim'e sormuştum: “Almanca dilinde sözlük, deyiş ve kavramlar için Duden esas olarak alınır, Fransızca'da Larousse ve Académie française'in yayınları, İngilizce'de Oxford English Dictionary ve Webster diyelim… Türkçe'de biz Türk Dil Kurumu'nu (TDK) kaynak referans noktası olarak kabul ederiz. Doğru mu yapıyoruz hocam? Örneğin, önüne gelen şu veya bu imla kılavuzuna dayanarak Türkçe'de 'şapkalar (düzeltme imini kastediyorlar) kalktı' diye ahkâm kesiyor. Oysa TDK tersini söylüyor. Siz ne dersiniz?”
Üstadın söylediği çok kısa, öz ve netti… “İki ciddî kaynak ve referans vardır Türkçe için” demişti, “Biri tabii ki TDK sözlükleri. Diğeri de Kubbealtı Lugatı.”
Dün CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu sözlüklere dayandığını ifade ederek “Önüne yatmak” deyişinin anlamlarını saydı ve o ifadesinin arkasında durduğunu dile getirdi ya, ben de hemen TDK'nin Atasözleri ve Deyimler sözlüğüne ve Kubbealtı Lugatı'na baktım.
TDK'de 59 adet anlam farkı olan deyiş var. Kubbealtı'nda da 30 kadar değişik kullanım… Her ikisinde de Sayın Kılıçdaroğlu'nun bulduğunu iddia ettiği, “Korumak, kollamak” anlamına gelen bir deyişe, ifadeye rastlayamadım… Ben mi atladım acaba?.. Sayın Genel Başkan hangi'referans sözlükten' yararlandığını lütfederlerse, biz de dilimize gelen bu katkının merciini öğrenmiş oluruz…
Bu arada diyelim ki Kılıçdaroğlu ifadesinin son derece masum (!) olduğunu kanıtlayan bir sözlük buldu bir yerlerden. Öyle ya Türkçe'de şapkayı kaldıran sözlükler de var mesela… Hoş, bunların “XYZ şirketi Kârı Seviyor” şeklindeki bir gazete manşetini nasıl verecekleri hep merakıma mucip olmuştur. Ya da “Hala gelmedi” ile “Hâlâ gelmedi”yi birbirinden nasıl ayıracakları…
Evet; hadi Kemal Bey'e bulmuşlar bir sözlük diyelim. Dünyanın bütün gelişmiş siyaset bilimcileri sözlüğe değil, seçmen algısına bakarlar… Acaba CHP bunun için bir algılama araştırması yaptırmış mıdır, dersiniz. Hani “Algılar gerçektir; çünkü insanlar ona inanırlar” sözü var ya… Ya daLeonardo da Vinci'nin sözleriyle: “All our knowledge has its origin in our perceptions” (Bilgimizin tamamının kökeni algılarımızdadır). Aslolan da budur zaten. Yani algılanan gerçeklik…
Türkçe, çok kez dile getirildiği üzere 'lastikli bir dildir'. Pek çok anlama çekilebilir kelime vardır. Bu da dilimizin zenginliğidir aslında. İşte bu zenginliğin altında kalmamak, onu iyi kullanabilmek için Perşembe günü belirttiğimiz gibi, özellikle siyasette, Alman atasözüne kulak verip “Ağızı çalıştırmadan önce beyni devreye sokmak”, ve profesyonel seçilmiş davranış sergilemek bu tür kazalardan korur insanı…
Araştırma ise sigortasıdır işin. Sorarsınız millete: “Sayın Kılıçdaroğlu'nun şu açıklamasında sizce ahlak dışı çağrışım yaptırabilecek bir anlam kayması var mıdır?” İddiaya göre “Siyasi tarihimizin en büyük gafı”nın muhtemel sonuçlarını ve iletişimini yönetebilmenin birinci yolu, Genel Başkan'ın ve CHP'nin itibarına gelip dayanmış hasarın büyüklüğünü tespit etmekten geçer…
CHP sizce üç kuruş beş paraya mal olacak böyle bir araştırma yaptırmış mıdır? Yaptırdıysa da acaba seçmenin kahir çoğunluğu Kılıçdaroğlu'nun o sözlerinden Sayın Bakanı ve onun şahsında tüm kadınları rencide edici bir anlam çıkarılamayacağını mı belirtmiştir? Eğer öyleyse, Kemal Bey'in karşı hücumu bir anlam kazanabilir. Yoksa en iyi savunma hücumdur şeklindeki orta çağdan kalma, çağ dışı yöntemle ulu orta karşı saldırıya geçerek, Kılıçdaroğlu kendisine ve partisine zarar veren hasarı ancak büyütür ve algılardaki yarayı daha da derinleştirir.
Her krizde olduğu gibi bir zaman sonra bu kriz soğur ancak asla izi yok olmaz; tortusu uzun yıllar kalır. Tabii bir de kriz, şu günlerde olduğu gibi kriz olarak algılanmaz ve gerektiği gibi yönetilmezse, o zaman 'yandı gülüm keten helva”…
İki ilginç ama riskli kampanya
Bizim Türk halkı Ronaldo'yu robot gibi gösteren oTürk Telekom reklam filminden etkilenecek ve gidip eski adıyla Avea yeni adıylaTürk Telekom GSM kartlarından alacak… Hele de reklam filmindeki teyzelerle temsil edilmiş toplum kesimi… Böyle düşünmüş olmalılar reklama yeşil ışık yakanlar… Dünya şöhretini kullan (THY gibi), bu işi oldu say…
Clear, Nike gibi pek çok reklam filminde eş zamanlı boy gösteren Ronaldo'nun yüz eskimesinden ve güç kirlenmesinden mustarip olması gerçeği bir yana, senaryo içindeki konumlanmasında ortaya konan absürdlük o kadar abartılı ki, bizim milletin bu pahalı işin hakkını verip reklam filminin “çalışmasını” sağlayacağı son derece şüpheli. İnşallah yanılıyorumdur. Onca para, emek zahmet boşa gitmez…
Bir de Filli Kadın Ustalar işi var. Niyet süper. Düşünce şahane… Ancak, aman dikkat! İş her an tersine dönebilir…
Gazeteye gelen basın bülteninde deniyor ki: “Kadın emeği, ülke ekonomisinin gizli değeri. Farkındayız, destekçisiyiz. Filli Boya olarak bu potansiyeli açığa çıkarabilmek için tüm imkânlarımızı değerlendiriyor, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve İŞKUR ortaklığında yepyeni bir dönemi başlatıyoruz: Filli Kadın Ustalar.
Nasıl mı? Belirlenen illerde ikamet eden Filli Kadın Usta adaylarımız, projenin uygulandığı illerde yer alan İŞKUR İl Müdürlüğü'ne / Hizmet Merkez'lerine giderek başvuruda bulunuyor.
Projeye dahil olan adaylar, yine kendi şehirlerinde bulunan merkezlerde detaylı eğitimlerden geçerek, boyacılık mesleğini a'dan z'ye öğreniyor. Eğitim sonunda hak kazanacakları Mesleki Yeterlilik Belgesi ile her biri Türkiye ve Filli Boya'nın gururu oluyor. Hazır ol Türkiye, Filli Kadın Ustalar da bileğinin hakkıyla, Nisan ayından itibaren sadece Filli Boya'da…”
İşin iki kritik noktası var. Biri reklam filmi. Hani “Biz bugüne kadar ürünlerimizi gösterip onların ne kadar muazzam olduğunu anlatmadık” deyip, ürünlerini gösterip ne kadar muazzam olduğunun altını çizen, ancak işin ucunun bir kurumsal sosyal sorumluluk projesine bağlanacağını 'tease' eden reklam filmi… Bu yaklaşım, samimiyeti sorgulatabilir. Bir de olaya Filli Boya'nın nasıl bir katkı getireceği açık değil. (Mezunlara iş taahhütü vb.)
1. Müphemiyet (belirsizlik) hedef kitlede olumsuz algılamaya neden olur.
2. KSS'nin bir nebze bile olsun ticari boyuta hizmet ettiği duygusu, işin bütün büyüsünü bozabilir…
Filli Boya küçük bir rota değişikliği ve tabloya getireceği iki özenli fırça darbesi ile bütün resmi düzeltebilir; çünkü uygulama sorunlu olsa da fikir çok iyi…
Üstadın söylediği çok kısa, öz ve netti… “İki ciddî kaynak ve referans vardır Türkçe için” demişti, “Biri tabii ki TDK sözlükleri. Diğeri de Kubbealtı Lugatı.”
Dün CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu sözlüklere dayandığını ifade ederek “Önüne yatmak” deyişinin anlamlarını saydı ve o ifadesinin arkasında durduğunu dile getirdi ya, ben de hemen TDK'nin Atasözleri ve Deyimler sözlüğüne ve Kubbealtı Lugatı'na baktım.
TDK'de 59 adet anlam farkı olan deyiş var. Kubbealtı'nda da 30 kadar değişik kullanım… Her ikisinde de Sayın Kılıçdaroğlu'nun bulduğunu iddia ettiği, “Korumak, kollamak” anlamına gelen bir deyişe, ifadeye rastlayamadım… Ben mi atladım acaba?.. Sayın Genel Başkan hangi'referans sözlükten' yararlandığını lütfederlerse, biz de dilimize gelen bu katkının merciini öğrenmiş oluruz…
Bu arada diyelim ki Kılıçdaroğlu ifadesinin son derece masum (!) olduğunu kanıtlayan bir sözlük buldu bir yerlerden. Öyle ya Türkçe'de şapkayı kaldıran sözlükler de var mesela… Hoş, bunların “XYZ şirketi Kârı Seviyor” şeklindeki bir gazete manşetini nasıl verecekleri hep merakıma mucip olmuştur. Ya da “Hala gelmedi” ile “Hâlâ gelmedi”yi birbirinden nasıl ayıracakları…
Evet; hadi Kemal Bey'e bulmuşlar bir sözlük diyelim. Dünyanın bütün gelişmiş siyaset bilimcileri sözlüğe değil, seçmen algısına bakarlar… Acaba CHP bunun için bir algılama araştırması yaptırmış mıdır, dersiniz. Hani “Algılar gerçektir; çünkü insanlar ona inanırlar” sözü var ya… Ya daLeonardo da Vinci'nin sözleriyle: “All our knowledge has its origin in our perceptions” (Bilgimizin tamamının kökeni algılarımızdadır). Aslolan da budur zaten. Yani algılanan gerçeklik…
Türkçe, çok kez dile getirildiği üzere 'lastikli bir dildir'. Pek çok anlama çekilebilir kelime vardır. Bu da dilimizin zenginliğidir aslında. İşte bu zenginliğin altında kalmamak, onu iyi kullanabilmek için Perşembe günü belirttiğimiz gibi, özellikle siyasette, Alman atasözüne kulak verip “Ağızı çalıştırmadan önce beyni devreye sokmak”, ve profesyonel seçilmiş davranış sergilemek bu tür kazalardan korur insanı…
Araştırma ise sigortasıdır işin. Sorarsınız millete: “Sayın Kılıçdaroğlu'nun şu açıklamasında sizce ahlak dışı çağrışım yaptırabilecek bir anlam kayması var mıdır?” İddiaya göre “Siyasi tarihimizin en büyük gafı”nın muhtemel sonuçlarını ve iletişimini yönetebilmenin birinci yolu, Genel Başkan'ın ve CHP'nin itibarına gelip dayanmış hasarın büyüklüğünü tespit etmekten geçer…
CHP sizce üç kuruş beş paraya mal olacak böyle bir araştırma yaptırmış mıdır? Yaptırdıysa da acaba seçmenin kahir çoğunluğu Kılıçdaroğlu'nun o sözlerinden Sayın Bakanı ve onun şahsında tüm kadınları rencide edici bir anlam çıkarılamayacağını mı belirtmiştir? Eğer öyleyse, Kemal Bey'in karşı hücumu bir anlam kazanabilir. Yoksa en iyi savunma hücumdur şeklindeki orta çağdan kalma, çağ dışı yöntemle ulu orta karşı saldırıya geçerek, Kılıçdaroğlu kendisine ve partisine zarar veren hasarı ancak büyütür ve algılardaki yarayı daha da derinleştirir.
Her krizde olduğu gibi bir zaman sonra bu kriz soğur ancak asla izi yok olmaz; tortusu uzun yıllar kalır. Tabii bir de kriz, şu günlerde olduğu gibi kriz olarak algılanmaz ve gerektiği gibi yönetilmezse, o zaman 'yandı gülüm keten helva”…
İki ilginç ama riskli kampanya
Bizim Türk halkı Ronaldo'yu robot gibi gösteren oTürk Telekom reklam filminden etkilenecek ve gidip eski adıyla Avea yeni adıylaTürk Telekom GSM kartlarından alacak… Hele de reklam filmindeki teyzelerle temsil edilmiş toplum kesimi… Böyle düşünmüş olmalılar reklama yeşil ışık yakanlar… Dünya şöhretini kullan (THY gibi), bu işi oldu say…
Clear, Nike gibi pek çok reklam filminde eş zamanlı boy gösteren Ronaldo'nun yüz eskimesinden ve güç kirlenmesinden mustarip olması gerçeği bir yana, senaryo içindeki konumlanmasında ortaya konan absürdlük o kadar abartılı ki, bizim milletin bu pahalı işin hakkını verip reklam filminin “çalışmasını” sağlayacağı son derece şüpheli. İnşallah yanılıyorumdur. Onca para, emek zahmet boşa gitmez…
Bir de Filli Kadın Ustalar işi var. Niyet süper. Düşünce şahane… Ancak, aman dikkat! İş her an tersine dönebilir…
Gazeteye gelen basın bülteninde deniyor ki: “Kadın emeği, ülke ekonomisinin gizli değeri. Farkındayız, destekçisiyiz. Filli Boya olarak bu potansiyeli açığa çıkarabilmek için tüm imkânlarımızı değerlendiriyor, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve İŞKUR ortaklığında yepyeni bir dönemi başlatıyoruz: Filli Kadın Ustalar.
Nasıl mı? Belirlenen illerde ikamet eden Filli Kadın Usta adaylarımız, projenin uygulandığı illerde yer alan İŞKUR İl Müdürlüğü'ne / Hizmet Merkez'lerine giderek başvuruda bulunuyor.
Projeye dahil olan adaylar, yine kendi şehirlerinde bulunan merkezlerde detaylı eğitimlerden geçerek, boyacılık mesleğini a'dan z'ye öğreniyor. Eğitim sonunda hak kazanacakları Mesleki Yeterlilik Belgesi ile her biri Türkiye ve Filli Boya'nın gururu oluyor. Hazır ol Türkiye, Filli Kadın Ustalar da bileğinin hakkıyla, Nisan ayından itibaren sadece Filli Boya'da…”
İşin iki kritik noktası var. Biri reklam filmi. Hani “Biz bugüne kadar ürünlerimizi gösterip onların ne kadar muazzam olduğunu anlatmadık” deyip, ürünlerini gösterip ne kadar muazzam olduğunun altını çizen, ancak işin ucunun bir kurumsal sosyal sorumluluk projesine bağlanacağını 'tease' eden reklam filmi… Bu yaklaşım, samimiyeti sorgulatabilir. Bir de olaya Filli Boya'nın nasıl bir katkı getireceği açık değil. (Mezunlara iş taahhütü vb.)
1. Müphemiyet (belirsizlik) hedef kitlede olumsuz algılamaya neden olur.
2. KSS'nin bir nebze bile olsun ticari boyuta hizmet ettiği duygusu, işin bütün büyüsünü bozabilir…
Filli Boya küçük bir rota değişikliği ve tabloya getireceği iki özenli fırça darbesi ile bütün resmi düzeltebilir; çünkü uygulama sorunlu olsa da fikir çok iyi…