Kemal Bey ve Devlet Bey, size bu yakışırdı…
06 Ağustos 2016 Yeni Şafak
Batı medyası sadece 15 Temmuz'dan bu yana değil, Türkiye Cumhuriyeti'nin ve onun Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan'ın bunlara kul köle olmayacağını ayan beyan ortaya koyduğu yıllardan beri öncelikle Erdoğan'a ancak hemen yanı sıra Türkiye'ye cephe almış durumda. Saldırıyor da saldırıyor…
Türkiye'deki darbe girişimi bu durumu değiştirmedi. Tersine sertleştirdi. Çelişkileri keskinleştirdi… Büyük bir planın parçası olmanın gereği sanki... Hepsi aynı kilit mesajlarla saldırıyorlar…
“Erdoğan darbe girişiminden en çok faydayı sağladı ('O yaptırdı' demenin başka türlüsü)”, “Faşist Erdoğan – Çaresiz Batı”, “Türkiye'de demokratik yoldan seçilmiş bir hükumet yok”, “Bu sadece askeri bir grubun hareketi, Gülen'in herhangi bir dahli yok”, “Tutuklananlar âdil bir şekilde yargılanmalı” (Türkiye'de âdil yargılama yok demenin başka yolu)… Ve bunlar gibi yüzlerce tespit, bir o kadar yanıltma ve psikolojik harp taktiği…
Bu arada çeşitli uluslararası ve ulusal faaliyetlere katılmaları söz konusu olan misafirlerin Türkiye'ye gelişlerini iptal etmeleri… Bazı konferans ve toplantıların güvenlik sorunu nedeniyle iptal olması…
Bunlara ilaveten Türkiye'den beyanat veren, işbirlikçi tayfası ve onlara katılan yurt dışı Türkiye Cumhuriyeti düşmanı 'yerli – yabancı' koro…
Yabancı ülkelerde faaliyet gösteren uluslararası iletişim şirketlerindeki arkadaşlarımızdan bazılarının; kesenin ağzını ardına kadar açan ve yıllardır gizli iletişim ve ilişki faaliyeti yürüten FETÖ'nün lobi ve propaganda faaliyetlerinden etkilenerek “Türkiye ile ilgili iletişim meselelerinde hizmet verirsek, acaba Türkiye'deki politik durumu destekler gibi görünebilir miyiz?” diye sormaları, bizi en çok yaralayan ve kızdıran davranış biçimlerinin başında geldiğini söylemeliyim…
Allah için teslim etmeliyiz, bazı vicdan sahibi yabancı politikacı ve medya mensupları son birkaç gündür hakikati görmeye başladılar… Umarız peşi gelir…
İşte Türkiye böyle bir sarmalın içine düçar olmuşken, Pazar günkü Final Mitingi'ne Sayın Kılıçdaroğlu ve Bahçeli'nin tam kadro katılıyor olmaları; bu konuda Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakan'ın gösterdikleri hassasiyet ve medyanın bu kenetlenme duygusunu desteklemeleri, her tülü takdirin ötesindedir…
Oy kaygısının bir kenara bırakıldığı, “Söz konusu vatansa, gerisi teferruattır!” sözünün vücut bulduğu bir Türkiye'yi ne kadar özlemişiz… İkinci kurtuluş savaşından da galip çıkacağımıza inancım bir kez daha arttı… Türkiye birbirine kenetlendikçe, diğer ülkeler de birer birer saygıda kusur etmemeyi öğreneceklerdir…
Kahraman Ordumuza
Millî Savunma Bakanı Fikri Işık, TV'de açıklamıştı. Bir yandan YAŞ'taBalyoz'dan mağdur olan bazı albayları generalliğe terfi ettirirken öte yandan, terör örgütünün kendi önündeki her insanı Balyozcu ilan edip pek çok insanın hakkını gasp ettiğini, pek çok masum insanı mağdur ettiğini, bu durumun asla kabul edilemeyeceğini söylemişti… Bu vakaları tek tek değerlendireceklerini belirten Işık, bir 'iade-i itibar çalışması'başlattıklarını ifade etmişti. Zamanlama olarak içinde bulunulan olağanüstü sürecin geçilmesine işaret etmiş, sonrasında kumpas mağduru TSK personelinden emekliye ayrılanların hakları bugün gelecekleri rütbe göz önüne alınarak iade edileceğini bildirmişti. 2009 yılında intihar eden Deniz Yarbay Ali Tatar ve dava sürecinde ölen diğer askerlerin şehit sayılacağını, ailelerine de şehit ailesi hakları verileceğini sözlerine eklemişti…
Bunlar çok iyi bir başlangıcın habercisidir. Tabii ki yapılması gereken asgari bir yeniden konumlama ve iade-i itibar yaklaşımıdır. Gereklidir ancak yeterli değildir. Bütün ölçümlemeler, Türkiye'de yaşayan kahir çoğunluğun bir numaralı meselesinin güvenlik ile ilgili sorunlar olduğunu ortaya koymaktadır. Gerek bu nedenle gerekse Türkiye'nin dört bir yanını saran ateş çemberi ve işgal tehlikesi nedeniyle Silahlı Kuvvetlerin her zaman bu millet tarafından en üstlerde gösterilmiş olan itibar noktasının TSK'nın hak ettiği yere getirilebilmesini sağlayacak iletişim aksiyonlarının alınması şarttır…
Bu ülke içi iletişim, en az Türkiye'nin yurt dışında gerçeklere dayanan doğru iletişiminin gerektiği şekilde yönetilmesi kadar önemlidir. Bu konuda bir numaralı görev ve sorumluluk TSK komuta kademesine düşmektedir… Balyoz ve Ergenekon mağdurlarının itibarlarının iade edilmesi kadar Silahlı Kuvvetlerin de itibar yaraları sarılmalı ve ordumuz gönlümüzde Cumhuriyet'in ilanından bu yana kurduğu tahta yeniden ve en sağlam şekilde yerleşmelidir.
İstiklal savaşının özünü en mükemmel şekilde anlatan Mehmed Akif Ersoy'un İstiklâl Marşımızı 20 Şubat 1921'de neden Kahraman Ordumuz'a ithaf etmiş olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır…
Türkiye'deki darbe girişimi bu durumu değiştirmedi. Tersine sertleştirdi. Çelişkileri keskinleştirdi… Büyük bir planın parçası olmanın gereği sanki... Hepsi aynı kilit mesajlarla saldırıyorlar…
“Erdoğan darbe girişiminden en çok faydayı sağladı ('O yaptırdı' demenin başka türlüsü)”, “Faşist Erdoğan – Çaresiz Batı”, “Türkiye'de demokratik yoldan seçilmiş bir hükumet yok”, “Bu sadece askeri bir grubun hareketi, Gülen'in herhangi bir dahli yok”, “Tutuklananlar âdil bir şekilde yargılanmalı” (Türkiye'de âdil yargılama yok demenin başka yolu)… Ve bunlar gibi yüzlerce tespit, bir o kadar yanıltma ve psikolojik harp taktiği…
Bu arada çeşitli uluslararası ve ulusal faaliyetlere katılmaları söz konusu olan misafirlerin Türkiye'ye gelişlerini iptal etmeleri… Bazı konferans ve toplantıların güvenlik sorunu nedeniyle iptal olması…
Bunlara ilaveten Türkiye'den beyanat veren, işbirlikçi tayfası ve onlara katılan yurt dışı Türkiye Cumhuriyeti düşmanı 'yerli – yabancı' koro…
Yabancı ülkelerde faaliyet gösteren uluslararası iletişim şirketlerindeki arkadaşlarımızdan bazılarının; kesenin ağzını ardına kadar açan ve yıllardır gizli iletişim ve ilişki faaliyeti yürüten FETÖ'nün lobi ve propaganda faaliyetlerinden etkilenerek “Türkiye ile ilgili iletişim meselelerinde hizmet verirsek, acaba Türkiye'deki politik durumu destekler gibi görünebilir miyiz?” diye sormaları, bizi en çok yaralayan ve kızdıran davranış biçimlerinin başında geldiğini söylemeliyim…
Allah için teslim etmeliyiz, bazı vicdan sahibi yabancı politikacı ve medya mensupları son birkaç gündür hakikati görmeye başladılar… Umarız peşi gelir…
İşte Türkiye böyle bir sarmalın içine düçar olmuşken, Pazar günkü Final Mitingi'ne Sayın Kılıçdaroğlu ve Bahçeli'nin tam kadro katılıyor olmaları; bu konuda Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakan'ın gösterdikleri hassasiyet ve medyanın bu kenetlenme duygusunu desteklemeleri, her tülü takdirin ötesindedir…
Oy kaygısının bir kenara bırakıldığı, “Söz konusu vatansa, gerisi teferruattır!” sözünün vücut bulduğu bir Türkiye'yi ne kadar özlemişiz… İkinci kurtuluş savaşından da galip çıkacağımıza inancım bir kez daha arttı… Türkiye birbirine kenetlendikçe, diğer ülkeler de birer birer saygıda kusur etmemeyi öğreneceklerdir…
Kahraman Ordumuza
Millî Savunma Bakanı Fikri Işık, TV'de açıklamıştı. Bir yandan YAŞ'taBalyoz'dan mağdur olan bazı albayları generalliğe terfi ettirirken öte yandan, terör örgütünün kendi önündeki her insanı Balyozcu ilan edip pek çok insanın hakkını gasp ettiğini, pek çok masum insanı mağdur ettiğini, bu durumun asla kabul edilemeyeceğini söylemişti… Bu vakaları tek tek değerlendireceklerini belirten Işık, bir 'iade-i itibar çalışması'başlattıklarını ifade etmişti. Zamanlama olarak içinde bulunulan olağanüstü sürecin geçilmesine işaret etmiş, sonrasında kumpas mağduru TSK personelinden emekliye ayrılanların hakları bugün gelecekleri rütbe göz önüne alınarak iade edileceğini bildirmişti. 2009 yılında intihar eden Deniz Yarbay Ali Tatar ve dava sürecinde ölen diğer askerlerin şehit sayılacağını, ailelerine de şehit ailesi hakları verileceğini sözlerine eklemişti…
Bunlar çok iyi bir başlangıcın habercisidir. Tabii ki yapılması gereken asgari bir yeniden konumlama ve iade-i itibar yaklaşımıdır. Gereklidir ancak yeterli değildir. Bütün ölçümlemeler, Türkiye'de yaşayan kahir çoğunluğun bir numaralı meselesinin güvenlik ile ilgili sorunlar olduğunu ortaya koymaktadır. Gerek bu nedenle gerekse Türkiye'nin dört bir yanını saran ateş çemberi ve işgal tehlikesi nedeniyle Silahlı Kuvvetlerin her zaman bu millet tarafından en üstlerde gösterilmiş olan itibar noktasının TSK'nın hak ettiği yere getirilebilmesini sağlayacak iletişim aksiyonlarının alınması şarttır…
Bu ülke içi iletişim, en az Türkiye'nin yurt dışında gerçeklere dayanan doğru iletişiminin gerektiği şekilde yönetilmesi kadar önemlidir. Bu konuda bir numaralı görev ve sorumluluk TSK komuta kademesine düşmektedir… Balyoz ve Ergenekon mağdurlarının itibarlarının iade edilmesi kadar Silahlı Kuvvetlerin de itibar yaraları sarılmalı ve ordumuz gönlümüzde Cumhuriyet'in ilanından bu yana kurduğu tahta yeniden ve en sağlam şekilde yerleşmelidir.
İstiklal savaşının özünü en mükemmel şekilde anlatan Mehmed Akif Ersoy'un İstiklâl Marşımızı 20 Şubat 1921'de neden Kahraman Ordumuz'a ithaf etmiş olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır…