“Neyi sürdürmek istiyoruz?”
25 MAYIS 2011
Pazartesi günkü yazımızda ‘kirli siyaset’ten, bel altı kampanyalardan söz etmiş ve bunun sadece bizim ülkemize mahsus olmayan, başta ABD olmak üzere pek çok ülkedeki seçim kampanyalarında sıkça başvurulan bir yöntem olduğunu ifade etmiştik.
Sevgili dostumuz Ülkü Karaosmanoğlu bir süredir Doğu Karadeniz’de dolaşıyor. Benim yazıyı okumuş, şöyle bir mesaj göndermiş:
“Kirli kampanya'dan yola çıkarak ve Dede Korkut'un aşağıdaki sözüyle bağdaştırarak, ‘Neyi sürdürmek istiyoruz?’ başlıklı bir yazı size çok yakışır: "Gölgeli ağacın kesilmesin / Taşkın akan suyun durulmasın." Dede Korkut'un bu sözünü Rize'nin Çamlıhemşin civarındaki Zil Kalesi'nin kapısında çevre hakkında bilgilendirici tabelaya yazmışlar. Şirketler, kurumlar gibi siyasi partiler de sahip oldukları "gölgeli ağacı", "taşkın akan suları" korumak istiyorlarsa, önce sürdürülebilir kılmak istedikleri ne var ne yok belirleyip, onlara halel getirmeyecek bir iletişim stratejisi izlemek durumundalar. Neyi sürdürmek istiyorlar? Biliyorlarsa mesele yok! Bu kirli kampanyalar, işte o alanlara saldırıyor... Gölgeli ağaçlar kesilebiliyor, taşkın akan sular durulabiliyor... Herkes, bir düşünsün bakalım hayatlarındaki gölgeli ağaçları, taşkın akan suları... Kişiyi kişi yapan, kurumu kurum yapan değerleri, varlıkları... Dede Korkut, tehlikeye tüm zamanlar için yüzyıllar öncesinden işaret etmiş.”
En zor iş, haddini bilmek
Marka konusu kapitalizmin en sofistike, en karmaşık, anlaşılması, yönetilmesi en zor konularının başında gelir. Bu zor konuyu bilmek zorunda değiliz. Bu işte para var diye ortaya dökülüp, biliyormuş gibi yapmak, bazen insanın kendi krizini yaratmasına neden olabilir.
Gazetelere geçtiği bültenden Psikiyatri ve Psikoterapi Uzmanı ve International Coaching Institute Başkanı olduğu anlaşılan Dr. İnci Şen Hanım da durduk yerde üç alan üzerinde birden kelam etmiş. Bültenin başlığı “Türkler Markalaşıyor”, ara başlığı ise “Marka Danışmanları ve Koçlar”…
İnci Hanım şöhretle markayı birbirine karıştırmakla kalmıyor, aynı zamanda ülke markası, danışmanlık ve koçluk kavramlarını da bir sayfa yazıda karman çorman edip, ortaya koyuyor.
İnci Hanımdan size bir inci: “Son haftalarda markalaşan Türk isimleri Avrupa ve Dünya kamuoyunu etkiliyor. Öncelikle markalaşmada Türk insanı Real Madrid kulübünde ciddi bir atılım yaptı. Mesut Özil’in Real Madrid’e gitmesinden sonra Dortmund’u şampiyon yapan Nuri Şahin; daha sonra Hamit Altıntop’un bu dünya kulübüne gitmesiyle önümüzdeki yıl şampiyonlar liginde bir İspanyol takımı üç Türk futbolcuyla boy gösterecek. Türkiye’de Fenerbahçe’de Brezilyalılar kulübe yön verirken; İspanya’da Türkler bir İspanyol kulübüne yön verecekler.”
İnci Hanım ‘uzman’lığı gereği aynı metnin alt kısmında Kemal Derviş hariç hiçbirini tanımadığımız siyasetten, ekonomiden ve iş dünyasından ‘marka’ örnekleri verip, Türkiye’nin alıp başını gittiğini iddia etmiş.
Real Madrid’in teknik direktörü Mourinho, hiçbiri marka olmayan ama hepsi çok şöhretli Türk futbolcuları iki ayda kapının önüne koyuverirse İnci hanımın markaları ne olacak?
Dr. Şen’in gönderdiği basın bültenini alıp da haber-yorum şeklinde kullanacak bir yayın kuruluşu var mı diye de merakla bekleyeceğim.
Sevgili dostumuz Ülkü Karaosmanoğlu bir süredir Doğu Karadeniz’de dolaşıyor. Benim yazıyı okumuş, şöyle bir mesaj göndermiş:
“Kirli kampanya'dan yola çıkarak ve Dede Korkut'un aşağıdaki sözüyle bağdaştırarak, ‘Neyi sürdürmek istiyoruz?’ başlıklı bir yazı size çok yakışır: "Gölgeli ağacın kesilmesin / Taşkın akan suyun durulmasın." Dede Korkut'un bu sözünü Rize'nin Çamlıhemşin civarındaki Zil Kalesi'nin kapısında çevre hakkında bilgilendirici tabelaya yazmışlar. Şirketler, kurumlar gibi siyasi partiler de sahip oldukları "gölgeli ağacı", "taşkın akan suları" korumak istiyorlarsa, önce sürdürülebilir kılmak istedikleri ne var ne yok belirleyip, onlara halel getirmeyecek bir iletişim stratejisi izlemek durumundalar. Neyi sürdürmek istiyorlar? Biliyorlarsa mesele yok! Bu kirli kampanyalar, işte o alanlara saldırıyor... Gölgeli ağaçlar kesilebiliyor, taşkın akan sular durulabiliyor... Herkes, bir düşünsün bakalım hayatlarındaki gölgeli ağaçları, taşkın akan suları... Kişiyi kişi yapan, kurumu kurum yapan değerleri, varlıkları... Dede Korkut, tehlikeye tüm zamanlar için yüzyıllar öncesinden işaret etmiş.”
En zor iş, haddini bilmek
Marka konusu kapitalizmin en sofistike, en karmaşık, anlaşılması, yönetilmesi en zor konularının başında gelir. Bu zor konuyu bilmek zorunda değiliz. Bu işte para var diye ortaya dökülüp, biliyormuş gibi yapmak, bazen insanın kendi krizini yaratmasına neden olabilir.
Gazetelere geçtiği bültenden Psikiyatri ve Psikoterapi Uzmanı ve International Coaching Institute Başkanı olduğu anlaşılan Dr. İnci Şen Hanım da durduk yerde üç alan üzerinde birden kelam etmiş. Bültenin başlığı “Türkler Markalaşıyor”, ara başlığı ise “Marka Danışmanları ve Koçlar”…
İnci Hanım şöhretle markayı birbirine karıştırmakla kalmıyor, aynı zamanda ülke markası, danışmanlık ve koçluk kavramlarını da bir sayfa yazıda karman çorman edip, ortaya koyuyor.
İnci Hanımdan size bir inci: “Son haftalarda markalaşan Türk isimleri Avrupa ve Dünya kamuoyunu etkiliyor. Öncelikle markalaşmada Türk insanı Real Madrid kulübünde ciddi bir atılım yaptı. Mesut Özil’in Real Madrid’e gitmesinden sonra Dortmund’u şampiyon yapan Nuri Şahin; daha sonra Hamit Altıntop’un bu dünya kulübüne gitmesiyle önümüzdeki yıl şampiyonlar liginde bir İspanyol takımı üç Türk futbolcuyla boy gösterecek. Türkiye’de Fenerbahçe’de Brezilyalılar kulübe yön verirken; İspanya’da Türkler bir İspanyol kulübüne yön verecekler.”
İnci Hanım ‘uzman’lığı gereği aynı metnin alt kısmında Kemal Derviş hariç hiçbirini tanımadığımız siyasetten, ekonomiden ve iş dünyasından ‘marka’ örnekleri verip, Türkiye’nin alıp başını gittiğini iddia etmiş.
Real Madrid’in teknik direktörü Mourinho, hiçbiri marka olmayan ama hepsi çok şöhretli Türk futbolcuları iki ayda kapının önüne koyuverirse İnci hanımın markaları ne olacak?
Dr. Şen’in gönderdiği basın bültenini alıp da haber-yorum şeklinde kullanacak bir yayın kuruluşu var mı diye de merakla bekleyeceğim.